Sabile 9 Alman matbuatına göre: Südet davası halini almıştır Binaenaleyh Çekoslovakların, taşıdık- ları mesuliyeti takdir etmeleri lâzımdır Alman gazeteleri, Südet Al- manları partisi reisi Konrad Henleitin Karlsbadda irad et- tiği büyük programatik nutku, ehemmiyetle mevzuu bahset- mekte ve bilâ istisna hepsi, Südet davasının artık beynel- milel bir mesele şekli almış ol masından dolayı memnuniyet izhar eylemektedirler. Malâm olduğu üzere Henlein, Alman azlıklarının metalibatını 8 noktada hulüsa etmişti. Eğer biz bu 8 noktayı iki cümle içine sokmak istersek, bunu şu şekilde formüle edebiliriz: Sü: det Almanlarına tam bir muh> tariyot - verilmeli ve Südet Al- sosyalist dünya telâkkisine — iştirakleri, meşru görülmelidir. Völkischer Beobachter, Sü- detlilerin bütün isteklerini nihâ: yet açık ve kat'i bir lisan ile ifade etmiş olmalarından dolayı derin bir inşirah duymakta ve bunu çok hayırlı bir başlangıç telâkki etmektedir. Gazete, bu metalibatın ,hüsnüniyetle karşı- lanacağımı ummaktadır. Zira, hem Çekoslovak milleti, Hen- leinin de işaret ettiği gibi aslen sülhsever bir millettir, hem de Sudetliler, —millt — varlıklarının mazarı itibâra alınmasını iste- mekle, bilhassa Çekoslovakların anlaması ve lâyıkile takdir. e- imesi İâzım gelem bi armu izhar- bütün Alman âz- İğı namına nasyonal — sosyaliz- me bağlılığını ve imanını izbar etmiş olması pek tabildir. nasıl ilim sahasında yeni. bir çığır açan mühim keşifler, der- hal bütün dünyaya ya; büyüklüğü nisbetinde hususiyeti haiz dünya telâkkileri de ayni şekilde hudud tanımazlar. Vaziyet, hiç olmazsa tavazzuh etmiştir. Prag hükümetinin bu- nu artık olduğu gibi kabul et- mesi İâzımdır. Frankfurter Zeitung, evvelâ orta Avrupada mühim bir yer işgal eden bu davanın artık uzun müddet ihmale maruz kalmıyacığının her tarafça tak- dir edilmiş olmasından dolayı memnuniyet ızhar ettikten son- ra meselenin ciddi surette halli için esâsen — son zamanlarda Çekoslovakyada bir takım şart- ların tahakkuk - ett'ğini bildiri« yor. Gazeteye göre artık Prag- da bütün cepheler biribirlerin- den gayet vazıh bir şekilde ay- rılmışlardır. Nitekim parlâmen: toda, Südetli Almanlar cephe- sinin parçalanmasına müncer olabilecek bir mevcudiyet teş: kil eden partiler kalmamıştır. Gelecek belediyeler intiha- batında akıbeti kat'i — surette belirecek olan Alman sosyal demokratları hariç, bütün diğer Südetliler, Henleinin — idaresi altında toplanmışlardır. Bu va- ziyet karşısında Çekoslovak hü- kümeti, Alman-Çek davasının Südet partisi ile doğrudan doğruya müzakereye grişme- den - hallolunamıyacağını artık anlamıştır. Gazete, bundan sonra Hen. lein tarafından formüle edilen şartları hatırlattıktan sonra di- yor ki: “Bu talepler, bütün kongre- mı teşkil eder ve Al- Çekler arasında dai- mi bir sükün ve anlaşmanın nâsıl bir çerçeve içinde müm- kün olabileceğini gösterir. İç leri Çekoslovak hüküme- tinin kudretini aşan hiçbir nok- ta yoktur. Bilâkis. Eğer Çekos- lovaklar, büyük Alman rüya: nn — tahıkkukunun, Südetleri nasıl derinden derine sardığını anlasalar, zorla eklendikleri ya- bancı bir devlet içinde bir ya- bancı gibi yaşamaktan nasıl mustarip olduklarını bilseler, burasını kendi vatanları olarak tanımakta ne derece güçlük çektiklerini takdir etseler, Hen- leinin taleplerinin ifade ettiği manayı, bütün derinl.ğile kav: rarlardı. Önümüzdeki günler, Çekoslovak milletinin ve bun- ların başında bulunan - şefleri- nin, üzerlerine düşen büyük mesuliyeti takdir. edip etme- diklerini gösterecektir., Kızlar acaba ne- reye gittiler? Bir rivayete bakılır sa Holivutta! Marina Franka Bundan on, on beş gün evel, Pariste Jorj Simkare isminde bir kız kaybolmuştur. En son yapılan tahkikat neticesinde, geçenlerde felsefe ve edebiyat imtihanlarını veren bu kızın gü- zel arkadışı Marina Frankanın kandırılıp kaçırıldığı aalaşılmış- tır. Marina Franka da onun gibi yüksek tahsil görmüş bir kız- dır. Bu iki kıza Rusça ders veren madam Vikares adında bir ka- dın, onlar hakkında bir Fransız mubarririne şunları söylemiştir. * — Onlar çok çalışkan kız: lardı. Derslerinden — korkmaz- lardı. Kendilerinden bir mektup aldım, tatili geçirmek üzere git- tiklerini ve yani ders başlangı- cını ailelerine -bildirmekliğimi istiyorlardı., Bir habere göre de M Franka, dansözlüğe son dı meraklıymış. Artist olmak için arkadaşile beraber Holivuta gitmiş olması da muhtemelmiş. ——— Teftiş Ödemiş, Kemalpaşa ve Urla kazalarında polis teşkilâtını tef tiş eden Vilâyet emniyet mü- dürü B. Salâheddin Arslankor- kud şehrimize dönmüştür. Di- ger kazalarda da - teftişlerine devam edecektir. ANADOLU ... Mısırlı prens neler yapmış? Beynelmilel bir mesele İIsveçli kontesle evlenmiş amma bir milyon frank dolandırmış. Misir kralı Farukun — yeğeni, lalimin ve Prenses Enise Celilin — oğlu Mısır Pronslerinden Said Ha- lim hakkında Paris ceza mah- kemesince bir davadan dolayı, karar verilmek üzeredir. Prensi, bir milyon — franklık bir dolandırıcılık yapmakla it- ham etmektedirler. Gene Pari-Suar gazetesine bakılacak olursa, bundan dört sene evel, Sa'd Halim, hatırı sayılır bir tahsisatla Fransaya yerlaşiyor.. Prens, tahsisatını, çok geç- meden barlarda ve koşu ma- hallerinde yeyip bitiriyor. Bu sebeple yaşamak — için gayri meşru — vasıtalara başvuruyor. Mısir. sefarethanesi namına ter- tip ettiği sahte bir senetle ban- kadan 300 bin frânk çekmeğe muvaffak oluyor. Sefarethane bir-rezalete meydan vermemek için bu parayı ödüyor. Bir müddet sonra, Ssid Ha Hm, hasta bir arkadaşını ziyar reti esnasinda Gotero isminde bir doktorla tanışıyor. Konuşmasını, kendini sevdir- mesini pek güzel bilen ve ke dolgün olduğu zaman, cö- mertçe ikramlardan çekinmiyen prens doktorun gözüne giriyor. Bu suretle hem arkadaşını dok- tora ücretsiz. tedavi ettiriyor, hem de doktorun kesesinden istifadenin yolunu buluyor. Tanıştıkları günden itibaren, Ssaid Halim, M. Goterodan ödünç para almağa başlıyor. Borcu 450,000 frangı bulunca, doktor endişe etmeğe başlıyor. Fakat prems borcunu vereceğini söyliyerek onu ikna ediyor ve: — Bana son bir iyilik daha yapmak istemez misiniz, diyor, şimdi son derecede sıkıntıda- yım. Dobingi sokağında — güzel bir apartmanı benim namıma kiralamaz mısıniz? Doktor bu teklifi kabul edi- yor ve apartımanı kiralıyor. Prens bu apartımanı, pi nı verinediği bir takım mı larla, pek muhteşem bir şekil- de döşetiyor. Apartımanın böy- Borsa 4-5.938 üÜzüm — salışları C. Alıtı 63 F. Soları 86 Esnaf Ban. 17 A.R. Üzüm. 8 K. Akyığıt 174 Yekün 72492 Eski Yekün 72666 Umum Yekün Zeytinyağı satışları Kilo Alıa K.S. K. S 55250 Muh. alıcı 3050 35 50| - P aç M FERa Piyasa flatlari 4-5-938 çekirdeksiz üzüm orta Hiatleri: No. 7 14 . vAp C el A e 10 16 S0 a H /18.00 Zahire satışları Ç. — Cinsi KS K. S 125 Buğday 29 Nohut 258 Susam 14 12 B 00 S0 15 50 15 75 100 Ton Bükla 4 375S) 400 Ken. Pala. 420 1207 B. Pamuk 34 25 36 123200 Kilo P. çekir. 2 60 le kıymetli eşyalarla döşetildi- ğini gören doktor, — 450,000 frangı bir müddet istemekten çekiniyor. Geçen mart ayında, doktor alacağını tekrar istiyor. Borçlu ona, başında “Ruvayal Duç. yazılı 6,300 sterling bir kredi senedi göstererek: senin pi ödiye- ceğim. Fakat, bu senette yazılı para, ancak ağustos - ayında elime geçecektir. Şimdi bana biraz daha ödünç para vere- mez misiniz? Alacağının toplu olarak eli- ne geçeceğini uman doktor, Dede Kaptan ona daha 2,300 sterlin veriyor. | |— 1936 senesinin mayıs ayında, Said Halim İngiltareye gidiyor. Orada, İsveç kralının akraba- larından Luiz Marika Posse isminde güzel bir kontesle ev- leniyor. —Ağustosun — on beşi oluyor: Borçlu doktora metelik göndermiyor. Doktor, bunun üzerine, Rw vayal Duç bankasına bir. mek- tup yazarak pri senedinin ödenilip ödenilmediğini — soru: yor. İki gün sonra bankadan şu cevabı alıyor: — Bizim, Said Halimle, bir alıp vereceğimiz yoktur. Doktor, bu cevabı a.. ak maz, prens hakkında dolandı- rrıcılık davası açıp, onu mah- kemeye veriyor. İAklın kabul et- miyeceği şey! Bu adam ölülerle ko. nuşuyormuş Ne dereceye kadar inanılmak Tâzımgelir, bilmeyiz amma, Pari Suar gazetesinin Valânsiya mu: hal ölülerle konuşan bir adamı haber vermekte ve şun- ları yazmaktadır: Valânsiya 28 Nisan. Gayet zarif döşeli bir odaya kabul edildim. Oda kapısının üstünde- ki levhada şöyle küçük bir r Pöti, obür dünya Pöti, mesleğile kıyas yecek kadar s.kil- gandır. Karşımda renkten ren- ge giriyor. Ölüleri bile konuş- turan bu adam, benim gibi bir canlının karşında konuşurken dili tutuluyor: — Ben sadece tanıdıklarımın ölüleriyle —konuşurum, diyor. Hiç kimseden para alman; ölü- leriyle konuşmakta iken müş- terilerin önlerine bir tabak uza- tırım; onlar gönüllerinden ko- panı verirler. — Peki, ölülerle ne şekilde konuşursunuz? — Bu, izahı güç bir şeydir. Ben trans (Spirtizmada medyu: mun yarı ölü haline gelmesi) haline geçerim ve ölülerin söy- lemek — istediklerini — “müşteri- lere, söylerim. Garibi şu ki, müşterilerinin söylediklerine göre, mösyö Pö- tinin trans halinde ağrından çıkan sözler, konuştuğu ölünün sesini hatırlatıyormuş. Polis divanı Polis divanı dün — öğleden sonra Emniyoet Müdürlüğü adli üzerinde müzakerede bulunarak kararlar almıştır. kendisine kah- veğdöğücünün hink - deyicili- gini eden Kün- betoğlu ticarethanesi kardeşleri- nin yüzlerini aradı. Fakat onlar sarsıntı ile yere yuvarlanmışlardı, ellerile kaburga — kemiklerini yokluyorlar, ve çökmediklerine tam bir kaaaat getirmek için de jimnastikte yapıldığı gibi sun'i te- neffüsle üfleyip püfleniyorlardı. Bay Haşmet Oğuzman ağzını açmağa vakit bulmadan evel kulağında kamçı ipi gibi birşey şakladı. Bu bir dolu — de- nesiydi. Biber gibi yaktı. Ve hemen ardısıra bir top patladı, koca bir davul çalındı. Bu da yıldırımdı. Bay Haşmet Oğuzmanın bik diği mafevklerine hay hay de- mek, ve tepeden —gelen güm- bü silselei meratibe riayet ederek, merdivenden — ğümleye gümleye, —basamak basamak inen bir top gibi, tâ en aşağı- dakine dek, ciro etmekti. Fa- kat bu fırtıma ne mafevke, ne de mâaduna benzemiyordu. Şı: şakaldı doğrusu. Meselâ fırlı- naya bir emir savuranca, gök gürleyişi, *“evet efendim sepet efendim,, diye taklalar kıla kıla tâ ufkun ötesine defolması lâ- zimgelmez miydi ya? Gemi kalkıyordu. Ve kalkar- ken korkudan Bay Haşmet Oğuzmanın kalbi çarpmaktan kalıyordu. Sonra öyle bir du- ruşla duruyordu ki, bu duruş en müdhiş fırlayış, ve yuvar- lanıştan beter oluyordu. Tekne gene sarsılmağa başlayınca B. Haşmet için için “Elhamdi- lillâh atlattık. —Bun olmaz a, diye düşünüyordu, fakat her gelen dalga; kanaa- tini, yerden göğe kadar bir yükseliş tekzip ediyordu. Sik tah olarak Bay Haşmet Oğuz- man hakiki birşey duymağa başlamıştı. - Korkuyordu. Bay Haşmetin sapasağlam — kâinat diyebildiği itibari bir binayı, kasırga denilen ejder, soluğile pâldır küldür yıkıyordu. Birdenbire dalga değil, na- mütenahinin hangi ucu buca- ğından geldiği belirsiz, elinde koca sopalı bir dev hırlıyarak gemiye bir topuz varda. Am> bardaki sular, gürlüye gürlüye, faraları değil, güverte braçiyol- larını, bile yaladılar. Motör in- tihar etmek üzere kendini kal. atan bir insan Oğuz- dırıp gibi daldı. Bay Haşmet man öyle bir çığlık saldı ki korkudan eksperliği meksperliği derisinin içinden fırlayıp apâciz ve çırçıplak meydana çıktı. Un- vanı yoğurdu boşanmış yoğurt torbası, peyniri tükenmiş peynir Mayiş $ —— 4 — fi gönlük hkâye — ”| KN tulumu, derisi ters dönerek yere fırlatılmış eldiven — gibi bomboş — bir. hiç — olmuştu. — Moydanda anasından doğduğu gibi yaşıyan insan vardı.  Dede kaptan kasırgayı gö- rünce gözleri ağa baş- ladı. Eski düşmanını tanıdı, içindeki deniz adamı uyandı. — Böyle bir vaziyette insaniın ma- hiyeti yüze vurur. Motör kap- , tanı, onu dümene çağırdı. Za- ten fırtınanın avazesi onu ça- ğıran mukadderatı idi. Dede kaptanı dalgalar alıp götürme- sinler di; onu kıç podosta- moya göğsünden, belinden diz- lerine kadar bağladılar. Onu — güvertede —yapayalınız bıraktı. lar. Ak saçlı ihtiyar yekpare bir dikkat parçası kesildi, * Dede kaptan düello edermiş — gibi eski düşmanının gözüne bakıyor. Rüzgârı, denizi, karane lığı kolluyor. Hasmın gizli nis — yetini, nasıl ve nereden vurmak istediği hücumun kuvv etini, — merkezi sikletini anlamağa uğ. raşıyor. Ayağının altındaki ge- — minin — sıkıntısını — duyüuyordu. Çünkü ona tekne, giymiş ol duğu bir ayakkabı gibi altına konulan bir yabancı cisim de- gil; fakat kendi ayağı eli, göğ — sü imiş gibi asapla merbut gövdesinin bir kısmı idi. j Fırtına da, eski düşmanını, insan oğlunu tanımıştı. Fırlattı. ği her damla, Dedeoğlunun yüzünü arı gibi sokuyor, her sağnak akfisaçını, sakalımı yol. mağa uğraşıyor, vücudünü tar: taklıyor, boğazına yapışıp boğ- mağa çalışıyordu. Gemi çıldı- rıyormuş gibi silkiniyor. Dedes — oğlunu, tahtaravalliye -binmiş — çocuk gibi bir göklere, bir de yerin dibine gönderiyordu. Dedeoğlunu böyle ucu bucağı olmıyan bir felâketin üstesinden — gelemiyeceği kanaatini vermeğe savaşıyordu. —Artık dalga — ve yalpa, dalga ve yalpa denemi- yecek kadar mübalegalı bir aşırılık kesbetmişlerdi. Birden: bire sanki bütün Ege topyekün — güverteye binermiş gibi oldu. — Herkeste artık geminin kalka mıyacağı inancı hasıl oldu. Fa- kat sancak ve iskele omuzluk: — larile bir dağı kaldırıyormuş İ_'b'ı gemi, bacakları titriye — titriye, sendeliye sendeliye ir- ildi. —— Deniz kaynıyan bir kazan — gibi hışıldıyordu. Martiler ka- — faları patlamasın diye sürü sü- rü gemiye, güverte altlarına sı- gınıyorlardı. Direklerden ipler- den, çarmıklardan gargaralı bir şanıltı ile- sular akıyordu. Gü- vertenin üstü doludan bir deniz kıyısı çağıllığına döndü, — Lütfen çeviriniz —