ANADOLU Gökten ölüm yağıyöş Verdun kalesi Almanlara karşı nasıl durdu? Yazan Fransız erkânıharp kaymakamlarından Jorj Londen Türkçeye çeviren A. Kâmi Oral Gizli zabıta teşkilâtı müdürü şu emri verdi: Bu iki zabit, makamımda cebir istimal etmek iste- diler. Tevkifhaneye götürünüz! Ikisi de Alman casuslarile beraber çalışmaktan zan altındadırlar Gizli zabita — teşkilâtını da vaziyetten haberdar etmişti. Teşkilât müdürü, şüpheli bir bazarla ikimizi de süzdü ve sonraâ: — Oturunuz. Dedi. Arkadaşım, macerayı olduğu gibi anlattı. Müdür bir lâhza düşündü ve sonra: — Evet, inanırım; fakat, çok mütecasirim ki, — erkânıharbiye- den aldığım emir üzerine sizi tevkif ve ihtilâttan menetmek mecburiyetindeyim. Bu — husus- taki emir kat'idir. Ben, sizin Parise eldiğinizden — ancak biraz ıveî haberdar edildiğim için, sabahleyin, mahrem tel grafla umumt! karargâhtan mah- fuzan buraya — sevkedilmenizi istemiştim. Dedi, Arkadaşım, ihtilâttan men esi hakkındaki emrin, kimin — tarafından — verildiğini sordu. — Erkâmı harbiyei umumiye riyaseti, hakkınızdaki itham eve rakını, bütün teferrüatile bize gönderdi. Dosyanızı tedkik et- tim., Şef bulunduğunuz kısım- dan, en mahrem plânlar aşı- rılmış ve Almanyaya gönderil- tımızdan günü gününe haber- dar edilmiştir, Öyle tahmin ederim ki, hak- kınıtda ihbaratta bulunanlar, Bütün YAdlülarmi Mürbet ve" mükni delillerle tevsik etmiş- lerdü.,, Arkadaşım, son derece hid- detli olduğu halde, sakin gö rünerek: — Tahmininizde aldanmadı- nız. Ben de ayni kanaatteyim. Yalnız; müsande ederseniz, size bir mektup vereyim, okuyunuz. — Hâangi mektuptan bahse- diyorsunuz; — Acele etmeyiniz; şimdi vereceğim. Ve okuduktan sonra anlıyacaksınız ki, bâşta siz ol- duğunuz halde, bütün teşkilâ- tınız, gaflet içindedir. Bu mek- tüp, vaziyeti olduğu gibi size gösterecektir. Sizler, hep bir- den intihar edeceğiniz yerde, masumları darağacına sevkedi- yor ve bundan dolayı zerre kâdar vicdani azab duymuyor- sunuz. İşte, mektubu okuyunuz ve ondan #sonrâ beni tevkif ediniz! Müdür, müstehzi ve ayai zas manda asabi bir tavırla mek- tubu arkadaşımın elinden aldı ve okumağa başladı. Mektubun okunması uzun sürdü. Müdür bir dakika durdu ve sonrat — Mektubun — münderecatı, hayret uyandırır. Bununla be- raber, bunun, Eva ismindeki kâdın tarafından yazılmış olduğu nasıl tesbit olunabilir? Sonra mektuüpta yazılanlar hakikat olsa bile, sizin derecel mesuliyetinizi tahfif etmez. Dedi. Söze müdahale etmek sırası bana geldi. Müdüre dedim ki: — Mektubun, Eva tarafından yazılmış olduğunu ben size te- min edebilirim. Zir& onun ya. zısını tanırım. Müdür, hayretle yüzüme bak- &ı ve: — 40 — Diye sordu. Hemen cevap verdim: — Nişanlısı arkadaşımdır. Bu itibarla kedisini yakından te- nırdım. Arkadaşım burada bu- lunmadığı zamanlarda, çok defa bana evden mektup gönderir; onun sıhhatinden malümat is terdi. Şunu da size beyan ede- bilirim ki, bu kadının casus ola- bileceğini bir an için bile, ne ben ve nede arkadaşlarım ha- tırımıza getirdik. Müdür, biraz sonra: —Demek ki; bu mektubun Eva tarafından — yazıldığına — siz de kanisiniz öyle mi? — Evet, hatta, yazdıklarının tamamen hakikat olduğuna da zerre kadar şüphem yoktur. Müdür, bu sözlerimden mem- nun olmadığını derhal tavırla- rile izhar etti ve: — Böyle — söylememelisiniz. Zira kadının gevezelik etmesi de mümkündür. İhtimaldir ki, bazı noktalar doğrudur. Fakat yazdıklarının çoğu da uydurma olabilir!. Müdürün bu ısrarı, bize başka mana veriyol Münakaşa ze- iyordu. Dedim ki: ktubu yazan kadın bir sevgilinin tesirine kapılmış, zaman zaman wdiği erkek için hayatını istıhkar et- miştir. Bir kadının pisikoloji- sini tetkike muktedirseniz, va- ziyeti kavrıyabilirsiniz. Müdür, bir lâhza düşündü ve sonra: — Ben şimdi, bütün bunları Erkânıharbiyeye - bildireceğim. İkinci bir emir alıncıya kadar, düşündü — ve arkadâşınızın, yazıhanemde kal- ması İâzımdır. Dedi, Arkadaşım, ayağa kalktı ve kat'i bir lisanla müdüre şun- ları söyledi: — Yazıhanenizde bir dakika bile durmama imkân yoktur. Erkânıharbiyı bizzat — ben gideceğim. Zira, orada da ken- dimi müdafaaya mecburum., Müdür, şiddetli bir tavır ta- kınarak: — Unutmayınız ki, ihaneti vataniye gibi en ağır bir itham altındasınız. Arkadaşım, son derece asabi idi. Titriyerek bağırdı: — Vatan haini sizsiniz ki, burada gafil oturuyor, Alman casuslarının, ordu ve vatan aleyhine istedikleri gibi rol oy- namalarına meydan bırakıyor- sunuz! Gizli zabıta teşkilâtı müdürü, gunın bu sözleri üzerine elini tabancasına attı ve kalk- mak istedi. Hemen yerimden kalktım, karşısında ordunun iki erkânıharbi bulunduğunu, en ufak bir harekete teşebbüs et- tiği takdirde bir kurşunla yere serileceğini ihtar ettim, Müdür, yerine oturdu ve yük- sek sesle: — Ne yapmamızı - istiyorsu« nuz? Kendi dairemiz içinde vazifemize müdahale etmek ve bize emir mi vermek - istiyor: sunuz?. Diye bağırdı. Bir anda, bu- lunduğumuz oda, gizli zabıta memurlarile doldu. — Herkes, hayretle bir bize, bir de müdü- re bakıyordu. Müdür, derhal şu emri verdi: — Devam edecek — —— —— Sağır, dil Mavs 3 siz ve körler ara- sında bir saat. Iraktan, bu müesseseye iki asis- tan gönderilmek üzeredir. Anormalleri idare etmek birşeydir. çok zor Mektebin binası ile sergisinden bir görünüş. Röportajı yapan: Halük Cemil Tanju Karşıyaka Sağır, Körler müe! tör ve mütehi Dr. Necati Kip, disiplinine ve kipliğine yakışan nezaketile anlatıyor: — Bütün bunlar öğünmeğe sebeb değildir. Şüphesiz olsa olsa müsterih bir vicdan taşı- mağa vesiledir sanırım. İşte bu müesseseyi teslim aldığım za- üit müdürlük masası... Bu size bütün — hususiyetile herşeyi ifade eder. Doktor bana, Delikdeşik birkaç tahta par- çasının yanyana gelmesinden masa şekline giren nesneyi gös- teriyor. Bu masa, eski Dilsizler Dilsiz ve ndeyim. Direk-| dünle bugünün haykırıp duruyor. Şu eski masa ile bugünkü varlığın her parçası arasında büyük farkla- rinı, Cumhuriyet ve müsbet bil- ginin yaratma kudretini hayretle, takdirle — kavrıyordum. Doktor anlatıyordu: — O zamanlar — müessese bir viranenin; bu masaya yakı- şır bir yıkıntının içinde tesis olunmuştu. Bu kutsal işin böyle köhne bir mezar ruhunu veren binanın içirde tılıp canlan- masına imkân var mı?. Tabii ki hayır. Uğraştık, didindik. İşte; kendi ellerimizle hâzırladığımız tedris usulü ve yüzlerce tecr- rübe âletile artık zavallı olmıyan çocuklarımızı yetiştirip — birer mektebinin 923 ten evelki halini| tam insan olarak hayata sevk- öyle bir belâğat içinde, öyle bir dile gelerek anlatıyor ki... Sanki: — Ahl. Bu mektebin evelki halini görseydiniz... Kendinizi Teratcumde ırdınız.. - Diye edebiliyoruz. Ne yazık ki; mü- essesemiz ihtiyaca kâfi gele- miyor. —Mürâcaat — edenlerin, ancak üçle ikisini mektebimize yerleştirebiliyoruz. — Yabancı illerden de müra- caat oluyor mu bay direktör? — Evet, Arnavutluktan, İrak- Kız muallim mektebinin at- .: Si dzlünik Ietizıpşbayra_mı. Pazar günü Kız Muallim mek- tebinde, mektebin kendi hususi çerçevesi içinde yapılan atle- tizm bayramı, çok eğlenceli, çok temiz ve muvaffak bir şe- kilde geçmiş, vali muavini ile maarif müdürünün, Maarif Ve- kâleti umumi — müflettişlerinin, matbuat erkânı, yığın mü- nevver ve davetlilerin — Şa halde, bu kadını siz de| ve alâkâlarını toplamıştır. tanırdınız öyle mi?, Mekteb idaresi, büyük bir Bayram intibalarından. mezaket ve samimiyet havası de, davetlilerin her türlü istirahatlerini temin etmiştir. Program, dar, fakat eğlem celi ve zevkli idi. Kızlarımız, mor ve kırmızı olmak üzere iki gruba ayrılmışlar ve bütün banram, —bu esas dahilinde geçmiş, neticede morlar, iki puvan farkla birinciliği — almış- lardır. Bu arada her Türkün göğse eee aç kızlarımızın, ritmik dans- lardaki istidatları, zaralet ve şiiriyetleri mazarı dikkati cel- betmiştir. Müsabakanın birçok numaraları kahkahalar ve ak kışlar içinde geçmiştir. Beden terbiyesi muallimi Bn. Turanın bu sabadaki muvaffa: kıyetini de işaret etmek bir borçtur. — Kızlarımızı ve hoca- larını tebrik ederiz. tan konsolosluklar yoluyla mü- racaatlar da vardır. Maaleself yerimiz olmadığından bunları * Arşılıyamıyoruz. Yalnız İrakla ' de bir kör, sağır ve dilsiz mel» tebinin kurulabilmesi için nizame ve talimatname yapıp göndermiştim. Başarılamadığını haber aldım. Mütehassıssız ola- maz bu iş.. Şimdi; Vekâlet müsaade alıp müessesemize Asistan gönderecekler ve sonra da tatbikata geçecekler. — Avrupa ve Balkanlardaki müesseselerle müessesemiz ara- sında ne fark görüyorsunuz doktor? — Bütün tetkiklerim sonunda Balkanlardı müesseselerde bizim antifik çalışılmadı- ğint gördüm. Almanyadaki Bil- den Stat materyel itibarile bi. zimle mukayese edilir vaziyette değillerse de sizi temin ederim ki, onlarda bizim bir Havvamız bir Kenanımız ve Şahinimiz yoktur. Akustik tertibat düşünü- lerek inşa edilmiş olan muaz- zam konser salonundaki kör müzisyenler, bizim buradaki ane cak ikinci devre çocuklarımızla bile mukayese edilemezler. Bi- zimkiler zekânın en yüksek ha- reketlerile tekâmül ediyorlar. Esasen, Türklerin zekâ itibarile bütün arklara tefevvuk ettiği bugünün iddiası değildir. Fakat ora halkında yüksek bir kültür bulunduğundan — zengin fakir herkes o müassese ile ve alâ- kadarlarile daima meşgul olur. Meselâ; geçen yıl Kopnhaüg- daki Logapedi kongresine git. miştim. Reis profesör Sehröde (Tekellüm noksanları) - ismile — Sonu 9 zuncu sahifede— | Keman çalan ve kabartma notaları okuyan iki kör, mektep direktörü ve arkadaşımızla beraber. —e T KDA LÜĞÜNTETĞE Ğ ai gL ie İN A — K a T OO < ATMÜMEZ L İRER İEEŞ T ĞAT FENBE İA