— 210 — : Yazan: Aleksandr Dnrtanyan istikbal hakkında hiç düşünmez ve KU H .f]'lj/vf.x' istikbalden bahsedenlere omuz silkerdi Atosun asil ve edalı tavrı, tabii bir balde -bürünmüş bu- landuğu gölge içinde Aara sıra beliren kibarlık ışığı, kendini dünyanın en iyi bir arkadaşı #fatını veren hiç değişmez abr Tâkı, o zoraki ve donukneşeşi, emsalsiz hilmiyetini bilmiyen- lere karşı görünecek olan sahte cesurluğu.... Hasılh bütün bu gibi halleri, Dartanyanın yalnız boşuna gitmekle — kalmıyarak kendisine karşı büyük hürmet, büyük sevgi hasıl etmesine de Bebep olmuştu. Doğrusu, Atos çok neşeli zamanlarında, nazik ve asil ta- biatli M. dö Trevil ile muka: yese edilecek olsa onun fev kinde bile görülebilirdi. © orta boyluydu; fabat ; Sutça a derece endimlı ve te- Basüplü bulunuyordu ki, bede- ninin kuvveti — silâhşorlar ara- sında şöhret bulmuş olan Por vür seli adama galebe etmişti. Çift keskin göz, çekme ve ressam Brutus tara: fıadan çizilmiş gibi bir biçimde olan çenesi ile donalılmış çeh- resi, tarifi kabil olmıyacak bir büyüklük ve zekâ gösteriyor du. Hiç dikkat etmediği elleri, Aramisin, bademyağı ve kokulu yağlarla muhafaza ettiği elleci- ne rekabet edebilirdi. “Sesi tesirli ve ahenkl'ydi, — gumusu vaşna ver zamazı sur ; ütf duran Atosta saklanmaz — Bir hal vardı ki, bu da dün yanzın inceliklerini bilmesi ve lhvf İ dadından miras kalan, yabut, — kendi tarafından kazanılmış bu- - hunan '-gıbni veçhile r.... — Maşını bilirdi.. Asalet bahsi r Atos krallığın bütün N ı'lıltqlnî: akrabalarını, ar- Ca malarını ve — armalarının esas- k Olarını bilirdi. Merasim hakkında bilmediği ince nokta yoktu; büyük mülk sabiplerinin haklarını ve nüfuz- harını tanırdı; avcilik ve — şahin terbiye etmek usulünü de mü- kemmel olarak bildiği gibi, batta, bir gün bu büyük san'at hakkında yapılfaan — münakaşa :;.:.ıd:'. bı::ılı:lı ea yük- at sabibi 1 Üüneü Lui tarafından .aıı“ulı? dir olunmuştu. - Asrın bötün yüksek asi'zade. - leri gibi güzel ata biner ve — mükemmel kılıç kullanırdı. Bun- o lardan başta, mektep — fahsili- Ra, n ikkk ö - İ ni d aü nin asilzadeler arasında bile #2 görüldüğü o asırda, kendisi pek mükemmel tah görmüş olduğu için Aramisin sarfettiği ve Portosun anlar gibi görüm düğü Lâtince cümlelere güler di. Hatta birkâç kere, A'osun söylediği yanlış clmle'erdeki gramer hatalarını tashih ederek Hili doğru s gasına ve ismi de icap eden yerite koymuştu, Bunlardan fazla olarak ta, askerlerin din ve imana pek âz alâka gösterdiğ, zamanı- m zda olduğu veçhile sevda pe- şine köştukları ve Allabın yedi emrini hiç bilmed.kleri bir sı- rada, o tenkt edilm yecek bir balde ciddi bulunuyordu. Ha- sılı, Atos o asrın en mükem- mel bir. adamıydı. Bununla beraber bu teferrüt etmiş mah'ük, bu yüksek ir- san, ve bu ince cevber bile, ihtiyar adamların sıhhat ve ah- lâkça düşkünlükleri gibi, yavaş yavaş maddi hayata — doğru atılıyordu. Atos, çok defa elde ettiği, yalnız saatlerinde bu parlak sıfatlarına karşı sönükük gös- terir ve sanki koyu bir karan- lik içinde kaybolurdu. Ondaki yarı Adahik kaybo- lunca adi bir insan gibi kalır- dı. Başını önüne asan, gözleri dönen, yavaş ve acı söyliyen A'os, saat'erce şişesine ve ka- dehine, yahut, efendisnin işa- vöttertwi —bell pooy kacışındani istediğini anlıyan ve emirlerini hemen icraeden Griymoya ba: kar dururdu. Bu hallerin bizi esnasında dört arkadaş beraber bulun- dükları zaman Atosun mükâ- lemeye iştiraki, arada sırada ve Zzor tesiri altında gibi, ağ- zndan dökülen birkaç sözden ibaret kalırd. Bu süküt içinde Atos dört kişinin içeceği kadar şarap içer ve şarabın tesiri ile kaşlarını dahh z yade çatmaks tan ve daha derin bi keder göstermekten başka bir hal taknmazdı. Dartanyan, bildiğimiz müte- gessis ve nüluzlu fkri saye- sinde olanca zekâsını kulland ğı halde bile, onun bu kederli halleri, yahut bu - hallerin te- kerrür ettiği zamanlar hakkında bir sebep bulabilmeğe muvaf- fak olamamıştı. Atosa - hbiçbir mektup gelmez ve arkadaşla- rınca maün olmiyan hiçbir şey yapmazdı. T Bu kederli hali şarabın ver- diği tesirden ileri geldiği söy lenemezdi. Çünkü, doğ'usu, şa- rabı bu kederle mücadele için içerse de bu içiş yanız kede rioi artırmağa bhzmet ederdi. Onun bu yesi kumara da at fedlemezdi. Çünkü, — taliinin tersine dönmesini şarkılar ve yeminlerle meydana koyan Por- tosun zıddına olarak, Atos ka. zandığı zaman kaybettiği vakit. :':!dt olduğu gibi kayıtsız ka. ı Bir akşam üç bin pistol ka- zandığı silâhşorlar arasnda şa- yi olmuştu; fakat sonra, Alay günlerine mabsus olan altın işlemeli kemerine varıncıyaâ ka- dar kaybetmesi ve herşeyini yüz Luis altım fazlasile tekrar kazanması sebebile bile güzel kaşları yarım hat kadar olsun yükselip alçalmamış, inçi ren: gindeki elleri hiç solmamış; ve © akşam, pek neşeli olan, mü- kâlemesi bir an bile sakin ve mülâyim kalmamıştı, İstkbal hakkında hiç düşün- mez ve istikballerinden bahse- den kimselere karşı da omuz- larını silkmekle kilayet ederdi; şu halde onun sırri, Dartanyar nın ekseriya şüphe içinde söy- lediği veçhile, geçmiş zsmana aitti. Yözünü kaplıyan bu acayip gö'ge kendisine daha merak veriçi bir bal getirir. ve hatta çok sarhoş olduğu zamanlarda yapılan en meharetli soruştur- malara karşı — bile gözlerinden bir; keşfedilmez ve ağzın- dan hiçbir söz alınamazdı. Datanyan düşünüyordu: *Ey, zavallı Atos belki şu anda ölmüş ve benim hatam yüzünden — ölmüş — bulunuyor, çünkü, aslını bilmed ği, netice- sini anlıyamı acığı ve kendi* since bir istifade temin eylir yem yeceği bu vak'aya onu ben Sirdim., Efend s'nin duyu'acak surette yürüttüğü bu mütaleasını iş! Planşe şu sözleri ilâve etti: — Daha doğrusu, efendim, biz ona hayatlarımızı borçlur yuz. “Oh, Dartanyan! ben tev- kif edildim, kaçınızl, diye ba- gırışı hatır.nıza gelmiyor mu? Hele iki tabancasını ateş ettik- ten sonra kılıçı ile ne dehşetli hamle yapmıştı! - İnsan - yırmi adam, hatta yirmi deli şeytanla “dövüşüyor zannederdi: Bu sözler Dartanyanın - gaza- bisi iki kat artırdığı — için, s- kıştırılmak ihtiyacında olmıyan atlarını daha şiddetle sürdü. Ve artık dörtnala koşuyorlardı. Sabahleyin saat on bir - sula> rında Amiyena kasabasnı gör- müşler ve saat aa bir buçakta uğursuz otelin kapısına gel- miş erdi. Dartanyan alçak otelciye kar şı candaa intikım besliyor ve bu intikamı alacağı ümidi ile teselli buluyorda. Ötele girer- ken şapkasını gözlerinm üze- rine indırm ş ve sol elin kilir cının kabzasna dayam ş olarak sağ eli ile de kançs m şakla- tıyordu. Boyun kırarak - kendi- sine gelen ote'ciye: — Beni tanıyor musun? dedi. Dartanyanın muhteşem — ta- kımlarını görünce gözleri ka- maşan otalci cevap verdi: — Bu şerefe nail değilim, efendimiz! — Nıasil! beni tanımıyorum mu diyorsunuz? — Hayır, elendimiz., — Yal.... İki söz beni size hatırlatır. On iki gün kadar evel kalp para geçiriyor diye iftira etmek küstahlığında bu- lunduğunuz asilzadeye ne oldu? Otelcinin benzi öü gbi sa- rardı; Dartanyan tehdit yazi- yeti takınmış ve Pilanse de efendisini taklit etmişti. Otelci, tasavvurun — fevkinde acındıra- cak bir sesle cevap verdi: — Ahi Efendimizl bunu ha- tırlatmayınız; abl bu hatanın cezasını ne ağır çektim! ben talısiz bir zavallıyıml.. — Ben Size o asilzadenin ne olduğunu soruyorum? — Merhamet ediniz, efendi- miz, beni dinlemek lütfunda bu'ununuz! Rica ederim otur Tunuz!. — Sonu var — Yaktıklarımız Bırr yandan memleketin top- rak mahsullerini artırmağa çalı- şitken diğer taraftan onları ek- siltecek hareketlere göz yum- maktayız. Zeytinciliğimizin, inkişafı ça- relerini arıyor, memileketin boş yere kilometrelerce toprağını kaplıyan de ic>leri aşılatıp fay- dalı bir hale getirmek isterken diğer taraftan mahsul verebile» cek bir durumda olan zeytinr lere balta vurmakta bir mahzur görmüyoruz. Yegöne rakibimiz o'an Yır Danistanın palamutçuluğu sevi- esini bulmak için islıbsalın azlalaşması imkânların! arar- ken diğer laral rTea palamut mâakta memleketin ne kadar zararına bir iş yaptığımızın far- kına varmıyoruz. Dikkat edilirse görürüz ki, yakmak için şehre indirilen odunların ekserisini zeytin ve palamut ağaçları teşkil ediyor. Köylü, yakacaık madde olarak, üzerinde meyvasını görmediği ağaca balta vurmaktan çekin- miyot ve br gün a ağ Cın mey- va vereceğni düşinmek iste- m yor. Bu halin yakacak madde bul- ranından ileri geldiğine şüphe yoktur. Fakat köylüye palamut ve zeytin ağaçlarına da balta vurduracak kadar ileri varan bu buhranın önüne geçilmesi ne kadar mühimse, palamut ve zeytin ağaçlarını korumak ta memleket menfaati bakımından © kadar mühimdir. Yakacak buhranının önüne palamut ve zeytin ağaçlarının kesilmesi suretile — geçilemez. Fakat memleket mahsullerinin he- der olmasının önüne de kat'i tetbirlerden başka h'çbir. şey geçemez, N. B. Borsa 16-3.938 üzüm — salışları €. Alıcı K. S K& 84 Alyoti bil. — 11 25 13 84 M.J.Taranto 12 21 Paterson 14 17 P. Paci 10 75 1L A.H. Nazhı 12 50 8Ş.RzaH. 1475 7 Taner 14 75 6 Vitel 10 50 Piyasa Hiatlari 16-3-938 çekirde«siz üzüm orta fiatleri: 11 11 50 12 13 16 S0 Zahira satışları Ki K Ş K'ız kaçırma İzmire yakın Narlıdere kö- yöünde Yukarı mahallede oturan Ali kızı 11 yaşında Seyban, Kilizmanlı Mansur Girgin tarar fından kaçırılmıştır. Kız ve ka> gıran - Jandarmalar tarafından Branıyoz, Dr.Behçet Uz Çocuk hastalıkları mütehassısı Hastalarını 11,30 dan bire kar dar Beyler şokağında Ahenk matbaası yanında kabul eder. Muayenehane telefonu 3990 Ev telefonu 2261 Aahiret —— Yar ektupiarı. “sen - 48 — Parayı siz vereceksiniz, ben ala- cağım; ne kâğıdı bu? Uyku âleminde, Allah ha yırlar versin, rüya görmeğe başlamışım: Güya ben Amerikada doğ- muşum. Orada Zırnık fabrika- larım varmış. Yaz münasebe- tile hususi yatımla — seyahate çıkmışım. Yatımda Amerikan bardan tutunuz da balet heye- tine kadar herşey var. Tam bir milyarder seyahati yapıyorum.. Bir sabah, kahvaltımı ya- parken, kap'an geliyor: — Ekselâns; İzmir şehrine yaklaşıyoruz. Diyor. Kalkıp güverteye çı: rtum, Aman Yarabbi ne muhteşem manzara... Şebrin —ozam-ti, ih- Ttişamı karşıdan belli oluyor. Büyük | mandan içeri girerek rıhtıma yanaşıyoruz. Tesrifimi haber alan hükümet; derakap emrime tercümanlar, otomobil- ler, tayyareler gönderiyor. Karaya çıkar, çıkmaz gümrük memurlarna, polislere bakınr yorum. Ne gümrük memuru, ne de polis var.. Yanımdaki — tercümanlardan birisine soruyorum: — Burade gümrük memuru ve polis yok mudur? Tercüman yerlere kadar iğil: dikten ve nazikâne bir şekilde güldükten sonra cevap veri- yor: — Hayır efendim; ihtiyaç olııııdıkı için yoktur, M — İhiyıç omalığı için mi — Ev?ı cınlnnıiıııı;h goydıu boya koyduğımuz makineler, her yere basan zatın ve eşyar siğın li a LAİ K GA SAA rontkenlidir; tetkik edilince her şeyi gösterirler. Bu — suret'e uıııiı!ı veya eşyası arasında ithali yasak mal bulunan — zatı derhal tanır ve kendisine key> ti ihtar ederiz. O zat ta i memnu eşyayı ya bze terkeder veya geriye götürür. Bu sebeble gümrük memuruna ihtiyacımız yoktur. — Ya polis? — Ne münasebet Lord baz- retleri?. Polis; aacak — kanun haric hareket eden- eşhas için dir. Bizim memleketimizde böy- le şeye tesadüf edilmez... Neler işityordum Yarabbı?. — Pek âlâ; yol sormak, bir şey öğrenmek istiyen yabance lar kime mü acaat ederler?, — Bunlar için her yüz elli metrede bir umumi mükâleme yeri vardır, buyurunuz, sağı- nızda., — O değil mi?. — Evet prens cenap'ları; o gördüğünüz delik bir te.siz te- lefon ahizesidir. Ne isterseniz gider, oraya söyler ve dakika- sında cevabını alırsınız... Alah bilir ya, inanmadım. Karaımda biraz sancı — vardı. G dip bir hekim sorayım de- dim ve deliğe yaklaşarak sex- lendim: — Alol.. Karnım 'or, hangi semtte hangi mmı gitmeliyim? — Alo deyiş'nizden yabancı olduğunuz anlaşılıyor. 141 n marali sokakta 17 inci klinikte doktor Çeliği görünüz.. Hayrett. Otomobile atlıyoruz, Adresi veriyoruz. Hooop; 141 puümaralı sokak.. Hangi sokak?. Bizim Ameri- kadaki bulvarlar bunun yanında Adis-Ababadaki Ras Seyyum ıolıı;kl gibi kalır. b inci klinik, doktor Çeli Derakap ıı:ı' L.m.ançı.:...i istikbal ediyorlar. Tercümanla || konuşüyoruz: — Emriniz Lord hazretleri?. — Estağfurullah — bayanlar; karnım ağrıyor.. Hooop elektrik, zirrert asan- sör, haydi doktorun yanına.. Muayene, roatken, ilâç, karın ağrısı istop ve arkasından dok- torun: —— Geçmiş olsun, gidebilirsi- niz. Diyen sesi.. — Viziteniz ne hek m?, Hekim gü'üyor, bana acıyarak hitap ediyor; — Taş devrinde yaşamıyoruz Lord cenapları; para ile hekim ük ne deıeh.ıîr.'Bîıiı hayatı- mızı, iaşemizi, konforumuzu bu cemiyet temin edyor, biz de çemiyetin bize verdiklerini ilmi- mizle gene kend sine iadeye ça- lışıyoruz. Maamafih siz yaban- e sınız, bu cemi yetten gördüğü- nüz şu iyil ğe mutlaka mukabele etmek isliyorsanız “Âcizler san dığı, na birşey hediye edersiniz. Seviniyorum. Doktora teşek- n sonra otomobile atlar, atlamaz şoföre emir veriyorum: bi dı:ııler sandığına.. akika sonra oradayız. Muazzam - bir bina., Glıonfer. çkanlar baş döndürüyor. Ter- cümanla birlikte içeriye giriyo- ruz, bizi bir zat karşılıyor: — Br emriniz mi var efen dim?. Düşmez, kalkmaz bir Ak lahtır, belki bugün işsiz kalmış- sınızdır, ne kadar paraya ihti- yacınız var, lütfen söyler misiniz? Aman Allah, şa; l:'ı ışırıyorum. kadardır bay yer ya otomo- bille geldim. — Gördüm efendim. — Şu halde? — Lütfen ne demek istedi. ğinizi izah buyurur musunuz efendim?. — Yani demek - isterdim ki otemomille gelen bir kimsenin paraya ihtiyacı olamar.. — Yanılıyorsunuz — efendim; otomobil bir insanın ayakkabı gibi en tabü ihtiyacatındandır. Cemiyetin yardımına muhtaç olan bir zat, bir de otomobilsiz kalarak felâket içinde mi yu- varlansın?. Hayır elendim, hayır.. Bu kadar merhametsizce konuşma- nız çok Jâtifeci bir zat oldü- ğunuzu İspat ediyor. Parasız bir adam mutlaka otomobilsiz de olacak değildir ya.. — Ben biraz yardıma iş tim; diyo Mdey—fim. e — Çok gizel efenim; vezne- ye buyurunuz.. Vezneye gittim. Güzel bir kız — derhal sordu: —Ne kadar vereceksiniz efen. dim?. — On bin dolar.. Veznedar kız. duvardaki tel. Biz telefon deliğine bağırdı: — Bay muhasebeci.. Oa bir dolar kaydediniz.. Ve sonra bana dönerek ilâva settir — Size biçareler namına te- şekküör ederim aziz yabancı.. — Bir makbuz lütfetmiyecek misiniz? — Makbuz mu, o da ne de- mek?. — Hani paranın — alındığına dair kâğıt... Kız hayretle bağırdı: — Paranın alındığına dair kâğıt mı? Siz çıldırdınız m kü- zum? Parayı siz vereceks'niz, ben alacağım. Muhasebeye kay- dini bile yaptırdır ND " ç ka ne kâğıdı —— Dövam eaccen — İ