13 Marı Göte ve Aşkı UNİVERSEL DÂHİ Alman edebiyatımın en müm- tez köşelerini süsliyen, her mület edebiyatının takdirle audığı ba de- , yüksekliği surlar sonvya bile bazla seyredilecek bis, fikir iradesin muhteşem bir ehramı: dır. Aril ve müzikal bir sile çocur du olan Göte bayallerinin temiz tablolarımı resimde, ruhumun bi Jür teranelerini müzikte, eşkının vonsuz heyecanlarını şiirde, dehası» mu bütün kudretini lâyemut — evere lerinde göstermiştir. (Gocther 1749.1832) Göte kalbinin san'at, edebiyat aşkile vurduğu gündenberi gü- zelliği onda ölmez sevgi ve heyecanlar uyandıracak bir gö- nül perisi rdu. —Gençliği ve bütün hbayatı aşkla, macerar larla geçti. Üniversite talebesi olmadan önce hayattan büsbü- tün mevmit olmuş ve bedbinleş- mişti. *Hayatım, kadınsız, dostsuz ve sefil bir Zaten ben kendim — sefili: diyordu. Gençti, çok yakışıklıydı. Yaşın- dan umulmıyacak bir belâgat ve estetikle konuşurdu. llk görüşte konuştuğu kızı hareketlerile, sözleri ve gözlerile teshir etmemesi mümkün de- gildi. Göte bir ırmaktı, üzerine düşen her yaprak ruhunun enr gininde sürüklenirdi. Göte bir kıvılcımdı, — sıçradiği — güzellik- lerde hemen sevgi ve uyandırırdı. Dehasile, sözlerile karşısın- dakini meftun bırakıyordu. Ça- hkuşu gibi karâarsız hevesleri, ODun en meyvalı zamanlarını işgal etti. Bütün bunlar dâhi- nin “Faost ve Verterin astırap- ları, gı yaratmasına birer zemin oldular, inde geçen yıl ziyafet, eğlence, kadın içinde geçmiş en çılgın zamanlarıdır. Ailesinin serveti bile, zaman geldi ki bütün bu müsrif hayata yetişmedi. Gör te bu yarı kalan arzularının buhranları içinde çırpındı. *Dans, müzik, eğlence, ka- dın, tiyatro herşey var... Fakat para, para yok.. diyordu. Aşka =ü.k'ııdü.. Gördüğü her hangi kadının — sempatisini kazandlhğa muvaffak olamadığı zamanlar, o kadının resmini yapar, karyolasının başucuna asarak ateşini söndürürdü. Aşk- ların en tesirlisi olan ilk sev. gisi Gretehene aid platonik bir sevgidir. Bundan sonra Kaete, Amnete - ihtiraslı — hatıralarını süslediler. O, bütün bunlarla bir Don Juan değildi. Bu haleti ruhiye ile hazzın sonsuz semasına yük. saldiği zamanlarda kendini bed-| baht âşık olarak hissediyordu. Aşklar sıhhatini, hatta hayatını bile tehlikeye düşürmekle bera- ber onun engin maneviyatını olgunlaştırıyordu. — Bir — gece, müthiş bir kan hücumu ile uyandı, ölüm derecesinde has- taydı. Bu hastalık buhbranları yepyeni bir Göte doğurdu. ÂAr- tık istiraplara da alışmıştı. *Hastalık bana herşeyi öğ- retti. İnsan, ne gülünç mahlük.. Nerde oöneşeli dostlarım; dün yayı terketmiş gibi kendi ken- dine, hüzün içinde yaşamak... Ne güzell. Uzleti artık seviyo- yorum. Resim yapmak, hikâ- yeler yazmak en birinci zevkim., Mizik, dans, binbir melodi içinde Fredrik ile geçen, günler mehtap gezntileri de birer ha- yal olmuştu.. Yalnız, ıssız. bir koruluğu - yaldızlıyan mehtabın beyaz gölgelerinde — dolaşırken bütün gözlerden uzakta aşkın Bebebleri teşrih etmiştir. terdeki Şarlot ve Alber kim Frearıkın hatıraları kanında hâ- lâ heyecan halinde dolaşıyordu. Kendini yerileştirmek için bir gün bundan da kaçmak ihtiya- cını duydu. Göte, bir bahar mevsimini andıran — ömründe, gizli aşkların heyecanile çiçekli ağaçlıklar arasında dolaşıyordu. Ancak dünyaya gözlerini kapar dığı an düşünmekten ve sev- mekten kurtulacaktı. Ruhundaki şiddetli sevmek — ihtiyacı, sev- gsiz yaşanamaz kanaatini veri: yordu. Bütün evlenme teklifle- rini reddetti. Yaşadığı müddetçe dünyayı aşkla seyrederek onların tees- sürünü bir noktadâ birleştir mek - istiyordu. İster istemez aşkın cazibesine tutulmuş gi- biydi. Zaten aşk, kuvvetle zaafın telâki noktasıdır. Göte sevdi, sevildi. Bir daha sevdi. hıklarını kavuşmalar, sevgilerini ihtiraslar takip etti. Öyle ki, en sadık arkadaşlarının - bile nişanlılarını bile sevdi. Çok gariptir ki, bunları en — çılgın bir aşkla sevdi. Ve bu aşki, kendisine üni- versel bir eser, “Verterin ıştı- rapları, nı hediye etti, Götenin bu kitabını okudu- gumuz zaman onda çılgın ve muhteris bir aşkın, kavuşulma- miş arzuların melânkolisini gö- rürüz. Oradaki Götel hayâtının hatıralarını — süsliyen, kadınla geçen temiz bir sevgiyi yaşatır. Ocada Göte sevgi isile yaşadığı ilâhi anların açık sah- nelerinden fazla bahsetmemiş, ruhundaki tezad mücadelelerini. ve Verteri ölüme — sürükliyen Ver. dir?.. gün bu ev: ziyaret etmek Şar- lotun yanındâ bulunmak bah- iyordu. Bu evin dâimi misaliri olmuştu. Bahçeden yemişler - topluyor, Şarlot yemek yaparken ona be- zelye ayıklıyarak yardım edi- yordu. Göte ekseri zamanıni Şarlotun Klaâvseni başında rw- hunun terennümünü tuşlara ak- settirerek geçiriyordu. Götenin heyecan ve aşk dolu sözlerin- ANANDOLU n asırapları) eserinin iskeletini tamamen kurmuştu. Son ayrılık Ayrı- Verter — bizzat Macera ve şahıslar a Hü akşamını — bekledi. Bu akşam :.,:.= m;:::l.r:ı'p:t’k;: . artık sondu. Kestane ağaçları- memnun gibi görünüyordu. Dizi nin altında çiçeklerle süslü bir dibinde yumak saran Göteden kameriyede Şarlotla - beraber © da birşüyler hissediyordu. #yin ölgün ışıklarını son 'defa k- seyrettiler. Şarlot bu alı lar altında ölümü batırlaı — Mehtap, bu bana dsima ölümü hatırlatır. Göte.. Acaba şimdiki gibi dirilince de- biri- birimizi — tanıyabilecek miyiz? Dedi. — Tabii Şarlot.. Bu dünya- da birleşemiyen ruhlarımız öbür dünyada bizibirini - bulacaktır. Müsterih oll Göte — ağlıyordu. Orada daha fazla kalamazdı. Şarlotun — ellerini eline aldı, sıktı, okşadı onları.. — Allaha ısmarladık Şarlot.. Allaha ısmarladık.. Belki elleri- miz artık bir daha birleşmi- yecek.. Ihlamur ağaçlarının arasından bir silüt kayboldu. Götenin uzaktan hıçkırdığı duyülüyordu. Peki, alim ve filezof olan nişanlısı Kestaer bütün bunlara göz mü yumuyordu acaba?.. Bunlar göz yumma değil, Kest- nerin bütün küdretini, deha- s'ni takdir ettiği Göteye karşı hürmet ve itimadı idi. Şarlot, Göte, Kestner 3 sa- mimi dost. Her zaman mel- tapta dolaşırlar, Göte; Şarlota daima kadınların en çok sev- diği mevzudan, aşktan — bahse- der. Şarlot bu kelimelerdeki şiir ve ahengi dinlerdi. Sonra nişanlılar eve döner, Göte neşe içinde odasına çek lince müte- madiyen şiirler okur, pencere- sinin altındaki ayak seslerine dalardı. Bu ayak sesleri, bütün gece duyulan muttarit ve ma- lüm bir adamın ayak sesi: — Sen misin gene Jeroza- lemi.. Zavallı âşıkl.. Hah, hah, hah. — Jerozaleam Göte gibi arka- daşının karısını seven melânko- lik bir adamdır. Onun çılgınlı» ğına karşı attğı kahkahalar... Sonra hayaller; Şarlotun hafif temaslarını, gözlerinin tebessü. lem intihar etmişti. Bu ıstırap- lar içinde onun intiharını — işi- dince birden haykırdı: — Hikâyemin sonunu da buldum. v Seciyeleri eritti. Vak'aları bi- münü, dizi dibinde geçen saat- leri düşünme.. Âni bir ihtiras ve çılgınlıkla birdenbire onun Şarlot Göteye Verteri yazdı. racak hakiki kuvvet ve ıstırabı ribirine bağladı. Gitti, facianın yerini gezdi, gördü. ( Verterin ıstırapları)nı intiharla bitirecekti. olan rustai üzelliktir. Alber hakiki ü dir ve Şarlotun nişanlısıdır. Göte herkesin çağırdığı Şarlotu Strazburg se- farethanesinde gençler tarafın- dan tertip edilen bir kır bala- sunun vesilesile tamdı. Onu hiç tanımadığı halde evinden aldı. Ayai arabayla baloya geldiler. Orada sabaha İçkinin ve kadar dans ettiler. yorgunluğun uykusuzlukla göz- lere verdiği mahmurluk bütün Sutte diye hayalini münzevi odasında ko- valayıp yakalama ve onun du- daklarından öpüverişler... Hu- lâsa: Bütün gecesi tatlı rüyalarla geçerdi.. Bir gün Şarlot nişanlısının Göteye büyük hakikati Verter şöyle muhakeme edi- yordu: *Jeruzalem, doğru hareket etti ve bir gün belki ben de.., Bu bubranlı zaman içinde Kestnerin Şarlotla evlendikle- açtı. rini de işidince .G&o kiskanç- — Aziz Göte.. Hislerinizde ,I'MM' sar'asından kurtu- sakın yanılmayınız.. Ben ancak lamadı: nişanlımı sevebilirim. Bu kalp, | —Eğer kendimi asmazsam ha- ondan başkasına ait olamaz. | yatı seviyorum demektir. Di- Demişti. yordu. Göte mahzun ve başını yere Hakikaten bu sar'a ile bir unutulmaz sıcak busesini aldığı Bak- A gençleri sızdırmıştı. Evlere dö- nüşte herkes arabalarda uyu- muştu. Yalnız uyumıyan Göte ve Şarlottu. Şarlot: — Benim için rahatsız olma- yınız, rica ederim. Diyordu. Göte bu kelimelerin tatlı ar- monisi ve gecenin mestisi için- de kendisinden geçiyor, Şarlo- tun bir çift siyah yıldızlarına, siyah gözlerine dalıyordu. — Ben bu ü açık gör- dükçe enimkilerini İSRR N imkân var mı?... ae Şarlot, gecenin bu ses> sizliği içinde her ikisini de gar- mişti. Bir müddet konuşmadılar. Göte mütemadiyen düşünüyordu: — “Şarlotu sevmek.. - Evet, onu sevdiğimde şüphe yok.. Fakat nasıl olur? Hem bir arkadaşımın nişan- hsı... , Diyor. Fakat birden rücu ediyor: —Pek âlâ, ne var.. Bir aşk solar, bir başkası çiçek açar... Irmak nasıl akarsa insan da öy. le yaşamalı değil mi?. Aşksız hayat neye yarar?..,, Artık Göte Şarlotun ailesine nüfuz ıuııı;i'ı: Şarlotun 11 kardeşini kâvelerle teshir odiyo"ru" kadar sarsıldı ve derin duygular içinde kıvrandı ki... Bu âlicenap adam hatıra def- terine o gün şunları yazmıştı: *Bana, Göte için o an hayatımı feda etmek” düşüyordu. Bunu çok düşündüm. Fakat yapama:- dim., Göte, bundan sonra çok mus- tarip yaşadı. Kırılan izzetinefsi karşısında, — müfekkiresi ve rü- bunda birçok zengin hayaller ve hisler doğdu. Kestnerden ebediyen ayrılmak ve uzaklaş mak istiyordu. Fakat bir taraf- tan kalbi şöyle diyordu: “Şarlotun yanında duğum tatlı saadet deli şifasız bir yara ile son nefe- sinde can çekişen bir hasta var. —Şarlotu sevmek faydasız- dır. Demek, hastaya “Al şu hançeri kalbine sapla, demek kapar imkânsızdır.— Son kararı, ondan ebediyen ayrılmaktı. Göte, artık (Verte- ve derin sevgisi karşısında o budalalık mıdır, ki tesirinden bir, türlü kurtulamıyorum. Ortada eğmiş bu sözlerin acı tesiri al- i Tada eli AğMNdAk ü gece başının altına bir hançer oldu. Kestner bütün bunları böyük bir rikkati kalple din- ledi, seyretti; Götenin inkisarı koyarak yattı. Birkaç gece han- geri kalbine saplemağı tecrübe etti. Fakat muvaffak olamadı. Çalışma odasına kapândı. 4 hafta içinde Verterin ıstırapla» rinı bitirdi. Bütün günahların- dan kurtulmuş gibi idi. Ruhunu kâğıda dökmüştü. Kestner ve Şarlota kitabından birertane gönderdi kabına: “Şarlot, bu eser senindir. Bunu ikiniz de okuyunuz. Fa. kat ayrı, ayrı.., Diye yazdı. Bütün Almanya ve zaman geçtikçe dünya, Verteri okuyor gözyaşları içinde bitiriyordu. Bu ateşli eserde Verterin ölü- mü gençlerin çoğunu imren- dirdi. Ve o zaman Verter gibi giyinen ve onun gibi intihar etmekte İezzet bulan gençler çoğaldı. Verter, Götenin kârarsız ru- hunda yaşıyan aşklardan birinin belki en tesirlisinin — yarattığı hazin bir eserdir. Ezeli aşkın doğurduğu lâyemut eserlerden biri olan Verter hâlâ yüz bu kadar yıldanberi Alman edebi yatının bir çoban yıldızıdır. Seydiköy: Öğretmen Hikmet Orhun Sahife 9 Binbir gece masallarından Seyyit Sendabadın Harikulâde deniz seferleri Nakleden: İrfan Hazar WEKEMMMMMIA Kaptan zümrüdün nefaseline — da; madı. Yüzüğü e de evirdi, çevirdi; sonra: — Sakın hal de- di; Adaya çıktıktan sonra gecikeyim li- lan deme. Rüzgâr çıktığı zaman, ben giderim. söyliyorsu- nuz; kaptanın dedik- leri, bu büyük adanın zelliği karşısında sıfırmış. Ben, otuz sekiz yaşında Seyyid Send- bad, bunca memalik, bunca kişver, bunca iklim — görmeme rağmmen cihak böyle dilberini, böyle hüsnüâne malik olanını, böyle civanını rüyamda dahi tamaşa etmemiştim. Bu ada sanki 14 yaşında hüri güzeliydi. Gemiden çıkar çıkmaz küçük bir yoldan yürümeğe başladım. Etraf yeşillik, ormanlık, yirmi veya yirmi beş arşın — derinli- ğgindeki mermer — uçurumların üstüne dökülen binbir - renkli ada çiçekleri, insanın canına bir değil, bin can katmaktaydı. Adaya çıkarken, yiyecek tor- bamı yanıma almıştım. Şimdiye kadar misline tesadüf etmedi- gim büyük bir ağacın yanına oturdum. Bu cennet gibi me- kânı temaşaya başladım. Tor- bamdan çıkardığım bir miktar ekmekle hurma şarabını, söğüş etle birlikte ekledip nüş eder- ken kendimden geçmişim.. Bu kendimden geçişin ne kadar uzun sürdüğünü pek iyi bile- miyorum. Üyandığım - zaman geminin yerinde yeller estiğini, arkadaşlarımdan hiç birinin or- ka bir yerde, bulunduğumu, et- rahımı yüzlerce arşin boyunda korkunç kayalıkların çevirdiğini titreye titreye *gördüm. Arbk bu sefer, yüzde yüz öbür dün- yaya teşrif edecektim. Boynumu bükerek, kadere razı olmaktan başka elimden ne gelirdi? Bir gün, iki gün hep böyle geçti. Hem acıkıyor, hem de susiyordum. Şükür ki cebimde biraz kuru ekmek kal- mış, bu kuru ekmeği tam üç öğüne taksim ettim. Lükin git tikçe halsizleşiyordum. Kuvve- tim saatten saate tükeniyor; iliklerimin suyu saatten — sante bana (Allahaısmarladık) diyor: du. Demek ölmek denen şey buydu! Başım dönüyor; gözle- rim kararıyor, garip bir bayıl« ma ihtiyacı, garip bir yatmak ve uyumak arzusu kemiklerime kadar beni sarıyordu. Ey Tanrım! Sana nasil şi- kür etmeliyim? Bon ki senia günahkâr bir kulunum! Ben ki rahat ve sasdetten kaçan bir derbederim; gene bana lütfü b Hemiğl lunmıyayım? Nasıl sana secde bamdüsenada bu- etmiyeyim? tada bulunmadığını büyük bir ST akrt Güdtüya''bu. bitabi “Gn yeisle müşahede ettim. Dizleri- mi dövmeğe, başımın saçlarını yolmağa koyuldum. — Eyvahl. Artık halim haraptı, Bu kim- sesizadada ölmem muhakkaktı. Bir taraftan gemide — giden yükte hrff, pahada ağır eşyar ma mi acıyacaktım; yoksa kay betmek üzere bulunduğum ba- yaâtıma mı? Çıldırmak — hiçten değildi. Ayağa kalkıp gözlerimle ufku araştırmak istedim. Lâkin ufuk- ta tek bir leke bile görünmü- yordu. Etraf, denizle gökyüzün- den ibaretti. Bu sırada, üç yüz na yaptiran sebep, içinde bu- lunduğum cehennemi çuküra parça parça taze etlerin atık ması ve bu atılışım bir saat kadar durmadan devam etme- siydi. Şu hâlde yukarıda in sanlar vardı. Bunlar kimlerdi? Kaptan bi: — Bu adada insan bulunmaz; demişti. Ya etleri atanlar hay- vanlar mıydı? Birden başımın üstüne düşen koca bir et par- çasını iki elimle yakaladım. Allahıml.. Gözlerime inanam- yordum.. Bu et parçasının üstü küçük küçük, sıra sıra elmas arşın kadar ileride ve bir çu- kurun dibinde tuhaf bir cisim gözlerime çarptı. Beyaz ve tıp- kı mermere benziyen bu gör. düğüm şeyin yanına — gittim. Canlı mı cansız mı diye elimi üzerine sürdüm. — Hayret| Bu öyle kaypak, öyle mücellâ bir mermerdi ki, tarif edemem. Ben onunla uğraşırken başır mın üstünde birdenbire kara bir bulutun belirdiğini dehşetle gördüm. Bu kocaman bulut git. tikçe bana yaklaşıyor, yaklaşır- ken çıkardığı hışırtı. içime işli- yordu. Hemen - hatırladım. Başımın üstüne bir ok gibi inen bu aca- ip şey, bulut değil, kaptanın dizilerile doluydu. Evet; bildi. ğimiz elmas parçaları, elmas habbecikleri parmaklarımın ara- sında parıl parıl parlıyordu. O zaman aklım başıma geldi; Bağ- dadda duyduğum gemicilerin esrarengiz hikâyeleri — demek doğruymuş; bu hikâyelere göre, elmas arayıcılar, mermer uçu- rumların ârasından elmas zer- releri toplamak için buralara inemezler; ancak kayalıklardan aşağıya Aattıkları et parçaları, iki üç yüz metre aşağıya çarpa çarpa düştükçe, —mermerlerin cidarlarında — bulunan — elmas parçalarını üzerlerine yapıştı. rırlar ve böylece çukura düşer- lermiş! Neden sonra kartallar P şey, A buraya gelir; bu et parçaları söylediği kartallardan biri olar | ,, ötürürlerm a yuvalarına ötürül d caktı. Allahım, o ne alâmet, © | Elmas arayıcılar iızı hemen ı:ıf- ne korkunç — kartaldı. Ansizin | talların yuvasını basarak eti yere yuvarlsadığımı ve başımın Üstüne, dünyanın en âğır çekiç- lerile vurulduğunu hissettim. Bu çekiç darbeleri, misline hiç te- sadüf etmediğim bu kartalın eğri gagasıydı. Artık bundan sonrasını bilemiyorum. O mu beni geniş ve kuvvetli kanatla- rile yere yuvarladı; yahut ben mi kendi kendime yuvarlandım; gözümü açtığım vakit bambaş itinayla alır ve üzerlerine yapı- şik elmasları toplarlarmış. dinlerken gülmekten beyılırdım. — Hiç olur mu böyle saçma şeyler? Derdim. Fakat sahiymi;.. Bu et par- çalarını biraz sonra kartallar hma bir fikir geldi. Ben bu hikâyeleri Bağdadda kapıp götürdüler. Ansızın âk- — — Devam'*edacek '