25 Çobat Pencereleri Avrupaya ba- ANANOLU kan Asya devleti: Türkiye! | Fakat, o, kelimenin tam manasile bir Avrupa | devleti olmak arzusundadır Şark Hikâyesi: Yakaza bin Velid YAZAN: İRFAN HAZAR Türkiye, yalnız Balkanlarda değil, Avrupada bile| Süteyman Peygamberin ciddi bir sulh âmili mevkiinde bulunmaktadır 6 Şubat 1938 tarihli “Çe- kos'ovo, gazstesinden: Balkanlara gönderdiğimi Ankara, kânunsani nihayetle- K—A ya ile Avrupanın birleş tiği noktalarda dünyanın far- ketmediği yepyeni bir hükümet yelişmektedir. Bu, Rus ihtilâ- lile yalnız heyeti "umumiyesini kıyas edebileceğim'z fikri ve iktısadi inkişaf diyarı Türkiye- dir. Ancak bu kıyas, devam edegelmekte olan Türkiyedeki büyük inkılâbı tarif etmekten başka bir gayeye matuf değl- dir. Rusyaya nazaran Türkiye muazzam ve esaslı tebeddüller geçiren yegâne Avrupa devle- tidir, Türkiyede bugün, devlet yak nız bilfil politik bir rehber ok makla kalmıyor. Hususi ve der letçi kaptalizmin bir terkibi denilebilecek şekilde olan sis temin çerçevesi içinde iktısatçı, ingacı ve bankacı da - oluyor. Demokrat zihniyetle Türk dev- letini tenkit edecek olursak, bu Ankarada Ziraat bankası devlete Avrupat bir. mertebeye erişmek için yapığı anudane gayretlere rağmen, mikyas ola. rak Avrupayı alâmayız. Masmafih şu son 80 sene içinde Avrupada şahit olduğu: " muz milli inkılâpların en ente- ressanını - geçirmekte olan ve yüzlerce senelik kültürlü ve ik- tısadi inkişafı aşılamak istiyen bir memleket için şimdiki Türe kiyenin idare tarzından başka bir tarz imkânı mevcut ola- mazdı. Bugün vücut bulmakta olan eser,oTürk milletinin halk küt- lelerinde iyice köklendiği zar man Türkiye bizim bildiğimiz demokrasiye yaklaşmak imkâ- nını bulacaktır. Bugünlük, bu devlet ideal ni Türkiyeye tatbik etmek mümkün d ir, Yeni Türkiyeain cumhurreisi ve reke beri Kamâl Atatürk, bir kaç sene evel parlâmento muhalefe- tini yücude getirmek isteliği zaman bu bal vazıh — sürette kendini göstermiştir. O zamanki bu teşebbüs mu- vaffakıyet görmedi. Çünkü mu- halefetn Arkasına — sığınanlar yalnız politikacı muhalifler de- ğil, bugün Türkiyede bütün olup bitenlere muhal.f olanlar, yani diğer bir tabirle Türkiye venin maddi ve manevi Âvru: Hit Ankarada sergievi palılaşmasına aleyhtar bulunan: lar da oldu. Çünkü Ilâk ve modern Türkiyenin kat'i bir hükümsüzlüğe mahküm ettiği ilk şey müs üman ruhanileri ve ruhban sınıfı olmuştur. İşte bu sebeplerden dolayı cumhburreisi bu muhalefet me- selesinde k'sa bir tecrübeden sonra otoriter sistemi ele almış ve el'an da bugüne kadar tat- bik etmekte devam etmiştir. Askeri resmi geçid gösteriş- leri yerine iş Türk devlet otoritesi süngü üzerine istinat etmiyor. Geniş halk kütlesinin hükümetin idare tarzına karşı beslediği emniyet hissine istinat ediyor. Çünkü bu hareket tarzı milli emper- yalizmin tehlikeli yollarına sü- rüklemeden onun hayat seviye- sini yükseltmek ve en muvalık yol olarak bulduğu Avrupa kültürüne ulaştırmak gayesinde- dir. Türkiyede bazı memleket- lerde olduğu gibi kütlenin bü- yük içtimalar yaptığı silâhli mi- lislerin ihya ve tashibi gibi şeylere tesadüf etmeyiz ve yok- tur. Radyo ile nutuklar - veril- diği ve hükümet idarecilerinin bir takım nümayişler yaptıkları görülmez. Diğerlerile Türkiye arasındaki farkı teşkil edenle- rin bir kısmı da budur. Bunun ikinci bir kısmı da Türkiyeyi ele alıp muti kılan bir politika partisi değil, tek bir adamın bir çok politika partisinin ser- best ittifakla hareket ederek Türkiyeden halife ve - sultanı tardetmesidir. O zaman henüz vücut bulmakta olan hüküme- tin kadrosunda esasen mevcut bulunmakta olan yeni politika partisi işte bundan sonra te- şekkül etmiştir. Pencereleri Avrupaya ba- kan Asya devleti Coğrafi noktai nazardan harp- ten sonraki Türkye, — hemen hemen tamamile bir Asya mem- leketidir. 762,000 — kilometre murabbamndan müteşekki| me- sahai — sathiyesinden — 24,000 kilometre murabbat — Avrupa kıt'asında bulunmaktadır. Yani ancak yüzde üçü — demektir. Buna rağmen yeni Türkiye bir Asya devleti olmasını istemi- yerek kelimenin tam manasile bir Avrupa devleti olmak ar- zusundadır. Bundan — başka Türkye — yalnız Balkanlarda değil, umum: ©e — Avrupada bile ciddi bir sulh âmi bulun: maktadır. Çünkü kendi — için tasavvur ettiği mühim vazifayi fa edebilmesi ancak sulh ile kabildir. Ba devlet büyük harp- te mağlüp vaziyete düşen.erin arasında revizyonizm olmasında bulunmamış ve ancak — iktısadi ve kültürel inkişafın icap ettir- diği statünün muhalazasından başka bir arzusu olmıyan ye- gâse devlettir. Onaltıncı —asırdan — önseki- zinci asra kadar Türkiye nasıl Asyanın Avrupaya müteveccih bir oku olarak. — bulunmuşsa, bugünkü Türkiye de o nisbette Avrupanın Asyaya doğru dön- müş oku bulunuyor. Hem bu ok kanlı bir ok değildir. Bi â- kis Avrupanın maddi ve ma- nevi kültür gayesini taşıyan bir oktur. Tahakkuk etmekte olan prog- ramında eğer muvaffak olursa Avrupanın — kültürlü devletleri ile Asya hükümetleri arasında bir vasıta olmak Türkiyenin tarihi gayesini teşkil edecektir. Hatta bunun bazı emmareleri bugünden — tecelli etmektedir. Şimdilik Türkiys, pek tabii olarak — kendisile çok meşgul bulunuyor ve Asyaya bakmak- tan ziyade geniş açılmış pen- cerelerden Avrupaya bakıyor. Şarklı, Avrupalıya tahavvül ediyor Yeni Türk'ye, Şarklıları asri ve rasyonel Ayrupaya tahavvül ettirmek istiyen azimkâr adam- lar tarafındau idare edilmesi dolayısile en şayamı dıkkat ha- reketlerden birini teşkil etmek- tedir. Bütün bu yeniden yarat- manın ancak 13 senedenberi yapılmakta olduğunu — batırlat- tığımız zaman, elde edilen ne- tce bizi hürmet ve itibara sev- ketmelidir. Bir çok Türkten de işttiğimiz gibi, Türkiye pek tabi olarak zayi edecek zama- na malık değildir. Şimd'ye k&- dar yapamadığna erişmek ve Avrupanın ancak bir kaç asır- da manen ve maddeten yaptığı terakki devirlerini birden atla- mak mecburiyetindedir. Kamâ- lizm * Türkiyede — hal'hazırda yapılmakta o'an terakkilere res- men Kamâizm denilmekedir - Avrupanın — inkişafını tahlil et- miş ve bundan sonradır ki onun özünü alarak Türk milli ist klâli için istimal etmiştir. Bugünkü Türkiye milli bir dev let olmak istiyor. Öyle bir dev- let ki politika sahasındaki i& tiklâli, iktsadi istiklâl ile tak- viye edilsin ve bunun netice- sinde de Avrupanın büyük kük- türünde olduğu gibi millt kül- mezamirinden *Ne mübare şerirlerin durmaz. Ve müstehzilerin mec lisinde oturmaz. Ve ancak me- serreti rabbin şer bulup gece gündüz anın şeriatını mü- talea eder, Ve akar — sular ya nında dikilmiş olup meyvasını mevsiminde verir. Ve yaprağı solmaz ağaç gibi olup her ne- ki işlerse müyesser olur. Şe- rirler böyle değildir. Ve an- gak onlar rüzgârın götürdüğü saman zerresi gibidir. Zira ki şerirler muhakemede, ve gü- nahkârlar salihlerin cemaatinde duramıyacaklardır. Zira ki Rab salihlerin yolunu bilür. Ve em maki şerirlerin yolu b olur.. Yakoza bin Velid mermer sarayının önünde, nedimlerden birisinin okuduğu bu mezamirle ipek yatağından ağır ağır kalk- tış geniş, ergüvani renge - bo- yalı pencereye başını dayadı, ve ağr ağır söylendi: — Rabbin - söyledikleri ha kikattir. Lâkin şerirler arasında kaldıktan soara şerir olmamak mümkünmüdür? Günahkârlar- dır ki insanı günahkâr yapar; kötülerdir ki insanı kötü kılar. Bir lâhza durdu; kapıdaki ipek perde Aazıck titremişti. Yakaza bin Velidin gözleri, ev. velâ sedirde, yastıkların üzerine düşmüş olan altın kabzeli kı- hana gitti; sonra da clân sab lanmakta devam eden perde- lere doğru yürüdü ve bağırdı: — Kim var orada? inkişal et nektai nazarından ise (mübim bir Türk politikacısının bu makale sahibine söylediği veçh le) 19uncu asrın büyük ideallerini sonradân sebebiyet verdikleri mahzurlardan ve kr'z- lerden âri olarak memlekete ithal etmeği arzu etmektedir. İhtilâlci inkişafın istifade ve mahzurları Bu inkişafta Türkiyeye düşen büyük avantaj, arzu ettiği nis- bette, Avrupayı uzun zaman müşkülât içinde bırakmış olan kültürel, sınai ve iktısadi tec. rübelerden istifade edebilmesi, hatta Avrupanın yapmış olduğu hatalardan ders alması ve bü- tün bu tecrülrelerin arasından en musip olanı alabilmesidir. Şimdiye kadar da bir çok vak. falar da böyle o'muştur. Mahzurla- rna gelince -buda oldukça mühimdir - Avrupaya yetişebik mek için gösterdiği telâştır. Çünkü eski Arap harfleri yerine Lâtin harflerini ikame etmekle veya İes ve sarığı atmakla şarklı adamın ruhunu değiştirmek ko- lay olan bir mesele değildir. Maneviyatı yeniden yaratınak için şimdi Türkiyede, yavaş ya- vaş büyüyen nesiller İâzımdır. Bugünkü Türkiye temelinden damına kadar inşa edilen bü- Yük ve güzel bir binaya ben: zemektedir. Bu, menfi zihniyetle veya kasıtla söylenmiş bir ten- kit değildir. Türkiyeni iği yolda devam edebilmesi — için bundan başka intihap edebile- ceği bir yol olmadığını |tasdik etmek gerektir. Yeni Türk re- Ümi, kendisinin söylediği vaç> kasdetmiye tenmişsen — bil ki, vakit çok geçtir. Bak, uyanmış ayakta — duürüyo- yek rum. Yok eğer bir dostsan artık görün! Seni bek- Tiyorum! İpek perde, ku- laklara hoş gelen bir hışırtıdan son- ra yavaş yavaş açıldı. - Görünen şey, ne kıvrak belli, ateş gözlü, yanık derili bir Arap dilberi; ne de tanıdığı ne- dimlerden biriydi. Kötürüm gibi, odadaki Acem halılarının üstünde sürünen bu mahlük ayağa kalkmasını bile beceremiyordu. Ne olur ne ol- maz Emir, eline kılıcını hemen aldı. Kılıcın, kısından çıkmak üzere olduğunu gören meçhul şahıs birdenbire ayağa kalk- tı. Çünkü o, Yakaza bin Velidi çok iyi tanırdı. Tarihte hiç bir Emirin ka'bi bu adamınki kadar katı, hiç bir kumandanın zulmü bu ince ve urun boylu serdar kadar hudutsuz olmamıştı. Herkesi ondan titrerdi. Arsız çocuklar bile ağlerken ancak onun adile Gaserları” develer bile Emirin ver sini duyar duymaz yürüyüşlerini şaşırırlardı. Bu meçbul adamın da kellesi hemen perdenin dibine düşmek üzereydi. Fakat o, parmaklarını yavaşça dudağına götürdü. Ya- kazaya susmasını rica etti. — Zeyd bin Fraz desisemle pusuya girmiştir. ya seydi! Ben Ebül Kayfim.. hle Cumburiyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Lüik ve lakı- kılâpçıdır. Bugün Türkiyede ce- reyan eden hal hakikatea bir inkılâptır, Hem de yalnız iktısadi bir inkılâp değil, fankat başta ola- rak kültüreldir. Kamâl Atatürk, Türkten, asırlardanberi her şey- ini teşkil edenleri, yani sultan ve sultamla beral hatta mabedlerini, ve şarklı rabunu almıştır. Bunların yerlerine ona İlâtin harflerini, hayatiyetini temin edecek olan asri fabrikaları, sekiz — saatlik mesai, kadınların — hürriyetini vermiştir. Şimdiye kadar Mek- keye dönmüş olan nezarları Avrupaya doğru - çevirtmiş ve Türkün maddi hayatını ve kük türünü ıslah edeceğini ve onu in seviyesine yükselte- ceğini vadetmiştir. Bu cesur olduğu kadar musib - bir rehr berlik tasavvurudur. Şimdi de onun tatbikime şahit oluyoruz. Muvaffak olucağına dair olan ihtimaller kuvvetlidir. Bununla beraber açık pencerelerden, Avrapanın şimdiye kadar hal- letmeğe muvalfak olmadığı mes- elelerin bir mahreç bulup Tür: kiyeye girmiyeceği veya tahav- vüle uğramış şarklı rubunda, şarkla garbın karşılaşmıyaca- gıni, yani “Avrudanım biç bir yardımda — bulunamıyacağı ve ancak Türkiyenin b2zat kem dine bir çare aramasını icap ettirecek bir. kri vukubalmı- yacağını henüz tahmin edeme- yiz. Maamafih Türkiyenin bu gibi manevi krizlerdaen muaf kalması çok muhtemejldir. Yakaza, kılıcını bir köşeye fırlatarak küç.k boylu adamın üzerine doğru fırladı. Onu ku- cakladı. Başını ellerinin içine aldı; baktı, düşüne — düşüne baktı: — Gözlerime inanamıyorum, dedi, Senki Zeyd bin Frazın sağ kolusun; senki üç beş kere kabilenle birlikte benimle dö- güşmüşsün; senki Frazla birlikte benim can düşmanımsın! Nasıl olur, söyle bana çabuk söyle Ka f| Yezid bin Fraz nerede? Titrek bir ses, —Yakazanın coşgun sesine cevap verd: — Bağdaddan dönüyo:! M5- Tahın cenubunda! yanında an- cak iki kışi var. Bu cevap Yakaza bin velide kifayet etti. Emir odanın içinde çocuk gibi koşuyor; pencereden uzun uzun baztıktan soara ka- piya geliyor, kılıcile oynıyor, ne söyleyeceğini neye karar vereceğini bir türlü kestiremi- yordu. Birden Kayle yaklaştı: — Sana şükür — etmemek mümküa değildir; dedi, Söylel ne istiyorsun benden? Para mı, makam mı, halfenin yanında serdarlık g.bi bir şey mi? Va- lahilaz m haşre kadar karde- şim olacaksın Ebül Kayfli ye- terki en büyük düşmanımı pur suda yakalamış bulunayım.Dia» liyor musun; en büyük düşma- nım, diyorum. Ölümden kor- kum olmadığını, değil başka- sının boğazı mı kesmesinden, şimdi keadi — kılıcımla — kendi gırtlağımı bile parçalayıvermek- ten zerre kadar — dehşet his edenlerden değilim. Ne yapa- yım, ben rabbin böyle yarattı; bir mahlükum. Halife, benim kara gözüme âşık değildir. O elbet te cesaretime, yılmazlı- ğıma, insan değil, fakat hayvan yüreğine sahip oluşuma iltifat ediyor! doğru — söylemeliyim Kayf; ben de baâzan kendi ken- dimden iğreniyorum. Fakat ne yalan — söyliyeyim, — avcıların kuş avlamaktan elde - ettikleri zevki ben de insan avlamakta elde ediyorum. Yaralı bir kır şun ince boynunu iki — kuvvetli parmak arasında bükerek onu heybeye âtıvermek ne tatlıdır! Ben de ekseriya, — hançerimi düşmanın gögsüne dayadığım anda duyduğum zevki başka bir yerden, meselâ bir kadından, bir musikiden, bir işret mecli- sinden, bir attan, bir deveden hiç çıkaramıyorum. Fakat şu senin Zeyd Frazın önünde, bütün kuvvel maneviyeme rağmen, korklum — Lilifen çeviriniz bin