| a Mücevhercinin ismi önce söylendiği halde evvelâ — İşte benimle beraber gö mülmesine yemin — ettiğim kıy- mettar Bunu bana kraliçe verdi, gene geri almak istiyor. Önun arzusuna Allahın emri gibi, her hususta — itaat edilmeli.. Sonra ayrılmak üzere bulun- duğu elmasları birer birer öpü- yordu. Birdenbire acı bir feryat kopardı. Ve Dartanyan merakla — Ne oldu? Nehiz var efem dimiz? Buükinghamın benzi ölü gibi sararımış olduğu halde bağın: yordu: — Bittil Her şey mahvoldu! Taşlardan ikisi eksik! Yalmız on tanesi kalmış!... — Acâaba siz mi düşürdünüz, eletdimiz, yoksa çalındı mi? — Çalmışlar! Banâ bu — dar- beyi vuran Kardinaldir. Bakınız, elmasların bulunduğu yerlerdeki kördeleler makasla kesilmiş.. — Mademki efendimiz çabın- dıklarını söylüyorsunuz, ihtimal kâlâ çalanın yanındadır. üm... Benonu dar dargıt bulanduğum Kontes gre aşe . , saraya kâtip gelmişti ————.-—...——— yazmakta bulunuyordu. — Jakson elendi, şimdi Baş- vekile git ve şa emirlerimi he- meh yapmasını söyle. Hemen harp ilân etmelerini istiyorum. — Fakat, efendimiz, — şayet Başvekil, efendimizin bu kadar mühim bir tedbir ittihaz etme- sine sebeb ne olduğunu benden sorarsa ne Cevap Vereyim? — Böyle istiyorum ve bu hu- süsta kimseye hesap vermeğe Kuyumcu, İrlandalı ve sana> tinde çok meharetli bir adam- di. Bükinghamdan- senede yüz bin lira kazanmakta bulandu- ğunu itiraf ediyordu. Kuyumcu- yu kiliseye götürürken dedi ki: —M. Öreilli, şu elmas taş- lara bak ve her parçasının kiy- metini söyle. Kuyumcu elmasların yerleşti- rilmiş bulunduğu nazik işçiliği tetkik etti; elmasların kıymetini mecbur değilim!.. birer birer hesap etti ve bhiç Kâtip gülümsiyerek — cevap tereddüt göstermeden dedi ki: verdi: — Her biri bin beş yüz pis- tol, elfendim z. — Tıpkı onlar g bi iki tane yapmak için kaç gün İâzım? Görüyorsunuz ya, ikisi eksik! — Bir halta, efendimiz. — Yarın değil öbür gün için yetiştirebilirseniz, size iki tane- nin her biri için üç bin pistol veririm.. — Yetiştiririm, efendimiz. — Siz çok kiymetli bir adam- sınız, Öreill usta; fakat hepsi bu kadar değil; bu taşlar kim- seye emniyet edilemez; bunun için mutlaka burada konağım da yapılmalıdır. — Mümkün değil efendimiz; onların yenisini eskisinden far- ketmiyocek surette yapacak ben- — Fakat efendimiz, tesadül olarak kral İngiltere İimanla- rında hiç bir gemi hareket et- memesi hakkındaki emirlerini. zin sebebini Başvekilden sorar- larsa böyle mi cevap vorsinler? — Hakkınız var Jakson usta, © halde krâla Fransaya kârşı | harb açınak — istediğimi ve bu tedbirin de husumet başlangıcı olduğunu söylesinler. Kâtip boyun kırarak dışarıya çıktı. Bukingham, Dartanyana dönerek dedi ki: — Bu cihetten eminiz. Eğer taşlar şimdiye kadar Parise gönderilmişse de, siz oraya var- madan gönderilemiyeceklerdir. — Nasıl, efendimiz? — Kral hazretlerinin bütün — ker yerinde adamı var hal.. dö Vinter buloda yanıma gele- vek barıştı. Bu bârışma kıskanç bir kadının intikam almak iste- mesinden bâşka bir şey değildi. limenlarındaki gemilere ambar- go koydum, hususi surette izin almadan hiç biri demirini kab O gündenberi onu hiç görme- diramaz. Dartanyan, kralın kendisine g-&&,hdıı Kardinalin , bir İi Bokkdüğa ” Hikayalak — Ay, demek, onun dünyanın kuvveti kendi aşkı için kulla- nan bu adama hayretle baktı. Bukingham, delikanlının fikrin- —— Evet, evet, o dehşetli bir e e NN S den geçen şeyi yüzünün — görü: garerkârdıri.... Fakat o balo ne — zamün verilecek? nüşlerinden anlıyarak gülümse- — Geleek - pazartesi. di; dedi ki: — Göelecek pazarteri hal Ö- | — — Evek, evet, benim hakiki nümüzde beş daha var, | kraliçem Avusturyalı Andir; ön- dan gelecek bir tek sözle mem leketime, kralhıma, Allahıma kar- şı isyan ederdim. Buna La Ro- şel Protestanlarına vadettiğim bize Tâzım olan vakitten Tazla. Bunu söyliyen dük, kilisenin kapısını açarak seslendi. — * — Patrik! Patrik! itadadı o6i Ti ae a ! l gi :ıti, bı:dn.ie;;eıeilııııug istiyorum. Zümü tutmamış oldum; onun Hizmttetçi bir cevap bile ver- meden çıkıp gitti ki, bu hal onun körükörüne itaat ve biç ceVap vermemeğye alışkanlığını W“W n ismi Önce söy- l lendiği halde övvelâ kâtip gel miştiş çönkü ':' daima koıı;: oturuyordu. İ irince kingham bir ıııy: __.:'" otar makta ve kendi elile emirler arzusunu yerine getirmiş ve ona karşı kulluğumu isbat etmiş bur landom ya! İşte bu kulluk — 8e- ile onun resimine — tapınıyo: rum! du. Kuyutmyca geldiği sırada o, bu düşünceye dalmıştı. Harbiye Nazırı Müşir Etem Paşa unvanı Ayasolya ve Sultan Ahmed | askerce, babaca nasihatler ve- bir tahyeri rezalet | rerek intizamın iadesine çalış- halini almıştı. Bir meydan Tw | mıştır. Fakat nasihat sırası çok- harebesini andıran silâh sesleri, | tan geçmişti. Asiler — paşaya hay huylar, bağrışamlar görü- | karşı: —— lecek ve ağllnacak bir mânzara | — — Peki elendim. Diyorlar, gete — yapacaklarını yapıyorlardı. Maamafih paşanın sözleri ne kadar olsa da tesir etmişti. Askerler azalmağa, ahali dağılmağa başlamıştı. Meclisin dışında bu kanlı hâdiseler ce- reyan ederken meclisin —içtima salonunda da dikkati celbede- cek mahiyette — vak'alar geç mişti, den başka kimse yoktur. — İşte bunün için, azizim Örelll usta, siz. benim mahpu- sumsunuz; hatta şimdi bile ko- nağımdan gitmek elinizde de- #âldir. onun.için yola gel. İşi, nize yarayacak işçinin ismini ve getirmesi lâzım gelen avadan- lıkları söyle. Kuyumcu, dükü biliyordu; ya- pacağı itirazların faydasız ola- cağına kanidi. Bunun için he- men kararını verdi: — Karıma hâber göndermek- liğime müsaade buyurulur mu? — Ohl İsterseniz görebilir- siniz bile, azizim Öreil usta: Mahpusluğunun — gevşek olaca- Yına emin ol; bundan başka, düştüğünüz — sıkıntıya mukabil, elmasların bedeli haricinde ola- rak ve verdiğim zahmeti unut- manız için bin pistolluk bir kaime Dartanyan, bu derece açık elli, insanları ve — milyonları oyancak gibi sarfetmekte olan bu nazırın karşısında düştüğü hayretten kendini alamıyordu. Kuyumcuya gelince, karısına bin pistollük kaimeyi gönder — Sonu var — lekesiz bir kumandandı. Gazilik ona başka bir hürmet hissi O gün meclişte Amavud is- tiklâl komitesinin reisi meşhur İsmail Kemal bey de - vardı. Yapılan isyan harekâtı ig:y:oı y —Olagan şeylerdendir, u. Mecliste münakaşa hararetlen- mişti, Tam bu sırada — başku- mandan Hamdi Çavuş elde tetik kavradığı mavzer tüfeğile meclisten içeri girmiş ve sıçrayışta sıraların üstüne çık. mıştı. Bu bareketi derhal etrar hai satan yâranı taklid etmiş hepsi de sırararın üstüne sıçra. mışlardı. İzmir mebusu Nesiim Mazek —ai Sahtle ». , Ç. Alıcı 50 İnhisar ida. 11 n 20 Paterson 14 S0 14 S0 8D. Ardilii 15 15 78 Yekün 3419,5 Etki yekün 223497,5 Umum yekün Piyasa Hiatleri 10-2-938 çekirdeksiz üzüm orta fiatleri: No: T UŞA 15 » 8 13 25 » A » 10 14 75 » n 16 50 Zahira satışları Cinai K, 5. 380 KantPalamut 280 Bir tren kazası Bn. Habibe başından ağır surette yaralandı Bayramın üçüncü günü Hilâl ve Basmahane istasyonları ara- sında bir tren kazası olmuş, Kazşıyaka 'reni 55 yaşında Har bibe adında bir kadına çarp- mışlır, Tütün mağazalarında çalışan Habibe, Çayırlıbahçede ikinci sokakta 40 numaralı evde otu- rüyordu. Yağmur altında evine dönerken şemsiyesinin altına il- tica etmişti. Tren ansızın arka- dan gelmiş, kadın gürültü öze- rine şaşırınış ve lokomotifin önüne geçmiştir. Habibe, bir- denbire trenin altında kalmış, bunu gören makinist, derhal katarı durdurmuştur. O sırada kadının üzerinden iki vagon geçmiş ve parça. landığı tahmin edilmiştir. Yo cular da dahil olmak üzere her- kes koşmuş, tren altında kalan zavallı kadını vagonların alin- dan — çıkarmışlardır. — Rayların arasında kalan Habibenin vü- cudü kesilmemiş, parçalanmamış yalnız Tokomotifin - çarpmasın: dan mütevellit başında ağırca bir yara görülmüştür. Manisada konferans Şehrimizde bulunan Manisa saylavı B. Turgut Türkoğlu, bu- gün Mavisaya gidecek ve Ma: nisa Halkevinde Manisa münev- verlerine (Layisizm) mevzulu bir konferans verecektir. Dr.Behçet Uz Çocuk hastalıkları mütehassısı Hastatarını 11,30 dan bire ka- dar Beyler sokağında Ahenk matbaâası yanında kabul eder. Maayenehane tetefonu 3990 Ev telefonu 2261 Yazan: M. Doğan yah bu hürekete dayanamamış (Hamdi Çavuşu göstererek) İs- mail Kemale bitaben gür bir sesle; —Beyefendi bunlar da mı hür- riyet icabıdır? Bu hale karşı elân idarei meşruta vat Tmdır diyeceğiz? — Demiştir. — Nesim Mazelyahın bu sözleri altın ka- lemle yazılacak bir cesareti me- deniyeyi göstermektedir. Bu söz üzerine mecliste ba> Tinaâamıyan Hamdi defo. lup gitmiş ve meclis de dağıl- Mişti., ğı"(" - Sonu var — ahi Bay Kemal Kâmilden emir alan garson evvelâ — mezeye mütedair bazı şeyler, mütcakı- ben de rakı ile biraları getirdi. Hafız Durmuş, masanın üstünü süsliyen bütün bu şeylere, garib bir endişe içinde, enayi enayi bakıyordu. Biraları Habibe ile Şerifenin önüne sördüm. Kadehin birini, vakıya sü İlâve ederek Hafız Durmuşun tabağına — oturttum. Kemal Kimille ben de birer kadeh aldiıktan sonra yüzüme tam bir tiddiyet vererek: — Bana bak hafiz; dedim, bu nedir. bilir misin?. — hrak... — Tövbe de... Rakı şişede olur, içine su katınca beyazlaş- maz. Buna carmakcur — derler. Fi ist'nde Şe.fa nehrinin suyan- | dan yapılmıştr. Şeria malüm; şeriğttan gelir. Filistin müftüsü olan zat her sene Muharremül. hâram ayının ön sekizinci cuma günü, naemüzdan sönra, © sudan bir kıirba alarak içne Bakara süresinin sekizinci ve dokuzun: cu fıkralarını okur. Ö zaman din — düşmanı * papaslar Baka olacakları için sekiz ve dokurz, ortada ne varsa, toplar. Böyle- ce, toplu tertip, üç el vurdun mu; artık masalârda — oturma, kalk... Hafız Durmüş ayağa - kalktı; telâşla sordüm: — Nereye Hafız?. — Kalk dedin de... — Otur yerine acanım; ben söz timsali söyledim. Sonra; bu okumnmuş, üflenmiş — soyu maya yaparlar, Filistin ahalisi- nin ileri gelenleri önayak ola- yak halka varil, varil carmakcur imal ettirirler ve sevablarma bütün dünyaya bedava dağı- tırlar. Şifa niyetine — bundan heş, ön kadeh içenlerin biznil- lâhi teâğlâ yetmiş iki türlü derd- den şifayab — oldukları — görül- müştür. — Allah, Allah... — Evet; bayanların önünde- kine gelince: Arpa suyudur, nefsi körletmek için Zülkefil aleyhisselâm icad elmiştir. Ka: dınları hevesatı nefsaniyeden alıkoyduğu için pek makbul bir meşrubdur. Kadehleri ele aldık. Hafız Durmuş müdbiş bir tereddüd içinde idi; fakat bana çömez olduüktan sonra arzularımı — ye- rine getirmeği bir vazile bili- yordu. Şaka değil; zâühir ve bâtın bütün ulümu — benden tahsil edecekti. Kadehleri biz diker, dikmez *Ya Allah,, deyip Hafız da yuttu amma yutmasile beraber: — Amanın yandım gayrik! Foryadını basması bir oldu. Ayının gözlerinden ateş — dışkır- mış, gırtlağı Cayır cayır yan. mışti. Derakap — mezeyi dayadım. Bir taraftan ağzındaki mezeyi çiğaiyor, — diğer — taraftan da içindeki — yangını — söndürmek için suya sarılıyordu. — Bir az acıdır amma - şila- hdır Hahız... — Goynüm bulandı be... — Aldırma, dişini sık.. Şim di geçer.. Hafız sükünet bulduktaa sorr ra bayan Habibe ile — bayan Şerifeye bira kadehlerini uzat tim. Evvelâ fıkırdaşarak — gül- düler, sonra kollarile yüzlerini kapadılar ve nihayet bardakları diktiler, Sağıma dönüp Habibeye sor- düm; NASREDDİN. HOCADAN . | EKtUPLARIL Közlr yi 25;_" D el — Nasi? Güzel mi? — Zelletli, Cevabımı verdi, Şerile ise: — Dananın abdesti gibi be.. Diye bağırdı. Üçüncü kadehten soara ha fizın şaşturi gözleri büsbütün şaşılaşmış, mendebur suratına tam bir nuhuset çökmüştü. Ke mal Kâmil muttasıl gülüyor, ha> fiz Durmuşa — mütemadiyen İz- mirdeki konakta - bütün Ramtz- İ zan kıldıracağı teravih namazım * dan bahsederek bayram sabahı " büyük babasından alacağı harç lığı müjdeliyordu. Hafız; olmuştu. Ayakkaplarım çıkardı, sağ ayağını altına aldı, — sol dizini dikti, birinci mevki yemek salonunda çirkinlik hey- keli gibi bir vaziyet takındıktan Kadeh adedi beş.. Bir garson kâfi gelmiyor.. İki garson bin den muttasıl - bize meze — taşı- " mükla möşgüller.. Mezeletin gek —— mesile masanın yangın yerine dönmesi bir oluyor. Herifçioğlu salatadan balığı, balıktan fa- sulye plâkisine, plâk den yoğür- dâ, yoğurttan beyaz peynire, peynirden pastırmalı yamurtaya, yumurladan taramaya, tarama» dân patlıcan kızarimasına öyle K saldırıyor ki tarif edilemez. Ar v tık elinden çatalı da attı. Beş ” parmağile tabakları sünnetledik- ten sonra şapırdata, şapırdata parmaklarını da yalıyor. Ayının bü hale gelmesine sebep oldu- ğt için Kemal Kâmile fona içer- liyorum amma Şerife ve Habibe ile başladığım —masa altı safır sına da bayılıyorum. Sağ ve — — Vaziyet berbat... — K Buna rağımen işi kısa kesip hafız Durmuşu ambara aşırmak istiyorum. Fakat alnımın kara yazıları henüz bitmemiş.. Ansızin yemek - zili çalıyor. Beş dakika sonra bütün salon şik ve güzel kadıtlarla, temiz giyinmiş erkeklerle doluyor. Her — gelen, bir defa bize bakıp ha — fiza güldükten sonra masaya oturuyor. Etraftaki müküâleme- ler hep bize dair.. Frenkliğe özenen, Havra sokağı mahsulü $ bir Yahudi ailesi konuşuyor: 4 » Nozarenti Kekoza k alakaza ijo dö —— Ermeni oldukları buranların- — dan ve fiyakalarından! belli iki yakışık düşkünü alaya başlıyor. — — Bağdasar efendi!. Pasar- — — sak abaraı?. Hafızım davarna gilla.. — Yergu kadek, - mek ayi & vâtsuni hing altmış beş oğlum.. — — Fena halde içerliyorum, hani — — nerdeyse rezalet çıkaracağım. — Kemal Kâmilin de - pişman ol duğu yüzünden belli amma br — - şey söylemiyor. Aksiliğe bakınız; Çandarlıyâ — - girmişiz. Vapur; baş, kıç yapı — < mağa başladı. Garson üç kadeh daha getirdi ) — Ulan, çüüüş. Demeğe kalmadan hafız Dur- — - muş bir bir ardına Üçünü bir- —— den dikiyor. Yüzüne dik, dik — bakarak çıkışmağa başlıyorum! — Hafzl. Bu senin yaptığın — münasebetsizliktir. Kalk baka- — lım, gideceğiz. v Hafız Durmüş o bile değil. Ayni - şid kabeleye geçiyor: — Gitmiyeceğin. Ne gızı Döğecekmin? — Sonu 8 inci sahifede d sonra garsona bağırdı: N — Şeriat suyundan ileti.. Ğ