Greta Garbonun hemşeh- risi ve papazın kızı Bu gün san'atın en yüksek mer- tebesine çı < Hü İees . hd 5 Zarah Leander Bir çok yıldızların hilâfına olarak Zara Leander, daimi şu- mu söyler: “Niçin, bizzat kendi rolüm için piyes yazdırayım? Bu bir işe yaramaz. Maksat eş- hası hakkile temsil etmektir. Şahısları hakktile oymyamamak şüphe yok ki Mmuvaffakıyetsiz- liktir., Zara Leander, Greta Garbo- nun memleketi olan İsveçlidir. bir- rahib kızıdır. Çocukluğu kilisede teganni ile geçmiştir. Onun en zengin hulyası tiy roya geçmekti. Nihayet 19 yı şında bu emeline nail oldu. Bakınız nasıl? Karlstad'a gelen iyi bir tiyat- ro heyetinin yıldızı hastalan- mıştı.Heyet müşkül bir vaziyete girdi İşte o zamanilk defa ola: rak Zara Leander sahnede gö- ründü ve bu muvaffakıyetleri, talihinin ilk yolunu açtı. İbsenin eserlerini Stokholm- de oynıyan bu genç yıldızı yine en önce, Stokholm tiyatro- su angaje etti. İşte bu andan itibarendir ki, Stokholmün bü- Yük gazetelerinden birinde mu- barrir olan Fred Forsell'le en temiz ve ateşli aşkını yaşamağa başlamıştır. Gazetede mahkeme işlerine bakan F. Forsel bir gün — Z. Leanderle mülâkata memur edilmiştir. Bunu istemi- yerek yapan Mmuharrir, yıldızın önünde şaşırmış Vve sonradan çıldırasıya sevdiği bu kadınla evlenmiştir. Z. Leanderi yalnız güzel bir kadın olarak kabul etmemelidir. Yüzünün ifadesi ve sesinin gü- zelliği ve sıcaklığile dinliyenleri ve seyredenleri teshir eder. O, yalnız tiyatroya değil, operete de çıkmaktadır. Filmlerde de büyük muvaffakıyetler ihraz et- mesine râğmen bu filmler maat- teessüf İsveç hududlarını aşma" dığından dünyaca meçhuldür. Geçenlerde Viyanada verdiği bir müzik konserinde sesine, güzelliğine, — jestlerine — herkes hayran olmuştur. Geza Von Bolvarynin bir filmine baş rol için angaje edilmiştir. Marta Egereti, Pola Vessely, —— Mada Chineideri bize tanıtan kmaktadır hususi bir salonda Z. Leandrin filmi seyredilmiştir. Almanyada oynanan bu fılm dolayısile Zara Leander şimdiden bir çok tiyat- rolar tarafından angaje edlimiş- tir. Almanyanın en çok pâra alan artisti bu kadındır. çevirdiği ilk filmi olan Naramotta dahi 7. Lean- derin hakiki kıymetini bize gösterdiği için cidden değer- lidir, Alman; Dita F-arlonun hayatı Bıktım! Harbten, anarşiden bıktım, terakkiden korkuyorum! Dita Parlo Maruf yıldızlardan Dita Parlo bir sinema mecmuasındaki ya- zısında diyor ki: — Ben fazla süse, gösterişe, yapma hareketlere hiç taraftar değilim. Belki bu isteğim yaşa- dığımız zamanı sevmediğimden ve ona hiç de bağlı olmadr gımdan — ileri geliyor. Açıkça söyliyeyim: Terakki beni kor kutuyor. — Tayyarecilik, âdeta beni boğuyor. Otomobiller san- ki boğazıma sarılacak gibi olu- yor.. Radyodan hâvadis almak, sinemada aktüaliteler seyretmek ne sıkici şeyl. Harbten, anarşiden, inkılâb- lardan usandım, bıktim. Radyo dinliyerek yemek yirken bir şehrin alevler içinde yandığı haberini alıyoruz; onları filmde bile seyrederken müsterihane sigaramızı içiyoruz. Söyleyi bunlara tahammül - edebilir misiniz? Bunlar içindir ki evden nediren çıkarım ve gezerim. Tuvaletin ifrat şekli kadınlar için mübim zarardır. Eğer erkek güzel bir kadını, hakika- ten güzel bulmamışsa, dikkat ediniz, bu muhakkak ki elbise- sinde bir gayri tabiilik olmasın: dan ileri geliyor. Tuvalet eksikliğimiz dolayısile nice sosyetelerin aydınlığını mı- zacımızla karartmışızdır. Her- hangi bir tuvaletin elde edile- memesi dolayısile niçin bu yer siz âkıbetlere mahal veriliyor. Daima güzel olmasını, iyi ol masını bilelim. Hayat zengindir ve imkânlarla doludur. ANADOLU . a el Bir sinema mecmuasının moda kısınında şunları okuyoruz: Bir kızın yirmi yaşı, bütün arzu ve ümitlerin insanı kendi tesir ve nüfuzile doldurduğu en güzel çağdır. Fakat bütün bu arzuları, onları taşıyanların de- ğer ve kabiliyetlerin mevcudi- yetine rağmen tatmin etmek imkânı var mıdır? Hayırl.. Maa- mafih, makul esaslar dahilinde denebilir ki: Yirmi yaşındaki bir kız, ek- seriya narin ve uzun, yahud da uzunca boyludur. Belki spor ve jimnastik yapmamıştır, o başka.. Genç kız, bir kâdın gibi giyim mekte tereddüt — etmemelidir. Yaygın, bolca bir rop, geniş bir şapka da giymelidir. Ve bunlar, insanı ihtiyarlatmaz. Sabah tuvaletinde esas spor olmalıdır. Hatta erkek kumaşını tercih ederek.. Caket, düz veya kruaze, kapalı... İki tarafı düğ- meli.. Caketin arkası kısa, fakat geniş. Eteklik de düz ve sade.. Keza sabahları, süveter veya elle hazırlanmış fanilâ da şıktır. Bunlar ne kadar mat olurlarsa korsajların da © nisbette par: laklığına dikkat etmeli, pembe, limoni, mavi, kavaniçi, fakat mümkün olduğu kadar parlak korsaj.. Öğleden sonra kıyafet deği- şecektir. Elbisede şart, vücudun ahenk ve letafetini tebarüz et- tirib nok: göbek vesaire gibi fazla aksamı gizlemektir. An'anelerim, beyaz rengi tercih ederler. Halbuki genç kıza, si- yah daha güzel yakışır. Genç- lere mat rengi daba iyi gider. Genç ve narin bir vücudun si- yahlara bü şünü — tahayyül ediniz, kâfidir. Maamafih, beyaz elbise de tavsiye edilir. Fakat yaz vakti ve iyi bir — dekor içinde.. Akşan üstü ya kısa, yahud da elbisenin renginde eldiven kuk- lanmalıdı. Şapka, genç kızin kendi zevkile tayin edeceği bir şeydir. Fakat renkli, başın ge- risine doğru gidebilen kumaş şapkalarla alnı daire şeklinde tebarüz ettiren, yahud da bere halinde ve çene altından bağ- Janan şapkalar modaya daha uygundur. Yukarıda solda Danyel Daryo beyaz robla, yanda sade, za- rif bir sabah kıyafeti, altta sol- da Rone Sen Sir kokteyi p nasıl giyinmeli? lerinde tercih edilecek bir - tu- valette, solda Joan — Bennetin bir pozu ki tırnakları kızlarâ hiç tavsiye olunamaz. K AÂmerika da Japonyaya bir nota verdi Vaşington, 5 (Radyo) — Ame- [— Büyük köy hikâyesi ”- | Billür Köşk Set öylü kardeşlerime armağan j YAZAN: Nezihe Muhiddin —-G— — İç bunu yağız nine, Artık hiç bir şeyciğin kalmadı maşa- allah. Yağız nine fincam itti: — Nedir bana bu içirdiğin? — Bayan Gündüzün ilâcı, — Kaç kız kaç, bana o kâ: firin büyüsünü — içirmeğe utan mMiyor musun?. — Yağız nine, eğer bu ilâç lar olmasaydı bu seferki zorlu sıtma seni öbür dünyaya gö- türürdü, Sağolsun bizim güzel doktorumuz. Yağız nine, gene hiddetlendi: — Bayan Gündüz dediğin o cahil kızın beni iyi etmek ne haddine?.. Ben sıtmayı kuru incire bağlamıştım.. Ondan iyi oldum Fadime ne yapsa, bu inadcı kadına söz anlatamıyacağını bi- liyordu. Ne dese boştu.. Fakat iyilk altındır, çamura — bulan- maz ki.. Elbette bir gün bu hırçın kadının gözleri de bu altının ışığını görecekti.. — Haydi . Yağız nineciğim bunu iç, vallahi büyü — değil.. *Gündüz, okumuş, akıllı bir kız.. Büyüyü budalalar yaparlar. Ha bak, işte kardeşi Doğanla beraber buraya heliyorlar, Yağız nine belki münasebetsiz şeyler söyler diye korktuğu için Fadime kaçacak bir yer ararken Doğanla “Gündüz, kulübeden içeri girdiler. Fadimeain eli, ayağı titriyor, yüreğinden iğıl, rikanın Tokyo sefiri, Japonya Hariciye Nezaretine İngiliz no- tasına tamamen mutabık - bir nota vermiştir. Bu notada yeni inşa edilen Japon harp gemilerinin tonajı sorulmakta ve İngilte, Fran: sa ve Amerika arasında hasıl olan mütabakat üzerine Japon- yanın Kategoriye göre — harb gemileri inşasına razı olmıyarak bul etmiş Miştir. sayılacağı - bildiril Almanya Büyük bir otomobil fabrikası yapıyor Berlin, $ (Radyo) — Alman- yada, büyük bir otomobil fab- rikası inşa edilmektedir. Bu fabrika, senede dört yüz elli bin otomobil yetiştirebilecektir. Yeni fabrika, yakında bizzat M. Hitler tarafından merasimle açı- lacaktır. Yunan kabinesi Dün toplandı Atina, 5 (Radyo) — Yunan kabinesi, bu gün general Me. taksasın riyasetinde toplanmış ve büdce işile meşgul olmuştur. Büdce — müzakereleri, general Metaksasın Ankara seyahatinden evel neticelendirilecektir. B. Dö Valera Mühim beyanatta bulundu Dublin, 5 (Radyo) — İrlanda hükümeti reisi B. Dö Valera, bugün mühim beyanatta bulun- muştuür. B. Dö Valera, ezcümle şun- ları söylemiştir: e — İogiltereye dost bir İr landa, Büyük Britanya için mu- him bir kuvvettir. Aksisi de o derece tehlikelidir.,» iğıl bir şeyler sızıyordu. Bayan Gündüz içeri kardeşi Doğana Fadim terdi: — Bak Doğan... Köyümüzün en dilber, en zeki kızı Bayan Fadime.. Doğan, güzel gözlerini ken- dinden kaçırmağa çalışan Fa- dimenin önüne giderek uzatlı: — Bayan Fadime, sizi gör düğüme çok sevindim -dedi: şimdiye kadar isminizi Çok işit- tim. Çardaklı kahvede Seyyah Dikmenin çaldığı sazda türkü: nüzü bile dinledim. Fadimecik kıpkırmızı mişti, O da elini uzattı. İki gencin elleri birleşti. Gündüz etrafına bakınarak: — Oh Fadimeciğim.. — Kulü- beyi ne de güzel temizlemişsin? Her taraf'ar miskler gibi olmuş. Hastamız da iyileşti maşallah.. *Gündüz, bunları söyliyerek temiz yatağında homurdanan ve başını yastığında saklamağa çalışan Yağız nineye yaklaştı: — Nasılsın Yağız nine? -diye onun elini tutmak istedi- Fakat inatçı kadın elini çekerek: — Nasıl olacağım; iyiyim iş- te. -dedi- Bereket versin bizim kuru incire sıtmayı bağlamış- tım, bire bir geldi. Fadime utancından dışarı fır- larken iki kardeş biribirine ba- kışarak gülümsediler. “Gündüz, Yağız ninenin omuzunu okşadı: — İlâçlarını i Allah şifalık ve gidiyoruz, gene geliriz. Yağız nine ağzının içinden: — Gelemez olunuz! Diye mırıldanırken Gündüzle Doğan güler yüzle kulübeden çıktılar. girince .i e$& kesil- .. Artık ilk cemre düşmüştü.| Hafifce sisli bir mart sabahıy« dı. Doğanla Güadüz fabrikanın yanındaki kuçük ve güze! lerinin salonunda oturuyorlardı. Genç mühendis geniş pencere- nin camından köye doğru bak- tı. Altı ay önce geldikleri bu çorak köyde epeyce değişiklik- ler meydana gelmişti. Bazı lübeler yerden epeyce yüksel- miş, bu izbelerin arasında bir iki de yenileri türem'şti. —Asıl yenilik köyün meydanında idi, Önce yamru yumru, toz toprak paslı teneke içinde insana — bir mezar kasveti veren bu avlu, şimdi yemyeşil bir görünüşle insanın içine bir ferahlık dolduran gözel bir bahç> halini almıştı. Gündüz bu meydinın ortasınaâ ea “Büyüğümüzün,, tunçtan bir heykelini koymuş, etrafına bir çok ağaçlar, güller, sarmaşıklar dikerek bezendirm şti. Her - fi- danın bir adı vardı. Biri Doğan, biri Gündüz, biri Fadime, bici Osman, hatta Yağız — ninenin adını taşıyan bir fidan — bile vardı. Köyde bir doğum olunca yeni dünyaya gelen bebeğin ismine meydanın etrafına bir fidan daha ilâve olunuyor ve köyde şenlikler yapılıyordu. Mühendis Doğan bir aylık —emeklerinin güzel rimlerini kız kardeşine rerek: — Gündüz gel yanıma -dedi- bak şu köyel.. Bir kaç ay önce gören onu bu gün tanıyamıya- cakl.. Hele bir kaç yıl sonra bu- raları öyle şirin, öyle güzel olacak kil... — Evet kardeşim, emekleris miz, ümitlerimiz hiç boşa git- medi, Köylümüz meğerse ne çalışkan, ne ince duygulu in- uş. Bir işarete bakıyor- kus kaç ve- göste| — Pek “doğru — söylüyorsun Gündüz.. Eğer köylümüz açık gözlü, ince duygalu, merd, ça- lışkan olmasaydı. bütün emek- lerimiz boşa giderdi. — Sen de çok çalıştın Do: gan.. Bak, çalışmaktan rengin soldu. Zayıfladın.. — Zarar yok, insanın gönlü sevinç içinde olursa yorgunluk çabuk unutulur. - Köyümüzün ileri gidişini gördükçe yeni baş tan kuvvet buluyorum. Fakat sen de çok çalışıyorsun Gün düz.. Köyün hastaları, evlerir temizliği, hepsinin üstüne bir de mektep hocalığı yapıyorsun. — Fakat Doğan görüyorsut ya, çalışmaktan hiç yılmıyorum Köyümüzde artık okumak bil miyen kalmadı. Bu ne kıvanç tır benim için? Hem ben hi; yorulmuyorum.. Benim öyle zek öyle iş sever, öyle duygulu bi muavinim var ki.. — Kim bu muavin? Yeni An karadad mı getirttin? — Hayır, ne Ankaradan, n de İstanbuldan.. — O, buralı, Anlamadın mı cânım, kimde bahsediyorum?. — Vallahi anlamadım, kin den bahsediyorsun? — Fadimeden. Şu Fadimeni eşi İstanbulda da, Ankarada d kolay bulunur gibi değil. Öyl ince anlayışl, öyle kibar ruhl bir kıza her zaman tesadüf edi mez. Hastaları bir onarışı va sanırsın ki senelerce — hastabı kıcılığı yapmış. " — Unanırım.. — Köylerimizi böyle insanlar olmasa ulusum! böyle yükselebilir. midi? £ söylediğin Fadime, geçende k lübesine gittiğimiz ılıtıyar Si Sonu yarın —