KADİM TAR: ANADOLU İHE MÜSTENİD TEFRİRA — Süleyman Peygamberin Aşkı Çeviren: Adam Hosib Adamoğlu Yazan: A. Kuprin Süleyman Peygamber, bu gün her şikâyetçinin mutlaka memnun olmasını istiyordu Süleyman Peygamber hikâye- sinin bu kısmından sonra: — Şimdi şu suale cevab ver» mek icab ediyor, ilk nişanlıdan, kızdan, hayduttan hangisi daha mesul veya dahatakdire lâyıktır? Birisi, sözüne tamamile sadık - kaldığı için kızın takdire lâyık olduğu, diğeri de ihlâli sukutu- ha rağmen gösterdiği büyük fedakârlık hasebile haydudun faziletinin takdiri lâzım geldiğini söyledi. Birisi de kocayı fazi- letli buldu. Bunun üzerine Süleyman Pey- gamber hırsızı faziletli bulana: — İçinde para bulunan ke- meri sen çaldın. Çünkü senin doymak bil, n hirs ve tamâın, hırsızları daima takdire meyyal- dir. Dedi. Fakat bu adam, elindeki asayı arkadaşlarından birisine verdi; kendisi ayağa kalktı, iki elini de kaldırarak: — Yehvanın büyük adına yemin ederim ki para bende değildir; bu iki arkadaşımdadır! Diye yemin etti. Süleyman Peygamber de, si- lâhşorlarından birisine: — Şu asayı al ve ikiye kırl, ebrini verdi. Silâhşorlardan birisi asayı al- dı; şiddetli bir darbe ile dizi üzerinde ortasından ikiye kırdı ve içi boş olan asadan para- lar da yere döküldü! Süleyman Peygamber gülüm- sedi, Hırsıza gelince, bu çok Süzel buluş karşısında hayret p t şetinebe içinrdderkarlıdı “ Bundan sonra, Süleyman Pey- gamberin huzuruna duvarcı bir adamdan dul kalmış fakir bir kadın geldi, ve: — Sultanım! Dedi. Hakkımı isterim. Elimde son kalan iki dinâr ile un almıştım. Parasını vermiş ve şu tepsiye koymuştum. Eve giderken, yolda birdenbire giddetli bir rüzgâr çıktı, bütüm unlarımı havaya savurdu. Ey ::d,rıtli Peygamber ve hüküm rl. Benim gibi son derecede fa- kir bir kadının bu :hakkını kim ödiyecek? Elimde, avucumda artık bir pul bile kalmamıştır. Çocuklarım da aç, yiyecek bek- Temektedirler. — Süleyman Peygamber: V— Bu hüdise ne zaman oldu? ,Diye sordu. — Bu gün sabahleyin. 3lleyı'ııııı Peygamber, bunun e Finikede kıymetli eşya yüklenmiş gemilerini hareket ettirmiş olan tacirleri buzuruna getirtti. Tacirler, bu ani davetten kuş- kulanmışlar ve çok korkmuş idiler, Süleyman Peygamber bu ta- cirlere: — Siz bu gün için, gemilere müsaid rüzgâr esmesi hakkında dininizce mabudlerinize dua et- tiniz mi? Diye sordu. Tacirler hep birden: — Evet, gemilerimizin müsait bir rüzgârla hedeflerine bir an evel varmasını Allahlarımızdan bütün gece yalvararak istedik. Dediler. — Çok âlâ.. Böyle bir şey istemek te sizin için pek ta- bitdir. Sizin işinizi kolaylaştıran bu rüzgân Allah verdi. Fakat bu rüzgür ayni zamanda çok fakir bir kadının ve çocukla- rının son — gıdası olan unların havaya saçılmasına ve hepsinin de aç kalmasına sebeb oldu- ğundan daberiniz var mı? — Hayır. — Şu halde ben size haber vereyim ki, şu yanınızda gözleri yaşlı duran kadın size faydalı olan rüzgâr yüzünden aç kab mıştır. Çocukları da açtırlar. Bunun için, sizlerin bu fakir kadına yardımda bulunacağınızı umuyorum. Tacirler, Süleyman Peygam- berin huzuruna başka bir mes- ele için getirilmediklerini anle Oyarak çok — sevindiler. Bunun Üzerine fakir ve dul kadının tepsisini para ile doldurdular. Kadıncağız, badden fazla se” vindi ve teşekkür ederek — git- meğe hazırlanırken Süleyman Peygamber onu durdurdu ve: — Hele dur -dedi- bu sa: bahki rüzgârdan ben de müs- tefit oldum. Bunun için benim hediyemi de almadan gitmel. Ve silâhşorlarından Adorina: ma kadının tepsisi üzerindeki paralar kadar altın vermesini emretti. Süleyman Peygamber, bugün şikâyeti olan tebaasının bu su- retle davalarını halletmiş oldu. O, bütün tebaasının her cihet- ten memnün ve mes'ut olmasını istiyordu. Sileyman Peygamber bugün, hatta maznun ve mah- küm olanları bile büsbütün me- yüs etmiş değildi, onları da memnun edecek şekiller bulmuş mahküm olanlar) bile hedye İ SKO ETR e T — SN TAREE L P A CK LT RUK D4 TTT A e U Dilimize çeviren: Şükrü Kaya Yazan: Hanri Bero — 24 — saadetin şahidlerinden Çekin- miyen bir kadın artık bu saa- deti düşünmüyor demektir. Ben kaideler vazetmeği sevmem. Ben size gördüklerim: ve tecrübemi söylüyorum. Siz istediğin'z ma> naya alınız. Yalnız şurasını söy- imki ne kadar da âşık olsam gözlerim böyle ufak şey- leri görmiyecek kadar kararmaz. Kendisi de benim — gözümü açmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Eğer bütün erkek" lerin iddia ett.ğ üzere ben de ebedi bir muamma olan kadın: ları tanıdığıma — güvenerek bik | | — Saryr ” N giçliğimden istifadeye kalkışsam zannederim ki - küçük —hanım bana vefasız bir kocanın müna- sebetsizliklerinin vefalı bir âşı kın — arzularına hiç — faydası olmıyacağını açıktan açığa söy- lemekten çekinmiyecektir. Amma da hükümler veriyo- rum hal Hu'âsa açık söylemek Tâzmgelirse bu kadına uluo:ta çalmamakla daha akıllı hareket ettiğme kanim. Çünkü kendi- sini pek iyi tanımakla müfteh> rim. Senelerce — devam eden arkadaşlığımız, âllenin — dostu mevkiini — tuttuğum — zamanlara veya bir iş vermişti. Fakat bu gün yalnız bir davacıyı kabul etmedi ve bir davacinın arzu: larını kabul veya is'af cihi gitmedi. Lübnan sarayının doğu tara- fındaki kapısından çıkarken yolu üzerinde bir adamın durduğunu gördü; bu adamın sırtında sarı meşinden bir elbise vardı; yüzü sert ve haşindi; sık ve koyu kara bir sakalı, siyah ve kalın, çatık kaşları, caniyane baâkışı vardı. Bu adam Moluh mabedi- nin başbahamı idi. — Sonu var — | Halk Diyor l Hamam sokağının vaziyeti Bilmem, hiç Bucaya bu ya- kınlarda otobüsle gittiniz mi? Otobüslerin Tepecikten Buca yoluna saptığı bir (Hamam so- kağı) vardır. Burası, üç dört senedenberi pek ihmal edilmiş bir vaziyette olduğundan, bil- hassa yağmurlu günlerde yaya geçmek kabil değildir. Otobüs bu sokaktan, su içinden, sanki bir göl içinde imiş gibi sulara gömülerek sağa, sola yalpa ya- parak geçer. Burasını belediye kendi hududu dahilinde addet- miyormuş ve Nahanındır, di- yormuş. Buna benim hiç aklım erme- di gitti. İki daire arasındaki ih- tilâf yüzünden şehrin ortasında bir sokak böyle ihmal mi edi- h Bü€diye mademki bu- rası bana aid değildir. diyor, bura halkından ne diye tanzi- fat ve tenvirat vergisi alıyor. Belediye reisinden çok yal varırız, burası Avrupa - kadar, İstanbul kadar, Ankara kadar uzak değildir. Lütfen bizim mar hallemize kadar bir seyahati de göze alsınlar ve bizim — halimi: zi de görsünler. Burada otu- ranların da hemşeri o'duklarını düşünerek bir nebze olsun na- zarlarını Kültürpa ktan bu ta- rafa çevirsinler. Hamam sokığına hem civar olan diğer sokakların hali de bundan daha berbattır. çamur ve su içinde oturanları da bir az düşünmelerini ve bundan vicdanen mesul o duklarını ba- tırlamalarını rica ederim. Say- gılar. İzmir Tepecik Hamam Mısırli sotağında Muavaffak Tekin aid eski hasbihailerimiz. saye- sinde onu kocasından — daha ziyade tanımıştım. Yemin ede- tim ki kendisi iyi ve saf bir kızcağızdır. Fakat böyle bir- denbire ve ansızın ölüveren şeyler kendisine ihtiyar bir as- ker soğukkanlılığı veriyor. Ta« bati şaşırtı hareketlerinden müteessir o! ak bir asker kabiliyetindedir. Zaten muttası| ateşle — oyanaması da — bür” dandır. Yooo, efendim bak sakın ken: disini fendli ve düzenbaz ve oynak bir yosma sanmayınız. Onun aklı ne dubaraya - erer, nede oyuna. Çocuk efesdim başka bir şey değil çocuk! Münasebetsiz bir âşıkın arzu- suna ram olmaktânsa kend sni pencereden atmayı tercih ede- ceğine eminim. Bu 4 kadar aşikâr bir şeydir ki ona şmdiye kadar ; biç ibir kimsey Bmk'ık etmeğe, harf atmağa cesaret Aydındaki sancak verme töreni Orgeneral, 37 inci alayın şerefle dolu mazisini anlattı G / Sancak ııllııiınııor Aydın, (Hususi) — Otuz ye- dinci piyade alayına sancak verme töreni Cumhuriyet ala- nını dolduran bütün Aydınl- ların, ilçe, kamun ve köylerden gelen heyetlerin huzurile ya- pildi. İstiklâl marşını, asker, mek- tepliler ve halk da muzıkaya iştirak ederek söylediler. Bun- dan sonra Orgeneral - İzzettin Çalışlar sancağı şu veciz söy- levi söyliyerek alay komutanına teslim etti: *—Otuz yedinci piyade alayı komutanı, subayları, erler; Milli - varlığın, milli şan ve kudretin timsali ve ordunun en mukaçdldes malı olan. ve büyük Türk milleti tarafından verilen sancağı Türkiye Cumhurreisi Kamâl Atatürk namına alay- nıza büyük bir - iftiharla tevdi ve teslim ediyorum. Sancak, ulusun ordusuna en mukaddes emanetidir. Sancakta ulusun bütün manevi kudretleri kaynamaktadır. Gün olur ki, bütün ulusun eli silâh tutanları yurdunu ko- rumak için a'ay sancakları alb- tına gelir, bu sebeble sancak askerin en mukaddes malıdır. Bu mukaddes emaneti daima, her yerde, bütün - mevcudiyeti nizle koruyacağınıza ve bunun için şecaat ve cesaretle kanınızı akıtacağınıza eminim. 37 inci piyade alayı; Senin eski muharebe tarihin en yeni mubarebelerine kadar parlaktır. Şimdi otuz. yedinci alayın, Komanova muharebele- rinde Nagoriç tepelerine — taar- M edememiştir. Bendeniz ilk âşıkıyım. Bana bunu kaç defa kendisi söyle- miştir. Banu her söylemesinde gözlerinden yaş gelinceye kadar güler, Bende gülerim; bakınız siz de gülüyorsunuz. Demek ki bunda hepimiz müttefikiz. Yalnız gülmiyen birisi var, Oda kocası. Size bu sabah aldığım bir mektuptan bahset. miştim. Altı sahifelik, mealinin sıtmalı perişanlığını gösteren soğuk ve makine yazısı gibi bir yazıyla yazılmış tam altı sahi- felk bir mektub. Adamçağız pek bitkin. Bana gâh karısını yola getirmem için yalvarıyor, gâh karısı - gibi bir çılgına uyduğuma kızıyor. Ka- rısının peşinden — diyarı cihanı dolaşırken aşk - ateşile - yanan bir âşık olduğuma inanmak iş. temiyor ve hatta inanmıyor. İncelikten ve kıskançlıktan mah- rum olm.yan zavallı delikanlı ruzünü gözümün önünde tutu- yorum. O taarruzda, albayını da şehit vermiştin. O taarruzda 37 inci alayın hamleleri Üçüncü Kösva meydan — muharebesini yaratmak için en parlak bir is- tikamette yürüyordu. 37 inci alayın Sakaryadan İz- mire kadar olan harekâtı da şimdi gözümün Öönünde canlar nirken, bu kadar şan ve — şeref içinde olan alaya, bu cumhuri- yet sancağını vermekte de bü- yük bir iftihar duyuyorum. Ve diyorum ki, mazideki zâferleri- nizi, bu cumhuriyet sancağı ile ebedileştirmek için düsturunuz ve en mukaddes borcunuz ya muzafler olmak, veya- ölmek olacaktır. Sizlerden - sonra bu alaya gelecek olan ayni düsturu ve ayni mukaddes borcu takib edeceklerdir. Ne bahtiyarsınız ki, alayın za sancak verme Atatürk in cumhurluğu zamanına tesadüf etmiştir. Bu mazhariyetinizden dolayı sizi tebrik ederim. San- cağınızı alınız, onun üzerine en büyük zafer tarihini yazınız., Buadan sonra sancağı —alan alay kumandanı bir hitabede bulunmuş, alay sancağını koru- yacağına, onu daima muzat- fer kılacağına andiçmiştir. Sancaâk töreni münasebetile şehir. baştanbaşa donatılmış, akşam belediye tarafından Hal- kevinde z yafetler verilmiştir. Generalin Aydınlı!ara hilabesi Sancak töreninde Aydınlıla- rın gösterd ği tezahürat, Orge- nera'ı çok mütahasss etmiş'ir. reisi- gürürünü okşiyan hâlâ o mada- sız masala inanıyor. Eski arka- daşının, iyi kalbli ş şkocuğun israra — dayan, refakat ettiğni ve karısının ib fetine bekçilik etmekten başka maksadı olmadığını zannediyor, Ve bu zannı da size anlattığım ©o oda vak'asına ve orada ken: disne vaki olan beyanatıma rTağmen besliyor. İnanılır şey değil! Böyle şeyler beni hem kızdırıyor, hem - şaşırtiyor. Karısının sinirlilikleri, kocası» nin hakaret — derecesine varan emniyeti, itimadı, birinin mek- tubları, öbürünün yarım yama- lak muhabbeti bu karışık işler.. Evet, bütün bunlar bana entrika hassamı kaybettiriyor. Geçen gün Allaha ısmarladık bile demeden, hiç bir izahat verimneden bir tarafa savuşub gitmem acaba hepimiz için iyi bir hareket olur mu olmaz mı diye adam, akıllı düşündüm. Alay kumandanı sancağı alırken General, tören yerinden ayrı- hrken, Aydınlılara hitaben şun- ları söylemiştir: *— Aydının ötedenberi bütün Türk sınırları içinde Bosnadan Karsa kadar çok sempatik bir adı vardır. Aydın kelimesini her kes sever Aydın denilince, her kesin gözünün —önüne yeşillik, güzellik, mertlik ve Aydın zeye beği gelir. Hiç unutmam, İnönü harbim den sonra şair Mehmed Eğmin ve merhum Samih Rifatle bir- likte orduyu ziyarete gelmiştik. Şair askere (Aydın kızları) şii- rini okudu. Bu şiirin ordu üzee rinde yaptığı tesir, bütün İnönü dağlarını inletmişti. İstiklâl cidalinde İzmir ve Ay- dıin daima bir anılmıştır. « Aydına benim hususi bir bağs hhk ve sevgim daha - vardir. Çünkü ikinci Büyük Millet Mec- lisine, —Aydın - mebusu' solar iştirak ettim.., T ST Y Mersinde birfacia Bir tüccar bir bar ar. tistini vurdu, kendi. ini de öldürdü Mersin, 5$ (Hususi) — Bura- da çok feci ve müessif bir hâ- dise olmuştur. Tanınmış ve se- vilmiş tüccarlardau Darendeli İsa Özgen isminde bir sevdiği bar artistlerinden Dik- meni kıskançlık yüzündeh * ta. banca ile yaralamıştır. İsa, Dkmenin yere yuvarlan- dığ nı görünce öldü zannetmiş ve dei gebi dışarı fırlamış, bu sırada gece bir. tabanca sesi işitilmiş zavallı gencin beymine isabet edea bir kurşunla ö'müş olduğu görülmüştür. Artist has- taneye — kaldırılmıştır. — Faca, Mersinde derin bir. — leessir uyandırmıştır. Br sast mütemadıyen yata- ğunin Üzerindeki — bavullarımla karşı karşıya hç bir hareket etmiyerek ayakta durdum ve bir budala gibi kendi kendimle mücadele ettim. Az kalsın ba- vullarımı alıp gidiyordum. Fa: kat biraz daha intizar için pek kuvvetli bir ssbeb buldum; Vagonda uykusuz ve yorgun bir gece geçirmek beni ürküttül Gecenin karanlık sükütü iç » de başımı salladım. Kocama : göbeğimin üstündeki yeleği çöz: meğe başladım. O zaman mağlübiyetimi 'bir defa daha idrak ettim. Gözüme den yaş geldi; burnumu geçti; gömleğimin önüne, tam göbe- ğimin olduğu noktaya damladı. —B9- ( Dün otelde odama g. arkadaşımın kapısının a dan lâmbasının aşığı — görü | yordu. Geçerken öksürdüm kaj açıldı, beni çağırdı. — Sonu var —