11 Ocak 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

11 Ocak 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ÂL Könunusanl Terbiye meseleleri: Bir öğretmen Ana ve babalardan çocukları için bir temennide bulunuyor. <eti öüüme n an Dün (G. T.) imzasile, çocuk ana ve babalarına hitebeden bir —muallim mektubu aldık. Bir çok ahvalde, bütün kabahatlarin muallime yüklendiğini görüyoruz. Halbuki, bu tek t fh görüş, bizi haksız k lere sevkedebilir ve bunun zararı da; gene çocuklara ve ebeveyme olur. Bu itibarla, muallimin dikkate şayan buldoğumuz mektabuau ayaen neşrediyoruz. Yurd çocuklarına özden ilg'si olan bir öğretmen sıfatile yazı- Yorum: Memlekete yetiştirmeğe mec: bur olduğumuz ev'âtlarınızı yedi Yyaşından itibaren ocağımıza âtı- yor, onların — terbiyevi, ilmi ve ahlâki bareketlerindeki tekâmülü ellerimize — ve bilgi erimize ter- kediyo-, önemli sonuçlar bekli- yorsunuz. Biz de sizin bu arzulırınızı mu, vaf'akıyetle başarabilmek, um- duğunuz ve diledğiniz gibi ço- cuk'arınızın üzerinde her ân bik: madan uğraşmaktayız. Düşünü- nüz k: öğretmei, evinizde bir ân bile uğ aşmakta müşkülât çektiğiniz çociğunuz gibi yüz- lercesile meşguldür. Onlara iyi istikbal er hazırlamak ve sizlere yaryacak bir şe<le sokabilmek için her birile ayrı ayrı uğraşır ve bütün ömrünü d.dinerek sar- feder. Öğretmenler; pek büyük tedakârlıklara katlanarak yürü- dükleri bu önemli yolda sizler- den kuvvet alarak çalışmak is- terken maalesef ki; haksız, tet- kiksiz, asılsız - fikirlere - kapılıp günün birinde türlü tehdit; çr- kin kanaat ve sözlerle mükâfat- landırıyorsunuz ve buü hakikat- lere gazete sütunlarında şaht oluyor ve ağızlarda dolaştığını duyuyoruz.. Her ana, baba bilmel dir ki bize gösterilen yolda yürüyen kurulan bu cumhuriyet temelleri üstün, kuvvetli bir nesil yetiştir- Memizi istiyen yurdumuza, se- Ciye sahibi, kafalı adam, cüm- huriyetin hakikt koruyucusu ola- cak evlâtlar yetiştirmeğe and içmişizdir. Verdiğimiz bu söz den, içtitimiz. bu anddan, bizi silâh kuvveti nımizin - pal bile olsa her birimiz verilen direktif ve gös- terilen yol üzerinde evlât yetiş- tireceğiz. Ölürüz, açlıktan sürü- nürüz; fakat asla gene - sizlerin bizden istediği memleket koru- yucularını temiz, asil bir varlık olıı,k yetiştirmekten vazgeçe- meyiz. Sayın veliler; çocuk yalnız si- zin ve bizim değildir. Her ço- cuğun üzerinde Türk ulusunun hakkı vardır. Biz sizden ziyade bu ulusun istikbaline dayanan mesuliyet yükünü Omuzlarımıza almış bulunuyoruz. Siz nasıl ki, çocuklarınızın göz yaşlarına ta- hammül edemezseniz; size temi- nat vererek söyliyebilirim ki, bir öğretmen de; muvaffak olamıyan bir çocuğu karşısında sizin duy- duğunuz acıdan daha çok izti- rap çeker, âdeta inler, Bir dok- tor gibi onun tedavisine baş vu- Tur, muvaffak olamamasının se- beblerini arar. Doğru ve çalış- ma yollarını gösterir. Çıplaksa giydirir, aç ise doyurur. Fakat vicdanının gösterdiği yoldan ay- kırı iş yapamaz. Siz, belki yalnız kendi evlâd- larınızı sever, onlara bakar, on- 'l.nn üstüne titrersinz. Halbuki bir öğretmen; mukadderatı eline terkedilmiş bir Türk ulusunun çocukları üzerine titrer, onları sandan sever ve özden bağlanır. T_tl_ırıf ediyorum: Evlâd yalnız sizin değildir. Onun üstünde si- zin kadar bizim de hakkımız vardır. Siz nasıl onları hayata Yüksek bir insan olarak atmak | ettirsinler. Çocuklarını sokaktan | taşsın.. | için çalışır, maddeten sarsılırsa- nız bizler de manen ve icabında imaddeten yoruluyor ve bu yor- günlüğumuzu, ancak, neticede onları yurda yarar şeklde gör- İmek - gidieriyor ve manevi zafere | € yorzüz. Sayın veliler; her birimiz ay- | ni yollardan geçtik. Hele daha eskilerimiz, —eski mekteplerin anormal tazyiki altında yetişti. Bir çok haksızlıklara maruz kaldı. Gene öyle iken hoca de- yince karşısında titrer ve onu büsük bir hürmetle anardık. Fakat bu gün biz, çocuklarımızı incitme ten, izzeli nefislerinin k rılmasından sakınıp çekindiği- miz içindir ki, hakaretle, çirk n kanaatla ve nihayet kurşunla mukabele görüyoruz. Bazı analar babalar, (efen- dim, öğretmen çocuğuma ga- rezdir. Numarasımı — kırmıştı. Çocuğumun. fena hiç bir ha- reketi yoktur. Öğretmeni br defa parmağına dol amıştır.) Di- yerek bizleri itham altında bu: lunduruyorlar. Mekteb - tatilin: den sonra -bilhassa erkek- ço- cuklar ağızlarında sigarası ol- duğu balde gece dokuzlara ka: dar ötede beride dolaşıp ertesi günkü derslerini ihmal ettikleri r HİKÂYE Karlton Lusiyi bütün mevcu- diyetile seviyordu. Aylardanberi ona karşı o'an düygüsünü - kal- binin en derin köşesinde sak- hyabilmişti. Fakat artık daha fazla tahammül edem yecekti. O akşam Lusi kardeşi ile be- raber ziyaretine ge'dkleri za- man ona bütün kalbini açacaktı. Lusi ve Pol ikiz idiler. Altı ay evel İrlandadaki bir tanıdı- halde bunları gö miyen ve ev- lâdlarına . sabipsolsmiyanscıbir baba, hangi hak ve salâh yetle bizleri-itham edebiliyor ve bu çocuğa bizden müsbet not is- tiyor, İşte ancak böyle bir baba evlâdına düşman ve garez ola- bilir. Fakat bir öğretmen asla bu kötü ithamları kabul ede- mez. Biz, memleketimizi başı boş ve cahıl çocuklarla doldür- mak istemiyoruz. Memleketi kö- tülerden kurtarmak - yolunu tut- müş ve iyi bir gaye — peşinde koşarken, nasıl olur da - kötü insan yetiştirebiliriz. Biz, elleri- mize teslim edilen bu Cumhu- riyeti, emanet edeceğimiz - elle- rin de dürüst; çalışkan bir Türk, çocuğunun eli olmasına — var kuvvet mizle çalışmaktayız. Kendilerini daima hürmetle andığımız velilerimiz bilmelidir- ler kı, tatil günlerini sokaklarda türlü çirkin hareketlerle ; -çiren, ve derslerini ihmal eden; ders çalışıyorum diye bütün gece roman okuyan ve ertesi günü ödevlerini yapmamış ve — hazır- lanmamış ak gelen çocük- larınıza kat'iyyen not veremeyiz, böyle çocuklara — memleketin yüksek ve şerefli — mevkilerini asla İâyık göremeyiz, — yurdun önemli ve mesul bekçiliğini tes- lim etmekte tereddüd ederz. Sayın ana ve babalardan is- tıyoruz ki; çocuklarının çocukça hareketlerini dinliyerek bizim aleyhimizde haksız hüküm ve kanaat yürüteceklerine — evvelâ, evlâdlarını — koatrol — etsinler. Kendilerinin bin — müşkülâtla kazandıkları paralarının; çocuk- lan tarafından, fena yollarda sarfedilmemesine dikkat etsinler, bizimle görüşsünler, çocukları- nın — gidişlerini — bizden — sor- sunlar ve bu memlekete hep beraber çocuk - yetiştirmek hu: susunda bizle elele vererek ça lışsınlar. Okul içinde düzeltme- ge çalıştığımız — hatalarını dışa- rıda bozdurmadan — muhafaza ğından tavsiye ile gelen bu iki katdeş Karltonu çok alâkadar etmişlerdi. Karlton - büyük bir matbaa ve kütüphane sahibi idi. Pol iş istiyordu. Lısi “se koltur gınun altında br tomar kısa h kâye ile gemişti. Bu h kâye: leri okuduğu zaman Çok hayret etti. Lisi gbi br. genç - kizin bu yaşta bu kadar olgun yazılar yızması şaşılacık şeydi. Karlton Polo mıtbaasında brr iş verdi. Lusinin de h kâyelerini bastırdı. O günden sonra gilg de artan bir samimiyetle biribirle- rine bağlandılar. Candan arka- daş o duü'ar, Lusi ile Pol her Cumartesi akşamı Karltonu ziyarete gelir- ler o gece misafır kalırlardı. Pol ile Lusi brribirlerine çok benziyorlardı. Çok güzeldiler: Siyah dalgalı saçları, iri keskin bakışlı gözleri vardı, uzun boy- lu, narin yapılı idiler. Fakat ikisini de saran bir gariplik, daha doğrusu bir esrar var gibiydi. Pol daima sinirliydi. Sanki birini öldürmüş de her an yakalanmasını bekliyen bir cani hali vardı. Öyle zamanlar olurdu ki, saatlerce bir kelime konuşmaz, dalgın dalgın düşü- nürdü. Lusi bilâkis her an neşeli görünmeğe çalışırdı. Fakat gü- lerken bile gözlerinin içinde ışıldıyan kederi gizliyemezdi. . .. Pol piyanoda uzun bir senfo- niye başlamıştı. Lusi ile Karlton balkona Aaçılan camlı kapının dibindeki koltuk'ara oturmuşlar, ERURSRRLN AT CZ L Za GA RAI KN çekeek onları her gece ödev- leri başına davet etsinler. Biz, bize gösterilen kaânuni ödevden ayrılmıyarak çocuk ye- tiştirmeğe — uğraştığımızdan do- layı hiç bir viedant? mesuliyet çekmiyoruz. Temenni ederiz ki; her ana ve baba da, evlâdlarını küçükten kötülükten çekmediği için ve onu ikaz etmediğinden ötürü — vicdani hilğeıu'ı yet Ka ANADOLU çalınan havayı dinliyorlardı, Po- lun parmakları tuşlar -üzerinde dolaştıkça odayı bir ürperti kap» lıyordu. Lusi kendini musikinin tesirine kaptırmıştı. Koltuğa gö- mülmüş, başını koltuğa dayamış düşünüyordu. Karlton yavaşça yerinden kalk- tı, Lusinin yanına yaklaş'ı: — Lusil,, Genç kızın narin ellerini avuç- ları çine aldı. Zavallı el bir ke- lebek gibi titriyordu, Siyah göz- lerinde parı:dıyan; bir korku'be» lird ; — Karlton, rica ederiml.. — Hayır, bırakmıyacağım. Bu gece sana söylemek istediğim çak şeyler var, Daima benden kuçiyorsun, neden?. Beni bütün mevcudiyetinle dinle... Sana bü- tün hissiyatımı iki kelime ile söylemeğe çalışacağım: Seni se- viyorum Lus,. — Söyleme, seni dinlemem Kariton... — Dinliyemez misin?. Ne de- mek? Sen benimle evleneceksinl.. — Hayır, kabil değil kat'iyen evlenemem! Karlton. yavaş yavaş genç kızı kendine doğru çekti: — Söyle, beni sevmiyor mu- sun?.. Lusi tuzağa düşmüş bir cey- lân gibi çırpındı. Kurtulmanın imkânsızlığı karşısında teslim ol- mak mecburiyetinde kaldı. Kı- zZaran yüzünü önüne eğerek: — Seviyorum; ben de seni seviyorum Karlton. Fakat evlen- memiz imkânsız.. Kat'iyen olmı- yacak! Piyano durdu. Pol iki sevgi» linin yanına yaklaştı: — Ne oluyorsunuz — Allahaş- kına? Lusi, Karltondan kurtularak Pola doğru koştu. — Pol söyle.. Bu işin olamı- yacağını anlat onal, Karlton ayağa kalkmıştı. — Lusiye benimle evlenme- sini teklif etmiştim. Hiç bir iza- hat vermeden reddetti. — Lausinin hakkı var Karlton. — Peki amma neden, neden reddediyor. Öğrenmeğe hakkım yok mu? Pol sapsarı daklarını ısırdi. — Hayır -dedis her genç kiz sırrını saklâamakta serbesttir. Karlton şaşaladı. Gayrihtiyari gölerek: — Bu gece hepimizin sinir- kesilmişti. Du- amman İngilizcecen Çeviren Sezai Yaşıt ei leri bozuk -dedi- yatalım, yarın konuşuruz. * Karlton, ııl;ıl:leyin kalktığı zaman Lusiyi — bulamadı. Pola sordu, — Fransaya gitti. Cevabını aldı. — Fransaya mı? — Evet, doğduğumuz köye.. — Hangi köy, çabuk söyle.. — Olamaz Karlton. Karde- şime söz verdim. — Delirdin mi sen. Zannedi- yor musun ki, sen söylemezsen | ben bulamam? Dünyayı altüst eder gene bulurum. — Fakat Lusi istemiyor. — Ziyanı yok, ben onu razı edeceğim. Alıp getireceğim. Pol korkunç rüyadan — yeni uyanıyormuş gibi ter içinde Idi. Bütün vücadü ttriyordu. — Yapma Karlton, — oraya gitme... Lusiye yaz buraya gel sin... Sen gitmel. | — Mutlaka gideceğim, söyle Lusi nerede?.. - Mltırliılc.; DU Matarlis Fransanın cenubunda kuru, sıcak bir kasaba idi. Karl- ton doğruca, hareketinden evel telgrafla yer ayırttığı küçük bir ötele indi. Epey geç olmuştu. O — gün Lus yi arıyamazdı. Yıkandı, el- bise değişti, yemek yemek ve bir az da vakit geçirmek için otelin gaznosuna indi, * Burası kapalı küçük bir — sa- londu. İçerisi müşteri ile dolu idi. Kariton boş bir masa aradı. Değil boş masa, boş yer - bile yok gibi idi. Yalıız — kapının karşısındaki köşede tek — bir adamın oturmuş olduğu — bir masa gözüne ilişti. Buraya geçti, oturdu. Karlton etrafı ile hiç alâka- dar olmuyordu. Bütün muhay- yelesini Lusi işğal etmişti. Hâlâ anlıyamadığı bir muamma zih- nini bir kurd gibi kemiriyor, türlü türlü düşüncelere dalıyor- du. Bazen bu düşünceler ara- sında korkunç şüpheler — beliri- yor ve işte bunlardır ki Karl- tonu çıldırtıyordu. Ne idi acaba bu iki kardeşi saran esrar? İki- inin de sanki müstakbel bir n kaçmak istermiş gibi arip halleri vardı. — Ne içeceksiniz mösyö?, Başını kaldırdı, garsona bir şişe konyak söyledikten — sonra etrafi tedkike başladı: Civar masalarda oturanlar karmaka- rışık insanlardı. İki üç zengin köylü aralarına bar artistlerini almışlar, ötedeki masada vur patlasın içiyorlardı. Beri yanda dört ihtiyar kadehlerinin üzerine eğilmişler, hararetli, hararetli konuşuyorlar, yanındaki masada iki çift genç daha canlı hare- ketlerle yabancı gözleri üzerle- rine çekiyorlardı. Masa arkadaşına baktı, bu elli yaşlarında kadar bir Fran: sızdı, üstü başı kir içindeydi. Kanlı gözleri, tıraşlı yüzüne bir korkunçluk veriyordu. Günlerdenberi - tarak görmer diği belli olan dağınık, kirli saçlarının üzerinde yırtık, Sim- siyah bir kasket vardı. Kollarını masâya dayamış, çenesimi AVuç- ları içerisine almış, lâalettayin bir noktaya gözlerini dikmiş düşünüyor, belki de düşünüyor gibi görünüyordu. Karltonun kendisini si#düğünü hissedince başımı çevirdi ve sa- Otomobillerin numara levhaları Dahiliye Vekâletinin emri mu- cibince otomobillerin numara levbalarının değiştirilmesine baş- lanmıştır. Yeni numara levhaları otomobil kamyon ve otobüslerin ön ve arkalarına takılacak, üze- rinde numarası ve kayıtlı bulun- duğu belediyenin ismi yazılı olacaktır. Hususi otomobillerde ayrıca bir (H) harfi ve taksilerde (T) harfi bulunacaktır. Resmi daire'er otomobilerinde yalnız nümara ve (İzmir) kelimesi bu- lunacaktır. METE d mimi bir tebessümle onu selâme ladı. — Bonsuvar mösyö, nasılsınız? Çok ahbab canlı adamdı. İki dakikada dost oluverdiler. — Buranın her halde yaban cısısınız. mösyö; isminiz? Karl- ton mu?.. Şeref bahşettiniz mösyö.. Evet, ne diyordum?. Buranın her hals de yabancısı olacaksınız. Çünkü etrafı hayretle — süzüyorsunuz. Daha tuhafı beni tanımıyorsu- nuz mösyö... İhtiyar Albert bu kasabanın en meşhur — şahsiye: tıdir. O sırada garson — ismarlanan konyak ş şesini geti:mişti. K ton masa arkadaşı için de bir kadeh getirmesini emretti. Albert gelen şişaden teklif- sizce içiyordu: — MösyöKarlton, dedi. Beni tanımazsınız, ziten — tanıyıp ta ne yapacaksınız? Fakat ne de olsa ihtiyaf Alberâ bir kaç dakikalık dinlersiniz değil mi? Karltorun canı sıkılm şti. Bu ihtiyar gevezeyi susturmak ka- bil olamıyacaktı. Bir az otur. madan kalkıp gitmek — istemk yordu. Çaresz hem dinliyor hem de etrafı seyrediyordu. İh: tiyar Albert is> konyak şişesii bir taraftan — boşaltıyor taraftan da konuşmasına devam ediyordü. — Üstüme başıma bakıp ta beni ale'âde b serseri zannet- meyiniz azzim mösyö. Bir za- man'ar ben de buranın - sayılı asilzadelerinden — idim. Fakat hayatl. Belli olmuyor ki dün önümde eğilen başlar bu gün beni hakir görüyorlarlar, yüzü- me nefretle bakıyorlar.. Albert başını önüne eğdi. karışınış, aikolik gözleri bulan- mıştı. Karlton merakla züyordu. Bu biçare ayyaşın kak binde kim bilir nasıl — gizli bir yara, ne söylenmez bir derd vardı| — Siz yabancısınız, dedi. İlk defa sizin gi samimi, kibar bir ecnebiye rastlıyorum. Sene- lerden beri bu yabanilerin ara- sında derdimi dinletecek bi tek insan göremedim. Size bü- tün mazimi anlatmak isterim, M. Karlton.. —Si halden anlar bir adama benzıyorsunuz. Belki ©o zaman benim de kederim bir az olsun hahiflemiş olur!. Karlton büyük bir merakla Alberte doğru eğildi: Anlatınız. mösyö dedi, Dikkatle sizi dinliyorvm. — Söonelerce evel burası öyle güzel bir kasaba idi ki mösyö.. Sırf burayı görmek - için bütün Avrupt memleketlerinden yüz- lerce, binlerce seyyah gelirdi. gelirdi. Köyümüzün kenarında söğüd ağaçlarının. — arasından avrila kıvrıla akan bir de de remiz vardı. Bu derenin kenarında; ağaç: ların, en kesf olduğu yerde beyaz, büyük bir €v vardı: İşte Margarita bu evde oturuyordu. Margarita çok güzel, genç, bir nilüfer kadar beyaz, hassa$”'bif kizdi, (Sonu yarın) G 5 —| diğer / Alberti sü. *

Bu sayıdan diğer sayfalar: