— Fakat ben size tanıyorum demedim. Ben size bilâkis de- dim ki.... — Mahpusu götürünüz. Diye kom'ser gardiyanlara emir verdi. — Nereye koyacağız? Diye zabit sordu. — Hangisine? Komiser, zavallı Bonasyöyü korku içinde bırakan ehemmi- yetsiz bir tarzda cevap verdi: — Hey Allahım! İlk rasgek diğiniz zındana tıkınız; elverir ki muhafazalı olsun!. Bonasyö kendi kendine söy- leniyordu: — Eyvahl! Eyvahi! Üzerime Uğursuzluk çöktü; karım deh- şetli bir cinayet işlemiş olmalı; beni de Mmüşterek zannederek beraber cezalandıracaklar; söy- lemiş olmalı, her şeyi itiraf et miş olmalı, kadın işte böyle za- yıftır! Rasgelen birinci zındana hal Bir gece çabuk geçer; ya lahim! - Allabım! Yazık — oldu M Bopüeyünüüi bu Sğüümn- ğ ın sürmelerinin çekii- mekte — bulunduğunu — işitince, kendisini idam sehpasına götür- meğe geldiklerini emin olduğu için birdenbire yerinden — sıçra- olsun Sultan Hamidin keyfine, arzusuna, — eğlencesine tesir et- miyordu. (Şürayı ümmet), (Os- manlı) adlarında Pariste çıkan iki gazete gerçi bazı acı $eyçer ; hükümete yarar bir hareket vü- €ude getiremiyorlardı. Avrupaya kaçanlardan olup da açlıktan ve sefaletten buna- lanların bir kısmı her yıl İstan- | bulda boğaziçindeki — yalısına gelen Hidivin annesinin hima> Yesnde olarak a'fa mazhar olup kendilerine — fenalık gelmediği isin ödela memnsa olurardı. rin ise ipe, darağacına! Ohl Al- Yazıyorlarsa da bun'ar da taklibi — Ve böylelikle Yıldız ve Hamidden * 37 - Yazan:Aleksandr. Düma akşamki komiserle onun maiyet zabtinden başka kimse olma- dığını görmesi üzerine seviacin- den ikisini birden kucaklıyacak bir hale gelm şti. — Adamım n işiniz. dün akşamdanberi daha karışık bir şekil ald ğı için size bütür ba- kikati söylemenizi tavsiye ede- ran; zra Kardinalin h ddeti an- cak nedametinizle telkin edile- bilir. — Elbette, ben bildiğim her şeyi söylemeğe hazırım. : Rica ederim sorunuz!.. — Evelemirde, katınız ne- reded r? — Nasıil, onu kaçırdıklarını söylemedim mi? —Evet, fakat dün saat beşte sizin himmetinizle kurtuldu. — Karım kurtuldu hal Ohi Talisiz mahlük! Efendim yemin ederim ki, onun kurtulması be- a m vasıtamla değildir.. — Şu halde komşunuz Dar tanyanın odasına g derek bütün gün müzakere etmenizin sebebi neydi? — Ahi Evet, Komiser, efen- di; evet bu doğrudur ve - itiraf ederim ki, böyle bir hata işle- dim. Ben M. Dartanyanın abartı- manına gittim.. — Bu ziyaretten maksadınız i? — Karımı bulmak için bana yardım etmesini rica etmek. Onu bülmağa çalışmak hakkim- dir zannetmiştim; anlaşılan, al- danmışım ve bundan dolayı al- fınızı rica ederim. — M. Dartanyan size ne ce- vap verdi? — M. Dartanyan bana yar- dım edeceğini vadetm şti; fakat bana b yanct ectt ğini pek çabuk anladım.. — Adaleti aldatmağa çalış- yorsunuz! -M. Dartanyan - sizinle mutabik kaldı ve karar net:cesi olarak karmızı tevk f etmiş bu- lunan polis memurlarını kaçıra- rak karınızı bir. yere saklay p İstanbulda Mzan isminde bir gözete çıkardığı için Mizancı denilen Murad bey namında bir zat İttihad ve Tarakki adında bir cemiyet teşkl etmiş ve bu cemiyetin başına da kend si geç- mışti. M zancı Murad. bütün mem lekette tamlan we sevden bir zattı. Cemiyet İstanbulda, İzmir- de, Selânikte, Şamda epeyce dal ve budak salmıştı. Murad bey bir aralık takibe ve böyle. likle tehlikeye maruz kalm'ştı. Kaçmağa mecbur kaldi ve Pa- rise firar etti. 314 yılının baş- larında cemiyet epeyce büyümüş tehdidini hemen bemen yürüte- cek bir çağa gelmişti. Cemiye- tin askerden, sivilden bir çok müntesibini vardı. Teşkilât çok mükemmeldi. İcraata geçmek üzere idiler, Günün birinde belâ gibi bir baber yayıldı. Mizancı Murad Istanbula gelmiş merhameti pa- dişahıye dehalet etmiş, affolun: .!ıfııı. Buyıyllllh.! fi N &A Kapının sürmelerinin çekilmekte olduğunu işiden M. Bonasyö korku ile yerinden fırladı istintak edebilmemize mani oldu. — M. Dartanyan karımı sak- ladi mi? Bu nasıl şey? — Beşeket versin ki, Dartan- yan şimdi elimizdedir. ve sizi onunla yüzleştireceğiz. Bonasyö bağırarak — cevap verdi: — Ahi Allahım! Bundan da- ha iyi bir şey istiyemem.. bir adamın yüzünü görmekle kederlenmem. — M. Dartanyanı getiriniz!. Diye Komiser gardiyanlara emir verdi. İki gardiyan Atosu getirmiş- lerdi. Kom'ser Atosa dedi ki: — Mösyö Dartanyan, dün bu mösyö (le aranızda geçenleri anlatınız. — Fakat; diye Bonasyö ba- ğirdi. Karşıma getirdğ niz bu adam Dartanyan değildirl. — Nasıli M. Dartanyen de- ğil mi? diye komiser sordu. — Hatta ona h ç benzemiyor. «- Bu efendinin ismi nedir? — Bilmiyorum; kendiısini ta- mimiyorum. — Nasıl! Onu tanimiyor mü- sunuz? — Hayır.. — Kendsini hiç görmediniz mi? — Evet, kendisini görmüşlü: güm var, fakat isinni bilmiyo- Tut. — İsminiz nedir? diye kom'- ser sordu. — Atos, diye silâhşor ceyap verdi. — Fakat bu adam ismi de- ği, dağ ismi, Diye komiser şa: şalamıştı. Altos sükünetle ceyap verdi: — Ben,m ism'm budur, — Fakst giz isminizin Dar tanyan olduğunu söy.emiştiniz. — Kım, ben mi? — Evet, sz.. — Beni teykıf edenlar bana: “Sz M. Dartanyansınız değil mi?, dediler. Ben de onlara: — Sonu var — idi, Mürad bey ufacık bir. kiz Çocuğunun hasretine dayanama- miş Paris sefiri Münir - Paşanın delâlet ve tavassutile afla maz- har olmuş İstanbula — gelmişti. Sultan Hamid Mizancıdan ve onun kurduğu İttihad ve Terakki cemiyetinden “çok korkuyordu. Aldığı raporlar bu cemiyetin ok kuvvetli olduğunu Ti cm iğunu — göster yi Hamid, — Paris sefiri Müniri sıkıştumıştu Bu uğurda paranın nazarında — ehemmiyeti — yoktu. Münir, aldığı — salâhiyetlerle bu işe girişmişti. En nihayet Mu- radı kandırmağa muvaflak oldu. İstanbula avdetinden sonra ken- disine (Kara) lâkabı verilen Mu- rat düyunuumumiye idaresine yerleşmiş rahat rahat vakit ge- çirmeğe başlamştı. Aradan bir kaç ay geçer geç- mez ele geçirilen İiste üzerine memleketin ber tarafında cemi- yete mensup Olanlar birer ikişer “yakalanarak nefiy cezalârile mem deketin ücra “sürük p ANADOU —e & Şehircili Halkımızda son — senelerde görülen bir düşünüş — tahavvülü vardır. Bu tahavvülün neticesi hastalarının hastanede tedavi olunmasına karşı bir temayül, hasta olanlarda ise hastane te- davisine karşı rağbet — şeklinde tezahür ediyor. Eskiden böyle düşünülmez ve böyle istenik mezdi. Filhakika bu hastane- lere rağbet bütün dünyada be- liren bir temayüldür. Bir za- manlar Fransada, Almanyada, Tarıdık| Amerkada, hakkile kâfi gelen hastane binaları şımdi hiç de kâfi gelmemeğe başlamış ve binne- tce bütün dünyada kolossal binaların muazzam eserlerin vü- cüde gelmesini intaç eylemiştir. Hastanelere karşı bu tehacü- mün esbabını şu süretle izah etmek mümkündür. — İhtisasın ebemmiyeti, bir kişinin mütead- did şuabatı kavrıyabilmesinin ibtmali olmayışı, teşhis için bir çok yeni vasıtalara malikiyet ve müracaat lüzumu, diğer taraf- tan hastaneclere itimadın fazla- laşması, bulaşıcı - hastalıkların tecridi mecburiyeti ve nihayet iktısadi — sebeblerle hastaların evlerde bakılamıması ve bakı- maklığın gayri kabil oluşudur. İşte bu ve buna mümasil naket hastane — ihtiyacı kendini şiddetle göstermişse de maalesef bu ihtiyaca karşı ve- recek cevab hazırlanmamıştır. İzmirdeki — hastanelerin, bir zamanlar cemaat idaresi altındağı iken Jâyıkı veçbile mubit ihti- yacına cevap vermediğini, kâfi gelmed ğini gören hükümet bun- ları fennin terakkiyatına daha uygun ve daha geniş nisbette vesatle teçhiz için, bu müesse- satın hususi büdcelerle idaresini tensip ve bunu kanunla tesbit etmiştir. Bu müessesat her sene büdetlerini — kendileri tanzim, meclisi umumiye sevkederler. Orada uzun mütalealar, tetkik- ler, tenkitler olur. Islahat yapıl mak istenir, nihayet büdce te- vazünü kaziyesi kapıyı çalar çal: maz, az çok bir ihtisar ile başı bağanır ve buradan hastane an bir kaç ay geçer geçmez ele geçirilen bir liste üzerine memleketin her tarafında cemiyet mensubları yakalanıyordu müşlerdi. O gündenberi de Mu- radın Kara ismi inkisarlarla anıl- mağa başlanmıştır. Maamafh Mizancı Muradın bu bareketine karşı cemiyet da- gılmiş ta değildi. Paristeki umu- mi merkezi Ahmed Rıza Bey idare etmeğe başlamıştı, her şey unutulduğu gibi bu sürgün acıları da onutulduktan, her şey tabil hale rücu ettikten sonra şurâdan, buradan kımıl- damalar başgöstermeğe başla: mıştı. Fakat kuüvvetli bir hare- ket için memleket içinde bir teşkilât yoktu. Bu cemiyetin — naşiri efkârı olarak Pariste ( Şürayı ümmet ) adında bir gazete çık'yordu, Bu gazetenin bir kaç vilâyette ajan | lari vardi, ecnebi Postalarile elden ele gelmeğe — Muvaffak olan bu gazeteler erbabi hami- yet tarafından okunduktan son emin görülen diğer bir l'km verilıyordu. »Arkası var- 3 k Bahisleri Şehir hastaneleri. —— Yazan: S. M. D, idare edenler gayri memnun çı- karlarken bu — ihtisarı yapan meclis Aazaları da memleketin bu hayırlı müessesesine yardım edememekten — mütevellit bir üzüntü ile celseye hatime verir- ler ve alelusul gelecek sene beklenir. Belki bu sene de ayni hal tekerrür edecektir. Fakat zan- nediyorum ki, bütün bu müza- kerelerin artık olğun bir netice, bir semeresini almak — zamanı gelmiştir, ve son — içtimalarını yapan (pek iyi bilmiyorum am- ma) sayın meclis azaları bu hayırlı işe bir az lâyık olduğu k_ldll önem vereceklerdir. Ha- kikaten hastanede bu günkü yatak adedi ve bu günkü hos- Pitalisasyon usulâ bir — kısım memleket halkını memnun ede- memekte ve bu gayri memnun- lar hastalarına baktırmak - için her ne pahasına olursa — olsun İstanbula veya #sair yerlere git- —Gş' oıh.k"b.r olmaktadırlar. ik —olunursa görülür ki nüfus adedine ve bir hastanenin bu günkü vesaite göre, 30 kilo- metre muhitine kadar şümulü Olduğuna nazaran bu gün İzmir şehri müzmin hastalar Bu miktar ve Rusların hesa- batı gibi ve ne Almanların hali hazır telâkkisi gibi yüksek bir hesab neticesi değil bilâkis mü- tevazı bir halde düşünülmüştür. Hastane, had hastaiarın has- talık zamanını geçirmeğe mah: sus yer olduğuna nazaran hasta bakımından hastaneler, hastanın evlerinde buldukları konfordan daha rahat, daha bakımlı ve muvvakkaten — ayrıldığı — kütle arasına bir an evel çalışır bir unsur halinde katılması için manevi ve maddi vâsıtaları bol bir yer olmalı ve böyle oldu- ğunu hasta da her suretle his- setmelidir. Fennt bakımdan ise hastaneler üç zaviyeden müta- lea olunabilir: 1 — Fennin terakkiyatına hiz- E | Servetlerimizden istifade edelim. Tahite 5& — Iktsad — Bu gün yetiştirilmesi ihmale uğramış veyahut yetiştirilmesi hiç düşünülmemiş öyle mahsuk: lerimiz vardır ki, bunlar ayrı, ayrı birer'servet membai teşkil V| edebilir. Bunun için misal çoktur, fa- kat biz burada şimdilik bir mi- sal alalım: Çeşmedeki — sakız ağaçları.. | Çeşmede bine yakın sakız — ağacı bakımsız, — sahipsizdir. Memlekete bir fayda getirmiye» ceği zannile ürününden istifade M_ 'ıülııı-ektedıı. Halbuki, memleketimizde şe- ker ve şekerlemelerle müskirat imalinde kullanılan bu mahsul için harice senevi verdiğimiz para yüz bin liraya yakındır. Sakızadasındaa — getirttiğimiz bu mahsulün kilosu memlekette 200 -400 kuruşa satılmaktadır. Çaşme, arazi ve iklim bakımıne dan Sakızadasının bir eşidir ve sakız — mahsulü Sakızadasında yelişen mahsulden daha nefistir. Çeşmede sahipsiz kalan ve mahsulünden istilade için pek az bir emek bekliyen sakız ağaç- larından, bütün bir memlekatin şakıza olan ihtiyacı karşılana- bilir, Nitekim, İzmirin — istirdattan evelki ticari vaziyetini bilenler hatırlarlar. Bu ağaçlar o zaman gayri Türk unsurun bakımile yetiştirilmiş ve memleketin — sa- kıza olan ihtiyacı tamamen kar- 4 şılanmıştı. y j Çak basit bir ihtimam ve ba.» kım, Çeşmenin sakız istihsal du» rumuna eski ehemmiyetli mev- küni aldırabilir. Bunun için de yapılacak tek iş, Çeşmedeki sahipsiz ağaçları sahiplendirmek ve ağaca sahip — olanları bakmağa teşvik etmek — — olmalıdır. Yoksa, Çeşmede yüzlerce sar kız ağacı dürürken sakız. için j N. Böğürtlen Tirede kömür buhranı ! _' | Alâkadarlar bir an — | evel harekete geçe — » melidir 'Tire, (Hususi) — Kömürsüz. lük, kazanın halli kabil olm- yan, kangranlaşınış bir derdidir | artık.. Belediyenin — koyduğu | nark, başka yerlerden getirterek S satışı bizzat keandi yopması gibi tedbirler halkın lehine değil, 4 aleyhise netice veriyor.. Şimdi ü yüksek fiştle bile kömür bulu- namiyor, Yağımur, —arkasından — gelen U kar ve soğuk, Tirelileri dondüur — İ ruyor, odalarını isitacak kömür Geçenlerde donan iki kişi de 4 kömürsüzlüğün — kurbanıdırlar, Biri ihtiyardır, fekat diğeri h- Büz on dördüade bir genç.. £ Bu işle alâkadar - olabilecek, —— tedbir alacak veya aldıracak. hir makam yok mu? Varsa ne —— bekliyor? ğ —— AR Wnn yegâne Güzel #an'atlar dergisi olan AR; 12 nci 60Y18ı ile bir yıllık hayatını dol- » Uzua ömürler diler, imize tavsiye ederiz. Ülkü j ra Halkevi tarafından © çıkarılan — Diki — mecmuasının / 59” dütü sayiği atişar elmişlir. —