TI Kânunusanl KARA KORSANi LAR ŞEF: ANAL A Taç ve tahtlara hük. Talâ - Dilber kadın korsan KNN Aşkltan başka kuvvete baş eğmiyen deniz kızının maceraları... — e Nakıli: F. Şemseddin Benlioğlu Meri düelloda hafif yaralandı. Fakat Kenediyi de öldürmeğe muvaffak oldu Aradan benüz bir kaç dakika geçtikten sonra, Tiç ellerini bi- ribirine vurdu. Bu, düellonun başlaması için bir işaret idi ve Meri ile Kenedi biribiri üzerine atıldılar. Kenedi büyük bir hid- det ile ve on adım mesaleden tabancası ile Meri üzerine ateş etti. Fakat mermi boşa gitti, Meriye isabet etmedi. Bundan sonra Meri ateş etti ve hasmı © nada yere düştü. Meri de hemen herifin üzerine atıldı ve kılıcı ile işini tamamlamak is- tedi, Kenedi ölmemiş idi. Birden- bire ayağa kalkarak Meriye sal- dırdı ve onu elinden hafif şe- kilde yaralamağa muvaffak oldu. Buna rağmen Kenediye iki yara dal çmağa — muval Üçüncü darbede Kel tık yaşamak — kabiliyeti kalma- mış idi. Karasakal bu netice üzerine: — Ben sana söylemedim mi? Diye bağırdı. Bravo.. Bravo... Bu andan itibaren seni başlos- tromo tayim ettimi, Kenedinin ölümile neticelenen bu düellodan sonra korsanlar gemiye döndüler. —— -— sün altında genç bir. kız kalbi Ççarpıyor, ihtiyaç ve ihtiraslar içinde çırpınıyordu. Meri, gemi- deki ismile korsan Edvar olarak sevilen ve seven bir ka- k yaşamak ihtiyacile kıvranıyordu. İşte bu düşünceler, bu düşün- celerin verdiği ıstıraplar altında va' ziyâde moyus olduğu şu aoda, genç İngiliz zabiti kamaı girmiş bulunuyord Merinin hakiki vaziyet ve 1z- tıraplarından tamamile habersiz bulunan Ceymis Klifford, şük- ran hislerinin sevkile onu ku- cakladı ve: — Rid, dedi, bir defa daha, üçüncü defa olarak hayatımı kurtardın, hem de kendi haya- tını benim için tehlikeye atmak şartilel, Meri, böyle bir teşekküre Uluslar sosyetesi SAÜlğek Küçük devletler için çalışmış Paris, 10 (Radyo) — Uluslar sosyetesi konseyinin ilk toplan- tısında; İngiltere ve Fransa Ha- Meri, geminin doktoruna ya- rasını sardırdı. Sabik - İlogiliz zabiti Klıfford güverteden Me- riyi hayret ve takdirle -seyredi- yordu. Meri ona hiç bir şey söylemedi. *$Klitlordun-Meriye> minnöttarı hiğı büsbütün artmıştı. Çünkü bununla üçüncü defadır ki, ha: yatını kurtarınış — bulunuyordu. Fakat, Ceymis Klifford, Edvar- dın (hakikatlte Merinin) bu fe- dakârlığına bir türlü mana ve- Temiyordu. Tabii, bu genç de- likanlının hak:katte bir kiz ol düğünü bir türlü tahmin ede- miyordu, O.C Bu hâdisenin akşamı, Ceymis Klifford gece yarısına — doğru Merinin kamarasına indi. Cey» mis, malüm olduğu üzere Me- Tinin kamarasında yatıyordu. Meri kamarada yalnız ve çok düşünceli idi. Ve Ceymisi gö- #ünce derin bir ah çekti. Yal- tizliğın kalbindeki büyük 1str rabı teskin edeceğini sanmıştı. Fakat, onun ıstırabını hiç bir şey teskin edemiyordu. Kalın ve kaba kumaştan yapılmış ce- ketinin altında terü taze bir çift meme vardı. Bu dolgun göğ- Dilimize çeviren: Şükrü Kaya 21 mezarınıza öylece götürünüz!. Seyyar bir aşkın sabit balonu gibi dünyanın bütün Ppaâyitaht- na demir attım. Beni dinleyiniz, oturunuz, otur” düğünüz yerde; birakınız; uzak- lardan gelenler istedikleri kadar atsınlar, tutsunlar. Fakat siz bm“n seyyahların en — tecrübe- 'nin size verdiği nasihatlerin Samimiyetine inanınız. Size böyle söyliyen şu adam, Yaporların, yataklı vagonların çilesini ve İngilizlerin - işkence sini çekmiş bir adamdır. Ben, gecelerinin, müda-i riye Nazırları B. Eden ile B. Delbos tarafından birer söylev verecekler ve Uluslar sosyetesi- min, küçük ve orta devletler için yapmış olduğu — hizmetleri sayacaklar, sosyetenin, ne suret- te olursa olsan takviyesi »lâzım n ae Beğ Londra, 10 (Radyo) — Ulus- lar sosyetesi genel sekreteri B. Avenol, bu gün buraya gelmiş ve İngiliz ricalile konuşmuştur. B. Avenol, Cenevreye dön- meden evel Parise de gidecek ve Fransz Hariciye Nazırı B. Delbosla müdavelei efkârda bu- lunacaktır. Polonyua hiç intizar halile sadece: — Bu kadar büyültecek ne var sanki; senin ölmeni isteme- dim. Hareketimin sebebi işte bundan ibarettir, dedi. Ceymis bu mukabeleden bir az bozulur gibi oldu: — Yoksa?. Dedi. Kenediye ben mağlüp mu olacaktım? Maa- mafih sen'de az daha mağlüp oluyordun ya, Meri güldü, ve: —Ölüm ne sıra iledir, ne do para ile. Herkes bir gün gele- cek ölecektir. Bu güne kadar tam on yedi dela düello yap- tım; işte ilk defa olarak ve hafif şekilde yaralanmış bulunuyorum! Dedi. etmiyen bir insan omuzlarını — silkti ve » Arkası var - Katil Vidman Dün de isticvap edildi.. Paris, 10 ( Radyo ) — Azılı katil Alman Vidman, bu gün de isticvap edilmiştir. Katilin, 1926 senesinde Kanadada kalp alar basan bir şebekeye da- il olduğu ve bir müddet tev- kf edildiği hakkında yeni bir ihbar vukubulmuştur. Vidman, müteakıben metresi Kolet ile muvacehe edilmiştir. »F Kolet, Vidmagın bir çok öi« nâyetlerini - bildiğini - ve fakat ölümle tehdit edildiği için vak- tinde zabıtaya ihbaratta bulu« namadığını söylemiştir. Boenos-ÂAyrestebüyük bir köprü aç:ldı Boenos-Ayres, 10 (Radyo) — Brezilya ve Arjantin cumhurreis- leri B. Varga ve B. Costo, bu gün Paso Libroda açılan büyük beynelmilel köprünün küşad merasiminde hazır bulunmuşlar: Bütün devletlerle dost| dı. Bu köprü, bin dokuz yüz yaşamak istiyor Varşova, 10 (Radyo) — Po- lonya Hariciye Nazırı B. Bek, Polonyanın harici siyaseti hak- kında uzun beyanatta bulunmuş ve Polonyanın, şu veya bu gru- ba karşı olan bloklarda yer almak mecburiyetinde olmadı- ğimı söylemiştir. B. Bek, Polonyanın, bütün devletlerle dost kalmağa karar verdiğini"ilâve eylemiştir. vimi, sabaha karşı yatmaâğa alışkın ben; daimi uykusuzlukla harab olan kalbimi az kalsın vapur kamaralarında dinlendire- cektim. Sabahın alaca karanlığında uyanan yaygaracı ve tahta gö- güslü İngiliz hanımlarının hay- kırışları beni gözümü henüz yumduğum yatağımdan fırlatırdı. Oteller daha berbattır. Oralar: dada bu hanimlar kocaları, kardeşleri sabah karanlığından itibaren; bütün dünyada anglor sakson kibarlık ve nezaketinin en şayanı d.kkât tezahürünlalan İ e £ ddüma di ga d ÜÜÜ metre uzunluğundadır. Fransız kabinesi Dün Eliza sarayında toplandı Paris, 10 (Radyo) — Nazırlar meclisi, yarın öğleden evel saat 10 da Reisicumhur B. Lebrunun Tiyasetinde bir içtima aktede- cektir. Başvekil B. Şotan, mesai için yeni bir statü teklif edecektir. kapı kanadlarını çarpma müsa- bakasına girişirler. Ah bu, İstokholmden — tutu- nuz da İsfahana kadar ayni mimar tarafından sütunları gibi bir mış sahte, gösterişli ağızlardan dökülen tenviratı da hep bir biçimde olan çerçiveleri camları mahun masaları hep biribirine benziyen büyük otellerin hayatı. Ya, antikacılara gitmek? Ah efendim ben oralardan hep el divenli koca ellerimde m ni mini fincanlarla avdet ederdim. Ah bilseniz o çocuk bana çerçilerin ne kadar tozlarını yutturmuştur; beni paytahıtlarda kaç defalar Modistraların; hepsi de Parisli olduklarını söyliyen “Polet.lerin “İrma,ların dükkânlarında oturt- muştu. — Bunların — Parisliliğide tıbkı bütün dünyanın mostra- cıları, gemicileri, talebesi Mon- marter hakkında bir fikiy edin- ABİNZ d, DOLU med'n kuv el: y .. k! Madam Lüpesko, dün galipti, bu gün mağlüp! Romanya Kralı Karol Bükreş— (Parkuel Filpesko ) apartmanında, — senelerdenberi hasta babasile ve çok sevdiği üç köpeğile vakit geçiren güzel kadın Madam Lüpesko, sene- lerdenber: kendisini tı eden talihsizlik neticesi olarak bu günlerde Bükreşi - belki de ebe: diyen * terketmek üzeredir. Muhtelif - rivayetlerin hangi- sine inanmalı? Bazı kimseler, Madam Lüpeskonun, hükümet tarafından Romanya haricine atılmak istendiğini söylüyorlar. Fakat, bu güzel kadının, sene- lerdenberi beraber yaşadığı Ro- manya Kralı Karolun arzusile Romanyayı terkedeceğini tahmin edenler de vardır. Madam Lüpesko, meşhur ec- zacılardan bir Yahudinin kızıdır, Rumen zabitlerinden birile ev- detmiş solan bu sarı saçlı ve gök gözlü dilber, kral Karolu prens iken tanımıştı. Karolu, güzel bir tahsil gör- müş olmasından dolayı sevmiş ve gördüğü gündenberi onun yolundan ayrılmamış olan ma- dam Lüpesko, Bikreşte çok se- vilmis olmasına rağmen tarihsiz yaşamak istiyen sade bir gü zeldir. O, en çok mütaleayı — sever. Bundan dolayıdır ki, köşkünde mükemm-l bir kütüphane tesis etmiş bulunuyor. Vaktinin ço- ğunu, kitaplarının arasında ge- Çirmekte ve daima — bunların sahifelerini karıştırmaktadır. Madam Lüpesko, Parisi çok sever., Bu sene sergi zamanında iki defa Parise gitm ştir. Pari- sin büyük caddelerinde gezmek, bir mağazadan çıkıb ötekine girmek ve her zaman güler yüzle görünmek, Madam Lüpes- konun âdetidir. Bu sene müstesna, Madam Amerikanın Reno şehrinde baş hâkim Moran, Providans vapu: rile Marsilyaya gitmek üzere Pireden geçerken, — Akropolis gâzetesinin muhabiri tarafından görülmüştür. Moran, gözetecilerin suallerin. den çekinca bir adım olmadığı itin, Akropolis muhabirini üz- meden her sorgüya cevab ver- miş ve bir aziida geniş izahatta bulunmak suretile, memleketinin aile hayatındaki bütün sırlarını ifşa etmiştir. Yalnız Renonun değil, koca- larından ayrılmak istiyen bütün Amerikanın ve hatta kısmen Avrupanın başarı ve mütelevvin kadınlarına boşanma kâğıdı ve- ren bu meşbur götüren kuvvet, ekser'ya bir si- yaset kasırgasıdır. Güzel kadını senelerdenberi takip eden bu korkunç dev, bir iki haftadan- beri tekrar çehresini göstermiş bulunuyor. Halbuki madam Lü- peskonun kafasını en az — işğal eden, siyasettir. O, kendi ha linde ve kalbinin temayülile yan yana yaşamak azmindedir. Madam Lüpeskonun Londra- ya gidip orada ikamet edece. gini söyliyenler varsa da haki- kat, sarı saçlı dilberin, Viyana- ya ve oradan Venediğe gide- ceği, bilâhare de Pariste karar kılacağı merkezindedir. Madam Lüpeskoya Pariste (Bua de Bulon) da bir - villâ satın âlınacağı söyleniyor. Güzel kadın; senelerdenberi kendisini kovalıyan talihsizliğin kurbanı olarak artık Bükreşi terk eylemek üzeredir. Bükreş mehafıli, beşuş ve da- ima mültefit (Lüpesko) yu belki de bir daha görmiyecektir. Kazara evlenenleri kavuştururken çok sevinirim Sahite; ? î kar rı verme 'zrîe rı*.»;f kırran hâkim:, | Amerikanın Reno şehri talâk şehridir Meşhur hâkim diyor ki: serbestilerine işvebaz kadınlarını anlatırken: — Ben -demiştir- hâkimlık hayatımda o derece' tuhaf. bâr diselere şahid oldum, ki bunlar için bir kitab yazmak iktiza etse, senelerce meşgül - olmak Tâzım gelecektir. Bizde, talâk istemek hakkı, kadınlara — verilmiştir. Bir gün, kocasından ayrılmak istiyen bir kadının istidasımı aldım, derhal muhakemeyi açtım. Fakat kadınım kocası, zevci çıldırasıya se-« viyordu. Ondan ayrılacığını his- sedince, — tabancasını çekerek mahkeme salonunda intihar ett. Bu hâdise üzerine talâk - istiyzn kadin, hemen davadan vazgeç- miş ve kendi in hayatını feda eden kocasına hürmeten bir da- ha evlenmemeğe karar vermiştir, Amerikadan başka dünyanın her tarafndan talâk davası için Renoya gelenler çoktur. Bunlar arasında preasler ve hatta krak - lar da vardır. Kırk senedenber - hâkim bu- lunuyorum. Bu müddet zarfın ta verdiğim boşanma kararının he- sabım ben de lâyıkile bilmiyo- rum. Yalnıız şunu - söyliyebil - rim ki, 1935 ten 1936 ya ka- dar üç bin yedi yüz boşanma kararı verdim, Bunların en ço- gu pek estantanedir. O derece ki, kocalarından boşanmak üze- re taksi otomobiiile mahkemeye gelen kadınlar, boşanma kararı alarak ayni vasıta ile geri dön- müşlerdir!. Baş hâkim - ( Moran ), (Akro: polis) muhabirile konuşurken bir aralık salonda — gezinmeğ: başlamiş ve pencereden görünen Pireye bakarak: — İstanbulu, Mısırı, Beyrutu gördüm. Buralarda çok çocuklu ailelerin bulunduğunu işittim; — Sonu 8 inci sahifede — © kafaşantancı efendilerin Pa- risliliği gibidir haf Milletler biribirlerine bilhassa şakalarile benziyorlar. Bunu kat. iyetle iddia edel Azizim bütün — lisanlırda — şişmanlıkla nasıl alay edildiğini öğrendim. Göbekli bir adam her yerde gülünçtür. Ve zaten başka tür- lü de olamaz. Yer yüzünde tek bir memleket yoktur ki orada göbeğimizin ucuna takılacak bir lâkap bulunmuş olmasın. Bize İngilterede, (Nik-Ben) Almanr yada (Fetlay Big, — Hollanda: (Dik Vent) derler. İtalyanlar: (Pnigoe Bokkale) Portekizler: (Barika), İspanyollar: (Barigado), Arablar: Tahrin, Rus- lar: (Tolst Poçaf) Macarlar: (Protrohos) Türkler: Şşko (tu- lam), Çinliler; (Pangyen) derler. Lâtincede de, evet efendim, sevgilimin bilmem nasıl bir mü- nasebetsiz. bir hevesinin beni süzüklediği “Mâtikandâ dacmü- Hü , kaddes Konsülün kapi aralarında Papanın ruhani bademeleri be- nimle alay etmişlerdi. Lâtincede de buna “Venter Obezos, de- niliyor. Ah o bütün külhanilerin ar- kamdan — savurduğu — alaylara biddetimden kuduracak bir hale gelirdim. Bereket versin ki dos- tumun kocası daima zamanında yetişirdi. Biz de derhal pılıyı pirtiyi durmaz toplardık. Seyahat programımız da çi ginca bir şeydi. Meselâ ilkba- harı, güneşli memleketlerde geçirir, başka bir yerde de yazın soğuk başlangıçlarını bulurduk. İnsanların ve mevsimlerin ak$ine bir hayat yaşıyorduk. — Hasır şabka ile palto — kullanmasını dâima — biribirine — karıştırırım. Destiden boşanır gibi yağmur yağan bir yere beyaz şem- siyemle iner veyahud kızgın bir güneş Müşambamn: kokmuş ya- pişkan bir halegetitirdi; yerlileki güneş çarpmasından kaçarkea ben zamanımı aksırmakla yahud maküsile geçirirdim. Fikrimde de seyahat hatıraları omuzomuza itişirlerdi. Size ser güzeştimi anlattığım akşam söy- lediğim ilk seyahatimi düşünü- yorum, şu bildiğiniz şark seya- hatini: Ah o şark! Efendim insan ayağını karaya basmadan, sarıklı kürekcilerin — kullandığı kayık gibi daha denizde dans ederken insan gözlerinin içine bir avuç konfetti yer. Bir avuç, iki avuç, üç avuç konfettli, Birisini babuç- ların, feslerin ve maşlahların gürültüleri arasında Arabların binlerce çıplak yanık, kebab olmuş kollarının karıştığı, biri- birine dolaştığı rıhtım üzerinde yakarıdar, — güneşten yerseniz. İkincisini aşağıdan “dalgakıran” lara çarpan dalgalardan, içinde, al kığılcımlar, âltin renkli S SHtt süriüe Sonu var —