20 Nisan 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

20 Nisan 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Van Zeelan kabir Belçıkada faşizmin ıflası'i nesi, halkın sev- 1 İgi ve itimadını tamamile kazandı Brükselde meçhul asker abidesi Brüksel, (Hususi) — Gün- lerdenberi bütün Avrupa mat- buatını yakından — alâkadar eden Rekxistler şefi M. Deg- relle ile bugünkü rejimin bâ- nisi M. Van Zeeland davası ni- hayet bugün sona erdi. M. Degrelle -69242- reyle M. Van Zeeclandın aldığı -275 bin 840. reyine karşı müthiş bir inkisarı hayale — ugradı. Fakat buna rağmen neticeden sonra gene kendi gazetesinde sütunlar dolusu makaleler neş- retmekten çekinmedi. Ve de- falarca (Rex kazanacak!) diye bağırmakta zerre kadar tered- düt göstermedi. Bu iki şeften M. Van Zeeland Liberaller ve Sosyalistler par- tilerinin mümessilidir. Belçika | maliyesi ile büyük senayiinde yaptığı denemeler neticesinde kazazdığı muvaffakıyetler ve oportünistliğile (idarei masla- hatçı) kral IH üçüncü Leopol- dun hususi teveccüh ve itima- dini kazanmıştır. M. Degrel ise, İtalyada Mussolininin, Al- manyada Hitlerin seslerini memleketinde duyurmak iste- yen genç bir gazeteci olup çok kuvvetli bir emniyet va- itlerine râğmen saray haricin- de kalmış kuru bir idealcidir. M. Van Zeelandın dış politi- kası, bir Fransız gazetesinin dediği gibi, bir Belçika pren- sesi olan İtalyan veliahdının Ealkevi köşesi 1 — 20 Nisan Salı günü saat 17 de müze ve sergi ko- mitesi toplantısı vardır. 2 — 22 Nisan Perşembe günü saat 18 de, çocuk hasta- hkları mütahassısı Ali Agâh Tinel tarafından çocuk velile- rini ve öğretmenleri alâkadar edecek değerli bır konferans verilecektir. Yazan : «122. Fırtına Ali, deniz kenarın- dan ağır ağır yürürken bunları düşünüyor ve çıldırtıcı bir hid- detin, hiç durmadan kafasına vurduğunu duyuyordu.. Limana yaplaşırken, ara sıra gizlice gelip birkaç tek içtiği, zahirde eve benziyen, haki- katte mayhane olan bir yere girdi.. İçeride dört kişi vardı. Ali- nin girdiğini görünce, hepsi de ayağa kalktılar. — Buyurun kaptan! Buyu- run arslanımız! — Ali onlara selâm verdi: rtına Ali L Buyl"( Korsan Romanı zevcesini telâşa düşürmiyecek derecede — İtalya lehindedir. M. Degrel ise; siyasi nutukla- rını İtalya radyolariyle dünya- ya yayacak derecede Roma hükümetinin gözdesi ve Mus- solini idaresinin mutemetidir. Bu şefin, daha doğrusu bu Faşitler liderinin partizanları olan Rexit ve Frantistlerin gayesi; mevcut bütün fırkaları hazfedip kendilerinin başa geç- mesidir. Bu parti; Egoist bir zihniyetin çerçivesinden çık- mıyarak lüzumsuz ihtiraslarının ifadelerini gizliyemiyenler par- tisidir. Diğer üç — parti ise kendi umdelerini devlet pren: siplerine uydurarak, halihazır rejim ile yaşamak arkasında bulunanlar partileridir. Şimdiye kadar süren bu zıt partilerin iki siyasi şahsiyeti- nin mücadelesi, Faşizm ile bugünkü Belçika rejiminin mü- cadelesi demekti ki bu da Rexit diktatörlerin hezimetiyle nihayet buldu. 11 Nisan Pazar günkü se- çim neticelerini gözden yeçi- recek olursak; 1936 Bruxelles (Brüksel) partiler intihabında Faşistlerin — kazandıkları rey adedi 1937 Brüksel partiler intihabına nisbetle yüzde yir- mi gibi oldukça nüthiş bir farkla gerilemiş olduğunu gö- rürüz. Binaenaleyh bu bize göste- rir ki; Belçikada bugünkü Van Zeeland hükümetini eskisinden ziyade halkın itimadını kazan: mış ve bugünkü rejimden memnun olanlar adedi eski- sinden ziyade çoğalmıştır. Buna mukabil ise; Faşistler miktarı ehemmiyetli denebile- cek kadar azalmıştır. O halde son olarak şunu söyliyebiliriz- ki; bugünün Belçikasında Fa- şizm - iflâsa doğru sürüklen- mektedir. Müfit Ramiz H M. Ayhan, Faik Şemseddin — Ben -dedi- şöyle bir ke- nara ilişivereceğim. Ali henüz oturmuştu ki di- ğer müşterilerden biri; — Kaptan -dedi- Ahmedden bir haber var mı? Ali, başını başka tarafa çe- virdi ve göğüs geçirdi: — Daha yok.. Fakat nere- de ise döner, gelir... Kimbi- lir yal. Ali, sık sık birkaç tane yu- varladı. Ruhuna ağır bir yeis çokmüş, kafasının içinde fırtı- nalar uçuşuyordu. Mariyayı, denizde değil, bi_ı kaşık suda ! | malüm: Futbol ve Oyuncular Evelki akşam İzmirpalas sa- lonlarında Güneşli arkadaş- larla beraber oturuyoruz. Bahis futbolcu., Güneş kafile reisi: — Dastlar -diyor- filân oyun- gunuzu bana verin.. Biraz sonra, diğer bir oyun- cuw hakkında malümat istiyor: — Tahsili, işi, vaziyeti ne- dir? Diye.. Bu suallerin, bu ko- nuşmanın manası malümdur. Bizim çocukların etrafında İs- tanbulun uzun ve paralı eli dolaşmağa başladı. Geçen- lerde Kemal Rifat gelmişti. Sahanın kenarında duruyor- duk. — Aman azizim -dedim- sen şu sabada bizim oyuncu- ları tetkik ederken benim yü- reğim hopluyor.. Maksadımı anlamıştı, güldü: — Yok -dedi- endişe etme! Dogansporun Hakkısını $İstan- bulda alacaktım amma, kâfir çocuk, aymı günde İzmire ha- reket etmiş. Keza, milli küme maçları devam ettiği müddetçe, İstan: bul ve Ankara, bizim oyuncu- ların üstünde epeyce kala yo- racaktır.. Ve korkarım, bu maçların sonunda, İzmir ta- kımları birkaç seçme kurban veyahud zayi nefer verecektir. İzmir, yalnız üzüm, — incir, tütün vesaire ihraç etmez. Oyuncu ihracı ile de meş- guldür. Hem de zararı zara- rına.. Parise bile ihracat yap- tıktan sonra, burnumuzun di- bindeki İstanbul ve Ankara- nın istilade etmemesine im- kân yoktur. Biz mütemadiyen oyuncu imal edip onlara peş- keş çekiyoruz ve çekeceğiz de.. Doğurduğu yavruyu, besleyip büyüttükten sonra başkalarına veren analar gibi yüreğimiz yanıyor amma, ne çarel.. Kendi sahamızda, — kendi evlâdlarımız karşımıza dikili- yor. Evelki gün, Reşad ve İbrahimi — seyrederken — hep böyle düşündük. Yarın Gala- tasaray gelince, onda da bir iki oyuncumuzu göreceğiz. An- karagücü bile Nazmi ve Hamdi gibi iki oyuncumuzu taşıyor.. Nitekim, bir Güneşli arka- daş bana: — Gün gelecek -dedi- biz İzmire, baştan aşağı İzmirli oyuncularla geleceğiz! O bu sözleri söylerken, ben garip garip, boynumu büktüm. Doğruya ne denebilir? Çulhacı - kaftan — bulamaz, boğmak istiyordu. Rüzgâr Ahmedin ölümüne inanamıyordu.. — Ne ölüm, ne de o Ma: riya, ona nasıl kıydılar?, Diye düşünüyordu.. Fakat hakikat, meydanda idi.. Başı dumanlanmıştı. İpekli kesesinden bir gümüş para çıkararak - fırlattı ve gerisini istemedi. — Allaha ısmarladık! Diyerek çıktı. Gemiye doğru gitti. Tayfalar henüz uyanık- tılar. Hazırlıkla meşgul olu- yorlardı. Bir ıslık çaldı.. Aynı parola ile cevap ver- diler ve bunu müteakıp, tay- falardan biri geldi. — Emret kaptan! Ali kesesini çıkardı. Bir avuç pâra verdi: Büyük şairimiz Abdülhak Hâmidin ölümü münasebetile, Yunan gazetelerinde de onun san'at kıymetini tesbit eden ve hayatını anlatan yazılar çışmağa- başlamıştır. Le Messager D'athenes ga- zetesi şunları yazıyor: Ölümü kaber alınan bü- yük Türk şairi ve facia nüvisi Abdülhak Hâmid, tam yarım aşırlık bir şiir neslinin en sa- lâhiyettar bir mümessili — idi. Hemen hemen bülün hayatını devlet hizmetine vakfetmiş, siir ve edebiyatın inkişafına unutulmaz hizmetler yapmıştı. Bu büyük Türk şairi, Alek- sandre, Ange Vlachos, Cleon Rhagalie ve daha diğer Yu- nan diplomat ve şairlerinin muasırı idi, Abdülhak Hâmid, İstanbul- da 1854 senesinde doğmuştu. Bu hesaba nazaran tam 83 yaşında vefat etmiş bulunuyor. (Osmanlı imparatorluğu tarihi) adlı- eserin muharriri olan bü- yük Türk tarihşinası Hayrul- lah efendinin oğlu idi. Abdül- hak Hâmid ilk önce diplomasi Iılını atılmıştı. Tahranda laret kâtibi iken Acem ve Arabi lisanlarındaki vukufunu artırmak - fırsatını bulmuş ve mükemme'leştirmişti. Hâmidi, bundan sonra sıra- sile Paris, Londra sefaretane- leri kâtipliklerinde, Bombay konsol cenerallığında ve en nihayet Türkiyenin Lahey se- firliğinde görüyoruz. Merhu- mun o zaman yapmış olduğu edebi neşriyat, Sultan Abdül. hamidin dikkat nazarını cel- betmişti. Hertürlü liberal te- mayüllerin düşmanı olan Türk imparatorluğu hükümdarı bu neşriyat — üzerine kuşkulanmış ve kendisini geri çağırarak tekaüde sevketmişti. Sultan Hamidin ismine yakın benzerliği bulunan büyük şa- irin ismi bile yasak edilmişti. derler ya, biz de biyiz. Bir gün gelip te futbolu seyretmek için İstanbula ve Ankaraya, yahud da civar vi- lâyetlere kadar gitmezsek ne mutlu bize?.. Paranın o kuvvetli sihirbaz- lığı buna da burnunu - soku- yor.. Parası olan düdüğü ça:- hyor. Bizim fakir kulübcükler, didinsin, dursun bakalım.. Çimdik — Haydi, biraz içki, öteberi al da arkadaşlara götür. Biraz eğlenin.. — Varol kaptan! Ali yürüdü. Kaleye doğru gitti.. Sonra geri döndü, So- kaklara daldı, çıktı. Ne yapa- cağını — bilmiyordu. Nihayet evine gitli. * Ertesi sabah şefak sökme- den, Fırtına Ali karısını ku: cakladı, helâllaşmak mutadı değildi. Bir saat sonra Fırtına Ali, şimalden esen bir rüzgârla rahat rahat ilerileyen gemisi- nin güvetesinde durmuş, Mi- dilliye bakıyordu. Gözlerinin içinde, karısının güzel ve temiz hayali görünüyor gibi idi.. — Melek -diye mırıldandı- Zeliha, Allahın bir saadet onun gi- | Yunan malbuatmdan iktibaslar -Sygrzc"”rcN “Hâmıd,, in hayatı Yunan matbuatı, Haâmidin büyük kıymetini tebarüz ettiriyor İ | jisini, şür ve edebiyatın inki- | faciasile Hâmii etdiee | aciasile Hâmid, bu mukaye- Osmanlı imparatorluğunda is- minin telâffuzu menedilen şairi azamın — İngilizce ve Fransız- caya çevrilen şirleri garpta mütemadiyen rağbet bulmakta idi. Az zaman içinde garpta büyük bir şöhret kazanmış ve bu şöhretinden ürken Hamid, kendisini Londra sefaret müs- teşarlığına göndermişti. Libe- ral düşünceli bir adam olması itibarile İngilterede bürmete mazhar olmuştu. Bir müddet sonra hususi hayata dönmüş ve bütün ener- 1908 de Meşrutiyetin ilânı üzerine eser- leri her türlü takibattan kur- tülmüş ve serbestçe ellerde dolaşmağa başlamıştı. Hayatı- nın son senelerinde mensup olduğu şiir nesli arasında Tür- kiyenin en büyük şairi olarak tanınmıştır. Bu unvanı kendi- | sinden almak istiyenler olmuş- tur. Fakat hakikatte, Türkçe ilk manzum faciayı yazmak suretile Türkün en büyük milli şairliğine İliyakat — kesbetmiş olan Hâmid idi, Türk şiirinde Avrupai tarzın mübeşşiri de Hâmid olmuştu. Gene büyük Türk şairlerinden Tevfik Fik- retin ( Rubabı şikeste ) adhı eserinde Hâmidi Türk edebi- yatının eşsiz. bir timsali ola- rak canlandırıldığını görüyo- ruz. İngiliz oryantalistlerinden (Gibb), “Türk edebiyatı inkı- lâbında en hakiki ve salâhi- yettar bir sima varsa, o da (Hâmid) dir.,, der. Hâmid, ekseriya (Şekspire) benzetilmiştir. ( Tejere ) adlı şafına — hasretmişti. seye cidden hak kazanmıştır. Yunanlı meslektaş, bunu müteakıp eserden bir parça aldıktan sonra şöyle devam ediyor: Hâmidin diğer büyük bir trajedisi olan (Finten)in ter- cümesi elimizde yoktur. Büyük şair, bu eserini Hindistanda konso! ceneralken kaleme al- mıştı. Hâmidin külliyatı, yirmi sene evel bastırılmağa başlan- mıştır. Henüz - ikmal edilip edilmediğini bilmiyoruz. Her ne cihetten tetkik edilirse edil- sin, Hâmid lirik ve dramatik büyük şair olarak her devirde yaşıyacak edebi bir varlıktır. N. Masehopulos olarak bana göklerden indir: diği bir meleğe benziyor.. Fırtına Ali, - karısının asil, vekarlı, kahraman varlığı kar- şısında, bazan içinde derin bir hürmetin uyandığını da hisse- diyordu.. Aşk ve hürmet, kal- binde yanyana duruyordu.. Gemi, mütemadiyen gidi- yör, bugün yemyeşil duran denizi yırtarak Akdenizin meç- hul istikametlerinde, muayyen bir hedefe doğru koşuyordu.. Hedef, Mariya idi. Fakat Mariya nerede idi? Ufuk — tertemizdi... Midilli adası artık görünmez olmuştu. Deniz ve hava, bugün elele vermiş ve güzelliği beraberce bazırlamışlardı. Ali, uzaklardan geçen her gemiyi, şahin bakışları ile tet- kik ediyordu. Nafile, Mariyanıri Hal Keşifname hazırlanıyor.. Hal santralın inşası için açı: lan plân müsabakasında, İstan: bul mimarlar cemiyetinden Ze: ki-Sayar birinciliği, Ankara» dan da mimar Behçet Ünsal ikinciliği kazanmışlardır. Bi rinci 1000, ikinci 500- lirâ mükâfat almışlardır. Hal santral, 400 bin liraya çıkacaktır. Kabul edilen plân üzerinden keşifnamesinin ha- zırlanması için belediye fen heyeti çalışmağa başlamıştır. Manisa Panayıra iştirak edecek, Manisa (Hususi)— Bu sene Manisa vilâyeti İzmir fuarına iştirak edecektir. Sergide Ma- nisa vilâyeti namına büyük bir bina inşası kararlaştırılmıştır. Bu maksatla Muhasebei husu- siyeden (3000) ve vilâye tica: ret odalarından da - (900) lira tahsisat temin edilmiştir. Bele- diyelerden de yardım edile- cektir. Sergide Manisa vilâ- yeti namına (7000) liralık bir bina inşa ettirilecektir. Bu bi nada vilâyetin bütün — mahsu- lât ve masnuatı teşhir edile- cek, grafik ve broşürlerle vilâ- yetin istihsal kuvvet ve kudre- tinin gösterilmesine ehemmi- yet verilecektir. Bu işleri tan- zim için İlbay Dr. Lütfi Kır- dar vilâyet Ticaret odası baş- kâtibi Sadık Onatı fuar baş- kanı ile temasa gelmeğe me- mur etmiştir. İstanbuldan şehrimi- ze gelecek talebe İstanbul yüksek mühendis fakültesi son sınıf talesinden bir grup, başlarında prolfesör Bay Bürhaneddin olduğu halde cumartesi günü şehrimize ge- lecektir. Talebenin, bu seya: hatten lâyıkile istifadeleri için İzmir mühendis ve mimarlar birliği tarafından lâzımgelen bazırlıklar yapılmaktadır. Almanyadan idhal edilecek eşya Türkofis Ankara merkezin den, şehrimiz şubesine gelen bir yazıda; Almanyadan idhal edilecek mallar hakkında şu malümat verilmektedir: “Cumhuriyet merkez ban- kası, 12 /4/ 937 tarihinden itibaren Almanyadan gelecek kredili muvaredatı, 1 — İstihlâk maddelerine ait idbalât vadeleri üç ayı geçmemek üzere, 2 — Ve bunun haricinde kalan maddeleri ise, konturato- larında muharrer hükümler da> hilinde kabul etmektedir. , gemisi yoktu, geceyi, sahile yaklaşarak bir kuytuda geçir- meğe karar verdi: Çünkü, fırtına çıkacak gözü- küyordu. Hakikaten, gece, deniz müd- hiş surette kabarınıştı, Dalga- lar, sahili altüst ediyor ve kayalıklarda korkunç çığlıklarla çırpınıyordu.. Ertesi sabah, erkenden gene sahili terketmişlerdi.. Deniz, gene bir gün evvelki süküne- tine kavuşmuştu.. Rüzgâr da müsaid idi. Batı ıshkııııchnde epeyce bir süratle ilerileyordu. İkindi vakti idi. Tayfalardan biri seslendi: —Kaptan!, Ufukta bir gölge var.. Fırlına Ali, korsanın göster: diği istikamete başını çevirdi; — Sonu var — Sayta 5 H,

Bu sayıdan diğer sayfalar: