— 4 21937 a -46. Balıkçı kahvelerinin önün- den geçerken, herkes onu se- Tâmlıyordu. Andon reis, gene eskisi gibi keyifli ve neş'eli görünüyordu. ,Fakat hakikatta, - biraz düşünceli idi. Bir sokak ağzında dostla- mndan biri #e karşılaştı ve kucaklaştı. Kulağına eğildi: — Kiryako, bugünlerde boş- musun? — Boşum reis! — İcabında senin de yar- 3 dımını istiyeceğim. — Emrindeyim reis! Ve yürüdü... Mariya'nın ge- misi, üçyüz metre açıkta de- mirlemişti. Sahile gelince, ya- nına, Mariya'nın tayfa'asından biri sokuldu: — Reis, bizimki gemide, sizi bekliyor. Andon reis, gemiye doğru baktı. Mariya, baştan aşağı siyah bir elbise içinde, güver- tede dolaşıyordu. Piposunu tüttüre-tütlüre sandala atladı. Biraz sonra Mariya'nın gemi- sine girerken, genç kızın biraz solgun ve düşünceli olduğunu gördü. Belinde bir hançer sar- kıyordu. Başını, ipek bir örtü ile sarmıştı. Boynunda, ince bir altın zincir ve ucunda, malam olan mâadalyon - sarkı- yordu. Mariya, Andon reisin elini sıktı: — Buyurun reis, geleceği- nizi biliyordum. Babamın en yakın dostu, beni böyle bir felâket içinde ihmal edemezdi. Andon reis, Mariya'yı omuz- larından tuttu ve onu bir baba gibi okşadı: — Kamarana inelim Mariya! Ve yürüdüler.. Andon rcis, , Onun, tehlikeli denebilecek ka- dar güzel bir kız olduğunu görüyordu. Bu kız, yabafta gitmemeli idi.. Mariya, şimdi babasının ka- marasına taşınmıştı. Odadaki her şeyi muhafaza ediyordu. Andon reis, bu odanın hbatı- ralar dolu havasını birdenbire- sezdi.. Mariya, küçük bir ka- napeyi gösterdi: — Şuraya buyurun Andon amuca, babamın yeri orası idi. Ö Andon reis, kızın gösterdiği yere oturdu ve içini çekerek | | ç i ğ— 'L. ğ SöÖzü açtı: y — E kızım, Mariyal.. Bu t işte artık beraberiz ve sonuna t kadar beraber bulunatağız. y Fakat sen de takdir edersin ki, Fırtına Ali, eşi bulünmıyan bir ğ deniz kurdudur. Onu mahvet- mek ve gebertmek, her halde gok kolay olmiyacaktır. ANADOLU GWuyıııl gııı:h J ı Hlyllr th OKTE.M Umumi neşriyar ı:' yazı işleri M müdürü : llıııdl mdi Nüzbet Çançar ı Mi İzmir lk € Halk %=L= Telgraf: İzmir — ANADOLU < | Telefon: 2776 - Posta kutusu 405 | ABONE ŞERAİTİ Yı 1 altı 700, İ ZŞ 00 varellar '| şiddetli azme, ırtına Ali Büyük Korsan Romanı Yazan : M. Ayhan, Faik Şemseddin| Yılbaşınadair.. m/ Mariya, madalyonla - oynı- yordu: — Biliyorum - dedi - reis, hattâ sizden iyi tahıdım ve anladım onu.. Bir kere o, Yu: nan korsanlarının bu sulardaki hâkimiyetine musallat olmuş bir korsandır. Gün gelecek, bizimkileri, fareleri kovalıyan kedi gibi, bucak-bucak kaçır: tacaktır.. O, yalnız benim düş- manım değil, bütün Yunan korsanlarının düşmanıdır. Yani müşterek döşman.. — Evet, haklısın kızım.. Fa- kat onunla mücadeleyi üstüne alan, yalnız sensin! — O cihet te doğru.. Mariya — heyecanla — ayağa kalktı: — Bak, Andon reis, şunu- tekrarlıyayım ki, ben Fırtına Ali'yi ölü olarak yakalamak istemiyorum. Hayır, böyle bir şey kat'iyen düşünmem.. — Ya ne istiyorsun Mariya, esir olarak, yani diri- diri ele geçirmek mi? Mariya'nın mavi gözleri, bu hayalin zevki ile tutuşur gibi oldu. — Evet, onu, o müdhiş kur- du diri-diri yakalayub zincire vurmak için her şeyimi, varı- mı, yoğumu feda etmiye ha- zırım. Andon reis, Mariya'daki bu bu heyecana hayretle baktı.. — Peki, pekil. Bu, işin gayet tabii cihetidir.. İnsan, düşmanını evvelâ diri olarak yakalamıya çalışır.. Tamam, ben de sikleti- mi bu noktaya vereceğim. — Şimdi kızım, herşeyi sü- künetle düşünelim: Gemi, altındaki gemi, filha- kika epice hırpalanmış amma, tekne çok sağlam ve kuvvetli bana öyle geliyor ki, kısa za- manda, mükemmelen tamir ettirilebilir ve hattâ, eskisin- den daha iyi olur.. Bilmiyo- rüm, topları nasıl? — Bir tanesini değiştirmek lâzım.. — Güzell, tecrübesini de yaparız!. Tayfaların nasıl? — Hepsi de güvendiğim insanlar. Fakat yeni arkadaşlar Tâzım. — O cihet de bana aid.. — Fakat şunu da söyliye- yim ki, onun gemisi bizimkin- den daha mükemmel. Bu, bir! Topçuları bizimkilerden çok üstün... O derecede ki, iki üç atışta hedefi buluyorlar.. Bu iki.. Başlarındaki adam, yani Fırtına Ali de, ateş parçası gibi bir mahlük... İçim cesa- retle dolu.. Fakat bu cihetleri de itiraf etmekten kendimi alamıyorum. Yani, onunla doğ- rudan doğruya bir. harba gi- rersem, yüzde doksan partiyi kaybetmek ıhtımnlı de pek- çoktur. Andon reis: — Aferin -Dedi- Mariyal. Ben de seni böyle temkinli, düşünceli görmek istiyordum.. Şu halde daha açıkça söyli- yeyim: Bu işi bir gemi başaramaz mı, iki yapacaksın, üç, dört gemi - çıkaracaksın.. "Anlıyor musun dediğimi? — Evet Andon reisl- ANADOLU Gözlerinin içi kızarmış, ke- narları gölgelenmiş iki genç kadın ve bir erkek, sabahın ayazında sür'atle ilerliyorlardı. Karşılarına biri çıktı: — Oooo -dedi- maşallah, sabahçı idiniz galiba!... Genç kadınlardan biri, hâ- lâ sarhoşluğunu muhafaza eden bir kahkaba fırlattı: — Sorma Nazmi, sorma.. — Oynadınız mı?. — Oynadık.. Ben çok kay- bettim.. — Demek ki, yılınız iyi git- miyecek. — Yok canım, şeyler bunlar.. Yanlarındaki erkek atıldı: — Eğer kumarda kazansa idi, böyle cevab vermez, yı- lin uğurla başladığını söyler- lerdi Hepsi de gülüştüler: — Epiyce de içmişsiniz ga- Kibal, Diğer kadın, mantosunun altından etekleri yere sürünen ipek elbisesini toparlar gibi yaptı, hafilçe sendeledi: — Hem de okadar içtik ve eğlendik ki.. — Şimdi de uykuya tabii, haydi allah rahatlık versin.. İlk vapura girdim. Bir de ne duyayım: Bizim işçiler de ayni şeyler- den bahsediyorlar. Amma, kü- çük mikyasta.. Biri elli kuruş, öbiti onyedi kuruş - vesaire kaybetmişler.. Ağızları, ekşi ek- şi incir rakısı kokuyordu.. İki- de birde esniyor, geriniyor- lardı.. Biri dayanamadı: — Babanız da yılbaşı ya- pardı yal dedi. Herkes bir kahkaha atı. Bu söz, son zamarilarda pi: yasada epiyce dolaşmıya baş- ladi. Genç, iyi, şık giyinmiş bir kadın geçiyor mu?. Biriki ihtiyar, onun arkasından he- men mırıldanıyorlar: * — Anası da böyle giyinir- di sanki! Yetişib adâm veya zengin olmuş - dikkat edin, bunları ayrı ayrı! yazıyorum - birisini ötomobilde — görünce hemen söyleniyorlar: — Babası da otomobilde dolaşırdı kâfirin.. Fakat doğrusunu söyliye- yim, ben, yılbaşının sefahat ve ifrat taraflarını — sevmemekle beraber, insanların sık-sık gü- lüb eğlenmelerini, toplu eğ- lencelerle enerjilerinin çatlıyan taraflarını örtmelerini isterim. Eğer, mutlaka babayı tak- lid lııımgeluydı. Darvin na- zariyesine göre, bizim hâlâ ve hâlâ ormanda dolaşan kuy- ruklu maymunlardan - hiç far- kımız olmazdı. Rahmetli dedem şalvar, ko- ca abani sarık, rahmetli ninem kara torba gibi çarşaf kulla- nırlarmış.. Bende mi oylz ola- yım a canım? Sizde mi öyle olasınız? — O takdirde insan denilen nesnenin tekâmülü ne- rede kalır, değil mi ya? Çimdik uydurma ea ea Te Bu cihet çok mühimdir. Baba- nın korsanlık hayatındaki mu- vaffakıyeti, hem ihtiyatlı, hem cesur olmasından ileri gelmştir. Yıllarca Tuıkıye’den. Mısır'dan ıdn ungıı !omleu hiç de T (gının ayTTTan ğ A eç SAA Ca TeT A Montrö'den sonra: Sovyet Karadeniz filosu ve ehemmiyeti. Bir Alman gazetesi, Rusya'nın bugün. kü vaziyetini anlatıyor. Rus gemileri Fölkişer Beobahter gazetesi, “Sovyet'ler Birliğinin Karade- niz donanması ve bu donanmanın Akdeniz için olan ehemmiyet,, Tbaşlığı altında yazdığı uzun bir makalede, Avrupadaki ve hu- susiyle Akdeniz havzasındaki son hâdiseleri ele almakta ve bu münasebet'e, Sovyetler Bir- liğinin Karadenizdeki donan- masının ehemmiyetini tebarüz ettirmektedir. Bu makalede ezcümle deniliyor ki: Sovyetler Birliğinin - elinde, şimal denizine çıkan biricik kapı, yalnız Finlandiya körfe- zinin iç taraflarında bulunan Leningrad'dır. Bundan başka kapısı yoktur. Halbuki, ülke- sinin cenubunda, hinterlandta, endüstri merkezlerine, ham madde sahalarına, demiryol- larile mükemmel bir - surette bağlanmış geniş sahilleri ve dolayısite açık denizlere çık- mak imkânları vardır. Bundan başka,cenub kısmının, bilhassa elverişli bir vaziyeti daha var- dır ki, o da, buralarda alına- cak olan ve daha sulh zama- nında gizli tutulması icabeden tedbirlerin, yabancıların gözün- den tamamile saklanabilmesi keyfiyetidir. Sovyet'ler Birliğinin, Amiral Koşanol'ün kumandasında bu- lunan Karadeniz donanması- nın belkemiğini, “ Parişkaya Komuna,, adında 23,016 ton- luk muharebe kruvazörü teşkil etmektedir. Bu gemi, her ne kadar çarlık devrinden kalmış bulunuyorsa da, geçenlerde esaslı bir surette tadilâta uğ- rTamış ve mödermm bir. şekle sokulmuştur. Ba geminin 12 tane 30.5 luk, 6 tane 12 san: timlik topu, ayrıca tayyare topları ve güvertesinde tayya- releri de vardır ki, bu kuvvetli halile, hiç te küçük görülecek bir muharebe kuvveti değildir. Bundan sonra gelen en bü- yük ünite 8030 tonluk “Krasni Kavkas, adındaki kruvazör- dür. Bu kruvazör de, 1932 de baştan aşağı değiştirilerek 18 sanmtimlik son sistem toplarla ve 12 tane torpido kovanı ile teçhiz edilmiştir. Bu iki zırh- hdan sonra, “Çerono Ukra- nia, ile “Profintem , kruva- zörleri gelmektedirler. Her iki kruvazör de 7000 tonluktur. Teçhizatını 13 santimlik toplar teşkil etmekle beraber, “Kras- ni Kavkas, da olduğu gibi her ikisinin de 100 mayn almak ve dökmek için tertibatı var- dir. Bu iki gemi de - yakında modern bir hale sokularak ,daha büyük toplarla teçhiz edileçeklerdir. Karadeniz'deki Sovyet do- nanmasında asıl büyük ölçüde .7-1936 da akdedilmiş olan Para! Paraya -neden bilmiyorum!. Haşmetlü derler; talihe “Kör- lük, isnadı gibil Para haşmetlü birşey midir?. — Belki. Fakat nice para sahibi — kimseler vardır, ki bir solucan kadar süfli ve miskindirler! — Çocuktanberi dost, fakat birisi çok zengin diğeri fakir iki arkadaşın parayı şöylece görüştüklerini dinledim: 4 — Ne felâket. Yaşamak bir — azab, hayat bir cehennem oldu. — Bu gidişle açlıktan öleceğiz. — — Yanlış im — düyüyorum; — isende mi hayattan, yaşamak- tan şikâyet ve açlıktan ölmek- ten bahsediyorsun? — Neden?.. Ben de mıu değil miyim? ' — Affedersin kardeşim; pa- — rası olan, yüzbinlik bir adam — her halde mes'ud. olur ıını-'l yordum! - a — Yanlış.. Benim zengin- — likle bir alâkam yok, bende para ne gezer?. — Fakat.. Herkes seni yüz binlik biliyor, bu konak, bu — otomobil, bu lüks salon, bu — muazzam yazıhane, bunlar b nim değil ya... M — Haydi canım.. Halk ne- dediğini bilmez, dedi-. koduh başka birşeyle uğraşmaz. — Şu halde.. İcra ödeme — emirleri bana değil, sana ge liyor diyeceğim geliyor. — Büyük başın derdi bür yük olur. Benim de borçluıı. var, Ben de muayyen vadelere — ,de para ödemek mecburiye- tindeyim. — İyi ya.. On bin liralık — bir mal gelir; bunun 2500 lisd rası peşin verilir; dığeılen“ ay vadeye bağlanır, vade b tinciye kadar bu 10 bin lırıı hk mal 15 bin lira nakte ta- havvül eder. Ne ıztıraplı hal.. Anlıyorum, sen, daima sana para gelmesinc alışkınsın ne hesab ve sıfatla olursa ol- sun para verdiğin zaman nin içine akıyor. — İşi alaya vuruyorsun... — — Hayır, ciddi söylüyorum, siz zenginler, herşeyin, her hakkın, her zevkin, her kazan- cın, bütün cihan parasının zin olduğuna inanırsınız.. —— — İşte bunda da sen yan- lış düşünüyorsun dün ge başı idi. Sen e,îelnıdel:i b paraya göre eğlendin. t — Ya sen, burada açlıktan göz kırpmadın, değil ııî? — Açlıktan değil & Birçok cihetlerden ıztıtab için: de kıvrandım. Adimiz zengin çıkmış; dün bilmem ne cen yeti namına geldiler, bana 10 Hiralık bir makbuz ağlar gibi bir sesle, * fazla, işsizler var, aç Tohusa lar, yarı aç çoaıHır oek lara sizin gibi ze Demeğe bıılıdıııı. dur ki, en az 30 parçadır. Bunların yalnız, 1918 de inşa edilmiş olan dört tanesi es- kidir. Denizaltı filosunun bü yük bir kısmı 1932 den sonra inşa edilmiştir ki, çoğu 600 - 1000 tonluk olduğuna göre, mühtelif suretlerle uzakta ve büyük — saldırışlara girişecek kudrettedirler. Her biri 1300 tonluk beş tane destroyer ve birkaç tane- de donanma refakat gemisi ile birlikte, donanmaya lâzım olan mayn dökme ve tarama gemileri, karakol gemileri, ta- mirhane gemileri ilh... de var- dır. Şimdiki vaziyet bu mer- kezde olmakla beraber, her sınıftan yeni gemilerin inşa ve ilâvesini de hesaba katmak gerektir. Karadeniz'deki Sovyet tez- gâhları, kruvazörden baş'ıyarak aşağıya doğru her türlü harb gemisi yapacak kabiliyettedir. Nitekim, bu kabiliyetlerini son yıllarda isbat etmişlerdir. Büyük — ölçüde hakliyeleri başarmak hususunda da elle- rinde vasıtaları vardır; *çünkü Sövyetler — birliği ticaret do nanmasının eh büyük kısmı Karadeniz limanlarındadır. Ak- denize Sovyet nakliyelerinin sevkedilişi ve harb donanma- sının inkişafı bakımından, 20- Montrö andlaşmasının çok bü- yük bir ehemmiyeti — vardır. Daha bu andlaşma etrafında görüşmeler yapılırken, Fransa ile Sovyetler birliğinin arzusu Almanya ile bir harb takd- rinde, karşılıklı yardım imkân- larının, üzerinde toplanıyordu. Hattâ bu noktada inad ve ısrar edilmesi neticesinde, az kalsın müzakere akamete ııl- rayordu. Her iki devlet de, esas iti- barile maksadlarına vardılar. Montrö andlaşmasında - asıl kazanan Türkiye'nin yanında, Sovyetler birliği de bulunmak- tadır. Çünkü, önceleri, batı devletlerinden birile bir harba tutuştuğu takdirde, büyük bir değerde olan Karadeniz sa- hilleri düşman donanmasının saldırışına maruz bulunuyordu; halbuki şimdi, Türkiye'nin bi- — Lütfen çeviriniz — taraflığı karşısında, böyle bir Vögi, askeri kuvvetlerini taşıyar tehdide Aartık imkân kalma: gemilere geçid imkâ ; mıştır. Böyle bir tehbke olsa olsa milletler cemiyetinin Sovyet- ler Lirliğine karşı harekete geçmesi gibi ihtimali olmıyan bir vaziyette akla gelebilir. Diğer taraftan, rejional pakt sistemine dayanan Sovyetler birliği, SovyekFransız askeri ittifakının hedefi olan Alman- yl ile bir harb Mrhdl ı-ıhır etmiş bulunuyor. Boğul.ırın tekrar'i ni ve andlaşmanın yeni hükümleri dolayısile, Karadenizdeki yet topraklarına ırtl:_ etmek imkâni kalm bu sahayı korumak için bi cağ