A e. , 2 " - - dirinci Fransova BÜYÜK TARİHİ TEFRİKA Çeviren: F. Şenmiin Benlioğlu baros Hayreddin seksen parça harp “misi ile Marsilya'da bulunuyordu. M “On, kralı yeniden zevke o 'mak ve alıştırmak için tertibat almıştı. Bir lim yanına gül tenli, Ve güzel bir kadın koy- GEltl kadın, kralın sarıya tiş biyıklarım hafifçe Bon_ıuvar. bonsuvar be- *Vgilı ve güzel haşmet- 'edi. 4 Mari Göden'in üçüncü ıtarşı gülmeğe mecbur W? Göden'in üç — kızı da İş'üden güzeldiler. O kadar lerinden daha güzeldi- kİbuln anneleri zamanın tel kadinıydi. i Goden vakta hâlâ gü- tazipti. Kralın metresi (h" zamanlara göre biraz a şişmanlamıştı. — İhtiyar İt poeşkeş çekmekle bir- £ bekliyordu. l kuyumcu başının yap- —Dılkınne. kıymetli bir ©4 Çenç kızın parmağına İ ve: , Haydi kızım.. Şimdi he- $ didiniz! Dedi. » Kral, eski kral de- kız, halden anlama- *$ gibi: Âh.. Dedi. 'Orsunuz!. Beni artık KA .odısındı yaldızdı. Üze- Üç şamdan yanan ma- 'aşına oturdu, Paris ci- banyolara gitmiş olar: şu mektubu yazdı: deşiniz imparator, her sefirler göndererek, Hr- 'ların en büyük düş- olan Türk'lerle — ittifak hakkında şayialar neş- *|Halbuki Barbaros Hay: » tarafından kumanda “seksen Galer beni mü- Ve himaye için Marsilya dda bulunmaktadır. tor, benim »bu taraf- ye ve müdafaa edil- Bördüğü için şimdi Ce- *u'ıldırmışhr Allah işin iç«yüzünü " İçin denizde çıkardığı Bir fırtına - ile gemile- vetti; karadaki asker- ı(nrkunç bir kum fir- hep kör oldular veya * Şarlken be kuvvetleri p lliş nasraniyetin neşri, : sf'l hiçbir şeyin farkın- ilsin.. Gece yarısı bir ile muhtar geldiler. kında bana söra- Varmış. Beni çağırdı- "'llolı gıdıp geldim. ki ı:ı. hıdııe hakkın- birşey bile sormadı. ;ltındı ne yaradı- 4 Pencere dibinde, ayak 'çtı Yeşil gözleri ha- hmurluk içinde ağır- din düşmanların mahv için gönderdiğini de tantana ile ilân etmişti. Kardeşiniz, bana hef tâarruza giriştiği veya adamlarımdan birkaçını öldür- | düğü zaman, harekete geçer- ken Türk'lerin aleyhine hare- ket ettiğini ilânı âdet ittihaz edinmiştir. *“Madam, Allah için düşü- nünüz, papa yedinci Klemâan'ı altıay mahpus tuttuğu zaman bu papa Hiristiyan ve Hıris- tiyanlığın müdafii değil miydi? bu papanın yardı- mına koşmamış olsaydım, bu muhterem zat daha çok zaman esir ve mahpus - kalmıyacak mıydı? Beni Türk'lerle ittifak etmekle itham eden bu impa- rator, Hiristiyanlıktan — itizal etmiş olan İngiliz kralile - itti- fak etmemiş midir? Toprakla- rımı istilâ için protestan Al- man'larla beraber hareket et- memiş midir? Bu çok samimi hıristiyan olduğunu iddia eden zat, Macaristan'ın taksimini Türk'lere teklif etmemiş midir? Bu kuzuya benziyen masum adam sevgili oğlumu zehirlet- memiş midir? Beni, Türk'lere karşı harb kabiliyet ve kuv- vetini en fazla haiz bir hris- tiyan kralını senelerce mahpus tutmuş, hasta olduğum halde bana çok fena muamele etmiş- tir. Buna mukabi! ben, Fran- sa'ya geldiği zaman ona hür- mette ve misafirperverlik kai- delerinde kusur - ettim mi?, Kendisini esir etmek, yahud zehirletmek elimde değil miy- di?. “Madam, Fransa'nın artık tahammülü kalmamıştır. Mem- leketim gene kana boyanmak- tadır. Fakat bu defa - artik memleketimin — istilâsına mey- dan vermiyeceğim ve Cenabı hak nasib etmişse, Madam kardeşinizi fena halde mağlâb etmeğe karar verdim!, İ GĞ z Diyan dö Pualtye ve Düşes d'Etan.. Kralın oğlu Şarl d'Angolem, şark ordusunun başında büyük yararlıklar gösteriyor ve hü- cumla şehirler alıyordu. İki ay içinde bütün Lüksemburg dü- kalığını istilâya muvaffak ol- muştu. Ve eğer, — Sonu var — Yazan: Orhan Rahmi Gökçe —Bir maceraya başladım kil Diye söylendi. Uluklar artık siliniyor, karanlık - silkiniyor- du.. Ay, İzmir'e doğru ayrıl- miş ve uzaklaşmıştı. Denizde; enginde, ufuklarda, toprakta, ağaçlarda, dağlarda, sabah uyanıyor, sabah herşeyin için: den hep birden kalkınıyordu.. Sanki tabiatin mesamatından hafif bir ışık yukarıya doğru püskürüyordu. Ansızın kapı açıldı. — Fatma sen misin? O da uykusuz ve yorgün | ANADOLU Manisa'da yeni (İspanya hâdiseleri Son Karlist Don Alfonzo Dö Burbön'un son günleri. saha yapılacak —— ..0 —— Bayram için hazırlık yapılıyor. Manisa, (Husuüsi) — Manisa getçliğinin belli-başlı ihtiyaç- larından biri olân spor sahası işi yeni İlbaj” ve parti bâşka- nımız Doktor Lütfü Kırdar'ın bu işe ©| koyması ile halle: dilmek üzeredir. Şimdiye kadar yalnız futbul için kullanılmakta olan tarla- nın Bu işe kifayet etmediğini gören İlbay, günün ihtiyaçla- rını İâyıkile karşılıyabilecek ve yüzme havuzü ile koşu yerle- rini ve bilcümle spor hareket- lerinin icabettirdiği yerleri ih- tiva edecek bir spor sâhası yaptırmak kararını vermiştir. Öğrendiğimize göre sahanın modern bir şekilde yapılma- sını temin için Ankara stad- yomunun plânlarını yapan M. Viyotti Manisa'ya getirtilecek ve spor sahasının yerini tayin ederek ona göre plânlarını ha- zırlıyacaktır. İlbayımızın gençliğe karşı gösterdikleri bu alâka, Manisa gençlerini çok sevindirmiştir. Manisa, (Hususi) — 29 Teş- rinievel Cumuriyet bayramı bu sene Manisa'da pek mükem- mel bir tarzda kutlanacaktır. Bu iş için İlbayın başkan- lığı altında bir komisyon top- lanmiş ve yapdlacak işleri şim- diden tesbit ederek ilgililere | bildirmiştir. Cumuriyet bayramı gecesi Hükümet konağında mükellef bir balo verilecektir. Balonun mükemmel olmasını temin için de aynca bir ko- mite işe başlamıştır. Dilekler: 33,000 nüfuslu bir kazada hekim yok.. Bozdoğandan yazılıyor: 33 bin nüfuslu İlçemizde bir. senedenberi tek bir dok- tor yoktur. Sıhhat işleri ve halkın mukadderatı bir sıhhiye memurunun elindedir. Arada sırada merkezde bazı hasta- lıklar “zuhur etmekte zengin halk İzmir'e, Aydın'a gelerek tedavi olunmaktan fakir halk ise yoksuzluk yüzünden çok esikimti - -çekmektedir. Gerek adli hususat |ve gerekse bir- leşme işleri için Aydın'a ka- dar gitmek zarureti hasıl ol- maktadır. Çok mühim bir ih- tiyaç olan bu dileğimizin yük- sek şazetenizin bir sütununda neşrini saygılarımla memleket namına dilerim. R. Gürel görünüyordu. — Oh, ne kadar - sevindi- gimi bilmezsin. Gel, bir çay iça Ne oldu, anlat. Bekir na- sıl?., — Hasta öksüzcük. — Geceyi fnasıl ilâçları verdin mi?.. — Verdim amma., — Amması da ne?.. — Ateşler içinde yandı, bayıldı. Bereket, ayrı bir oda> da yatırmıştık. Ben de başı ucunda idim. Sayıkladı, durdu. — Sayıklâdı mi?.. Sayık. ladı hal.. Neler söyledi?.. Ba- na bunları aynen - tekrar et. Hnydı. iyi düşün, neler — söy- ledi ise hepsini anlat.. — Diyemem ki hoca ha- nım.. Naşıl söylü ? - Çok muywüm7 - Hai geçirdi, Ajanslar, Viya- 5 na'da 87 yaşında bir İspanyol pren- sinin öldüğünü he- ber verdiler. Bu prens, Don Alfon- zo dö Burbon'dur. Yani son Karlist! Malüm ya,. İs- panya'da üç aya BŞ yakın bir zaman- B dır. devam eden kanlı, görülmemiş derecede çetin da- hili harbın mihveri *Karlist,, lerdir. Evet, Karlistlerle İzabelist- lerin arasında son ve geneçok çetin kanlı mücadele bündan 64 sene evel olmuştu. Kar- listler bu Mücadelede fena halde mağlüp düşmüşler ve yedinci Dön Karlös'ün kar- deşi prens Alfönzo Karlos'u İspanya'dan firara mecbur kal- mış ve 64 seneyi büyük müş- külât içinde geçirmiş- ve bu- günlerde ölmüştür. Fakat.. Büna rağmen hiçbir vakit ümidini kaybetmemiştir. Evet; prens Don Alfonzo, Vi- yana'da Terezina - sarayında, iki büyük Karlist mücadelesi- nin hatıraları, yırtılmış bayrak- lar, mermiler, ve meçlerle de- linmiş ve kanlarla mülâmma askeri elbiseler, kasketler, mer- mi parçaları gibi şeyler ara- sında Viyana saray muhitinin bütün eğlence ve zevklerinden uzak olarak yaşamıştır. Don Alfonzo Habisburg ha- nedanının ve İspanya krallığı- nm devrildiğini görmüştür ve, siyah redingotu, dik ve sert yakası “ile bu ihtiyar, çok zâa- mandanberi halk arasında bir hayalet gibi yaşıyordu! Evet, uzak ve unudulmuş bir mazi- nin hayaleti... Fakat bundan üç sene evel, bu hayalet, Sevilden meçhul bir adamdı, şöhreti olmıyan bir avukattan, Don Amanoel Falkonde'den uzun - bir. mek- tup almıştı; bu adam acaba bir deli mi idi?. Çünkü, İs- panya'da Karlist ve mutlak bir hükümet tesisinden, hem de büyük bir ciddiyetle bahs ve SA yaşında bulunan bu ihti- yardan bu hareketin Başına geçmesini talep ediyordu. Karlizim canlanıyordu. Ar- tuk Osenjan Dö Lüz de Fal- konde tarafından ve İspanya- nn her tarafından - toplanan elli murahhası Don Karlos rek parçalayıcı.. Benim anla- dığım şu... — Neye sustun?.. — Söylemesem olmaz mı? — Deli kız, tabii olmâz yal — Anlayıver hoca hanım, Bu öksüz sana vurgun olsa gerek.. Öyle ağladı, öyle çır- pındı ki, başucunda dayana- madım, bende ağladım. — Ben bir garibim -Diyor- onu nasıl ettim de — sevdim?.. Ben kimim, bir köy uşağı. Gelen döğer, geçen söğer.. Gözlerine baka-baka ateşe düştüm, oldum... Derdimi, di- imin arasında çiğnesem ge- :ek Başımı [ılıpçîğın kıç_sîn derim, Fakat nereye gidersin a Bekir?.. Yerin yok, yurdün yok, ayrılığına nasıl -dayana- caksın, Dön Alfon.o öldükten sonra kabul etmiş ve bunlarla uzun uzadıya görüşmüş idi, Don Falkonde üç sene mü- temadiyen çalışmış ve son Franko isyanını meydana çıkar- mış fakat namına isyan çika- rılah Prens Don Alfonzo Kar- los'ta hayata gözlerini yüm- muştur. Mukadderatın dikkate lâyık bir istihzasıl!. *Kral öldü, yaşasın kral,, adeti İspanya'da karlistler ta- rafından (eirarlınamıyıcaktır Çünkü prens Alfonzo Karlos'un ne erkek, ne de kız. çocuğu yoktur. Fakat.... Portekiz hâ- nedanına mensup Karısı, Mari Dö Portekiz vekendisi kadar ihtiyar karısı varl, Bu kadın, yaman bir ka- dındır; İkinci Karlist müca: delesinde bu kadın zabit el- bisesi gıyeıek Katalonya'lıları ve Aragon'luları harba sürük- lemiş, çok büyük kahraman- lıklar göstermiştir. Bu ibtiyar kadın, kocasının ölümüne rağmen Karlist ha- reketinin nihayet bulmadığını söylemiştir. Bakalım, gençliğinde ve gü- zelliğinde olduğu gibi gene beyaz atına binerek ve kılıcını çekerek: — Beni seven arkamdan gelsin! Dediği vakit arkasın- dan mesclâ general Franko ve- ya general Mola'yı, yahut halk- tan bir miktar fedaiyi bula- cak mı?. TTTT T D F ŞAYT 8 /10/ 936 (li Belçika fa- şistlerine göre Kendi toprakların- dan asker geçemez.. Brüksel, 7 (Radyo) — Mi- ralay Roket “Yirminci Asır gazetesinde,, harb zamanında Fransız askerlerinin Belçika topraklarından geçmesi - ihti- malinden bahsederek: *“Buna imkân yoktür; Belçi- ka'dan ne Fransız, ne Alman, ne İngiliz askeri geçemez. Ser- best Belçika, ne sıfatla olursa olsun ecnebi asker ayağı al- tında kalamaz., Demektedir, Diğer bir gazetede diyor ki: *“Belçika, Fransa'nin Rus- lar'la yaptığı misakı — sulh aleyhihe addetmektedir. Bunun için Fransa'ya karşı hiçbir taahhüdümüz yok demektir.., Belçika ordusu Sönbahar manevra- sına başladı.. Brüksel, 7 (Radyo) — Bel- çika ordusu, 1912 senesinden- beri terketmiş olduğu Sonba- har manevralarına bugün baş- lamıştır. Liyej havalisinde, üçüncü ve dördüncü piyade fırkaları, mü- dafaa vaziyette bulunmakta, diğer kuvvetler de düşmanı takibeylemektedirler. Manev- ralar, bu faraziyat üzerine bu gün sabahtan akşama kadar devam 'eylemiştir. Sabah saat 11 de sis da- ğgıldiktan sonra, tayyarcelerle tanklar harba başlamışlardır. Muharebe, çok şiddetli safha- lar arzeylemektedir. Filistin'de Petrol boruları tahrip edildi. Kahire, 7 (Radyo) — ve Musul petrol boruları Bey- gor mevkiünde yeniden tahrip edilmiştir. El'ehrâm gazetesi: — İngiliz'lerin — Mısır'lıları Filistin'de Araplar aleyhine ve sair işlerde kullanmalarına mü- saade etmemek İâzımdır. Demektedir. oşretmenler okusun! İk, Orta, Lise okullarının bütün kitapları geldı Ahmet Etiman kitap evi Müşterilerinin değerli ilgilerine dayanarak İzmir'e yaraşacak şekilde - genişletilmiştir. Ahmet Etiman kitap evi Kültür Bakanlığının okul kitapları ile diğer bütün eserleri gü- nü gününe takip eden ve en müsait fiatlerle sayın müşteri. lerini memnun eden İzmir'in biricik kitap ve kırtasiye deposudur. Hariçten siparişler iskontolu fiatlerle ve sür- atle gönderilir. Hükümet caddesi No. 58 - 60 — Telefon (2535 söyledi, öyle Aanlattı ki, ba- bam duyar diye ödüm koptu. Rizan bunları dinlerken tit reyordu. — Sotira? — Sonrası ne - olacak, sa- baha karşı ateşi söndü, göz- leri açıldı. İlâcını verdim. Ha- ni o beyâz haplardan.. — Başka birşey - söyleme- di mi? — Hatırlıyamam ki hoca hanım, çok söyledi, çok.. Az kalsın unutuyordum, dur ba- kayım, nasıldı o: Şey, onbaşıyı seversin, diye korkmüş.. Büyü — tutarsa, onu severse diye sayıklıyordu. Rizan'ın yüzü kıp-kırmızı olmuştu: — Budala çocuk! Dıye mıı'ıldıııdl. Dun ık— I vabını, şimdi almıştı. İçinde tatlı bir ürperme, mahiyetini Danlıyamadığı, grura - benziyen bir his dolaşıyordu. — Şimdi ne yapacağız? Bunu gayri ihtiyari soru- vermişti. Sualinin mânasızlı- ğını kendisi de anladı ve güldü. Fatma, iri gözlerinin içinden taşan bir hayret mef- tuniyetle ona bakiyordu. — Ne baktın Fatma! Güzel köylü kızı güldü: — O kadar güzelsin ki ha- €a hanım.. Gözlerinin içi yem- yeşil.. Yüzün alevli alevli yas niyor. Rizan denizlere doğru baktı ve gülümsedi: — Sen de çocuksun Fat- nııı:ık..