Birinci Fransovaı BÜYÜK TARİHİ TEFRİKA 16 Çeviren: Çeviren: F. Şemseddin Benlioğlu Benlınğlu Fransova, bir seneye varmadan İtalya'yı zabtedeceğine emindi. Genç kadın gözlerini mah- cubiyetle indirdi. Ve: — Ah, Sir! Dedi. Çok ki- bar bir zatsınız! Kocam sizin için o kadar çok çalışıyor ki, istirahat için sayfiyeye gitlmeğe mecbur kaldı! Malümunuz ol- sun.. — Benim güzel meleğim. Kocan vaziyeti haber alsa.. Acaba ne j;ı’ Genç kadın, manalı, esrarlı bir surette gülümsedi ve: — Kendisini bahtiyar adde- decektir. Karısının güzel ve büyük bir prens - tarafından da sevildiğini hissedince, şeref ve mevkiinin yükseldiğini an- lıyacaktır! Fransova, kadına sert, sert baktı ve: — Ben bu halleri hiç sev- memi Dedi. Genç kadın bu defa usulü- nü değiştirdi ve Fransova'nın affını istedi. Fakat, ufuklarda şafak sökmeğe — Başlıyordu, artık! Kral, Paris'in taze sabah havasını derin, derin teneffüs etti, Bütün Paris, bütün Fran- sa kendisinindi. İtalya da ken- disinin olacaktı.. Ah..Ah.. Kuv- vetli olmak, kral olmak. mes'ud yaşamak ne kadar güzeldi?., * .. Genç kadın, Fransova git- tikten sonra, bitkin bir halde uyudu, kaldı! Kapının birden çalınmasile uyandı; yerinden fırlıyarak: Kapıda kim var?. Kim- dir o?. Diye seslendi. Kapı açıldı, Paris'in en şüp- heli ve pis mahallelerinde bü- tün gece dolaşan avukat hiç- ANADOLU Günlük siyasal gazete Sahip ve başyazganı Haydar Rüşdü ÖKTEM Umumt neşriyat ve yazı işleri müdürü: Hamdi Nüzhet İdarehanesi; İzmir İkinci Beyler sokağı « Halk partisi binası içinde k * 2776 - Posta kutusu 405 ABONE ŞERAİTİ Yallığı 1200, altı aylığı 700, ü aylığı 500 ku Her yerde 5 kuruşltuür ü geçmiş nüshalar 25 kuruştur. bir kelime bile içeri girdi. Genç kadın, yaşlı kocasının girdiğini görünce: — Hayvan herif! Dedi. Ge- ne seni arı mı soktu? Bu na- sıl giriş? İhtiyar ve aldatılmış koca, manalı bir kahkaha söylemeden acı ve ile: — Ah.. Demek ki burada nazik ve kibar adamlar var- dı?. Fakat bu defa bütün şey- tanlar da benimle beraber geldi. Ne yapalım, sıra ile oluyor bütün bunlar! Misafiri- niz sizi ne zaman ziyaret ede- cek? Dedi. — Yarın.. Biliyorsunuz ki yakamı bu adamdan bir türlü kurtaramıyorum!. Genç kadın, kralın kendi- sini metresi edinmek istediğini kocasına söylemişti. Kadınla- rın belli başlı silâhlarından birisi de budur; yüksek mev- kili bir erkeğe teslim olduk- ları zaman, bunu saklamakta fayda görmezlerse: — Ne yapayım?. İcbar etti; korktum... Derler! Avukat, bu itiraf karşısında çıldırmak derecesine gelmişti. Fakat intikam arzusile sus- muştu. Karısı, kocasının nasıl bir intikam şekli düşündüğünü ve bulduğunu bilmiyordu! İtalya yolu üzerinde... Mart ayında, Kral birinci Fransova artık — tasavvurlarını gizlememekte — ve İtalya işini açık suürette müzakere etmekte idi. Venedik namına sadakat ve ittifak bildiren fakat bu hizmete mukabil Veron'u isti- yen sefirleri, fevkalâde ve gö- rülmemiş merasimle kabul etti. Heyet sarayın en lüks ve haşmetli salonunda kral tara- fından kabul edildi. Kral, ne- zaket eseri olarak elini sefir- lere öptürmedi, sade toka- laştı, Kral Fransova, Venedik se- firlerinin ziyaret sebeplerini kendi ağızlarından dinledikten sonra, İtalya yarımadasının ha- ritasını göstererek: — Burayı ya zaptedeceğim, ya da bu yolda canımı vere- ceğim! Bügünden itibaren bir sene geçmeden Venedik kay- bettiği yerlerin hepsine de sahib olacaktır! Diye azametle bağırdı. —Sonu var— AVRUPALI KADIN VE MAHRACA KOZMOPOLİT ASRİ ROMAN 39 Laydi Lanston hemşiresin- den fazla azamet satan - bir kadındı. Fakat her iki kadın da, müstemlekelerde bulunan ve büyük veya küçük bir mev- ki işgal edip bütün İngiliz- lerin kibir ve azameti vardı. Kendilerinden aşağı derece- deki insanlara hiç ebemmiyet vermezler. Hele müstemleke halkını hayvandan bile — say- Mmazlardı! Bu ailenin tuhaf bir mace- T 1 MORTENDEN, zevcesi idi, hamşiresi Potris- ya da valii umumi Bradmor'un zevcesi idi. Fakat Sir Lanston evvelâ Patrisya'yı sevmiş, be- raber sevişmişlerdi. Evlenmez- den evvel banka müdürlüğü ile Kaptavna gitmiş fakat dö- nüşünde. sevgilisi Patrisya'nın Bradmar ile evlendiğini gör- müştür. Para işlerinde kâmil bir meharete malik olan Lanston bu hâdiseden müteessir olmuş rası vardı: Miryel, Laston'un i değildi; fakat Nasreddin ho- NADOL # ” Alman Milletine '——""| Telefonda | Borsada | Üzüm satışları: Ç Abhe K 114 H. Alanyalı 40 H. Z. Ahmet 40 S. Gomel 95 İnhisar idaresi 18 Kaptan Nuri 16 Albayrak 9 M j. Taranto 6 T. Debas 268 BIĞTMA 516982 Zahire salışları' Çery Cimsi 19 Ton Buğday 116 10 75 45 M. damı 50 ton bakla 112 keuntal palut — 65 7 Manisa'da Büy;îk idman ş<en. likleri.. Manisa, (Hususi) — Mani- sa'da mevcut bütün sporcu- ların iştirakile büyük bir id- man şenliği yapılmıştır, Tö- rende vilâyet erkânı ile ko- mutanlar, fırka erkânı, kadın, erkek büyük bir kalabalık bu- Tunmuştur. Törene saat 16 da başlan- di. Komutan, sporcularımızı teftiş ettikten sonra alında sporculara hitaben — sporun faydalarından bahis kısa bir söylev vermiş ve halk tara- fından şiddetle alkışlanmıştır. Bilâhara şehir bandosu önde olduğu hajde geçit resmi ya- pilmıştır. Geçit resmi de bittikten son- ra hazırlanmış olan tribünlere geçilerek öskeklerden mürek- kep takımla Manisa spor ta- kımları arasında bir maç ya- pılmıştır. Idman şenlikleri 17 haziran çarşamba günü akşamına ka- dar devam edecek, çarşamba günü pehlivan güreşleri yapı- lacaktır. Manisa'da sigarasızlık.. Manisa, (Hususi) — Evelce de yazdığım veçhile Manisa- nın - Saruhanlı mintakasında Selimşablarda ve dağ köyle- rinde bir tek sigara bulmak imkânı yoktur. Bu hale bir nihayet verilmesini ve halkın köylertmizin bu mühim derde bir çare bulunmasını aid ol- duğu makamdan bekleriz. Renç- ber tarlasından köyüne dön- düğü zaman sigara aramakta ve “Yoktur,, cevabile karşılaş- maktadır. Eğer serbayiin sermayesi ki- fayet etmiyorsa doğrudan doğ- ruya ve evvelce de olduğu gibi muhtarlara bırakmak ve halkı bu sigara derdinden kurtar- mak lâzımdır. canın “Ördeği göle dımsa, gölün suyundan bol, bol içemez miyim?,, dediği gibi sevdiği Patrisya'nın — elinden kaçmasına mukabil, hemşiresi Mirigel'i almıştı. det ve neş'esine hiçbir. halel gelmemisti! Talih gerek Lanston'a ve gerek Bradmora Müstemlekelerde - kendilerine güzel — mevkiler - veriliyordu. Ve tesadüf, yahud bir - kastı mahsus eseri olarak hep bir yere tayin ediliyorlardı. Yalnız son zamanda mühim bir iş dolayısile bangerin zev- cesi Laydi Miryel Lanston Londra'ya gitmiş ve tam bir sene kalmıştı. İki hemşire şimdi bir senelik ayrılığın acı- sını çıkarmak için miit:m_ıdi- ü s,| hadesidir. <| senin samimi tabiatindir. kaçır- | Ve bu suretle ailenin saa- | yaramışlı. | FihteninHitabesi 48 Her şeyden önce şunu unutmıyalım ki insan : Fenni fikirlere, hür bir surelte ve indi olarak malik değildir. Ondaki fikirler : Hayatını yapan ve hayatının kaynağı olan fikirlerdir. Bunlar onda Bununla beraber gizli kalmıştır. “Gözlerinin önünde olan, mecburi olarak, Se- nin içindir. Ve kendini değiş- tirmedikçe asla başka şey göremezsin.,, Ecnebinin veya iptidat ol- mıyan milletin iç temeli : Mu- ayyen, sağlam, , lâyetegayyer bir şeye inanmaktır. Bunun ötesinde ise hür hayat, bu- nunla kaynaşamaksızın, hare- kettedir, Aralarında geçilemez bir hudut vardır. Bu geçile- mez hudut, onun ruhunda o kadar yer etmiştir ki tabiatini değiştirmeden veya başka şeyi inanamaz ve düşü- nemez. Ecnebi, zaruri olarak, her şeyin kaynağı ve ilk ve sön şey olmak üzere ölüm ve, bunlarla, hayata inanır. Bu gün Alman milletinde, ecnebinin bu esas akidesinin nasıl kendini göstermekte ol- duğunu inceleyelim. Bu, ilk önce, felsefede gö- rülmektedir. Emek verilme - itibarile Al- man'yada zikredilmeğe değer olan felsefe, her ne kadar ve asıl olmasa da, şimdi, fenni şekilde. bir esasa varmak isti- yor. Ecnebi ülkedeki mesainin kudretsizliğine rağmen, felsefe: (Vahdet) istiyor. (Vücut) ve (Realite) yi istiyor. Bir takım hâdiseler şekli altında görü- nen zevahir yerine (Asıl var- hk) 1 görmek istiyor. Onun, bütün bunlarda hak- kı var; zira o, ecnebi ülke- lerdeki - filozofları, bu bapta, çok geçmiştir. Ve o, ecnebi- lerin prensiplerine nüfuz da bile ecnebilerden — öndedir. Bütün bu zevahirin kökü (Bu arayıcıların, hattâ aldanarak, tayinine göre) ; Kat'idir, mu- ayyendir, ve müstakardır. Bu (Varlık), nasılsa öyledir. Baş- ka türlü değildir. (Ben) inde ve esasında değişemez bir haldedir. Bu görüş: Her şeyi ölü görme ve orijinaliteyi terket- me görüşüdür. Bunlar hayata doğru havalanmak isterlerse, dayanacak bir noktaya muh- taçtıı Onların düşüncesine yen süvare ve gezintiler veri- yorlardı. Aradan seneler geçmiş ol- masına rağmen birbirine ben- zeyen bu iki İngiliz kadını hâlâ güzel ve taze idiler. Se- neler, hayatları daima - varlık ve saadet içinde geçen bu iki kadın üzerinde tahribat | yapamamıştı. Miryel, kocasının hemşire- sini evvelce sevdiğini ve bel- ki de hâlâ sevmekte folduğunu bildiği halde hiç kıskanmazdı ve: — Ne âlâ, derdi. Ben ken- dim moda - şekilleri seçmek külfetinden varesteyim. Hem- şireme yaraşan herşey bana da yaraşır! * Dıvellilerd:n. bir kısmı gel- miş idiler! Laydi Lanston da- vetlilerini gözlerile takibedi- üi bütün | gögsünden kalbini sökmeden | Çeviren: M. Rahmi Balaban| f göre bundan geçilemez. Onlara göre : Muayyen ol mıyan, mahdut olmıyan (Yani ölü olmıyan) şey, bir hiçtir. Onlar bizatihi gayri kabil ta- gayyür - olan ış (Yokluk — Niant) 1 birbınuden tefrik edemezler. Çünkü hayatları bundan öteye geçmez. Dayandıkları tek nokta olan hissiyatları : Onlara, (Katiyen hata etmez) görünür. Eğer biri bunu inanmamazlığa kal- karsa ; onda (Hayatın mâna- sını kavrama) olduğunu kabul etmek şöyle dursun; onu : Realitenin neye dayandığını görememek ve yüksek telâk- kilere yükselememek ile itham ederler. Böyle mütefekkirleri tenvir etmek - imkânsızdır, faydasız- dır : Eğer mümkün olsaydı bunları, olduklarından başka türlü, yeniden yapmak icap edezdi. İşte bu bakımdan, Alman'yada muasır felsefe : Alman değildir. Ecnebidir. Gayesi bizzat kendinde olan hakiki felsefe : Bu basit zeva- hirin (Erscheinung) çok üs- tünde olup azimet noktası : (Herhangi bir şekilde olan filân veya falan hayat değil) bir ilâhi, tükil (Ekmel), ebe- diyen bir ve ibdaniyetin olan (Hayat mahz) dır. Hakiki fel- sefe : Zevahir vasıtasile, bu hayatın namütenahi şekillerde nasıl tecelli ve inkişaf ettiğini görerek en nihayet, temel kanuna göre, (Yokluk) a de- ğgil, (Varlık) a ulaşır. O zaman bu varlık, nasıl tahakkuk edecek ise öylece ondan doğar. İşte hakikaten Alman olan felsefe. Bunun haricinde hiç bir şey hakiki Alman değildir. Alman felsefelerinin çoğuna hakim olan ve hakikatte Al- man olmiyan yukarıki sistem (Ya hakiki felsefe usulü şek- linde şuurlu, — yahut diğer fikirlerimiz. gibi gayri şuuri Surette) asrın diğer ilmi saha- larına da nüfuz ediyor. Filha- kika, ccnebi tesiri altında, asrımız, evvel zamandaki gibi, sadece depo etmek ile kal- miyor ; sirf felsefi noktai na- zardan her şeyin üstünde ça- lışıyor ve düşünüyor. Asrımı- zın böyle çalışmada hakkı yar. Fakat bu çalışmada (Ha- reketsiz. ve durak inanmalar ile ölüm hissizliği içinde olan) ecnebi felsefeyi metod olarak alırsa çok haksızlık — etmiş olur. —Sonu var— yordu. Doktor Erbert Karter ve refikası Ondrev de salona gir- diler. Laydi Lanston kurulmuş olduğu koltuktan hiç kımıl- damayordu. Fakat Ondrev'e karşı, şöylece yerinden kal- kıvermişti bir. hareket yaptı ve başı ile Ondrev'i selâmladı. Ve: — Davetimize icabet etti- ğiniz için çok memnun ve müteşekkirim! Dedi. Zevcemle henüz tanışmadınız, değil mi? Uzun boylu, zayif, kır bi- yıklı bir İngiliz Öndrev'in önünde boyun kırdı ve genç kadmın elini sıktı, Bu adam Ralf Lanston idi. General Grosnen ve erkânı — Sonu var — SıyfıS |Beş kişi birden görüşebılecek Ankara ve İstanbul ile İz- mir arasında otomatik - tele- fonla daha çok mükâleme temini maksadile Avrupa'ya ısmarlanan kuranportör ma- kinesinin bir iki ay içinde getirilip kurulacağı haber alın- miştir. - İstanbul ve Ankara merkezlerinde konmuş olan bu makine sebebile ayni hat üzerinde birden beş mükâle- me yapmak imkânı elde edil- miştir. İzmir merkezinde de bu makine kurulduktan sonra ayni kolaylığa İzmir'liler de kavuşacaklardır. Eşrefpaşa ve Tepecik gibi kalabalıc semtlerde yapılacak yeni posta teşkilâtı ikinci kâ- nun ayında yeni teşkilât ka- nununun tatbikile beraber vü- cuda getirilecektir. Kordondaki merkez postane binasının istimlâk muamelesi bitirilmek üzeredir. Yunan'lı emvalinden olan bu binaya 15 bin lira kıymet takdir edilmiştir. Telgrafhane mer- kezinin, bu binanın üst katına yeni bir kat inşası suretile buraya nakli düşünülmüştür. Yapılan keşifte binanın üstüne bir kat daha inşasına imkân bulunmadığı — anlaşılmış — ve bundan sarlmazır edilmi; Yeni Muhasebei Hu- susiye Teşkilatı. —Başı 3 ncü sahifede— kâtipliklerine Hasan Basri ve İbrahim, tebliğ memurluğuna Ali Galip, tahsil memurluğuna Tayyar (Muhasebei hususiye- den), veznedarlığına — Bekir, kâtipliğine Hakkı, tebliğ me- murluklarına Ali Riza, Meh- med Vehbi, Eşrefpaşa şübesi: Tahak- kuk memurluğuna — Mustafa Kolcu, kâtipliğe Rıfkı ve Ah- med Hilmi, tebliğ. memurlu- ğuna Mustafa Vasfi ve Osman, tahsil — memurluğuna - İsmail Hakkı, veznedatlığa Hüsnü, tebliğ memurluklarına Hasan, Abdullah, Arif ve Niyazi, Karataş şubesi: Tahakkuk memurluğuna İrfan Engin, kâ- tipliklerine Faik ve Mazlum, tebliğ memurluğuna Ali Riza, tahsil kısmında veznedarlğa Adem, kâtipliğine Yahya, teb- fiğ memurluklarına Tahsin, Arif ve Hakkı. Alsancak şubesi: Tahakkuk memurluğuna Hamdi, kâtiplik- lerine Ahmed Şengül ve Meh- med Nuri, tebliğ memurluğuna Âdil, tahsil memurluğuna Ce- vad (Muhasebei hususiyeden), veznedarlığına Rifat, kâtipli- ğine İsmail Hakkı, tebliğ me- murluklarına Sıtkı, Şükrü ve Halil. Basmane şubesi: Tahakkuk memuru Hüseyin Avni, kâtip- liğine Mehmed Nuri ve Sü- Jeyman Sadık, tebliğ memur- luğuna Bahri, tahsil memurlu- ğuna Ahmed Acar, Veznedar- lığına Ömer Behçet, kâtipliğine Yaşar, tebliğ memurluğuna Mustafa ve Rustem, Karşıyaka şubesi: Tahakkuk memuru Şevki, kâtip Ömer Pırnar, kâtip Ödemiş varidat kâtibi Abdurrahman, - tebliğ — memurluklarına Ödemiş tebliğ — memurlarından Şevket ve Hak- kı, tahsil memurluğuna muha- — sebei hususiye Karşiyaka şu- — besinden Şerafeddin, kâtipli- ğine İzzet, veznedarlığına Mus- — tafa, tebliğ memurluklarına İhsan ve Arif,