A KŞAM Bayan oi ağu işin hemen oğluna gitti Bu hi nuışındaki şişman ve azimkâr kadın | relziyim idükçe dehşeb snlıyordu. Oğlu hu ya Gokturlukla bütün ömrünü çürüttü, Me er pinekledi, dur ,, Nihayet göçtü, giti. Halbuki Delikanlı, titrek bir sesle: — Mersi anneciğim... Mersk etmeyin anneciğim... -dedi- «Ben sus... Aptalsın sen. Ben olmasaydım, bu reklâmları yap- masaydım birşey beceremiyecek$in. Haydi şimdi, muayene odasında ciddi eiddi otur.. Müşterilerin! birer birer kabul et. — Fazla bekletiik. — Daha iyi ya... Kıymetin artar... Bekleme salonunda kalabalık bulün- malı... “Tahire hanımın verdiği işaret üzeri- ne hizmetçi kapıyı açtı: — İlk gelen buyursun. Meçhul bir adam. muayene salonuna daldı. Genç doktor, onu nafiz bir na- garla süzdü. Şişman, bumu kırmızı, saçları yağlı .. Herhalde ayyaş olacak... Karaciğerinde bozukluk vardır.. Ona göre tedav?ve tavsiyelerde bulunmalı, — Oturunuz efendim. Ziyaretçi, telâşlı telâşlı başladı. — Beyeceğizim... Size kataloğlarımı- Bı, takdim edeyim... Gayet mükemmel Gektrik süpürgelerimiz var... Sizinki gibi modem bir büroda böyle şeyler behemehal lâzımdır... Hem gürültü çı- karmazlar, hem.de ekonomiktirler.. Delikanlı yerinden fırladı. — Çıkın... Çıkın buradan... Bir da- ha da burslara uğramayın... aş palio, meocanen tedavi ml arıyorsu- nuz? Misafir güldü: > Kendim için değil beyim... Ben, | semiinizdeki #ukaraperver cemiyetinin do... Gençelniz, maşallah, müşterilerinir olduğunu da gördüm... Herhalde haftada birkaç saat de bizim cemiyete teşrif buyurufsunuz... Doktor: — Şimdi mesai zamanım.. Bana mektupla müracaat edin efendim. 9 yüz suretle size cevap vereyim... can babacan: — Peküln,. Öyle olsun.. - diye es- verdi. , Gişti. Şimdi artik doktorun bütün fmldle- | ri kırılmıştı. Demek annesinin plân- ları hep suya düşmüş, öyle m!?.. Bun. ca emekler, bunea masraflar... Eyvah iflâs edeceklerdi.. Kiranın altından nasl kalkacaklardı?... Dir takım tak- st mükellefiyetlerini yüklenmişlerdi. Bunları düşünürken hizmetçi: — Sen müşteri sabırsırlamyor! - » dedi, — Onu da getir bakalım, ne istiyor... Ulak tefek bir adam, aheste adım- larla girdi: — Bonjur doktor. Ben, tüccarm... Gelişimin sebebi... Artık delikanlı dayanamadı: —Sen de mi tücearsm?... Sen de mi! örilardansın?... Ne satmağa geldin!.. Haydi defol... Hiç birinizin yüzünüzü görmek istemiyorum. Ulak tefek adam, korkak korkak! geriledi. Kapıyı hir anda açarak dışa- n fırladı. Orada, Xorldordan Tuhire hanımın geçtiğin! görünce, bu tank gibi kadının Adeta arkasına saklandı. Bu ne biçim doktor?.. Tedaviye| geldim... Ben! kovdu., Ömrümde böy-| Ie muameleye maruz kalmamıştım... Hekim: — Tedaviye mi gelmiştinir?.. Sahi- den tedaviye mi? — Yalandan tedavi olur mu, te... elbet- mesleğiniz gayet tehlikeli... Allah uzun Ömürler versin amma, mutlaka hayat sigortasına girmelisiniz... Çünkü Mi. traviole ilg de meşgul olduğunuzu ta- belinızmda okudum.. Hem, mobilyele- rinizi ve ületlerinizi de sigortalamalı- Tız.. Yok, artik rezalet... | Genç doktor, bu iki numarah ziya» Peteiyi de bileğinden taltu. Kapı dışa- m etti, Hak oyunu üçtür, gelsin üşüncü- ri aldı, — Estağfurullah... Bayan deseniz de kârı, beyefendi... A... Hirihım koruşuyor... derdi bur-. nunda yahud boğazında olacak... — Ben, daktilo ve #teno öğrendim... Güyet Iyi şehadetnamem ve bonservi- slm var... Hizmetime ihtiyaç olursa di ye müracaat ediyorum. — Hayır &fendim, hayır. hayır... Hiç bir hizmete ihtiyacım yok... Lütfen ya kapıdan çıkım... Bu ne felâketti böyle. Doktor bir müddet bekledi... Çabuk sarıyor dememeleri Jâzımdı. Asabi asabi odanın içinde dolaştı. Sonra, ziyaretellerin kapısım aça- sak: — Siz de buyurun... Ne kibar, ne şık adam... Herhalde t1. garete gelmediği belli. Oh hele şö- kür!.. — Doktur, zatıâlinirle meccanen te- davi meselesini halliçin geldim... — Kimi?.. Sizi mi?.. Beyefendi. parmağınızda yözük, sırtınızda kürk diyerek, iceriye bir kadın müşte. | bu dertcesini bi- mezâim... - diyordu, - Gözümün nün. de müşteriyi kaçırdın... Nakleden : Hatice Süreyya 28 kânunuevvel cumartesi öğle, akşam 4240 Program, 18,83 Türkçe plâklar, 13,50 Haberler, 14,05 Türkçe plâklar, 14.20 Riyaseticümhur bandosu, 15 ha- (if sololar, 15.30 Arkara devlet konser. vatuarından naklen meşriysi, 1848 Caz orkestrası, 18.40 Koşmalar, 19 Gü- nün meseleleri, 19,16 Halk türkülerin- İ den örnekler, 19,30 Haberler, 1945 Pa sıl heyeti, 20,15 Radyo gazetesi, 20,49 Tek ve müşterek şarkılar, 2115 Ko- nuşma, 2130 Salon orkestrası, 2250 İ Ajans ve borsa haberleri, 2250 Caz band “rm... araranan sese ÇAYI Yeşilay ve gençliğinin yıllık çayı, Kurban bayramına müsadif cumartesi günü saat 15-20 arası Maksim ealon- larında verilecektir. Mevsimin güzel bir eğlencesini teşkil edecek olan ba çay Yeşllayıların ve Yeşilay tiküsünü sevenlerin bir arada hoş vakit geçir-| melerini, nezih şekilde içkisiz eğlen- melerini temin edecektir. Bir tavzih Vamık Palk Gezer isminde bir zatın Anado'uda bazı yerlerde gazetemizin muühürriri olduğundan bahsettiğini haber didik. Bu isimde bir muharciri- miz olmadığını. Akşam “muharrirleri- nin hepsinin birer vesikayı hamil bü-| Yanduğunu beyan ederi i Misafir, istiskale aldırmadı. Baba-|son HAFTALIK PiYASA Piyasada faaliyet artıyor — İhracat (Term Nos maddelerimizin faaliyeti Geçin haftaki yazımızda, 'Tubanın donması ile Nosl yortularnın yaklaş- mas yüzünden Yaracat işlerinin ezal- dığından bahsetmiştik. Bu, iki hadi- Senin tesirleri haftanm ilk günlerin- de devam etmiğtir. İhracat 16 bin liraya, hattâ bir gür 13 bin ilraya kadar düşmüslür. Fakat ilerde Ihracat hareketler! bir- denbire artmıştır. Bü atışın sebep- lerini, #Mıracat maddelerimizin vaziye- tinden bahsederken anlatacağız. Haftanın ticari hadiselerinden biri dp Basra yolile Asya ve Cenubi Af- rika memleketlerile olan münasebet-| lerimizin artmasıdır. Basra yolu va-; sitasile Jik defa olarak Cavaya fındik| serkedilmiştir. Cavaltlar, "Türkiye ie olan münasebetlerini arttırmak ar- rusundadırlar, Netekim bundan bir sy evvel, Cava firmaları İstanbul ticaret odasma müracaa* ederek Türkiye ih- raca$ tacirlerinin llstesin! istemişler. di. Vakia harpten evvel de Cava ile arasra flcari işler olur, Cava tacir- lerinden mal almak için teklif mek- tupları gelirdi. Birkaç defa da 'Cavaya İşi yazmalar, terlikler gün- İ dertimişti, Cava tacirleri, son mektuplarında, memleketimizden deha ehemmiyetli maddeler istemektedirler. Buna mu- kabil Cavadan birinci derecede çay almacaktır. Basra yalu fle Cenubi Afrika ile de İ Hearetimiz artıyor. Şimdiye kadar Ce- nubi Afrikadan en giyade fındık ve diğer kuru meyvalar isteniimişti. İhracat tatirleri Basra yolundaki formalitelerden memnun değildir! Ticari eşya lüzumsuz yere istasyorlar- | ön bekletitmektedir. Tacirlerin iddiasına göre, bu miş- külâta en ziyade Suriye şlmendifer memurları ssbebiyet veriyorlar. Maa- mafih Irak hududları dahilinde de aynı müşkülâttan (o bahsedilmekle- dir. Bütün bu müşküller ortadan Kal-| takalın kar ve Ihracat malları daha seri bir surette Basraya sevkedilirse, bu yol pratik bir ticaret yolu haline gelebilir. olarak, İhracat maddelerimizin TÜTÜN — İzmir tütün piyasası he- Fransada sabun kıtlığı Bir fransiz gazetesinin nüz açılmamışlar. İzmi? gazetelerinin neşriyatına göre, piyasanın açılıma. sından daha mühim olarak tütünlerin dış memleke'lere sevki meselesi birinci plânda gelmektedir. Münaksle Vekâ- Jeti Amerikan tütün kumpanyalarına azami kolaylıkları göstermiş, her gün kumpanyalar emrine 30 vagon tahsis etmiştir. Amerikalılar satın aldıkları tütünleri Basra yolu vasıtasile Amer!- kaya sevksdeceklerdir. Bu hafta işin- de Amerikaya 200 bin Jiralık tütün sevki Hollandaya da şimdiye kadar 100 bin Niralık tütün gönderilmiştir. Bu mals karşılık Hollandadan radyo, rad. yolara mahsus yedek Aletler, ampuller ahnanaktır. Akran firmalarının İz. mirden satın sldıkları tütünler de ta- mmamile sevkedilememiştir. Bunun 6€- bebi Tunada nakliyatın felce uğrama- adr. KURU MEYVALAR — İngilizlerin İzmir piyasasından 5 milyon liralık kuru meyva alacağından tekrar bah» sedecek değiliz. Kuru meyva satışla» rında birinel dercede gelen fındıklar. Mevsim başından bu ana kadar baş milyon liradan ziyade fındık salıldığı tahmin edilmektedir. İhracat en ziya- de Romanya, Macaristan, İsviçre, Yu- goslavyaya yapılmaktadır. Tütün ve kuru meyva sabışlarından. sonra portakal ve mandalina fhracafı da büyük bir yekün tatmaktadır, Bu yüzden iç piyasada portakal fiatleri pahalılaşmaktadır. Halbuki bu sene portakal boldur. Bir Adana gazetesi- Bin verdiği ınalâmata göre yalnız Adana viliyetinde 20 milyon portakal istihsal edilmiştir. Bu mikdar geçen seneden fazladır. Portakai çok para eden mahsul olduğu için hersene emup vilâyetlerinde yeniden binlerce portakal fidanları vücude getiriliyor. Bu sene elma ve armud mahsulü de; az olduğu için ihracat yüzünden por- takalın pahalılaşmasının mahzurları- ni anlatmağa lüzum görmüyoruz. Tİ. caret Vekâleti de bu mahrurlara kani neşrettiği karikatürler | z Bu şerbet şimdi bana, oennetten gel- miş kevser şarabı kadar lezzetli geldi. Allah, hepinizin ağzının tadını boz- MASIN, Akçakıra buzdağı Jade ederken: , bütün mecliste bulunanla- ra ba nefis gerbesten birer kadeh sun. ze gibi ağn tadaz olanların ta- dı yerine gelsin. Akçakız koştu... Şerbet, hazırladı. Ve misafirlere tepsi tepsi dağıldı. Bu ger- beti içenler, gerçek, onun dediği gibi, kevser garabı içmiş kadar hoşlandılar. Zevk ve neşe buldular. Bundan sonra sazendeler tekrar saza başladı. Düğün Balkı saf, coşkun bir hava içinde cileniyordu. Akça kızı kim istedi? Meeliste somurtkan düren bir adam vardı: Dell Mehmed. Gerçi, Deli Meh- medin Âşık Garibe yardımı dökunma-. miş değildi. Deli Mehmed Olmasaydı. belki 8e Şeh ved kolayca Aşık Garibi evden kovacak ve bu hayırlı neticele- rin hiç biri elde edilmiş olmuyacaktı. Deli Meh:ned merd bir erkekti. Onun bir kusuru vardı: oAtılgandı, hiddet- liydi. Bu yüzden başına birçok Telâket gelmiş, zindanlara girip çılkımş, hattâ birkaç da adam öldürmüştü. Fakat ona sorarsanız, bütün bu elnayetleri isteğile yapmadığı cevabını alırsınız. Herkesin yüzü güldüğü, eğlendiği bir mecliste De Mehmeğ birdenbire neden somurtnuştu, neden o dâ her- kes gibi gülüp oynamıyordu? Bunun sebebi biraz sonra anlaşıldı... Şah Veld'in açıkgöz bir arkadaşı, Mehmedin yanına sokuldu: - Derdin nedir? Bir üzüntün mü var? Neden somurtkan duruyorsun, Mehmed dayı? diye sordu. Deli Mehmed — Nasi güleyim, ağam? dedi - Herkesin bir eşi var, Bon ne zamana kadar böyle eşsiz yaşıyacağım? diye düşüni yorum. — Aman, bu da düşünülecek birşey mi? Ortalıkta kız dolu, Hepsi de evlen- mek istiyor. Sana da bir kız bulur ve- ririz... Bir gece senin de böyle düğü- nünü yapar, eğleniriz. — Ortalıkta kın çok var amma; be- nim beğendiğim, benim hoşlandığım kız! bana verebilecek misiniz? — Kimin kızını istiyorsun? Söyle bakalım... Deli Mehmed, Şahsanemin yanıba- şında duran beslemeyi gösterdi: — İşte ga Akçakız.. — Canım... O bir hizmetçidir. Sen duha İyisini de alabilirsin! — Hayır. Onu beğendim... Onu isti- yorum, — Eh. Dur bakalım öyleyse. Bir ke- re konuşalım onunla, Akçakızla konuştular. Şah Veld de işe karıştı, Deli Mehmed, durdukça, içinden kaynayan sirke fıçısı gibi ner. deyse patlayacak ve meclisin rahatını re Şah Veld bunu düşüne- rek Di Mehmedin de yüzünü güldür- mek istiyordu. İyi amma, her gönülde bir aslan ya- tar derler. Bakalım Akçakız bu işe ne diyecekti? Şah Veld: — İşte, sana iyi bir koca buldum. Raydi, hemen söz. keselim de, başka bir gece de sizin düğünürüzü yaparız. Deyince Alı larmı çattı ve sert bir tavırla Şub Veld'e dönerek: kılıklı bir adama varır mıyım? dedi - Hem o güzel de olsa, zengin de olsa, Akçakız nina ve dudağının ven ile güldü. Şah Veld tekrar rica etti; —Bu adamla evlenirsen, masud olursun, Akçakız! O, art, alilgan bir adamdır amma, çok namusludur... EU aşıktar.. Fedakârdır., S*n) hiş bir saman aç ve açık birakmazl Şah Veld ve arkadaşları ne dedilerse fayda vermedi... Akçakizm kuleğına lâf girmiyordu. — Ben ancak istediğim adamla ev- ÂŞIK GARİP Yazan: İSKENDER FANREDDİN Jenebilirim, Yedi yıl hanımsığımı bek. edim. Evlenmedim. Dedi, gah Veld arkadaşlarile Deli Mehmede haber günderdi: «— Sen bu kızdan vaz geç kuzum! Onun kalbinde başka bir aslanı yatayor. Onun da bir sevdiği erkek varınış Gel, sana başka bir kız bulalım!; Deli Mehmed büsbütün küplere bin. migti: — Vay, benim gibi namuslu bir ada- mı, Akçakız beğenmiyor demek! Ör- eyes bana artık bu mecliste durmak yaraşmaz. Diyerek ayağa kalktı ve arkadaşları- e Ü — Allaha ismarladık... Dedi, düğün evinden çıkıp gitti. Herkesin huzur ve rahatını kağıran ve her dakika bir gürültü çıkaracak diye korku ve heyecan içinde titreşen kimseler: — On... defolup gitti, Artık rahat rahat gülüp efleniriz. Diye seviniyorlardı. Gerçek, Deli Mehmedin gidişi, mee- sin neşesini büspütün artturmuştı. Âşık Garibin heybesi Âşık Garib sazını aldı ve yanında duran büyük heybesini açmadan Şah- saneme döndü: Kurban olayım aman yâr Sanem, Nah nazlı gel karşımda dur Sanemi Bir bir libasların tarif edeyim, Giyin kuşan, ver gönlüme nur Sanem? Bir elile heybenin 283101 açtı... irkaç parça çok kıymetli elbise, kemer, şsleür çikardı Beş binedir entarile şalvarı, On binedir mücevherli kemeri, Üç binedir fesi ile çemberi; İncileri dizdirmişim giy Sanemt Haydi soyun, durma uzak, gel berlt Serri boya Tüyık oldu giy Sanem! Bundan sonra birkaç mücevher çı- kardı: Beş hinedir şu Mind gevher yüzüğü, Üç binedir kolunun bileriği. — Ben görmedim senin gibi nazlıyı— Ak kollara çok yakışır tak Sanem! Ne haş olur şu Tiflisin elması, Yür kuruşadır saçının herması, Yar sans getirdim Haleb kınası, Ak ellere ne yakışır yak Sanem! Bn sonra, ince bir bohça içinde gös- fer kamaştıran bir kuşak ve ferace çi- kardı: İstanbuldan aldım belin kuşağı; Bin kuruşa feraceyle yaşmağı, Hele Şamın baklavası, kaymağı; Hunların hepsi senindir bak Sanem! ya ki ikinel heybeden çıkar hediyeler zarif, çok kıymetliydi. Davetlileğ hayretle hediyelere bakıyor ve baktık- ça gözleri kamaşyordu. Aşık Garib, sevgilisini iyice donat- iŞ Artik sabah oluyordu. Davetliler dağılmak üzere idi Garib: Daha bitmedi hediyelerim... Diyerek, Iki paket daha çıkarta: Pek hoş olur gurbet ili gezmesi, Seker ile bademinin ezmesi, İki yüze ayağının çizmesi, Ak topuğa çek yakışır giy Sarem' | — Ben, öyle maymun suratlı, haydad|. Bağem ermesinden davetlilere de ber$ta: — Ey dostlar! Benim yüzümden çok #züldünüz, yoruldunuz. Uykusuz kal- “| dınız. Taydi, hepinize uğurlar olsun, Fakat. giderken, #on hediyemi de gö- rün. Bumu yıllarca nişanlım için göğ- simde taşımmıştım. Hamdolsun kaybet. metten getirdim... Ve sazını alarak, son hediyesini ag- tı. Son kıtasını söyledi: Seni bana verdi Cenabi Gani, | Kırk keseye aldım şu gerdanlığı, Kimselere eyleme İ Gülüşetim, oynasalım ey Sanem! CArkası var) Tefrika No, 28 Kadının Zaferi tehlikeli yerlerde başbaşa | haber verdi. Daireyi onlar için tuttu. | — Ben mi? kaçınıyordu. ; Kendisine e en — Evet, düşünüyorum ki gençli-|için kur yapılmasını. ediyordu. İrini an söyledi. Salona çi-İğinize, güzelliğinize ve zekfinıa İâkin âlemin işinde ve ne konu- İyi birİzağmen aşksız yaşayabiliyorsunuz... şulduğu işitilniyen köşelerde... — Aşksız mi? İtalyan ne hünerler safetmişti lâr) — Öyleye... onu münasip bir yere — Fakat kocamı seviyorum... kânmi bulamamıştı. şi. Bir çok tuzak- İar kurmuştu. Heyhat! Genç kadın bunların hepsini de farketmişti. Ka- dın nadiren tuzağa düşer. Şeyed namuskârsa kendini müdafaa im- künt daima bulur, Delikanlı düşü- hüyordu ki şayed başbaşa kalmak fırsatını bulursa Hölöne'i bebemehal baştan çıkarmak imkünini bulacaktı. Bir sabah koridordan geçerken rdü ki, bayan Ronald'ın dairesini asınınkinden ayıran salon ve ya- tak odası serbestir, Bu keşif şeytani bir fikir ilham etti. İçeri girdi. Etrafı muayene etti Sonra merdivenleri dörder dörder inerek Terelime eden: (Vâ - Nü) Ertesi akşam herkes bahçeye çıktı. Gece harikulâde bir güzellik- teydi. Lâtif bir mehtap vardı. Sant” Anna, genç kadını gölün kenanna götürdü. Elbisesinin üzeri- me hafif bir manto almıştı. Saçları syın ziya huzmeleri gibi şildıyorda. Evkek susuyor, kı konuşuyordu. Sant” Anan başmı yere eğmişti. —— bir Fikrin kurcaladığı bellir- — Bu akşam neniz var?... Key- na | finiz yerinde değil, halli için uğraşıyor. — Riyaziye meselesi mi? — Hayır... Psikoloji meselesi, — Ya... Öyleyse slikadar olu rum... Neymiş?... Öğrenebilir mi- yim? — Hayhay... Ve onu halletmem için bana herkesten fazla yardım . Zirn mesele bizzat Onun aşkı bana mükemmelen kafi geliyor... Sizi termin ederim. Hâlâne burada İngilizlere mahsus bir tabir kullandı. Kocam hakkın- da «muhteşem bir muhlâks dedi. Ve ilâve ettir — Onun gibisne asla raslama- dım... Galiba raslarmyacağım da... — Buna rağmen burada. ondan uzaktasınız... Ve bunu istiyerek ya- piyorsunuz... İnanmağa o bâşladım ki, siz Amerikalı kadınların kocala rmız hakkında bambaşka bir hissi- — Hayır, hayır... Sadece bir me-İniz var. Ne gerip his bu. Onlar ya- ınızda olmaksızın gezebiliyor, «e- yahat ediyor, eğleniyorsunuz. Ve mesud oluyorsunuz... Halbuki insan birini sevince ayrılık hicran şeklin- de belirir... Azap olur... Bayan Ronald gülmeğe başladı. — Çok şükür, böyle kötü li Amerikal kadınlar yalnız erkek için yaşamayız... — Allah Allah... Öyleyse kimin İniz in? — Aile için için... Hena zihinlerimizi inkişaf et- tirmek, ce etmek ve hemcins lerimizin teslisi uğrunda (çalışmak mecburiyetindeyiz... Modern hayat programını işitin- ce, Lelo, hayretle durdu ve genç kadına baktı, Alay mi ediyorsunuz benimle kuzum? - dedi. — Katiyen. — Demek böyle bir yaşayış tarzı *izi tatmin ediyor? — Tamamile! — Başka şeylere ihtiyacınız yok mudur sizin? — Vardır... Sağlam, devamlı bir muhabbete... O da bende var... Bayan Ronald. bu sözleri büyük! cemiyet için, dostlar |, — İyi tahmin etmişim... Sizde) çok evvelden beri farkettiğim bir bekâret var... Bu da beni hakika-| ten hayrete gülme se Hoşun da gitmişti hani... Siz, efendim, ha- biz yatın cevheri olan dâhi bir şeyin (içine mevcudiyetini henüz o sezmemişsi- ile Pile GE Ve alçak, heyecanlı bir sesle dedi z — Onu size ben kendim öğrete- Lelo dudaklarımı ardi. Soğuk soğuk — Nasıl isterseniz. Büyan Ronald, o gece yatağı” İna yatmcayn ki verandada res | İsamla, Verga'larla va oteldeki di- İğer ahbaplarile birlikte oturdu. İs-/ tsnat bir: şekilde dalgın ve sükü- bir vakarla söyledi. Sant' Anna tek- tar yürümeğe başladı, tiydi. Biraz ötede, loş bir köşede oturan Santa” Anna'ya gözü iliştik- "Ai içe, salıncak” koltuğunu asabi asabi harekete getiriyordu. Saat ona doğru odasma gekildi. Yalnız kalmak arzusunda olduğ için i çabucak savdı. söndürdü. Pencerenin önüne geçti. Mehtap sltındaki o İâtif manzarayı İn an başında geli, Erkekler. bum lardan daima istifade eder: Hayat fağacında, kadının henüz tatmadığı meyra olduğunu söyler. Bu ültra modern Amerikalı kadında da, tpki e e uyan (Arkası var)