3 Ekim 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

3 Ekim 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bahife 6 Yazı geçirmek için taşındığım ba ie <p e gm güzel köyün ne havasından, ne dö su- dan İstediğim gibi istifade edomi-, Aradan biy müddet geçti Biz gün tam, Çünkü ömrüm, günüm va- rtarda, trenlerde geçiyordu. Sabah- yin erkenden İstanbula iniyor, ak- İşam geç vakit işimden çıkıyordum.) gik Bözüm ona güya sayfiyede oturuyor- dum. Köyde, bitişik komşum ihtiyaş biz lamdı. Hayatımda hiç kimsenin ya- m hased etmiş bir insan deği- gimdir. Fakat işte yalnız bu ihtiyar komşunun hayatına doğrusu ağzımın "suyu akıyordu. O ne rahat, o ne kay- İguzuz, o ne derdslz, o ne sakin bir ya- yıştı, Bizim bitişik komşu tokaüd- ün rahatını tam müânasile çıkarı- yordu. İşimden izin alıp da köyde İkaldığım zamanlarda bazen onu pon- ceremden seyrederdim. Ekseriya bahçesindeki geniş masa- nın önüne otur bir taraftan nargi- jealni tokurdatırken, bir taraftan da nheste aheste bir Sakım yazılar ya- sardı. dan bıkkınlık geldiği zaman Onun bazen içerideki evlâtlık kıza seslendiğini de işitiyordum: — Hebal kız. Bana soğuk bir Ilmo- mata yap... Sor.ra gel şu nargilenin de Ateşini tazele.. İhtiyar komşum bahçesinin bir ta- rafını da çiçeklere güllere tahsis et- miçti. Bahçedeki masasının başında meşgul olmadığı zamanlar bu çiçek- lerle rle uğraşır dururdu, Onun bu tarzda yaşayışı benim ötedenberi düşündüğüm «ideal mütekald hayatı> idi, İsterdim ki şöyle kimseye muhtaç olmayacak kadar bir maaşım bulun- Wun. Şehirden, hayatın bin bir derdin- den, bin bir kasavetinden, bin bir he- yecanından uzak, havası, suyu güzel bir köye çekileşim. İşte tıpkı komgu- mun yaptığı gibi gölgeli bir ağacın altındaki tahta masamın başında, yalnız keyfim için yazılar yazayım, Nargilemi (O tokurdatayım. Arasıra; «Bana bir buzlu limonata!» diye içeri- ye sesleneyim. Sonra da gene tokur da tekur nargile. «Aman trene yeti- gerim!», asyvah işime geç kaldım!» gibi endişeler yok... Cemiyetten uzak olduğu için dedikodu denilen yılandan da uzaksınız... Tabiatın koynunda, te- miz haralı hafif rüzgürlara karşı gel keyfim gel İhtiyar komşumun yaşayışına bak- tıkça tekaüdlük çağının biran evrel golmesi için Âdeta sabırsızlanıyor. dum. Bu yaş, yani komşumun yaşı ba- na ne kadar rahat görünüyordu. Düşünün bir kere hayatta senelerce! çalışmışsınız. Bütün © vazifelerinizi bhakkile görmüşsünüz. Artık dinlene- tek, rahat edecek bir çağa kavuşmuş- sunuz. Bundan sonra uzun yıllar di- dinmenin, çalışmanın mükâfatını gö- reçek, o yorgunlukları acısını çıkara» çaksımız. Sonra attık genç bir adam olmama. nızın en rahat taraflarından biri de gu idi: O yaşa geldiğiniz zaman unu- Guzu elemiş, #leğinizi duvara asmışsıs nızdır. Bundan sonra öyle aşk uğrun- da ürülmeler, didinmeler, küçük bit tebastime najl olmak için bir güzel ka- dınm peşinde saatlerce koşmak gibi mânasızlıklar kalmamıştır, Diyorum ya komşumun yaşı, hayatı her cihetten hased edilecek kadar ra- hat, sakin ve asudedir. Yalnız birşeyi pek merak ediyordum. Acaba bitişik ihtiyar komşum oturup böyle günlerce neler yazıyordu? Onun çok seyahat etmiş bir adam olduğunu işitmiştim. Pek genç yaşında Iken Amerikaya kaçmıştı. Oradan da Çine, Japonyaya geçmişti. Dünyayı berseri serseri dolaştığı söyleniyordu. Belki bu uzun seyahat Mmlibalarını bi- rer birer yazıyordu, Herhalde bu pek zevkli bir iş ola- taktı. Belki de bir roman kaleme alı- yordu. Fakat tuhafıma giden birşey yardı, İhtiyar komşum yazdığı sahi. fe sahife yazıları arasıra pembe, ma- ri, turuncu zarfların içine koyuyordu. Eğer roman veya buna benter birşey yazmış olsaydı bunları ne diye zarfla rın içine ayrı ayrı yerleştircekti? Kim. Tefrika No, 117 — Bana ne mi yapabilirsiniz?... Esrarlı Yüzül yeni köy ahbaplarımdan biri ziyare- biti. rahat, ne kaygusuz, ne heyecansız bip hayatı var... dedim, Bu sözüm üzerine karşımdaki zat gülümsedi: — Alay mn ediyorsunuz? dedi, 0 Za- vallı Adeta ateşten bir gömlek içinde yaşıyor. Bu yaştan sonra komşulardan birine Aşık olmuş.. Yanıp tutuşuyor- muş Hergün bahçesine oturup sevgi- list olan kadına sahife sahife mektap yazıyormuş. Geceleri sevdiği kadının erl önünde saatlerce dolaşiyormuş... Gördüğünüz adam bir cennet hayatı değil bir cehennem hayatı geçiriyor, cehennem... Düşünün bir kere bu yaş- tan sonra Âşık olmağı... Adamcağız bu yaştan sonra kederinden yirmi sene evvel bıraktığı sigara ve nargileye bap- tarış.> İhtiyar komşum hakkında bu sözleri dinledikten sonra artık kimsenin yas şayışma gıpta etmiyorum. Herkesin hayatı kapalı bir kutu... Dışarıdan hü- küm vermek doğru değil... Hikmet Feridun #behreekbereererrresesesee Adanada 7 birinciteşrin piyangosu keşidesi için hazırlık Adana (Akşam) — Bu ayın yedisinde Adana stadyomunda çe-| kilecek Milli piyango için hazırlıklar | devam etmektedir. Ankara radyo istasyonu ile Adana telefon şebeke- si arasındaki tecrübeler iyi neticejb vermiştir. Piyango röportajı aynen a verile- | radyosu da o anda| »umaraları bütün yurda neşrede- cektir, ağam Mahsulleri hasara uğrıyan çifçiler İzmir 30 (Akşam) — Devamlı yağ- murlar, seylâp ve mahsul hastalıkları yüzünden mahsalünün mühim kısmı hasara uğrayan müstahsiller tesbit edilmiş, banka borçlarının tecili ve vergi muafiyetleM için hazırlanan mazbatalar, tasdik için vilâyet Idare heyetine verilmiştir. 02000900335900999900998000 e. Bee 1935 te şehrimizde bayrak merasimi Nakleden: VA - NO) Ralf beyin kin, bunu hatırlayınca Baştan söyledim... Bildireceklerimi | sapsarı kesildi. ba Bedriyeye: babanıza haber vermeniz... Ona söyleyin: Eburruhi'nin kat olan — Böyle İâflari babama serseri ile iyi mutabık kalem, sö |lamem... birliği olsun... Zira, Hacı Esad ba) Bedriye: yolla onu mahvetmek istiyor, Bedriye, bu söyediği lâfları beyin kızına söylemeği — hele bu şekilde söylemeği — asla düşün-|dırdığı müş değildi Lâkin insanların ha reketleri, hissiyatlarının orüzgürna Raif pis dedi. dimağında uyan» Fikirdön dolayı ürkenüiştü. > leşe alamadı ve. tabi olarak, tıpkı deniz gibi değişi-İde anlamak istemiyorum! — ceva- veriyor, bini verd. — Babamın katillerle Bu son sözleri, Bedriye, Âdeta bir) uzlaşması kabil değildir... Bu bab- hiddet kasırgası içinde söylemiştir settiğiniz mesele de onu alâkadar «Eburruhi'nin katili... Esrarengiz)etmez... Hattâ kurtuluşu yalnız bu- meklüp...» na bağlı bulunsa bile... Mukadde- Masume'nin gözleri önünde bir-|'at neyse o olum... Ben kendisine denbire, babasinin çalışma odasın-|bir *€Y söyliyecek değilim. da zözetlediği adam canlandı. B: «—- Buraya gelmen benim için olduğu kadar senin için de tehlike- lidir!» detnişti. külhanbey tavırlı n bu adama: | | Bedriyeden Makbule nineye mektup Büyük anneciğim; Sizde bir sır mevcud olduğu doğ-|metile, bütün meveudiyetimin sarıl-| 5 çocuğus basa hamile sizi de şu | nizi öpüyor, yavrusile birlikte ma- İra mu” Duydum ki bu sırı sizden /mış bulunduğunu şu anda hissettir. | dakârlığımin zevkini tadıyorum. İşte Ön birinci Balkan oyunları Bu seneki müsabakalarda atletlerimiz ne derece alabilirler On senedenberi muayyen tarih- lerde hiç bir aksaklık gösterilme- den tekrarlanan kan oyunlarının on birincisi önümüzdeki cumartesi ve pazar günleri şehrimizde yapıla- cak ve bu suretle dünyanın bu ka- rışık günlerinde bu gibi organizas- rak tecrübelerini arttırmış, bilhassa Balkan şampiyonluklarının bir ço- ğunu uhdelerinde bulunduran Yu- nanlı atletleri son Mısır müsabaka larında mağlüp etmişlerdir. Geçen sene Atinada yapılan Bal- kan oyunlarında atletlerimizin ka- yonlar tertip edebilmek kudretini | zandığı bazı müsabakalarla Türk at- gösteren beden terbiyesi teşkilât letizminin inkişaf etmekte olduğu- Tetrika No. 93 W Teşrinlervel 1046 ÂŞIK GARİP | Yazan; İSKENDER FAHREDDİN yanaştıran” Gözümüzün önünde Oranın büyülü bir havasi vardıf, İn-/ lay kolay bu sahile kayık değiliz. sanı dalma kendine çekefis demişler-| lardan di, Târa bu sözleri unutmuyor ve İs-İ olup bitenleri görüyoruz. tanbulda yaşamak aşkı gün geçtikçe| miz gibi serişiyorsun! Paşa artıyor, mütemadiyen İstanbulu dü-İ böyle rozalet olmas. BŞ şünüzordu. Târa bir aralık Âşık Garibin elia- den tuttu; — Yüzüme neden bakmuyorsun, Re- #ul? Ben İldiko (1) gibi uğursaz bir kadın değilim. Piyon meyhanesin, herkes — işi ras gitsin diye — günde bir kere olsun benim yüzüme bakma- dan duramazdı, Sen ise, benimle ko- nuşurken, gözlerini yere çeviriyor ve yürüme bakmak istemiyorsun! Niçin? beyuelmilel spor tarihine şerefli bir nu daha o zaman bütün Balkanlı| Beni sevmiyorsan, söyle. O saman nam kaydettirmiş olacaktır. Müsabaka tarihine üç gün kalan bu seneki oyunlara yalniz Yugoslav, Yunan ve Türk atletleri iştirak ede- | mı eeklerdir. Organizasyon komitesi- rin bütün çalışmalarına rağmen Rumen ve Bulgar atletleri yarışlara gelemiyeceklerini bildirmiş bulun- maktadı Bundan evvel 1935 senesinde gene ayni stadda yapılan oyunlarda Türk takımı sayı hesabile üçüncü olmuş ve bu muvaffakıyeti kazan- dıklarından dolayı atletlerimiz tak- dirle karşılanmışlardı. Halbuki bu- gün otletlerimizin © zamankinden çok iyi hazırlanmış olduğu ve iki se- nedenberi esaslı bir program altın- da çalışmanın verdiği randımanlara erişerek mücadele asında Bal kanlı atletlerle ayni seviyeye çıkmış ğunu memnuniyetle kayde- Bu seferki müsabakaların klâsik bir şekilde geçmesi ve atletlere sayı verilmiyerek takım birinciliği na- zarı itibara alınmıyacağı evvelce ka- rarlaştırıldığı cihele yalnır ferdi birincilikler ve bayrak merasimi ile iktifa edilecektir. Müsabakalara çok az bir müd- det kalan bugünlerde herkesi me- raklandıran bir nokta vardır. Aca- ba bu oyunlarda Türk atletleri mu- valfakıyet gösterebilecek mi? Yu- karıda da kaydettiğimiz gibi nor- mal vaziyette bundan şüphe edil- memelidir. Çünkü atletlerimiz son senelerde ciddt müsabakalar yapa- Ki LEO Balkan oyunlarında ve Türk takımı almak için yanımıza kadar gelmişler. Sizi daima denize bakar, düşünür görürdüm. Ölüleri düşünüyorsunuz sanırdım... Galiba ölüleri değil de, hayatta bulunan bazı kimseleri dü- sünüyor muşsunuz... Acaba sahi mi? bir alâkası yoktur. sy mak için nasl üğraştılarsm, beni Baptan çıkarmak dçin de ayni sö retle uğraştılar, Sizin bildiklerinizi bana söyledi. ler. Ve bunlari izin de bildiğinizi dostlarımız kabul etmek mecburi- yetinde kalmışlardı. Bu seferki mü- sabakalarda da atletlerimize ayni vaffakıyeti temenni ederken bu- günkü vaziyetlerine nazaran Tür! takımının alabileceği neticenin ne olabileceğini birlikte mütalâa ede- lim, Sürat koşularında geçen senenin Balkanlar 100, 200 birincisi Mu zalfer ile 400 birincisi Gören bu- lunmaktadır. Kendilerine bu sefer Fikret ve Melih de iltihak etmiştir ki bu branşlarda muvaffakıyet ih. timali çok kuvvetli görülmektedir. Avrupadan yeni gelen Fikret ve eşsiz bir atlet olan Melih son deng- melerde Muzaffer ve Göreni ge- gerek formlarının en iyi derecesine çıktıklarını isbat etmişlerdir. B00 ve 1500 de hiç şüphesiz en yüksek atletimiz Riza Maksud'dur. Çok disiplinli ve muntazam bir program altında çalışan bu genç is- tidadımızın o Kahiredeki koşularda Yunanlıların lümdur, Riza Maksud O Mısırdaki şanslı koşusunu burada da tekrar edebilirse bu müsabakalarda da ka- zanma ihtimakimiz fazladır. 5000 metrede Yunan ve Yugos- lav atletlerine tefavvuk edecek ele- mânimız bulunmamakla beraber at- letlerimizin iyi bir derâce yapmalı n ümid edilebilir. Bu derece birin- cilik olmazaa hayret edilmemelidir. 110 metre manialıda sene başın- da yeni rekorlar tesik eden Faik Faforidir. Yunan ve Yugoslavların son derecelerini elde tutarsak bir Arıza çıkmadığı takdirde bu branş- ta birincilik kati surette birde ka- lacaktır. 400 metre manialıda ra- kiplerimize nazaran tecrübemiz faz- la değildir. Evvelce programa ithal edilmediği halde diğer balkan mil- letlerinin östeği üzerine oprograma alınan maraton koşusunda Türk ta- kımını Ankaralı Şevki ve Ali temsil edeceklerdir. Muntazam bir prog- ram altında çalışan maratoncuların iyi bir derece tutmaları beklenmek- tedir. Atma ve atlamalardaki mu- vaffakiyetimiz sürat koşularına na- zaran azdır. Sınkla atlamada An- karalı Muhiddin formünü muhafa- za etmektedir. Yükück atlamada Jexfi ve Pulad tecrübeli ve güveni- İebilecek birer elemanımızdır. 1,35 i aşan bu atletlerin Yunanlı atlet- lerle: çekişmesi günün şampiyonunu tayin edecek ve o günkü haleti ru- hiyeleri müsabakanın kazanılmasın- da amil olacaktır. Tek ve üç adımda rakiplerimizin İçok kuvvetli olmasına rağmen biz- İden iştirak edecek Muzaffer, Ömer İve Yavrudan iyi neticeler beklen- mektedir, Gülle, disk ve cirid için şimdiden tahmin yapmak mümkün değildir. Disk ve ciridde Yunanlıla- nn, güllede Yugoslavların bizden yüksek dereceler tutan atletleri var- dır. Masmafih bizimkilerden bir Ben de sustum. Dalma susacağım. Anneliğin na olduğunun onlar far- kında değillermiş. Zira kamınızın, canınızın mahsulüne ihanet edece- ginize kani olmuşlar. Büyük anneciğim, benim de bir oğlum var. Şimdi size şu satırları yazdığım masanın yanında, bir be- şik içinde, küçük bir çocuk uyu- maktadır. Ne yazık ki, bunun mev- cudiyeti size ayıp gibi geliyor. Hal- buki onun nefes alışı, bana mevcu- diyetimin yegâna sebebi gibi görü- süyor, rum. Sözde bu çocuk canlı bir günahmış. Yoksa, evlâdiıma sütümü içirdiğim de mi günah? Şu hayatta fonalığın ve iyi- liğin hududlari nerede biter, nere de başlar? Anlıyamıyorum. olmak, sadece anne olmak, tlvt ve mukaddes bir şey değil mi? Aksi takdirde, bu yüksek hisleri duyma- yacak, bu âatırları yazmayacaktım. Evet Büyük anneciğim, âlemin gö- İzne rezalet gibi görünen bir yav- rü, Bana öyle gelmiyor. Onun saye- sinde yaşıyet, müleadele ediyor, fe- haber verdiler, Sükütmüzün aza-|dakârlığın zevkin tadıyorum. İşte Anne| zamanda bana da aiddir. Onun için ben de, sana değil, kaptan paşaya lâ- yık bir kadın olduğumu anlar ve onü hediye sdileceğim için mütesseir ol- mam... Bilâkis sevinirim. Benim gibi bir kadın, şüphe yok ki, Barbaros gibi meşhur bir deniz kaplanının koynuna dahı iy! yaraşır. Rum dilberi, Âşık Garfbin can da- kanı kaynayan, ateşli bir erkekti. Bu kadar güzel, şirin ve bilhassa kendi- sânl çok seven bir kadını elile başka- larının koynuna nasıl atabilirdi? Elini genç kadının ateş kaynağına benze- yen avuçları içinde bıraktı... Çekeme- di. O anda vücudünü korkunç, yakici, eritici bir ateşin ölevleri sarmıştı. Bo- Bazında bir şeyler düğümlenmiş gibiy- di... Öksü; yor, fakağ yor, tltriyordu. Âşık Garib, o dakikaya kadar, Tif- listekl sevgilisinin cazibesine bile bu derece kendin! kaptırmamış Ye her- bangi bir kadın karşısında bu kadar ezilmemişti. Ona: — Ben de seni seviyorum, Tira! Ben de senden ayrılmam! Diyeoekt!, Ru kelimeleri dilinin ucunda çalışırken, güver- sıralamağu | ede büyüyen gürültüleri duydu: «— Bu ne rezalet be?! Resul, am- bara gireli bir saat oldu. HAJA çıkma» dı. Bu budala, gemide bize boynuz mu taktıracak?a Resul bu sözleri duyunca, elini bir- den çekili ve beyninin içinde müthiş bir uğultu hissetti, Demek ki, Resulün deniz arkadaşları onu çekemiyorlar, adım adım takip ediyorlar ve arkasın- dan onun hakkında fena şeyler düşü- nüyorlardı! Târa, Resulü yanından ayırmak İs- temodi; — Otur burada, Resuli Neden bir. denbire sin'rlendin? Diye sordu. Resul: — Arkadaşlarım beni çağınyorlar... Gideyim. Gene gelirim. Dedi, ambardan fırlayıp çıktı. Ambar ağzında toplanan levendler, Resulün aleyhinde atıp tutuyorlar ve: — Deniz üstünde bu rezalete ta- hammül edemeyiz. San ns hakla bu kadının yanında — hem de bir saat- ten fazla — kalıyorsun? Diye bağrışıyorlardı, Garib birdenbire şaşaladı: — Yahu, telâş etmeyin! -dedi - be- ni bu kadının yanma gönderen Ham- ya retstir. Ben, Türanın Aşığı değilim. İşimi gücümü bırakıp onunla bir sa- jat çene yarıştırdımsa, bunu keyfim İçin değil, memleketimin selimeti için Yapıyorum, U ellere biri seri bir sesle ba- Kırdı; — Haydi, bırak bu ağısları, Biz, ko- 22190700099000908909090299 İsürpriz her an beklenebilir. Bayrak i yarışları oyunların en enteresan kiz- mini teşkil etmektedir. Balkanların | en İyi atletlerini bir araya toplayan bu yarışlarda çok ümidli bulunmak» | tayız. Yazımıza #on verirken dünyanın ba dağdağalı günlerinde bu müsab: İ kaları tertip etmek ve başarmak bi yüksek bir muvaffakıyet göste. ren bede: terbiyesi genel direktörü general Cemil Taner ile organizas- | yon komitesi başkanı Burhan Felek | ve arkadaşlarını hararetle tebrik et- mek bir vazifedir. o ŞAZİ Tezcan ki, evlâdınızın karşısında: «Ah ev- *dım!» diye çırpınmak zevkinden bile kendinizi mahrum ediyorsunuz. Zira böyle haykırdığınız. takdirde cehennemin kapıları açılır, o sev- gili vücudü yutar diye korkuyorsu- nuz... Lâkin yüksek sesle söyleme- diğiniz «ah evlâdım!> sözünü ken- di kendinize bin bir kera tekratlı- yorsunuz, değil mi? Gayet yavaş, gayet yavaş bir şekilde... Büyük anneciğim, böyle kendi! kendinize mırıldandığınız sırada be- ni de düşünün ve beni affedin. ! Ben, yavrumun beşiği yanında yüksek sesle cevlâdım!> derken, başka bir sözü de yavaş sesle mınl- danıyorum. Zira sizin sirrınz ayni beni affediniz. l Çok büyük bir fakru sefnlet| içindeyim. O kadar ki, benimle ifti- har edebilirsiniz. Zira ben ne aş İkimi sattım, ne sükütumul... Bu hareketi yaptığım için torununuz ol- duğumu hissediyorum, büyük anne- ciğim... İşte torununuz sizin elleri sum kollarını size uzatıyor, | daha onus yanına gittiğini görürsek, kızılca Xi yamet kopar... İşte o kadar! Âşık Garib ns dediyse, kendini 0 şekilde müdafaa etmek istediyse, kime & dinlemedi. O gün —aksi olaca da) ya — Resulü her gürültüde himayd eden dümenci Sarı Mahmud da Ro aleyhine sevkediyor: — Bu herif bize hergün boynuz taks | turıyor. Bu rezalete ne zamana kadaf “Diye söyleniyordu. Lavandlan ata Diye yotdu. püskürmeğe başlamıştı. Âşık Garib yavaşça ustastaın yanına gitti, adumlar benden niçin şüpheleniyor” marına basmıştı, Resul nede olsa,| lar? Berdengeçti Recep için Için gülerek: — Oğlum, dedi, safiyelin bu dertc0” si herkesi haklı olarak şüpheye dö” şürür, Kendini şüphe altında bulun” durmak iy! bilir ki, ateşle pamuk biş arada — yanmadan — duramaz, Âşık Garib: — Ben onun yanına kendi isteğim” le gitmiyorum ya — diye cevap veri yordu — beni Haman reis gönderiyor. Belki Antonyo hakkında onun ağzım“ dan birşeyler kaparım diye, — İyi amma, bu konuşmalar bir 88“ afben fazla sürünce, arkadaşların şüp- heye düşüyorlar. ergün ağız aramağ olmaz yal . Paşa gemisinde kadın yüzünden çıkan j gürültüler Ayni günün akşami. Dümenci Mah» mud gemiye sarhoş olarak dönmüştü. Levendlerden biri, Sarı Mahmudu$ yanına yaklaştı: — Gene çok içmişsin buzün, Mah“ mud dayı! Galiba sen de Türanm af” kına yandın! Mahmud bu sözden birşey anlıya” madı: — Târanın aşkından yanan kin## var mı? Biz onu kaptan paşaya hediye götürüyoruz. Târaya göz koyanın gö” | günü çıkarırım ben. Barı Mahmudla, Çallı Mehmed ko” nuşuyordu. Mehmed, bu eski deniz kurdunu8 can alacak damarını herkesten iyi DİK Hirdi. — Türa, Âşık Garible sevişiyor, d8* di, bize de deniz üstünde boynuz tak” tarıyorlar. Onları elimizle v. Burun buruna oturuyorlar, göğüs göğ” se yatıyorlardı. Mahmud bunu duyunca coşkun bif deniz dalgası gibi köpürdü: — Garib bizi de mi aldatıyor? VAY çapkın yay... Ben ona haddini bildiri” rim. (Arkası var) (1) İdtico — İldiko, tarihte meşhdf bir kadın ismidir. Yıldız demektir, A8 1, bu kızı İtalyada görmüş, hoylari” mış ve kendisile evlenmişti Atilk Patonya'ya dönüşünde mutantan bif düğün yaparak, eğlence arasmda diko'nun elinden şarap içiyor ve şari” bın tesirile vefat ediyor (453). Bu 8 beple Akdenizde, kadınlar, urun #8 man bu adı kullanmamışlar ve kull” nanlara uğursuz diye selâm verm” mişlerdi. Hattâ, Atilâdan dul kali (İldiko) yu OAtilinin büyük (Dengiz) almak östemişse de, “İİ sırada yaptığı bir harpte (Ösirogot”” Isra mağlüy düşerek, telef olmuş | Remalılar başını keserek Kostantı yeye göndermişlerdir. (Dengiz)in kaf” deşlerinden Allak bunn duyunca: © diko, başkasına da yâr olmadı. Bö“ meşum bir kağını yakalayıp ö meliyiz!» demiştir. — Hunların tarihi Bizi reddetmeyiniz. sevme te iki kişi haline gledim. j Bedriyaniz ... Genç kız bu mektubu yazar y8”” maz hemen dışarı çıkmak, postaff vermek istedi. i Bu setırleri yaradan evvel Eği büyük tereddüdler geçirmişti. Şimdi artık hisler cümle haline gelmifi Ba zarfın. içinde kalbi heyecani atıyor gibiydi. Artık onu gön memezlik edemezdi. Oraya... #up büyüdüğü eve... Sevdiği yük annesine. Küçük Kadrinin uyuduğu bet yaklaştı, gö Bebeğin derin derin nefes #lii İun duydu. O kadar muntazam - luk «ıyordu ki, hemen aşağı im” zarfı kutuyn atmak istedi. Bir an durdu. Yavrusuna uzun uzun bakti. Ve şöyle düşündür 7 «— Ne güzel... Ne güzel çocuk Şayet büyük annem bunu #3) ünde niçin bulunuy0” bir kızar mı?s (Arkası ver) DEME O ANI a İn İm e e Mm pyay

Bu sayıdan diğer sayfalar: