HER AKŞAM BİR HİKÂYE Seyahati, uzun deniz yolculuklarını pek | seven bir dostum vardır. Geçen gün onun» la karşılıklı oturmuş ötedenberiden bühse- diyorduk. Bir aralik seyahatten Tükırdı açıldı, Arkadaşım: lerinden birini, ssyahat e! men hemen ortadan kaldırdı. Böyle vaziyet- te nereye, nasıl gidersiniz?,. Hele deniz 89- yahati!... Sulh olsu denizlerdeki o ço- şid çeşld mayi temek birkaç sne sürer, Unuttun mu?.. Geçen büyük muhas rebe bittikten, sulh olduktan ns kadar sön- parak batmıştı. Dünya sulhün en güzel zün- lerini yaşarken Şaoiya vapurunun birçok biçare yolcular: unutulmuş bir harp haki“ rasile öteki dünyayı boylamışlardı. Arkadaşım çok seyahat estiği için pek gü- yel hatıralarla dolu idi. Bunları anlatıyor, ben de tatlı tatlı dinliyordüm. Bu hatirilârdan biri pek hoşuma gitmiş- 4. Dostum hikâyesine şöyle başladı: — Bir Avrupa seyahatinden vapurla İs- tanbula dönüyordum. Aksi gibi vapurda tek yataklı kamara bulamamıştım. Kamaram iki yataklı idi, İlk günü oşyamı yerleştirir- ken kendi kendime; «Acaba yol arkadaşva Basıl bir insan!.. Münasebetsizin biri olma- #a bari.» diyordum. Bu sırad kapım vuruldu. Kamaraya gar“ gön kıyafetli bır adam girdi. Kendisini tak- dim etti, Yolculuğum asnasında hizmetime bikacak adammış.. Gayet becerikt! hissini Uyandıran, tatlı konuşan, iyi yüzlü bir in- Sandı, Ona kamaramdaki öteki yolcunun kim olduğunu sordum. Bana: İhtiyar bir zat.. Zannederim ecnebi bir diplomatı... daşım herhalde benden gelmiş olacak ki, parde sede asılı (di, O akşam vapurda yemeğimi yedikten sonra biraz başda oturdum. Bİr parça musiki dirileğin pan edenleri sey» rettim, Vapurda yalnız seyahat eden birçok kadın, bunların arasında çok güzelleri de vardı. Biraz da güvert ede dolaştım. Meh- tsp çok güzeldi. Bu güzel yaz gecesinde, Akdeniz üstünde seyahat hakikaten nefis bir şeydi. Daha ilk geca olduğu halde vapu- run üst güvertesinde biriğirinin koluna git- kamaraya miş, yahud kollarını biribirinin bellerine | dolamış olduğu halde dolaşan çiftler göze çarpıyordu, Ben kendi hesabıma hiç bir ma- ra aramadığım için erkence kamarıma çekildim. Henüz yol arkadaşım ortada yok- tu. Soyunup dökündüm. «Belki yol arkada- #m aydınlıkta yatar.» diye elektriği ka- patmadım ve tabü kamaramığ kapısını da sörmelemedim. Uyumuşum. buçuğa doğru uyandım. bakındım. Bizim ka; gelmemiş!... Tuhaf şe: at on #kide kapanıyordu, Kendi kendime: Kimbilir, belki de bizim yal arkadaşi meh- bın güzelliğine dalmış da hâlâ güvertede mi oturuyor» dedim, Tekrar gözlerimi ka- padım. Uyudum. Sabahleyin kalkınca bak- tım. Adam gene gelmemişti, Hemen kama- ramdaki zili bastım, Garson geldi Ona: — Bizim yol arkadaşı bu gece gelmedi. Hilâ da ortada yok.. Acaba adamcağıza birşey mal oldu?» dedim Garson bana endişeli gözlerle bakarak sğ- zümü tagdik etti: — Kvet.. Hakkınız var... dedi, gidip işi tahkik edeyim.. Biraz gonra garson geldi Gilüyordu: — Merak etmeyiniz, dedi, kamara arka- daşınız denize filân düşmemiş. Onu biraz evvel güvertede görmüşler... Peki ama dedim, geceyi nerede ge- çirmiş?... Garson lâtifeci bir adamdı, sanki sözle- rini işitecek başka biri daha varmış gibi sesini alçaltarak ve kulağıma döru eğile- xek; Belki, dedi, arkadaşınız bir aşk gice- #i geçirmiştir. Boş bulundum: — Peki amma onun adam akıllı ihtiyar olduğunu söylemiştiniz. — Aman efendim... Düşünsenize ki dün İ nun en güzel zevk- nek imkânmi şapkası bir kö- | Çapkın yolcu yalnız ve güzel kadınlar da var... Bunlar gü- vertede dolaşıyorlar, coce rica ederim daha ne istersiniz?.. Bütün bunlar bir milyarı da baştan çıkarmağa kâfi gelmez mi? Bü- tün bunlardan başka deniz, uzun deniz yolculuğu, deniz harasi insanların üzerin- da türlü türlü tesirler uyandırır. Meselâ bazılarında deniz iştiha aşar, onlara bol bol yemek yedirtir. Bazjarına uyku verir, isrında âdeta gayri tabil denilecek de- | recede coğkun bir neşe uyandırır. Demek sizin kamara arkadaşınız gibi barı kimseler- de de macera geçirmek, aşk peşinde koşmak hislerini kuvvetlendiriyor. Bundan bir müd- det evvel vapurumuzda seyahat eden bir ölim bâna deniz havasında radyo aktivite olduğunu söylemişti... İhtimal doğrudur.» Ertesi gece de kamarama çekilince bizim gene bulamadım. Bir gece svvel- ki gibi elektriği ve kapının sürgüsünü açık birakarak yattım. Sabahleyin uyandım. Baktım, ikinci ya» tak gene bozulmamış? Olduğu gibi dürü- yor..Garsonu çağırdım. Boş yatağı göster- dim. O gülümsedi: — Demek bu gece de « ariyet devam etmiş... Hem bu işin üstüste İki gece de- vam etmesi hayretle karşılanacık şey de- gi. Dante, Beatrice'yi ölünceye kadar sermiğ!... İK! geceden ne çıkar?.. Nüktedan kamarotu dinlerken kendi kon. dime: «Bakın hele şu ihtiyarın yaptıkları- nal.. Yaşına bakmadan ne İşler çeviriyor... Birçok gençlerin bile başaramadığı İşle- rin altından girip üstünden çıkıyor.» Kamarot 0 günü bir aralık güvertede ken- disine hissettirmeden kamara arkadaşımı | gösterdi. Hakikaten pek ihtiyardı. Onun bü | aşırı derecede ihtiyarlığı ile yaptığı işleri düşündükçe içimde sebebini anlıyamadığım bir hiddet uyandı. Kendi kendima: «Hay kö- ca pinpon hay... Birşey değil mascara paşin- de koşarken carundan olacak.. Zaten bir sıkımlık canı kalmış.» diyordum. İhtiyar o gece de kamaraya gelmedi Onun hali hakikaten insanı Rayretlere dü- şürecek bir vaziyetti, Şimdi vapurdaki yal- pız seyahat eden ve İnsanda maotra arıyor hissini uyandıran bütün kadınları gözümün önüne getiriyor, kendi kendime #oruyoe- dum: «Acaba bizim ihtiyar bunlardan han- bir fevkalâde ateşli görünen vardı. Onunla mı ii acaba?.. 18 meş- Uzun boylu, yeşli gözlü bir Macar kadını vardı. Belki de onunla ahbap olmuş- tu. Daha böyle bir sürü tahminlerde bu- lundum. Vapurda şişman, geveze fakat hoş soh- bot bir adamla arkadaş olmuştuk. Ona da ihtiyar çapkından bahsettim. Meğer bizim şişman arkadaş o derece dedikoducu bir adammış ki biraz sonra bütün vapur halkı- na ihtiyarın macerasını yaydı. Artık zaval- linim Ismi «Çapkın yolcu. olmuştu. Herkes ondan böyle bahsediyordu. Lâkin neden sonra Iş anlaşıldı. Bizim kamara arkadaşı kendini tanımadan ve seyahat eden bir ecnebi prensin kâtibi imiş... Prens vapurda kendine bir daire tutmuş. Kâtibi de ev- velâ bizim kamaraya yerleşmiş, fakat ya- nunda bir talım mahrem evrak vardı da on- ların başkası tarafından okunmasından mi korktu, nedir?.. Adamcağız benim kamara- da yatmaktan vazgeçmiş... Ya Prensin ya- nına yahud onun yaverinin kamarasına mı yerleşmiş... Geceleri orada yatarmış... Biz de biçarenin günahına girdik durduk. Adamın ismi «İhtiyar deniz çapkınte çıktı. Hikmet Feridun Es Sahte mübadil bonosu tahkikatı Sahte mübadil bonosu yaparak Ziraat bankasından para almaktan maznun şebe- ke hakkında tahkikat devam ediyor. Bu sahtekârlık suçundan terkif edilenlerden İNihad adındaki maznunun kayınbiraderi İb-| rahim adında biri de yakalanarak adliyeye | verilmiştir. Yapılan hazırlık tahkikatında İbrahimin isim değiştirerek Ali Galib im- zasile sahte bonoları noterde başkalarına gece çok güzel bir mahtap vardı. Deniz yal- dızlanmış gisi İdi, Sonra vapurda o Zadar Esrarlı AŞK ve MACERA ROMANI 'Tefrika No. 32 — <Emin yerdel»... ladı, Kadın, sabit bir nazarla bakıyordu. Erkek bu bakışların altında titredi, Ha» fifce terledi. — Müsandenizle.... Artık duramıyacaktı. Ayrılmak, kaçmak, uçmak, gitmek istiyor gibiydi. Bütün iradesine rağmen dayanamıyordu. Kadınsa, kendi kendine: — «Emin bir yerdel>... «Emin bir yerdel» - diye mırıldandı. Vücudünü bir dehşet kaplamıştı. «Emin bir yer» neresi olabilirdi? Nereden çıkarıp ta getirecekti Hangi karanlıkların derinliklerine da- lacaktı da aşkının bu delilini söküp alacaktı)... Ve bununla ona ve evlâdına olacaktı?. » diye başını sal Ve bütün vücudü, tiril tiril titriyor- Sarıvanf paşazadelerin bahçesinde, büyük ağaçların gölgelediği bir tarafta, gayet iyi tertiplenmiş bir tenis sahası vardı. Burada, gençler aralarında oynu- yorlerdı. Mesume de, Feriha da şu anda ora- daydı. Cemil de orada. Diğer başkaları da ellerinde rakat ayakta, yahut bir bah- ciro ettiği anlaşılmıştır. Torahlm dün tevkif edilmiştir. Yüzük Nâkleden: (VA » Nü) çe kanepesine oturmuş olarak, seyredi- yorlar, konuşuyorlardı. Masume, ev sahipliği yapıyor, misa- firletine ikramda » onları ne- zaket gösteriyordu. Amma bütün bunlar zahi : şeylerdi. Çünkü kızcağızın zihni başka şeylerle meşguldü. e 'mağının istikameti, o kayaların ar- m görünüp kaybolduğu kaya- Çi Ah, onu öyle seviyordu ki... Bir an geldi ki, artık tenizle falan alâ- kadar olamamağa başladı. ostlarının oyuna epeyce daldıktarını, artık kendisine ihtiyaç duymadıklarını hissedince, yavaşça raketini bir tarafa Liraktı. Ağaçların o kuytuluğu arasında gözden kayboluverdi. İki üç yüz adım kadar yürüdü. Bir ye- şillk kümesine daldı. Burada, kendini, hayalâtile yapyalaız sanıyordu. Tam o esnada kulağına bir ayak sesi çilendi. Bir de erkek sesi. — Masume hanim. Geri döndü. —ı Sıçradı. Bütün vücudile dimdik durdu. Bu takipten fena halde sinirlenmişti. İV Ze ANKARA RADYOSU 9 Teramuz salı öğle ve akşam 1230 Program, 17,3$ Plükla şarkılar, 1250 Haberler, 13,05 Plâkla şarkılar, 13.20 Alaf- ranga plâk, 13,95 Cazband (Plâk), 1839 Ço- cik saati, 19 Çocuk müziği (Plâk), 19,13 Fa- sil hez 19,45 Haberler, 20 Çifçinin saati, 0,15 Çitçi müziği, 2030 Saz heyeti, 2115 Konuşma, 2130 Radyo gazetesi, 2145 Salon orkestrası, 2230 Alarıs ve borsa haberleri, 3449 Sölon orkestrası, 23“Cazband (Plâk), 10) Temmuz çarşamba sabahı 730 Program, berler, 8.10 Ev ka 3 Alafranga plâk, 8 ha 1, 830 Alafranga plâk. BULMACAMIZ - Avrupanın şimalinde istilâya uğri- yan bir meralek i seken emir - Az sıcak - Masset, Su hendeği, Beyaz - Mek- 5 —Dans musikisi - Dem. 7 — Vilâyet - Bir meyva. $ — Bir nevi sedef işleme - Keder, 9 — Tahali ettirmek 10 — Hayvan cesedi - Padişahın gayri müslim babada. Yukarıdan aşığı: 1— Almanların düşman memleketindeki gizli kuvveti. 2 — Reilmiş - İlgi 3 — Bağına «5. gelirse dolmuş sudur - Havada uçar. ) 4 — Ustanın yardımcısı - Tersi Eyleme demektir. $ — Vilâyet - Koklatmaktan emir. 6 — insan tüyü - Vücuddn hasıl olan dişlik, 7 — Beyaz - Damla, — Baba kardeşi - Kör. 9 — Titreme - Tüdad et, 10 — Mümkün olmak - Elbisenin boyuna gelen kısmı. Geçen bulmacımızın balli Boldan sağa: 1 — Budapeşte, 2 — Afacan, Ada, $ — Rumen, Alim, 4 — Onaltilirn, 5 — Meda, İn, 6 — Et, Kilenes, 7 — Sobada, 3 — Ra, Şaheser, 9 — Kastbalı, 10 — Firat, Zak, Yukarıdan aşağı: 1 — Barometre, 2 — Ufanet, 3 — Damad, | KI, 4 — Acelekoşar, 5 — Pant, İbasa,$ — En, Islahat, 7 — Al, Edeb, 6 — Tallinasaz, 9 — Edirne, Ela, 10 — Ama, Sırık. Kayseriye giden sporcular İ Kayseri 8 (A.A) — Kayseri valisi ve bölge başkanı Şefik Soyer. tarafından dün Sümer bez fabrikası bahçesinde bu- | raya gelmiş olan misafir sporcular şers | fine yüz kişilik bir ziyafet verilmiş — Siz misiniz? — Evet efendim... Ben geldim... — Cemil bey... — Müsaade ederseniz size söz lerim var. — Hayır, hayır. — Rica ederi — Kötiyen.. Derhal buradan uzakla- şınız... Tenis yerine dönünüz... Benimle böyle gizli yerlerde konuşmak müzande- sini size verdiğimi kimse aklından bile geçirmemelidir... İstemiyorum. — Hanimelendi... Sizin arkanızdan geldiğimin * farkınâ varan olmadı... İhtis yatlı hareket ettim.. Santlerdenberi size bakıyordum... O kâdar mahzun ve dü- yünceliydiniz ki, dayanamadım... — Düşüncelerimin sizinle alâkası yok, beyelendi... Bana bu tarıda yaklaşma nızı ve benimle bu tarzda konuşmanız katiyen muvafık görmüyorum. Cemil baktı: Genç kadın güzel yüzünde hakiki bir isyan vardı. Masume büyük bir samimi ifadeyle onun bet türlü teşebbüsüne mâni olu- yordu. Ricarederim.. Ara mızda katiyen bir süitefehhüm olmasın... Siz bana kur yapıyorsunuz... Kendi tar- zınızda,.. Ve bu hal benim hoşuma git- Geçen akşam bir takım sözler « Bunları dinlemek bile janrım « Anlaşılıyor ki, susmam, anla- mamazlıktan gelmem kâfi gelmedi. Onun için izahat vereyim «Niyetiniz benim tarafımdan olmadığı gibi ailem tarafından da muvafık görül- nüyecektir. Asla sizinle evlenemem. Cemil sustu- ÂŞIK GARİP BÜYÜK HALK MASALI Tetrika No, 11 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Paşanın benden başka e tane daha cariyesi vardır, hepsi onun karşısında elpençe divan dururlar Paşanm gözleri sulanmıştı. Tekrar al. tandaki minderi kaldırıp bir kese daha Çi- kardı ve Garibe verdi, Garip yere iilip, paşaya teşekkür ettik- ten sonra geri çekildi, İbrahim paşa zevk ehli idi, böyle uyanık ve sesi yanık bir saz şairi Halebe ırk yıl- da bir kere düşer diyerek, kâhyasına; — Bu zenç âşığa Kubbe hanında bir oda tulaun ve odanın aylığı hazinemden ve- rülsin, dedi, Aşık Garp bu #onsuz Ihsan ve Utifatlar ra karşı tekrar paşanın eteğini öpüp te- şekkür etti. keseleri koynuna koyarak, eğlence salonundan çıktı. Ibrahim paşa, Garibin arkasından Ses» Jeniyordu: - Buraya sık sik uğra, delikanlı! Ve ge- Urken, sazini getirmeyi unutma, e mi? Âşık Garip, seviriçlet — Başüstüne, derletlimi Deyip gitti. Vezirin gözdesi, Âşık Garibin peşinde. Aşık Garip, o geceden sonra, vezirin ko- nağına sık sik gidip gölmeğe başlamıştı. Paşanın emrila kendisine Kubbe hanında iyi bir oda verilmişti. Garip, gündüz kah- vede çalışıyor, gece geç vakit odasına gidi» yordu. İşleri y girmişti. Böyle gider- Be, yedi yıl değil, aradan bir iki yıt bts geçmeden, kırk kese parayı toplayıp. yur- duna dönecekti. Garip bunu düşündükçe seviniyor — Allah kusmetimi açti, çok ya gilime kavuşacağım. Diyordu, Bir gere gena böyle, vezirin konağından | dönüyordu. Bahçe kapısına iner inmez, ka- | ranlıkta, koluna yumuşak bir el sarıldı. Ürktü — Kimdir 97 Cin misin, şeytan min? | Çık meydana... | Diye bağırdı. Fakat, fazla birşey aöyliye- — Ayni el ağzını kapadı: Sus... Bağırma! Benimle beraber gel... — Sen ximsin? e cinim... Ne de şeytan. Senin gibi bir inaanım, | Aşık Garibi kolundan çekip, sarayın loş dehlizleri arasma sürükledi Garib, merakından çatlıyordu, Kendisini yolundan çeviren bu kadın da kimdi? Ve ondan ns istiyordu? Ay ışığı, genç kadının yüzüne vurmuştu. Âşık Garlb birdenbire vücudünde sıcak bir ürperme duydu: — Ne istiyorsun benden? Beni yolümdan niçin çevirdin? a sev- | zirin gözdesiyim.. Sen! perde ardından s9y- rodiyordum. Hoşuma gittin... Seni sevdim. Resul şaşkın şaşkın genç kadının yüzüne baktı: — İyi amma, ben memleketimde nişan» luyım. Benim sevgilim: de senin kadar güzel bir kızdır. Ben, sevgilimden vaz geçemem... — Ben sana sevgilinden vax geç demiyo- | rum. Sevgilin memleketinde ötura dursun. Sen Halebte kaldıkça, biz de burada sevişa- lim... Hem bu, senin için de hayırlı olur! — Hayır bunun meresinde? Sen bana sevgilimi unutturmak mi İstiyorsun? Böyle | bir niyetin varsa, savaşın boşuna gidecek. | Zira, onu bana kırklar nasip otsi; aşk şa“ | rabını, erenlerin tasından Ikimiz birlikte iç-| tik. Ne o benden vaz geçebilir, ne de bin | ondan... Paşanın gözdesi o kadar sehhar, ve kanı se ak, 0 dereos fettan bir kadındı ki. O ge- ce Âşık Garibi avlamadan, yakasını bırak- mamağa 02 işti. Surarmıştı. Deminki küstah halinden eser kalma- su bu derece kesip atıcı bir laşacağını nala uramamıştı. haşin cevaplar, Mamuseyi rikkats getirdi. Pek fazla terslediğini an- Iyrarak, bu sefer mi — Cemil bey. ız.» Haydi, tenis yerine dönünüz... Ve benimle bundan sonra başbaşa kalma- yanuz. Büyük bir teheyyüçla: — Hanımefendi... Hakkımda böyle kati bir karar vermeyiniz... Bir dakika müsaade edin... — Bir saniye bile müsaade edemem... Yanyana fazla — Lütfedin de' bir şey söyliyeyim... Bu ısrarları, Masüme'nin gözlerinde bir şimşek çakmasına sebap oldu. Hayır, müsaade edemezdi. Görecekler, dediko- da yapacaklar kaygusile değil, Hayrinin aşkı ile dolu olan kalbine karşı bu ko- nuşmaları bir nevi tahkir sayıyordu. Sev- gilisinin değil, başkasının ağzından çe kan sevgi sözlerine tahammülü yoktu. Emirlerine itaatsizlik edip yanından uzaklaşmıyan bu genci bırakarak hemen gidecekti, birdenbire sevinerek durdu. riha Palandarlı bir köşeden görün- , Onu görünce Masume, kabahatli kaçamazdı. Cemiin yaptıklarına telmih edici bir harekette bulunmak da ahlâksızlık olardu. Delikanlı, gelenin farkında olmamıştı. Romantik âşıklar gibi, ellerini, yalvarır vaziyette uzatmış, diyordu ki: — AN, eğer, aşkımın şiddetini bilse- niz... Sizi ne kadar sevdiğimi anlasanız.. Rica ederim, ne olur bana... — Budnlahığı bırak, Resul! dedi - gü- nün birinde buradan Tebrize çok sengin olarak döneceksin! Fakat, seni ben zengin edeceğim. Eğer benim gönlümü eğfendirmes ve sörlerimi dinlemezsen, seni zindana &t- tarır, inim inim inletirim. Yılanların, çıyan- ların, akreplerin koynunda can verirsini Haydi, bırak bu aptallığı da sarıl boynu- mal. İlk önce elleri titreyen Resul, bu sözleri dinledikten sonra, dizlerinin bağı çözüldü- günü, kalbinin de koparcasına çarptığını duyuyordu, Çam sakırı gibi, yakasına yapı” şan bu fettanın elinden kurtulmak içim 78 alıydı? ” Paşanın gözdesine: — Peki, bön de seni seveceğim... Senin gönlünü eğlendireceğim.. Diyebilir miydi? Aşık Garib, o dakikaya kadar yabancı bir kadınla bile konuşmamış, konuşmaktan gekinmişti. O, şairlere, sevgilisinden bahse- derken: — Şahsanemiin bir kulağı benimle berabelı yolculuk yapıyor. O, her söylenen sözü du- AE. N Derdi. Fakat, paşanın gözdesine bunları misir ne çıkardı? Genç kadının kol- rı o kadar kuvetli, göğsü o derecede atoş- şdi ki... Resul, Karanlıkta konuşurken, onun hararetinder eridiğini hissediyordu Gömleğinin yakası ve kolları terden islan- muşta. Âşık Garib, dakikalar geçtikçe, bir yığın ateşin içine atılan bir tutam buz parçası gi- bi eriyor, eziliyor, mahvoluyordu. Bir ara- luk lâfı değiştirmek istedi: — Adın ne senin? Diye sordu. Vezirin götdesi şen bir see cerap verdi: Halepte ne işin ver? Naşü geldin bura. — Ben, isteğimle gemedim, zorla getir- diler... Bağdadda zengin bir ailenin kım idim... Esizeilerin eline düştüm. Beni hale- be kaçırdılar ve İbrahim paşaya sattılar. Vah zaval, Zübeyde- Demek ki, sen de benim gibi bir Garibsin, öyle mi? — Evet. Anam, babâm, kardeşlerim Bağ- datia, Ben kaç yıldır, burada onların has- retini çekerek yaşıyorum. — Paşa seni çok sever mi? — Evet. Ben onun e gözdesiyim. — Gözde ne demek — Nikihhsından sonra gelen Karısı — Paşanın nikâhli karısı da var demek”. — Var şa., Hem ds bir tane deği, Öç tane, Resul hayretle Zübeydenin yüzüne baktı: - Üç tane bikâhlı karım var da, Üstelik seni de seviyor, öyle mi? — Öyle ya. Beni sevdikten başka, aynca gönül eğlendirmek için otuzdan fazla dı cariyesi var, — Bunlar: ne yapar paşanız? — Hepsi karşısında el pençe divan du- rurlar... Kimisi bacaklarını, kimisi kolları- nı oğuşturur... Kimisi yıkanırken başına su döker, klmi şarabını verir, kimi elbisesini , kimisi de soyar.. Koynuna gitip — Ben ne İş yaparsın? — Ben, dedim ya, bu otuz cariyenin en in yanına kimseye s9r- madan girip çıkarım. Ayrı bir dattem var- dır. Iki cariye bana hizmet eder. Paşanın en çok sevdiği, en ziyade başbaşa vakıt geşir- diği kadın benim. — Demek ki, paşanın koynuna sık si giren kadına gözde diyorlar, öyle mi? Zübeyde birdenbire Garibin boynuna se» rıldı... Ve kuvvetli kollarile delikanlıyı sun- sıkı tuttu: Cirkası vat Masume'ni: bakması üzeri: de sözünü yarıda kesip başını döndürdü Fer'hayı gördü. yan Palanderlı sapsan kesilmişti Sonta kıpkırmızı oldu, Gözleri kıvılcım saçıyordu. — Haber vermeğe gelmiştim. di. — Ağaçların arasından sunuz... Randevularınızı bir daha tenis yerina yakın olan bu taraflarda verine- yinizm, Titriyordu. Dahs birçok şeyler hap- kırmak istiyordu. Fakat elinde olamadı Bütün hakaretini, «randevu» kelimesinin telâffuz ediliş şekli içine sıkıştırdı. Cemil işi şakaya vurmak istedi. — Ferihahanım... Siz hainlik yapa- bilir emisiniz?.. Masüme vaziyeti anlamıştı. İncelikle: — Sizin derecenizde hainlik yapamaz. Cem'i bey... » dedi; ve devamla: — Bir an evval bana âdeta zulmediyordunuz. . Geri döndü. Uzaklaştı. Bu suretle kuzirine, Cemille bir rabıtası, bir alâ- kam olmadığını göstermek istemişti. İki sevgiliyi başbaşa bıraktı, Ferihanım bu buluşma ânındar istifade etmesini temins uğraştı. Onların yalnız kaldıklarını kimse zannetmesin diye kendi de teninçilerin yanına dönmedi. Bayan Palandarlı, Cemilin yanında, heyecan içinde bir an durdu. İçin için memnun oluyordu. Erkekse, bu zarif kıza biraz da düşmanca bir nazarla ba kıyordu. Zira, araya girmiş, konuşmala- rına mâni olmuştu. Arzusu, ötekine idi: (Arkası var)