“baktığınız vakit, © tabint içinde oyalanmak ve derdleri- , hi avundurmak için her çareye baş . yordu. Arada sırada, kaptan ortalık- » tan kayboluyor, kızla annesini başba- örn Na saklamak usulü Gül ayında bulunuyoruz. Bunlann güzel kokularından istifade etmenin bir iki usulünü tarif edeceğiz. Birincisi evin-içerisini, gül mevsimi bittikten sonra da gül kokutmak içini Geniş ağizlı bir kayanöz ulmalı içeri. sine güzel kokulu gül Yaprakların ve iri taneli bayağı tuz koymalı, Kavano- Zun ağzını gayet sıkı. kapamalı. Bir ay sonra şişenin ağzı açılınca müs gibi ko- kula? etrafa yayılır. Gişenin ağzını tekrar kapamalı, Bir müddet kapalı kaldıktan; sonra şişenin ağu açıldıkça ortalık 'gül kokar. İkinci usul çiçeklerin kokusunu yağ ile almaktır. Gayet güzel kokulu gül yap- raklarını bir kavanoza üzerine ince sofra tuzu ekmeli. Paket pamukla- rından açârak parçalar almalı zeytin- yağına batırmalı ve çiçeklerin üzerine koymalı, Sişe doluncaya kâdar bir kat çiçek, tuz, bir kat yağa batırılmış ince pamuk koyduktan sonra şişenin ağzını kapa- malı ve güneşim bırakmalı, Güneş kızgınsa on beş günde şişenin dibinde kokulu bir yağ olur, Bu usul ko- kulu çiçeklerin hepsine e tatbik edilebilir. Kışlıkları yiyen dikkat edilecek noktalar Kışlıkları kaldırmak zamanı geldi. Bunlar arasında en çok itina edilecek, lâstiklerle şosonlardır. Bunlar bazan kul- lanılmadıkları müddet kurur, yumuşak. lıklarını kaybeder ve çatlerlar. Bunun için lâstik ve şosonları kajdırmazdan ev- vel, yıkayıp kurulamalı, #önra temiz bir bözi gliserinle ıslatarak lâstikleri güzelce silneli ve iptida bir beze sonra kâğıda sararak kaldırmalıdır. Menekşeli briyantin Az bir külfet sarfederek güzel kokulu ve temiz bir briyantin yapmak mümküm- dür: Temiz ve büyük bir huni almalı. Dibine bir parça pamuk koyduktan son- ra saplar kesilmiş yalnız çiçek olarak menekşe ile doldurmalı ve üzerine tatlı badem yağı akıtmalı. Badem yağı yavaş yavaş huninin di- bindeki pamuktan süzülür ve menekşe lerin bütün kokusunu alır, Bu mis gibi kokan yağı bir şişeye ka- pamalı, Elin içine akıtılan birkaç dam- lası saçlara sürülürse parlatmağa ve gü- zel kokü vermeğe kâfidir. Yüzdeki çatlaklar Havaların sık sik değişmesi neticesi olarak yüzde çatlaklar oluyor. 25 gram gül suyu içine 23 gram tatlı badem yağı karıştırılırsa ve yüze sürülürse çok fay- dası olur. Hamuru karbartmak için İ keten veya bez üze- yapılması kolay maya Kek, bisküi gibi şeyleri yaparken ek- seriyetle içerisine bunları kabartacak toz halinde bir maya koymak icap eder, Bu mayalar toz halinde kutular içinde hazır olarak satılır, Ayni mayayı az bir mas- rafla evde yapmak ta mümkündür. 15 gram bikarbonat dö sutile 30 gram krem dö tartr (creme de tertre) karıştırmalı ve sırça kavanoz yahut te- neke kutuda muhafaza edilmelidir. Di- ğerleri gibi kullanılır ve iyi bir mays, olur. — ne tü dükizİ e b a lacak örtülerin zarif ve basit işlemeli ol ması lâzımdır. Re simde görülen mo- delleri bir çocuk bile işliyebilir. Renkli rine ayni renkte eb- rulu koton perle ile işlenirse . sade ve kibar örtüler elde edilir. Mavi üzerine pen- be koton perle ile, penbe üzerine ye- şil, sarı üzerine İsy- lâki, yeşil üzerine de arzu edilen renk işlenirse zarif örtü- ler meydana gelir. 1 numaralı örtü 2 numaralı modelle işlenmiştir. 3 numaradaki ke- nar su ve motif 4 numaralı örtüye iş lenmiştir, Kabak mücveri İktisadi devrinde bulunuyoruz. Hiç bir şeyi atmamak, her şeyden istifade etmek icab eder Evde kabak dolması yapılın- ca kabakların oyulan içlerinden gayet ne- fs mücver yapılır. Üç kilo kabağın oyulan içlerini bıçak- la ince doğrıyarak kıymalı sonra suyu çıkması için avuç içinde sıkmalı. İçerisi- ne bir parça beyaz peynir, ince doğran- miş dereotu, üç kaşık un, dört yumurta karıştırmalı, hasıl olan sulu hamordan kaşıkla alarak kızgın sade yahut zeytin yağda iki tarafı nar gibi oluncaya ka- dar kızartmalı, Tabağa çekerek sıcakken sofraya çıkarmalı. Tava işlerini yemiyenler bunu fırında yapabilirler. Kabak içlerine bir iki bütün kabak ilâvesile bir kilo yapmalı. Bunları maki- neden geçirmeli suyunu sıkinalı, içine sütte kabarmış bir dilim iç ekmek, vuz, | rendelenmiş 250 gram gravyera peyniri (beyaz peynir konulursa 150 gram kâ- fidir). Çırpılmış beş alt yumurtayı içi- ne ilâve ederken bir kaşık eritilmiş sade yağlanmış bir MÜŞKÜLLERE CEVAP Misir unu ile kek Haydarpaşa Yeldeğirmeni Fatma — Mi- sir unu ile yapılacak bir kek tertibi şu- dur: Bir çay fincanı um, bir çay fincanı mısır unu, bir çay fincanı toz şeker, bir çay fincanı süt, rendelenmiş bir Ilmonun kabuğu ve bir uyuç çekirdeksiz üzüm, bir tatlı kaşığı baking. Bunların hepsini karıştırdıktan sonra yağlanmış kalıba dökerek yarım saat fi- Fında, pişirmeli. Kek içerisine sokulan bi- şak kuru çıkınca kek pişmiştir. Boyandıkça rengi değişen ayakkabılar Nişantaşı Mecit — Boyandıkça rengi de- öişen sarı ayakkabılarınızı temizlemek ka- bildir. Bir çorba kaşığı süt içine bir tatlı kaşığı ispirto ilâve ediniz. Bir fanllâ yahut sünger parçasını bununla wlafarak ayak- kabilarını iyice ovalayınız. Yavaş yavaş bo- yalar çıkarak derinin eski hali meydana çıkar. Esmer cilt Buadiye F. R. — Cildiniz bir türlü be- yazlaşmiyorsa neden inat edip her çareye vuru, nz? Ezmer b KhrER LI AE yağ karıştırmalı. Hafifçe tepsiye boşaltarak biranda. Pişirmelidir. nize uyan koyuca pudra sürünüğ. Yanak ve Saçların isi ik için niz. Pek isterseniz şu ilâeı da bir tecrübe Yazın şapkasız çıplak baş gezmek âdet olmuştur. Saçların fazla kabarma- | 20 gram oksijenli su. Şişeyi iyi çalkayınız, ması ve dağılmaması için şu su sürülürse | £9ce yatarken sürünüz, öğleden sonra tu- faydam görülür: Valet yaparken de sürünüz. 7,5 gram 36 derecelik ispirto, 175 gram su, beş damla (xömune adragante) ve on damla gül suyunu bir arada karıştı İLÂN rarak birazmı saçlara sürmelidir. İ LÖ FENİKSDÖ VİYEN Leke çıkaran ei Hayat Sigorta Şirketi iselerdeki her türlü lekeleri çıkaran pi e Er Bahamalar Ayel:İ Tasliye heyetinden; miktar amonyak, eter, ve doksan dere- | celik ispirtoyu bir şişeye koyarak karış. | tırmalı. Bu ilâçla silinen Jekeler ekseri- yetle çıkar. Bu ilâç kararmış olan sirma işlemeleri de yeni gibi parlatır. 'Tefrika No. 76 Yazan; İSKENDER FAHREDDİN Sultan Mehmed babami zindana attırdı, onu çabuk kurtarması için hazreti Haşime yalvarıyorum Bir genç kız, babasına: — Ben bugün Seyld Haşlmi ziyarete gideceğim... dediği ?a- man, ebeveyni itiraz edemez, yol verirdi. Bir kadın, kotasma: — Ben bu ge- © Seyid Haşlır! rüyamda gördüm. Beni türbesine çağırdı. Şeker alıp götüreceğim! deyince, hiç bir orkek, karısının bu arru- sunun önüne geçemez, onu türbeye gilinek- ten menedemezdi renmemiş olan (Zühre) bunları nerden bi- Hyordu? Şehzade Gıyuseddine: — Ben bü cuma günü Seyid Haşimi zi- yürete gideceğini. Dediği zaman, kendisinin bu siyaretten menedilemiyeceğini nasıl keşfetmişti? Prens Kasım pencerenin önünde çok bek- lemedi, Sarayın harem kapısından bir kafile çik- tı. Haremağaları.. Saray piştarı.. Muba- fızlar.. Ve ortada, yüzü kamına kadar inen kalın bir poçe İle örlülmüş bir kadın. — İşte, Zühre çıktı, Herhalde Seyid Ha- şim türbesine gidiyor. Diyerek, köşkten sokağa fırladı ve ka- filenin biraz gerisinden Zühreyi takibe başladı. Prens Kasım merakını yenemiyordu. Şeh- zade Gıyası çıldırtan bu kadın gerçekten bu derece gürel miydi? Yoksa (Zühre) de her şehzade ve kral gözdesi gibi, saraya ge- lir gelmez, Giyasın gözüne girmek için, bü- yücülerden «Şirinlik muskası (1je mu ai- muşta? (Zühre ) nin dertlilerle konuşması... Şehzadenin yeni gözdesini kims? tanımı- yordu. Saraydan bu şekilde gelen kafileler ancak hareme mensup kadınlardı. Onu herkes Giyasın zevcelerinden biri sanıyor- du. Zühre türbenin hacet pencereleri önüne gelince durdu. Koynundan şeker külâhıni çıkarıp pencereden içeri atlı, sonra, penco- Te önünde yüzünü açarak duasını yaptı. Diğer-pencerelerin önü hıncahmç doluydu. Seyid Haşime yalvaranlar, derdlerina der- man arayanlar ağlayıp bağırışıyordu. Zühre derdiileri dinledi. Bunlardan orta Yaşlı bir kadına sordu: — Neden ağlıyorsun? — Seyid Haşimin penceresini göz yaşı ile wlatmayana, Hazreti Haşim ttitat etmez. Biz onu tecrübe ettik... — Ya bir insan ağlamak bilmezse?.. — Ağlamasını bilmeyenin burada işi yok. On bir aydır, harpten haber al kocamın sağ olarak gelmesini İstiyorum. On bir aydanberi her hafta burada gelip ağlıyorum, yalvariyorum. — Bir haber alabildin mi bari?.. — Dün gece ilk defa kocamı rüyamda gördüm... Boynuma sardı, yanaklarımdan Öptü. Bugün derhal türbeye koştum. Onu riyâmda bana gösteren Seyld — Kocan hangi harpte? — Kaymış ırmağına giden Harzem fırka- sile yola çıkmıştı. Ve o zamandanberi ha- bor alamadım. — O balde ben sana haber vereyim: Ko- can ve arkadaşları irmak boylarında kışı bekliyorlar. Okbalarda dönüp gelecekler... — Sen nerden biliyorsün bunu? — O taraftan geldim de, Harzem ordu- sunun Kaymış ırmağı boylarında konak- Isdığını görmüştüm. — Işte, bu da bir mücize, Seyid Haşimin rnuciZeİ... Genç kadın pencerenin parmaklıklarına, sarılarak, sevinçle yürünü gözünü sürmeğe başladı: — Bu kadını karşıma çıkaran sensin, y mapa Beni, onun ağı ile teselli edan ! Zühre başını arkasına çevirdi. Yanıba- Şındaki haremağanın ayaklarının dibinde bir kiz çocuğu gördü, Bu çocuk on beş yaş- larında kadar vardı. Hüngür hüngür ağlı- yordu. İyi amma, Harzem âdetlerini henüz öğ- | Zühre elini uzattı... Şefkatle saçlarını ok» şad: — Neden ağlıyorsun, kızcağızım? Derdin ? — Söylersem, sen de benim gibi ağlar- anl — Söyle bakayım... Ben Iamağa geldim buraya... Çocuk güzierini uğuşturarak mırıldandı: — Sultan Mehmed geçenlerde Buharaya geldiği zaman, babamı zindana attirdi. Onun çabuk kurtulması için, hazreti Ha- $ime yalvarıyorum... — Babanın suçu ne imiş? — Karakalede (Nüruçlhan) adlı bir Fars prensesi varmış... Babam güya öradan bu prensesin kaçmasına yardım etmiş. Hal- buki, o zaman babam Buharda idi. Za- vallı babacığım, vezir Nâsırın Mtirasına kurban gitti. Zühre birdenbire ürperdi; — Babanın adı ns? — Mahmud Safevi... (2) — Şimdi nerede baban? — Sarayın bodrumlarında inliyormuş... — Hapsedildikten sonra babanı göreme din mi? — Hayır. Görüştürmüyorlar. Artık ümi- dimi kestim. Nöbetçilerden biri geçenlerde bana: «Onu arlık göremezsin.. Boş yere gelip gitmels dedi. — Yuşadığından emin misin? — Hiç bir fikrim yok... Seyid Haşimden bubamı istiyorum. Eğer babam ölürse, ben de ölürüm. — Niçin? — Çünkü, benim babamdan başka kim- sem yoktur, — Annen nerede? — Onu hiç tanımıyorum. Ben çok küçük“ kon ölmüş... Zükre bu kısa çok ucımışta. Koynundan bir miklar para çıkarıp verdi; — Demek ki, Karakaleden (Nürucihan) kaçtığı zaman, baban burada idi, öyle mi? Çocuk sevindi: — Evet, burada idi... O (Nürucihan)ı ta- nımaz bile, Mei tekrar derdli kızın saçlarını okşa» — Haydi yavrum, ağlama! İnşallah baba yakında zindandan kurtulur... dedi, Zühre, çocuğun yanından ayrıldı.. Par- maklığa. sokuldu. Yüzünü yavaşça açtı. Hazreti Haşimden neler istediğini kimse bilmiyordu. Fakat, Zühre de ağlamağa baş- lamıştı. Gözlerinden azan yaşlar, inel ta- — Bibi, pencerenin demirlerini ıslatıyor- hi, Haremağası geride durmuştu. Bu urada türbenin içine saklanmış olan prens Kasım, Zührenin yüzünü gördü ve gau larımakta gecikmedi ; — Aman Yarab! dedi - Nürucihan, Bu- hara sarayına nasıl girebilmiş?! Oiyased- din onu nasıl ele geçirmiş?! Yoka, günle- rim beni aldatiyor mu? Prens Kasım (Nürucihan) ın peşinde, de sizler gibi, ağ- Prens Kasım aldanmıyordu. Zühre, Fars prensi Saad'in sevgilisi Nürucihandan baş- ka birt değildi. Fakat, Nürucihan, şehzade Gıyasın sarayma nasıl gelmiş, ona bir ca- riyo gibi nasıl satılmıştı? (Arkası var) (1) Sadreddin Dehlevi, Buhara ve Semer- kand saraylarında uzun müddet olurmuş, o asrın ülemasındandı. O devirde saraylar- daki kadınlar, hükümdarın ve şehzadele- rin gözüne girebilmek için büyücülere ko- şarlar «Şirinlik muskası. alırlardı. Sadred- din Dehlevi bunun önüne geçmek istediği- ni ve bu yüzden sultan Mehmedle ve Tür- kin hatunla arası açılarak, Semerkanddam (2) Bilâhare sultan Mehmed tarafından üç hafta geçmişti. Ağustos ayında idi- Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No. 170 Burada vaktile başka vakalarda olmuştur... Şu modem pencereden kaya görüyorsunuz... Onu yosunlar bu hale getirmiş... Fakat birde kanlı hatırası vardır... Nitekim, Kaptanın gözü ne zaman buraya ilişse irkilir... Zira vaktile, bir gece, sandalnı bu- raya yanaştirmışı ve buradan bir cesedle uzaklaşmıştı. .. Sonra bu balkon... Sonra bu oda... Düelloya benziyen mahud çarpış- manın cereyan ettiği oda... Bütün bunlar, Kaplanın dimağında arada sırada raşeler uyandırıyor... Fakat artık onları akla getirmeği bile istemiyor. . Korsankalenin sahipleri bu yaman vuruyorlardı. Hele Hidayet kızına ma- zisini unutturmak maksadile ne eğ- lenceler tertiplemiyordu. Civardaki de- Telerde, korularda gezmeler yapılı- | kırmızı renkte bir | $a bırakıyordu, Annenin Şermine öy. " dağ A i Gin veriliyordu. Bunlar arasında Ragıb bey de vardı. Davetliler dağılmak üze- reydiler. Şermin annesini öptü. Per- vinin bu civara nakledilen mezarını ziyaret etmek arzusunu izhar etti. Hidayet: — Ben de beraber gelirim! « dedi, — Hayır... Teşekkür ederim... Yalnız gitmek istiyorum. — Bari Mürüvveti beraber gölür. Nakleden * (Vâ - Nâj le bir müşfik bakışı vardı ki... Bu ba- kışlardan hisse, bazen de kaptana isa- bet ediyordu. Şüphesiz ki bu, henüz Aşk ifade etmemekteydi. Fakat mu- habbet ve şefkat bu gözlerden ona doğru da taşıyordu. Burhan kaptan ekseriya civardaki ahbaplarla görüşmeğe giderdi. Bu arada bilhassa Ragıb beyi unulmuyor. du. O da bilmukabele kendilerine ge- liyordu, Burhanın bütün dikkati Şer- lerine bakıyordu. Şermin, hâlâ mü- kedderdi, Bu ailenin birlelk kızı ve va, | *oyin. Gümeli» diye düşündü. ileniyordu. yi risi şeklinde muamele (© görmesine geleli kirgin eek rağmen hâzin halini Üzerinden ata- rafında, küçük kız, sadık bir köpek gi- meleğe Herkesin içindeyken büyük | && sağa sola koşuşuyondu. Şermin cid- .— rek gülümsemeğe, ne- | den mezarlığa doğru yürüyordu. şeli görünmeğe çabalıyordu. Lâkin bu- nun zoraki olduğu belliydi. Civarda Kaptan kestirme bir yol takip ede- herkes, Şermini, Korsanoğlu ailesi ta- rek böğürtlen çalılarının arkasına giz- rafından evlâd edinilmiş, pek yüksek lendi. Oradan mezarlığı iyice tarassud. bir paye konulmuş telâkki ediyordu. lame Ami Onu tam mânasile şerefli bir küçük İki kız, yolda topladıkları demet de- hanımefendi sayıyorlardı o Bilhassa genç kız hal ve tavrile de bu hürmeti ilka ediyordu. Korsankayaya gelmeleri üzerinden Mi ç N eğ il doğru ilerlediği sırada, Şermin, son de fa cAllaha ısmarladık!» der gibi, eğil. | di; Pervin'in tasını öptü. Doğrulduğu sırada, Kaptan, onun | yüzünde büyük bir coşkunluk alâmeti olduğunu gördü. Kızın gözleri sema- ya kalkmıştı. Yüksek bir karar ver- miş insanların bakışlarını andırıyor- | du. Şermin, kardeşini elinden tuttu, Başka bir yol takip ederek geri dön- düler, Korsanoğlu, onların uzaktan uzağa arkasından yürüyor; kendini güster- memeğe çabalıyordu. Bahçeye yaklaştıkları sırada, Şer- min, kardeşini alnından öptü: — Haydi yavrum, sen git... - dedi. G Halinde bir sabırsızlık hissolunuyot- lu. Kaptan, uzaktan bakarak, küçük kızın, ablasını yalnız bırakmamak is- tediğini vazıh surette hissediyordu. Fakat abla israr edip kızı arzusuna in- kıyad ettirdi. Ve arkasından baktı. Elile ona bir öpücük yolladı. Nihayet kardeşini başından savınca, Şermin, rahatlamış gibi içini çekti, Bihamdülillâlh serbestti, Civardaki küçük göle doğru yürü- meğe başladı. İnce bir yolu takip edi- yordu. Kaptan da adımlarını sıklaşlardı. Ne yapacağına dair kararını ver- O civarda pek derin olan suyun ya mına hemen hemen genç kızla birlik- te vasıl oldu. Birdenbire karşısında Burhan Kap- tanı görünce Şermin şaşırıverdi. Ba- Şıni eğerek ve EE kesilip: — Siz misiniz? - — Evet, yek Kardeşinizden ayrıldığınızı gördüm... Bu tarafa doğ- ru geliyordünüz. Ben de arkanızdan yürüdüm. Gülümsüyordu. Keştettiği sırra dair hiç bir telmih- te bulunmuyordu. — Ne güzel bir gün.. - dedi, - Her- halde hoşunuza gitti, dolaşmağa çıktı TİZ — Evet efendim... Pek güzel gün. Ayni zamanda genç kızın koluna girdi. Onu geniş bir yola doğru sürükle- yip götürdü. — Sizi takip ediyordum... — Beni mi? — Sizinle konuşmak istiyordum... Başbaşa... Uzun uzadıya... Samimi- yetle... Kızın vücudü sapır sapır tiriyor- du. Kaptan bunu hissediyordu. — Çok sikıntı çektiniz hayatta... Ve ben bunun mesulüyüm, bilirim kt maziyi düşünür; binnenaleyh banâ karşı muhabbet hissedemezsiniz. deki a vari ğe ceği 3