e Büheylâ yavaşça perdeyi aralıkladı. Di- | şarıya baktı, İşte gene karşıki evin pence- resinde oturan adamin gön göze gelmişti, | Zaten ne zamandanberi hep böyle oluyor- | du. Sanki karşıdaki genç adam mülemadi- yen kendisini gözetliyordu. | Süheylâ duldu. Yaşı elliye pek ziyade yak. Taşmıştı, Kocası öldükten sonra yen! bir kismeti çıkmamıştı. Hele son birkaç gene- denberi artık yeniden dünya evine girmek ümidini de kaybetmişti. İhtiyarladığını his. sediyordu. Sonra sinirleri de bozulmuştu. | Yirmi senedir kendisine yeni bir kismet çıkmadığı için etraftan ona «Evde kalmış dul. iâkabim takmışlardı, Lâkin İşte bir iki haftadır evinin tâm karşısında genç, hem de enikonu yakışıklı bir ağam günün her saatinde hayran hayran uzaktan ken- disine bakıyordu. Maamafih delikanlı pek o kadar cesaresli değildi. Çünkü gözgöze geldikleri yaman şaşınyor, hemen başını başka tarafa çeviriyordu. Genç adamın bir de ihtiyar annesi var- dı. Bu kadın da balkandan Süheylânın evi- ne doğru dik dik bakıyordu. Bütün bun- lar evvelâ dul kadının $uhafına gitmişti. Fakat sonra kendi kendine: «Acaba bu ih- tiyar kadın benim dul olduğumu işitzi de, eakl zaman usulü oğlu için bana görücü mü gelmeğe niyetleniyor?,.» dedi. Muhak- kak öyle olacaktı, Yoksa ihtiyar kadın no diye onun evine doğru dik dik bakacaktı. Hattâ bazen ana oğul yanyana ona doğru bakıyorlardı. Acaba evlenmek meselesi hak- kında ikisi birlikte mi karar vermişlerdi?., Belki ihtiyar ülmeden evvel oğlunun mü- | rüvvetimi görmek istiyordu. Kendisini uzak- $an beğenmiş, kendisine gelin yapmağı ka- rarlaştırmıştı. Lâkin bir aralık Süheylâ delikanlıyı pek genç buldu. Bu yaşta bir adamla evlens- mezdi. Fakat sonradan düşündü. Sanki ni- çin erlenemiyecekti? Pek o kadar yaşlı m Jd1? Hiç de deği. Sonra şik bir kadındı. İyi giyiniyordu. Tatlı konuşurdu. Güzel bir evi epey irad getiren bir hanı vardı. Hali vakti yerinde idi. Bütün ömrünü kocu evde bir hizmetçi kızla yapa yalnız geçirecek de- güdi ya... O da bir erkeği pekâlâ mesud ede- bilirdi. Süheylâ artık karşısındaki evde oturan ibtiyar kadına âdeta kaynanası gözle ba- kıyordu. Birçokları kaynanalardan şikâyet edip dururlnrdı, Halbukl Süyheyli beyaz saçları, kocaman altın gözlükleri ile bu ih- tiyar kadını çok beğenmişli, Onunla pekâlâ geçlneceklerini ümld edi- yordu. Süheylâ kendisini müstakbel kayna- nasına daha ziyade beğendirmek, onun da- ha ziyade gözüne girmek için hemen fa- aliyete geçti, Ihtiyara ev kadınlığını gös- termek istiyordu. Süheyli artık karşıki evden görülebile- cek birçok işleri hizmetçisi Şadana bırak- miyor, kendisi yapıyordu. Meselâ Jüzumlu lüzumsuz camları siliyordu. Beyaz etli kol- larını sıvayıp on yukari tarasaya çamaşır asiyordu. Hizmetşi Şadan, hanımının bu akla gelme- yen hamaratlığı karşısında şaşıp kalıyordu. Halbuki başka zamanlar Süheylâ elini si- cak sudan soğuk suya sokmazdı. O kadar rahatına düşkündü. Lâkin müstakbel kay- nanasına ne eteği belinde bir eş kadını ol- duğunu göstermesi lâzımdı. Süheylâ hem iş görüyor, hem de içinden: «Evde kalmış dul ha.. Bunu söyliyenler pek yakında benim ne kadar genç ve yakı- gıklı bir adamla evlendiğimi görecekler.» Aradan bir yaman geçti Garip şey... imdi genç adam geceleri de evin önünde dolaş- mağa başlamıştı. Demek aşkı daha ziya- deleşmişti. Hattâ bir gece Süheylâ delikanlının an- nesile beraber kendi evinin önünden geçen kan: — Onu kaçırmak istiyorum anne... Dedi. gini bile işikmişti, Baçırılmak!... Bu yuştan sonra bu kadar genç bir adam tarafından kaçırılımak!... Lâ- kin buna ne lüzum yardı. Sanki istemiş ol- saydı Süheylâ ona varmıyacak muydı.. Pa- kat kaçırılmak da çok heyecanlı birşeydi... Dört beş gün sonra dehşetli bir vaka ol- du. oturan ana oğul bir sabah erkenden taşınmışlar, sayfiyeye gitmişler. di. Bunların bu ânl ve ümid edilmez hare- keti, Süheylâyı pek şaşırtmıştı. İşin tuha- fı o günü dul kadının hizmetçisi Şadan da kaybolmuştu. Süheylâ neden sonra Şada- mi ana oğulun elbirliği ile kaçırdıklarını ve kendilerine hizmisçi yaptıklarını öğrendi. Şadan da hakikaten mükemmel bir hizmete çi idi. Güçlü kuvvetli fdi, Elinden her iş gelirdi. Kimsesi yoktu. Boğazı tokluğuna ça- lişırdı, Süheyli, kaybettiği bu hizmetçiden ziyade yıkılan hülyalarına yanıyordu. Hikmet Nafıa Vekâletinden Eksiltmeya konulan iş: 1 — Ankarada Devlet mahallesinde edilmekte olan sulama İşleri işletme merkez inşa binasının ikmali inşaatı keşif bedeli «202623 lira el)» kuruştur. 2 — Eksiltme 22/8/1940 tarihine rastiıyan çarşamba günü saat 15 de Nafia Vekâleti su İşleri reisliği su eksiltme komisyonu odasında kapalı zarf usulile yapılacaktır. 3 — İstekliler eksilline şartnamesi, muksvele projesi bayındırlık işleri genei şartna- mesi, yapı ve imar İşleri umumi fenni şartnamesini «İs lira ci» kuruş mukabilinde su iş- leri reisliğinden alabilirler. 4 — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin «15i9e lira «66 kuruşluk muvakkat te- minat vermesi ve eksilimenin yapılacağı günden iki gün evveline kadar ellerinde bulunan vesikalarla birlikle bir dilekçe ile Nafia Vekfletine müracaat ederek bu işe mahsus ol- mak üzere vesika almalar: Ve bü vesikayı ibraz etmeleri şarttır. Bu müddet içinde vesika talebinde bul, Iştirak edemezler, eksiltmeye 5 — İsteklilerin teklif mektuplarını ikinci maddede yazılı saatten bir saat evveline kadar su işleri relsliğine makbuz mukabilinde Postada olan gecikmeler kabul edilmez. vermeleri lâzımdır, (2038) o (359) Darphane ve Damga matbaası müdürlüğünden 1 — Asgari © 97 saf yerli malı ve muhammen bedeli 9125 lira olan 25 ton külçe kur- gun kapalı zarf usulüle satın alınacaktır. ? — Rksitlme 22/9/940 çarşamba günü saat 14 de idaremizdeki komisyonda yapıla- caktır. 3 — İstekitlerin 684 lira 38 kuruşluk mı ettiği vesalki ve teklirlerini aynı gün sanat 13 zımdır. 4 — Şartname 8/5/040 dan itibaren her gün idareden verilir. Devlet limanları işletme teminat ile 2490 sayı kanunun tayin © kadar komisyon reistiğine vermeleri lâ- 03650. umum müdürlüğünden : Galata Rıhtımındaki yeni yoleu salonunun lokanta, gazino ve büfeleri idaroce hazır- lanan şartname ve mukavele esasları dahilinde kiraya verilecektir. Bu şartnameleri almak ve ona göre tekliflerini yapmak üzere bu işlerdeki ihtisaxla- rile tanınmış isteklilerin nihayet 4 Haziran 940 zevaline kadar İdare levazım şubesine müracaat etmeleri. (4158) CENERZİ | TÜRKÂN HÂTUN ANKARA RADYOSU 21 Mayıs Sah 12.30 program, 12.35 Ajans haberleri, 12,50 Türk müziği, 14 plâkla hafif müzik, 18 prog- ram, 1805 cazband, 18,30 Çocuk saati, 19 Fasıl heyeti, 19,45 Ajans haberleri 20 Çifçi- nin saati( Konuşma), 20,15 Türk müziği, 21 İktisad ve hukuk saati (Konuşma), 2130 Küçük orkestra, 2230 Aj: ve borsa ha- bel 22.45 Cszband (P Soldan sağa: i — Avadanlığı düzgün değil. 2 — Bir nebat. 3 — Bir düzine kırk paralık, 4 — Tersi biday ol demektir - Bir zirnat ölçüsü. $ — Kiri iple temizlenen. 6 — Lerretine bak - Ahenkdar manzume. T — Başına eKs gelirse temiz değil - Hitlerin başı, il — Başına «As gelirse tahkikat kutan ar, 9 — Hendesi bir şekil - Cemi edatı. 10 — Çocuk doğurtan - Bir böcek, Yukarıdan aşağı: 1 — Kurt boğan otundan çıkan bir nevi sehir ile, 2 — Bir eğlence yeri. 3 — Zahmet verme. 4 — Tersi düşmedir - Verme. — Bir çift - Ayı yuvam - Pislik, — Rengini değiştiren küçük bir hay- van. 1 — Olağan şey. 8 — Gişayı muhati - Sahan altlığı 9 — Bir geyi uğur telâkki eden, 10 — Soğuk mevsim - Berrak - Nota, Geçen bulmacamızın halli Soldnn sağa: 1 — Yedigünlük, 2 — Arabacılle, $ — Vülidemden, 4 — Uzak. Kafşe, 5 — Zik, Sakat, & — Ya, Lasim, 7 — Erebkam, Ra, 83 — Lam, Anyam, 9 — İçeri, Adet, 10 — Muz, Dakika, Yukarıdan aşağı: 1 — Yavurselim, 2 — Erazi, Raçu, 3 — 82, 4 — İbik, Ab, 5 — Gad, Kald, $ — Ücekalin, 7 — Nımakamyak, B — Lidfas, Adi, 9 — Üleştirmek, 10 — Kene, Ms, Ta. Bu gece nöbetçi eczaneler! Beyoğlu mintakasında: Merkezde Taksimde Kasim) (Halıcıoğlu, Eminönü mıntakasında: Merkezde (Mehmed Kâzım), Küçükpa-) zarda (Necati Ahmed), (Arif Neşet), Kumkuapıda Fatih mintakasında: Şehremininde (Hamdi), Şehzadebaşında (Asaf), Ka- ragümrükte (Fuad), Penerde (Vitali), Samatyada (Teofilos), Aksarayda (Sa- rım), Beşiktaşta (Nall Halidi, Kadı- közde: (Kadıköy), Üsküdarda (Selimi- ye), Sarıyerde (Asaf), Eyüpte (Hik- met), Büyükadada (Şinasi Rıza), Hey- belide (Tanaş) eczaneleri. (Arnavutköy, Ortaköy ve Bebek ec- zancleri her gece nöbetçidirler.) Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No. 162 Nakleden : (VA - Nüj — Unutmadım... Amma, senin de O vaadi butmanı istiyecek yüzün kal- mamıştır. — Tutmanı istiyorum. —— Sen vaadini tuttun mu? — Görüyorum... Bana itimadın düşünüyorsun... — Evet. — Evlenmem mi seni benden bu derece uzaklaştırdı? — Saklıyacak değilim. — Ne suretle bu meseleyi öğrendin? — Evvelâ gazeteler vasıtasile... — Sonra da? — Bir mektuptan. — Kimden geldi bu mektup? — Bilmiyorum. — Şüphesiz ki dostum ve hayırha- hım olan şu Bahadan'dır, — Farkında değilim. — Muhakkak ki ondandır. — Bu fenalığı edecek derecede sen- den nefret ediyordu demek? Delikanlı başını salladı: — Hayır! - dedi. - Benden nefreline hiç bir sebep yoktu. Başkasına kin besliyordu. — Kime? — Babama, — Allah Allah... O da ne demek?... Kimmiş baban? — Garip te olsa hakikat işte... Ba. bam, ol Nitekim sen de Hidayet ha- nımefendinin kızısın... Şermin hayret içindeydi. Süha ayni sakin halle devam etti: — Baha, babamdan nefret ediyor- muş... Bu ufak tefek adam, cirmin- den umulmaz derecede müthiş hisle- ri kalbinde besleyip büyütmüş. Hem- Şiremle aramızda bir nikâh kıydı. Tarak babamın çanma ot tıkamağı düşünmüş... İntikamın derecesine bak! Bu eski gayzın sebebini bilmiyo- rum amma, mesele bu. Kız, hâlâ, — Kudret bey, senin baban ha? - diye şaşıyordu. — Bunun böyle olduğunda hiç şüp- he yok... Sana annemin macerasını vaktile anlatmıştım. Delikanlı bu ane kadar alaycı, is- tihfafkâr bir tonla konuşmuşken, şimdi birdenbire ciddileşti. in Tefrika No. 69 Hasta ve ihtiyar kadın genç bir kız çevikliği ile yataktan fırladı, uzun kumral saçlarını taramağa başladı Sultan Mehmed casus peşinde.. Vezin Nüsır, Bükümdara yaranmak için, ele geşirdiği fırsatı elbette kaçırmak İste- mezdi. Şair Rızadan ve cariyelerden aldığı malümatı hemen sultan Melimede yetiş- tirdi: — Buharadan buraya şair Riza isminde bir derbeder geldi. Bu adam, Semerkand- den, gehsnde Gıyasa götürülmek üzere bir Arap cariyesi slacakmış, Vezir Nâsır, Türkân hatunu rencide et- memek için Asiyeden bahsetmemişti, Hi- lekür vesir, zarar ve lütuf göreceği kimseleri çok Iyi bilirdi: Sultan Mehmed, o günlerde casus keli- mesinden o kadar huylanıyordu ki. müm- kün olsa, bütün memlektinde bir tek ca- sus bırakmıyacak, hepsini imha edecekti. Bilhassa Arap casualarına karşı çok insaf- sızça davranıyordu. Zira Araplar İnsacl arkadan vurmakta Moğullardan çok daha mahirdiler, Vezir Nâsir bu haberi verince, hüküm- darın gözleri döndü: — Şair Rızayı beh tanırım, Bubaraya “ gittiğim zaman, yemekte o da soframızda bulunurdu. Giyas onu himaye ederdi. Rıza şair bir adamdır. Ömründe şaraptan başka bir alişveriş etinemiştir. Cariye sa- fan almasını beceremez. Bu işte bir yan- hışlık olmasın sakm?.. Nâsır tahkikatını yapmış, icap eden ma- lümatı toplamıştı. — Hayır, velinimetim! dedi. Yanılmıyo- rum, Buharaya götürmek istediği Arap dil- beri, (Hazreti Kasım) türbesine giden yo- un üzerinde bir zengin evinde saklıdır. Şair Riza birkaç gün sonra bu kadını alip Buharaya götürecekmiş, Bunu kulunuza ha“ ber verenler, hakikati çok yakından bili yorlar, Sultanı Mehmed hiddetinden ateş püskür- meğe başlamıştı, Şüphe yok ki, ilk yapıla cak iş, o zenginin evini basmaktı, Sultan Mehmed de bunu yaptırdı. Derhal evi âar- dılar, saray muhafızlarından biri zorla eve girdi: — Sultanın emrile evinizi arıyacağız Haydi bize yol gösteriniz. Yokan canınızı yakarız. Ev sahibi ihtiyar bir Kâşgarlıydı. Halin- den de belliydi ki, birşeyden haberi yoktu. — Sultana ve onun memurlarına evimin her köşesi açıktır. İstediğiniz yeri arıyabi- Hirsiniz. Yalnız şuradak! küçük odaya gir- meyin. Zira orada, yatakta yalan hasta karım vardır. Dedi. Memurlar büyük köşkün her küğe- #ini aradılar. Arap cariyeyi bulamadılar, Ev sahibine: — Bu odayı dn araştıracağız... Belki öra- ya saklamışsındır! diyerek kapıyı zorla aç- talar vo İçeri girdiler, Burada, yatakta yatan ihtiyar bir koca karı vardı, İçeri giren memurlar odayı âraş- tırdıktan sonra, ev sahibine; — Gerçekten karın hasta imiş.. Fakat, ne yapalım? Biz de emir kuluyuz. Diyerek özür dilediler ve köşkten elleri boş döndüler, Memurlar ve muhafızlar evden ayrılın» ca, ihtiyar zengin, kapıları kapattı, Hasta karısının yattığı odaya geldi: — Çok şükür Allaha, zararsızca defolup gittiler. Aradâ Gıyaseddinin hatırı olma- saydı, bu Yaştan sonra, bu kadar tehlikeli bir işe girer miydim? Arkasını duvara dayadı... Birkaç dakika hareketsiz kaldı.. Göğsünü şişirerek geniş bir nefas aldıktan sonra, yatakta yatan ka» dina seslendi: - Bügün hemen yola çıkmalısın! Benim, bundan fazla heyecana tahammülüm yak. Kalbim, duracak gibi çarpıyor. Bu yüzden zengin oldum amma kazandığım paraları da mezara götürecek değilim ya. Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Kısık sesl perde perde yükseldi: — Haydi, kalk bakalım! Şu sırtındaki 15 tiyar hırkasını, başındaki! yağlı takkeyi gi kar, Bir sürü budelayı, eski bir kurdun n& sıl aldattığını gördün yaf Buharaya varın ca, bunların hepsini birer birer şehmde Gi yasa anlatırsın! Hasta ve ihtiyar kadın, genç bir kız ç8| vikliğile yataktan fırladı... Sırtındaki mü) levvas hırkayı, başındaik ihtiyar takkesin| çıkardı, Uzun kumral saçlarını omuzuni| dökerek, derhal taramağa başladı: — Bu akşam güneş batmadan yola çık bilir miyim? — Bibette çıkabilirsin! Herşey hasır. Buharaya gidecek kafileye ilk konak ye) rinde katılıcaksın! Oradan gidiyormuşsui! Ribi, hiç kimsp senden şüphelenmiyecek.. — Yolda yakalanmıyacağımdan ömin| sin, değil mi? — Ben, şimdiye kadar kaçırdığım kadın ların hiç birini ele vermedim. Benim yü aümden bir tanesi bile zarar görmemişti Emin olabilirsin! İhtiyar Kâşgarlı yavaş yavaş anlatmaği büşladı: — Bir gün prens Rükneddin benden gis Miçe bir kadın satın almak istemişti, Beğ o zaman Semerkanda yeni gelmiştim. Her kes beni Kâşgarlı meşhur bir zengin sanf yordu. Halbuki, o günlerde yeni satın ald £ım bu evden başka bir servetim yoktu Rükneddinin istediği kızı Nişaburdan ge' tirecektim. Kızın sahibi çok para istiyordu Bu paraya ben de kazancımı İlâve edince| Rükneddin şaşırdı: «Ben, bü kadar pari ie bir ülkeyi satın alabilirim!. dedi. Ben; «O halde müsaade ediniz de bu kadını şeh zade Gıyaseddine satayım. Çünkü o, isteni: len parayı vermeğe hazırdır.» dedim. O 28 man Rükneddinin gözleri açıldı ve koynul! dan, istediğim paraları çıkarıp fırlattı, Nb) şabura gittim. Parayı verdim. Kadın) kimseye #ezdirmeden Semerkanda getirdin O zaman da sultan Mehmed gene böyle ca? sus toplamak merakına düşmüştü... Adam» Jarı her tarafı kasıp kavuruyorlar, bilhassa Arap kadınlarını yakalamakta ihmal gös termiyorlardı. Şimdi de öyle... Memleketin her köşesi casus yatağı. Fakat, sultan Meb med bunlara karşı öyle insafsizca harekeli ediyor ki. Kendi sarayındaki cariyelere bi- le itimadı kalmamış. Hepsini bir araya top» layıp, ayrı bir dalreye kapatmış. İhtiyar kılığile yatakta yatan kadın, s0 yununca, yirmi yaşlarında güzel, sevimi çehresile meydana çıkmıştı. Saçlarını tara» yıp başına töpladı.. Kazaklar gibi iri tüy- lü bir kalpağı kafasina geçirdi, Müslüman yafetine girdi. Zira, genç kadının Hk konak yerindeki daehk arazide bir zak kabilesi yaşıyordu. Bunlar beğ on önes Rus prenslerinin zulmünden Harzeme sığınmışlar, sultan, Mehmedin ânadesile bu havaliye yerleşmişlerdi. kadın ilk konak”yerine yolcu önce varacak, ve oradan bir kazak #fatile kervana karışıp Buharaya ti. Genç kadına, ihtiyar Kâşgarlının bir adamı refakat edecekti. * Şair Riza o gün öğle üzeri son defa ola rak ihtiyar Kâşgurlının evine uğradı. — Herşsy hazır mı? — Evet *— Ne zaman yola çıkacağız? — Akşam üstü... Sular kararırken, — Ben nerde bekliyeyim? — Şehir dışında... Nişabur yolunda, — Yöllurda tehlike yok, değil mi? — Hayır. Hiç bir tehlike yok. İki hayvanla gideceksiniz. İki saat sonra dağ bekçisinin kulübesinde sabahlıyae: nız. Yarın sabah yola çıkarak, akşama ru kazak köyüne varacaksınız! Sizi o adamlarım karşılayacaklar. CArkası var)| — Böyle bir akrabalığın olduğuna | dair kalbine hiç bir şüphe girmemiş miydi? — Hiç... Baha, tabistile, bütün ted- birleri almıştı. — Niçin? — Projelerini tatbik edebilmek için... Yoksa, Allah vermesin, bile bi- le kardeşime nikâhlanır miydim? Bu kadar karışık işler karşısında maşum Şerminin zihni adamakıllı allakbullak olmoştu. Evde bir de ölü — Her halde Türkiye hududların- dan dışarı çıkmuştır; yahutda şu adalet arasına mesafeler ve hududlar sokmanın yolunu bulmuştur, — Korkusu var, değil mi? — İhtiyatlıdır... Poliş ve adliyenin pençesine geçmemek için bütün ted- brilerini almış olmakla beraber, gene de kaçar... — Seni bırakıp gitti demek?... Cü- rüm şerikini... — Ben yalnız başıma seyahat bilecek derecede büyüğüm... — Öyleyse seni feda edecek derece. de haln... Büyüttüğü adamı... Beni... Arkadaşını... . — Beni severdi... Fakat benden fazla da başka bir şeyi severdi — Neyi? — İntikam hissine din gibi bağlan» mişt. — Para teklif etti... Nazarında, pa- ra her şey... — Uzaklara gitmeni istiyor demek. — Afrikaya, Amerikaya, Kutbu mali yahut cenubiye... Nereye i sem,.. Elverir ki, yok olayım... Bu nun için büyük bir fedakârlığı gös alır. — Kendisine ne cevap verdin? — Biç. — Peki amma ne yapacaksın? — Birinin fikrini alacağım. — Açık konuş. — Bir kadının fikrini soracağım.» Sonra da kararımı vereceğim. İl Şermin, ısrar etmekten çekiniyof” du. Zira anlamaktan korkuyordu. (Arkası var) |