Nazlı vapura girdi. Oturacak bir yep arı- yordu. Bir pencerenin kenarına oturacak- tı. Lâkin tam karşısına gelen kanapedeki orta yaşlı bir adamın kendisini âdeta yi- yecekmiş gibi yılışık yılışık bakması ölni- rine dokundu. Oraya otürmaktan vaz geÇ- ti. Bir iki adım İleriledi. Boş bir pencere ke- barı daha gözüne ilişti Lâkin oradada | genç, sarışın bir adam vardı. Nazlı daha uzaktan bu adamın saygıaz bakışlarının iki at sineği gibi üzerinde gezindiğini his- #etti, Oraya da oturmaktan caydı. Nihayet hususi mevkie geçti. Otada arkadaşı Per- dayı gördü. Hemen onun yanına oturdu. Hususi mevkide kimse! madığı için iki kadın istedikleri gibi konuşuyorlar, gülü- şüyorlardı. Vakıâ Nazlı umumi yerlerde si- gara filân içmezdi. Lâkin Forda şık taba- kasını önünde açıp! — Rica ederim, oyun bozanlık etme... rada kimse yok.. Birer sigara içebilir Deyince arkadaşını kırmadı. Bir sigara di Ferda henüz çok gençti. Nazlıya gelince | o, kadınlar için «olgun» denilen yaşı hattâ biraz da geçmişti. Maamafih hâlâ çok gü- zeldi. Eski nefis, sanat eserleri gibi hâlâ üzerinde hayran bakışların dinlendiğini görüyordu. Güzlerinde çok sevilmiş, çok saadet duy- Üzerine dikkati, alâ- disile meşgul olunma- i, Zaten hayatında hiç bir hiç kimse tarafından ihmal & sını pek iyi bi zaman; memigti, dığını hissediyor, içinde uzun yıllar dünya- nın yarısına hükmettikten sonra tahtn- dan İndirilmiş bir hükümdarın ıztırabinı duyuyordu. Bu kadar güzellikle yaşadıktan, #eneleree erkeklerin başları döndürdük- ten sonra şimdi yavaş yavaş ihtiyarlamak, günden güne bir acuze olmağa hazırlan- mak onun için hakiksten pek müthiş bir şeydi. Kendisi son dereca güzel olduğu hal- de yolda, trende, tramvayda, vapurda hiç de güzel olmayan genç kızları hased ede- rek bakıyordu. Şu dakikada güzelliğini ta- mamile kaybetmeğe, çirkin fakat genç bir kadın olmağa çoktan arzı 1di. «Gençlik gü- zeliiği, denilen o sihirli kuvvet bâzen imu- ayyen senelerde çirkin insanlara bile hu- susi bir cazibe veriyordu. O günü de vapurda Nazlı arkadaşı Ferda ile otururken yanlarından geçen, içeri gi- ren genç kadınlara, genç kızlara dik dik ba- kıyor, onları tedkik ediyordu. Ferda yeni diktirdiği mevsimlik bir elbiseden bahsedi- yordu. İşte tam bu sırada hususi mevkie bir delikanlı ile genç bir kadın girdi. Deli- kanlı zayıf, esmer, ufak tefekti, Çirkind. Genç kadın çok güzeldi. Gözlerinin içi cıvıl crıldı. Yüzü gayet renkli görünüyordu. Çok &enç olmasi güzeliğini bir kat daha fazla gösteriyordu. Esmer delikanlı Nazlıyı görür görmez ya- nındaki genç kadına, — Şuraya oturalım!.. dedi. Onun seçtiği yor Nazlı İle tai karşı kar- giya idi. Nazlı da bu genç adamı tanımıştı. Delikanlı her gördüğü yerde kendisine uzun uzun bakar, önü iyiden iyiye sinirlendirir- di, Sonra m kere peşine düşmüş, onu ta- ın ona sert sert bakma- | si fayda etmemişti. İşte gene vapurda onu görür görmez gel- mg, tam karşısına oturmuştu. Halbuki i, bazı kadınlar gibi pek genç olan erkeklerden hiç hoşlanmazdı. Onları basit, henüz erkekleşmemiş bulur- du. Nazlıya göre etkek kirkına doğru mü- leşirdi. Halbuki bu yılışık delikan- , ne kadar gençti. Nazlı otun israrla ken- disini rahatsız etmesine pek sinirleniyor. | du. Hattâ genç adam böyle devam ederse ona bir ders vermeği de düşünüyordu. Bir | in rezaleti göze alarak bu haddini bilme- | yiiyacaktı, İ Perda, Nazlıya yavaşça: elikanlıyı tanıyor musun kuzum... Sana ne garip bakiyor!.. Lâkin Nazlı şimdi garip bir düşünceye | aştı, Bu delikanlının, yanında gayet genç bir kadın olduğu halde gene kendisine 1s- KABET miş, âdeta onu gururlandırmıştı. İzzeti nef- sini okşamıştı Hissettirmeden delikanlı ile yanındaki genç kadına baktı, Garip Şey... Genç adam sevgilisne hiç aldırış etmiyor- du. Onun bütün dikkati Nazlının Üstüne çevrilmişti. Şimdi Nazlı heyecan içinde idi. Delikan- lının yanındaki kadının yaşını tahmin et- ti. Kendi kendine «olsun olsun da bu ka- dın yirmi yaşında olsun.» dedi. Yirmi ya- şında bir kadınla rekabet etmek, yirmi ya- şında bir kadına tercih olunmak... Bu Naz- lıya âdeta sarhoşluğa Benzeyen bir zevk veriyordu. Kendisini âdeta ihtiyarlamış ad- dettiği bu çağında böyle genç ve güzel bir kadını gölgede birakmak!... Şimdiye kadar Nazlının hayatında hiç bir erkek ga çirkin delikanlı kadar kendisinin kadınlık guru- runu okşamamışlı, Artık ona daha dik- katli, daha ümld verici bir tarzda bakiyor- du. Blakaç gün sonra sokakta gene onun pe- âinden geldiğini gördü. Gülümsedi. Deli- kanlı bundan cesaret bulmuştu. Hemen onun yanına yaklaştı. İşte böyle ahbap ol- dular. Nazlı bir aralık ona sordu: — Sizi vapurda gördüğüm zaman yanı- nızda genç bir kadın vardı. Kimdi ol... Delikanlı gülümsedi — Ha. Evet.. Kız kardeşim! Nazlı fena halde bozulmuştu. Genç adam ona: Bir daha sizl ne zaman görebilirim? diye sorunca, sert sert cevap verdi: — Bir daha mı? Buna imkân mı var?, Hem beni görüp de ne yapacaksınız canım? Böyle söyliyerek ondan ayrıldı Beyoğlu mıntakasında: o (İstiklAD, (Venikopulo), Taksimde: (Kemal Re bol, — (Ertuğrul), Şişlide: (Halk), (Asım), Kasımpaşada: O(Müeyyed), Hasköyde: o (Halıcıoğlu, OGalatada: (Sporidis), (İsmet), Eminönü mınta- kasında: Merkezde (Hüseyin Hüsnü), Kumkapıda: (Asador), oAlemdarda! (Abdülkadir). Küçükpazarda: (Hasan Hulüsi), Fatih Mıntakasında: Şehre- mininde: (Hamdi), Şehzadebaşındı (İbrahim Halil), Karagümrükte: (Su- ad), Fenerde: (Hüsameddin), Samaf- yada (Erofilos), Aksarayda: (Ethem Pertev), Kadıköy muntakasında: (Halk) (Osman Hulüsi), Üsküdarda: (Fuad Hasip), Sarıyerde: (Osman), Beşiktaş ta (Vidin), Büyükadada (Halk), Hey- beliadada: (Tanaş)», Eczaneleri, Amavutköy, Ortaköy ve Bebek ee- zaneleri her gece nöbetçidirler, AKŞAM Abone ücretleri Türkiye Ecnebi 7700 kuruş M0 » 1400 Kuruş mw » SENELİK $ AYLIK 3 AYLIK 400 » m » 1 AYLIK 150 » —>» Posta ittihadına dahil olmıyan ene memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Telefonlarımız: Başmuharrir: 20565 — Yarı işleri: 20765 — İdare: 20641 — Müdür: 20497 Rebiülâhır 11 — Huzur 14 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yata E. 710 916 447 844 120- 158 va. 233 439 1210 1607 1923 21, İS İdaroha; Rabiâli civarı Acımusluk sokak No. 13 Tuzak içinde Tuzak 'Tetrika No. 160 — Anneliğimi ve kardeşimi kurtar- mak istiyordum... İntihar etmek de- recelerine gelmiştim... Gayet fena bir mahallenin gayet fena bir evinde ya- şıyorduk. Son yaşamak imkânlarımız çoktandır kaybolmuştu. Beş paramız yoktu. Hidayet gözlerini açtı: — Anneliğinle hemşireni kurtar- mak mu İstedin? Nasıl? — Her türlü çareye başvurdum. Müsbet bir yol bulamadım. Ah, ne tahkirlere, ne taarruzlara uğradım... Bunları anlatmakla, bitiremem... — Vah, erlâdım... Yüreğim parça- Tanıyor... Ama, yine anlat... — Cesaret edemiyorum. iğreneceksiniz... — Böyle birşeyi nasıl olur da aklın- dan geçirirsin?... Bütün felâketlerine sebeb benim... . Genç kız mahud bar gecesini an- Jattı: — Paraya ihtiyacım vardı..: Anlı- yor musunuz? Benden — Bir adam bana iyilik yaptı... Para verdi,;, İsmi Murad Molla... . Nakieden : (Vâ - NüJ —A... — Beni kurtaracaktı... Fakat mu- kadderat kurtulmamı istemedi. Gay- | yet tenha, tehlikeli bir semtte oturu- yordum... O gece eve dönerken... Sühanın haydudlar elinden kendi- sini nasıl kurtardığını, münasebetle- rinin nasıl ilerlediğini de hikâye etti. — Şimdi anlıyorum... O, seni sevl- yormuş... — Ah, seviyor muydu, sevmiyor muydu?... Bilmiyorum... Her halde öyle diyordu... Fakat işte Molla Mu- râdın torünile evleniyordu, Beni alk dattığını ancak bu sabah öğrendim... Emin olun düğün yerine koşup geli- şimin sebebi, kıskançlık değildi... Rakibem olan o genç kızı kurtarmak istiyordum. — Kurtarmak mı? — Evet... — Ne münasebet? Kendisine lâyık olmıyan bir er- kekle evleniyordu da ondan... Ah, bilmezsinz, ne âlçak adam, anneci- ğim... Cani... Hirsiz... Katil... — İmkânı var mı?... Senin sevgi- imera ulm asan ği ala mi hoş görüyorsunuz. ANKARA RADYOSU 19 Mayıs pazar 12,30 Program, 1235 Ajans haberleri, 12,50 Türk müziği, 1439 Küçük orkestra, 18,05 - Plâk, 1850 Caz orkestrası, 19,25 Konuşma, 19,45 haberler, 20 Türk müziği, 2045 Tarih konuşması, 2 Türk müziği, 2145 Muhld- din Sadakın resitali, 2230 Ajans e borsa haberleri, 22,45 Spor haberleri, 235 cazband Ci) Tahran radyosu Kısa dalga 3i metre üzerinden hergün iye sastile 12,15 de türkçe neşriyat Soldan sağa: i — Bir cins meyvalar. 2 — Elleri boş değil, 3 — Minimini ayakkabı Torsi Marmarada bir ada - Tok de- Gi. 5 — Şart lâhikası - Erkek değil. 6 — Reflektör - Tersi şikârdır. 7 — Tersi güzel sanat - Yeni değil - Tazyik et. 8 — İikönce - Sonuna «M. gelirse zulme- dendir. 9 — Beyaz bir cins çiçekler, 10 — Terakki. Yukardan aşağı: 1 — Sinemanın meşhür siçanini, 2 — Akıllar - Çoban düdüğü. 3 — Eski bir Türk şalri - Başına «Ku gö- lirse küçük para torbası olur. 4 — İmam yetiştiren mektepler. 5 — İlimler - İsimler, 6 — Heyecan ve ahenkli şiir - Dokuma tezgâhı iğnesi, 7 — Cezire - Tersi yalnızlık köşesidir. 8 — Sinemanın küçük odasında » Üst de- Keder, rmaktan emirdir - Örnek, Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — İmtihanet, 2 — Fırçalamak, 3 — Trkya, Ma, 4 — İlniireb, 5 — Has, Ağlama, 6 — Ami, Zahmet, 7 — Ratan, Ayva, 8 — Gad, Zaav, 9 — Edanl, Du, 10 — Açama- ma, Yukarıdan aşağı: 1 — İftiharla 2 — Mırlama, 3 — Transit- geç, 4 — İçki, Sada, 5 — Haylazadam, 6 Alarga, Na, 7 — Na, Elhazin, 8 — - Em, Bam- ya, 9 — Tam, Mevad. 10 — Küratavuk. KÜÇÜK İLÂN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin. de iş ve işçi bulmak için istifade ediniz! Bilmiyordum ki öyle olduğunu. Macerasını sonra öğrendim... Fakat onu da bu felâketlere ailesi tarafın- dan terkedilmiş olmak atmış... Be- nim vaziyetime benziyor... Şüphesiz. cürümleri affedilmiyecek şeyler... Fa- kat bana yardım eden, beni seven bir erkekten gene de yüz çeviremedim. Başını eğdi. İ Hatıralarının yükü altında ezilmiş | gibiydi Hidayet, evlâdının vücudünü kolla- rile sardı, Onun titrediğini, yaralı bir kuş gibi çarpındığını, çırpındığını hissediyordu Korsanoğlunun karısı, öyle bakıyordu ki, Şermin onun göz- lerinde sonsuz bir şefkat ve muhab- betle beraber birde endişe, hattâ korku okudu. Yavrusunun böyle uçu- rumlara sürüklenmiş olduğu onu dehşete düşürüyordu. ” — Görüyorsunuz ya... Başımdan neler geçti... - diye hazin hazin söy- lendi. — Şermin... Evlâdım... Söylüyo- Tum ya: Üzülme... Aşkım seni ie selli eder... Unutürsun... Unuturuz... — Unutabilir misiniz? Hidayet hanım: — Elbet... Elbet... Bundan sonra. ki hayatımız bak ne İyi olacak... — Bugün siz beni ulüvrücenabınız | dolayısile affediyorsunuz; her şeyi | İ olduğumu göreceksinli 'Tefrika No, 67 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN İmad: «Belki İşo'yu reddedebilirim; fakat Hüsrevimi inkâr etmeme imkân yoktur!» diyordu — Sen merak etme, anne! Üstümüzde bi- zi koruyacak bir Allah ve arkamızda Tür- kân hatun var, Bize kimseden fenalık gel- meg. ... Ana, oğul kavgası Küçük Hüsrev, İmadın annesinin evin- de büyüyedursun. | saraydan kaybolunca, sultan Ex ik şehzadeniz öldü. Diye haber vermişler ve hükümdar, bü haberden umulduğu kadar müteessir ol- mamıştı” — Böyle dedikodulu bir çocuğun büyü- mesini Allah da istemedi. Canın! aldı. Diyerek, İşoyu teselli etti. İşonun yalan- dan ağlamasına bakılırsa, Hüsrevin kaçı- nimasından o da haberdardı. Demek ki, ve-| zir Nüsir herşeyi yolunda yapmış, İşoyu da kandırmıştı. Şimdi sıra İşonun saraydan uzaklaştırı!- masına gelmişti. — Ben, Arap oldu- gum için, hükümdar benden şüpheleniyor. Hakkı da var, Yabancılar kendisine çok iha net ettiler, diyordu. İşo her ne adar hükümdarm nikâhlı ka- rısı ise de, son hâdiselerden sonra, sul- tan Mehmed onun da odasını ayırmış ve İşo bunu görünce, atisinden emin olma- mağn başlamıştı Hattâ bir gün, vezir Nâsir Sultan Mehmed yarın, öbürgün hali- feye ve Cengize z ziyetin çok güçlü Demişti. İşo bu sözü yabana atmamıştı. Vezir Nâsır hakikati söylüyordu. İşo, kendisini korkunç biir skıbetin bek- lediğini görüyordu. Ortalıkta harp tehli- kesi olmasaydı, belki de sultan Mehmedin göründen düşmeden yaşıyabilirdi. Fakat, bir yandan Araplar, bir yandan da Moğol- ların Harzem iline inmek istemeleri, sul- tan Mehmedi bu iki unsura karşı şiddetli davranmağa mecbur ediyordu İşo tehlikeyi görünce, İmad gibi genç bir kahraman karısı olmaya razi olmuştu. Tür. kân hatunun da bu işte büyük rolü vardı. Valide sultan bir gün İşoya kendi dalrs- sinde raslamış ve ona: — İmadia evlenirsen, mesud olursun, Ayşel Demişti. Demek ki, valide sultan da, ge- Wininin oğlundan ayrılmasını istiyordu Zaten, İşo çok iyi biliyordu ki, Türkân sultan gelininden memnun değildi. Ken- disini oğlundan ayırmak için ne mümkün- 8 yapmıştı. Eğer, son Moğol ve Arap ca- susları hâdisesi baş göstermeseydi, İşonun apki saltanat ve itlammı belki biran dah tan Mehmedir dei büyük itin Sultan Meh- med, onun yüzünden annesile birkaç kere münakuşalar yapmıştı Harzem şahın Annesile arası bu yüzden açılmıştı bile, Hâdiseyi yakından bilenler: — Türkün hatun, oğluna İşoyu terket- mesini emretti, Sultan Mehmed razı ol- madı... Ve ilk defa anasını kırdı Diyorlardı. İşo, odasının ayrıldığını, elinden alındığını ve eski debdebesinden eser kalmadığını gördükçe, hem Türkân hatuna kızıyor, hem de korkuyordu Bereket versin ki Türkân hatu- nun İmada verdiği rd. İşte, İşo- yu bu söz k dem ki, vaktile Günün bi w cariyelerinin * İmad, Türkân hatunun sarayına sık sik gidip gelmeğe ba nişti, O, çocuğunu de- Wee seviyordu. Annesi, İmada: — Bu çocuğu sen, İşonun hatırı için se- viyorsun! Ondan nefret ettiğin gün, Hüs- revi kendi elinle boğacaksın! Demişti. Oysa ki, İmad, küçük Hüsrevin — Hayır, aşkım yüzünden, — Fakat sonra düşüneceksiniz; be- nim Kirlenmiş, mahvolmuş bir kız Belki terbi- yemin de noksan olduğuna kail ola- caksınız... Sizi sevdiği için beni kabul €den zevcinizin yanında mahçup dü- şöceksiniz... Beh mazimin daimi bir leke olduğunu, asla unutulmıyacağı- nı sanıyorum... Aldanıyorsun... Göreceksin... Ümidin kırılınasın... Bence bu dün- yada bir şeyin kıymet ve ehemmiyeti var: Sen kızımsın, seni seviyorum... 'Terbiyene gelince, çok ince bir ruhun olduğunu görüyorum... Hiç kimseden aşağı kalmazsın... Bundan sonra se nin için yaşıyacağım... Senin uğrun- da ne göz yaşları döktüm... Ah, bun- dan sonraki istikbal, bana ne kâdar parlak görünüyor... Çünkü yanım- dasın... — İstikbalin parlak olduğunu hiç sanmıyorum. — Benim yanımdan âyrılmıyacağı- na dâir söz veriyor musun? Benim kanadımın altından çıkmıyacağına? — Evet, anne, — O adamı seviyor musun? — Onu mesud görmek, kurtulmuş, yepyeni bir hayata başlamış görmek isterdim. — Asıl mesele şu: Seviyor musun? — Hayır, kendi kanından dünyaya geldiğine inan- miştı. Annesine: — İşo, zengin evlerinde müselles dağıtan ve göbek atan rakkaseler arasına karışsa bile, ben gene çocuğumun babasıyım... İşo- yu reddedebilirim.. Faaki, Hüsrevimi in- kâr ödemem. Cevabın: vermişti, İmad her zaman anasile kavga eder du- rurdu. Türkün hatunun da İşo yüzünden oğlu ile arası epeyce açılmıştı. Memleket işleri hakkında görüşüyorlardı, fakat üde- ta birbirlerinin yüzüne bakmıyor gibiydi- ler. Sultan Mehmed, Harzem tahtına oturur ken, anasına yeminle söz vermişti: «— Her ne sebep ve bahane İle olursa ol- sun, ölünceye kadar seni incitmiyeceğim ve sana hürmet edeceğim, anne! Allah bu yeminime şahid olsun.» Bultan Mehmed yeminden korkar ve ya» lan yere yemin edenlere çok ağır cezalar verirdi. Annesin erdiği sözü hatırladık. ça, vlodanen muazzep oluyor, hattâ onu rencide ettiği zaman, ayağına gidip özür dilemden içi rahat etmiyordu. Son günlerde, bir taraftan küçük Hüş- Tev, diğer taraftan du İşo bahane ep iki ana - oğul arasında başlayan kavgalar ve münakaşalar gittikçe büyüyordu. İmadın annesi, oğluna: Bu çocuk, piçtir, Deyip duruyor, Türkân hatun da sultan Mehmede — Halifenin casusları memleketin beş köşesini sardılar. Sen hâlâ İşo gibi bir 20- hirli yılanı koynunda tutuyorsun! Diye söyleniyor, bu yüzden kavgasız, gü- rültüzüz, münakaşasız bir gün geçmiyore du Şair Rıza, Türkân hatunla başbaşa.. Prens Giyaseddinin nedimi, şair Riza © günlerde bir iş için Buharadan Semerkan- da gelmişti, Şair Riza #aray muhitine gös rünmeden, bir kaç gün içinde işini bitirip Buharaya dönecekti Saray mensuplarından, Rizayı tanıyan- lar, Türkün hatuna haber verdiler. Türkân halun, şairi buldurtarak, bir akşam ye- meğine davet etti. Riza yakayı kurtaramadı. Sultanın da- vetine isabete mecbur oldu. Türkün hatu- nun sofrasında Rizadan başka kimse yok- tu. Valide sultan onu bir kere Buharada görmüştü. Uzaktan uzağa da şöhretini du- Yardı. Sofrada başbaşa kalınca sordu — Gıyas, Azrinın arkasından çok ağla- miş diyorlar, doğru mu? Kulunuz görmedim, sadece sultanım” asa da hakkı yok mu? şehzademizin biricik sevgilisiydi. — Gıyasın, sarayında rmiş. Bunlar arasında A zak bir kız yok mıydı? Mecnun, Leylânın aşkından dağlara düşmüş: sultanım! O, Leylâyı sevdiği za man Dicle - Fırat boylarında binlerce Arap dilberi vardı. Fak: gü Leylâdan başkasını görmezdi. Türkün hatun, Azrânın bir casuğ gunu söyliyerek: — Halifenin hesabına çalıştı dedi, oğlum Mehmed onun başını vurdu masaydı, bu işi ber» yapacaktım. Devleti. mizin temelini öyle bir kalta ktıracak değildim ya... Şalr Riza hayretle başını — Hakkın susluk yü onun gös oldu- alladı içine e: — Bu işi sultan Mehmed burada yapır ama, gehzad Buharada bun mağa muktedir değüdir. (Arkası var) — Niçin? — Ben ancak namusâr bir insa sevebilirim. — Acaba doğru mu söylüyorsun? 'ok doğru söylüyorum, — Öyleyse kurtulduk. . kendisini felâketten kurtarmak isti- yorsun, bunun için çalışırız — Şayet kendisini buradan uzak- laştırıp emin bir yere göndermek ka» bil olsa hayalıntırı on senesini seve 88 ve feda edebilirim. Kapının önünde bir durduğunu işittiler, Hidayet hanım pencereye koştu. — Kaptan... - dedi. Burhan biraz sonra belirdi, Güyet endişeli bir hali vardı. Fakat genç kızı görünce gülümsemekteğ kendini alamadı Büyük bir şefkatle: — Evlâdım... Elim bir vazife yap” man icab ediyor, — Emredin... Hazırım — Gel güzelim... Seni, bütün hay* tınca sana annelik eden zavallı kadı” nın cenazesi başına götüreceğim.-- — Biçare... — Kendisile konuştum... Senin o” lara karşı gösterdiğin sonsuz fedakâf” lıkları biliyorum... Çok ulvi bir 7 bün var... Pervincik, ölürken seni dü” şünüyordu... Haydi gidelim... (Arkası var) otomobiliğ