Safdil tacir!.. Gazete havadisleri arasında pirele- Fin deve, develerin pire olduğu çok gö- rülür (9). Bunun son bir örneği de ge- gen gün zabıta haherleri arasında geç! $i. Bu, bir açık göz tarafından dolandı- | nlan «Safdil bir tacirin macerası İdi. | Saldil tacir!... Fili yutan bir yılandan farkı olnuyan ve biran tertip hatasını akla getiren lâf!... Sanki harfleri dizen adam, | Meselâ âlil bir ihtiyarı tavsif eden «saf- dil» kelimesini yanlışlıkla «tacir» keli- | Wesinin başıma, koymuş bir sıtatı da başka bir yere!... İ yalnız başlıkta değil, ha- vadisin içinde de birkaç defa tekrar- ğ anıyor. Böyle ardı ardıma hatâ ancak| €vlenmelerde, yahud imar işlerinde ya- i — Piliri,, Şu halde bu iki kelimenin bi- ribirine aid olduğu muhakkak!... Mu- hakkak amma gel de bu zamanda ta- tirin safdil olabileceğine inan!.. “Safdil, kelimesi birkaç cevherin terkibile kıymetlenen cevherler gibidir. rine kullanılırsa da içinde biraz vic- , biraz İz'an, biraz iman, biraz İNSaf, biraz merhamet vardır. Halbuki modem tacirin terkibinde bunları bulmak ne dereceye kadar mümkündür bilinmez! Esasen bu saf- dil tacir tarifinin göz önüne getirdiği sima ile modem tacirin hatırlattığı tip arasında münasebet yoktur. Birincisi nurani yüzlüdür. Boynu «Tevekkeltünlüllah» ile bir yana eğil Miş, gözleri yerde, dudakları mütebes- $#im ve müşterinin gönlünü hoş etme- E€ amüdedir. Mantığı «bin şükür», fel Selesi «bir lokma, bir hırkavdır. Gönlü İ cennet aşkile doludur. i İkinci yüz ise sıdkile hilenin çarpış- karışık bir muharebe karma i meş udır. Orada kan gövdeyi gölü Tür. Gözleri başkasının kesesinde, du- dakları adam aldatmağa amâdedir. Mantığı «milyon», felsefesi «bire yüze dür, Gönlü dünya mah ile doludur. Birinci tiple ikinci tip arasına devir. ler, asırlar girdi goktan müzelik olmuş demektir. Onun Yeri 1940 tarihli gazete sütunları de- (1 Gazeteciliz hakkındaki bir ankete ce- VAD veren bir başmuharrir de gazeteciliği Her ne kadar «bön, sersem, budüla» ye.) yle tarif etmiş! ve , | | Zil, 1840 tarihli kitaplar olsa gerek! i ğ (İstanbul gazetecileri, aralarındaki yakınlığı arttırmak için sık sık toplar nıp akşam yemekleri yemeyi kararlaş- tırdılar, İlk toplantı geçen cumartesi günü akşamı, Park Otel'de yapıldı. Toplantının en çok dikkate çarpan tarafı konuşulanlardan ziyâde yenen- lerdi, İstanbul Basın birliğinin ezeli ve ebedi reisi, meslekdaşlarının gönlünü hoş etmek için öyle mahirane bir ye- (Yazı ve vesimler;: Cemal Nadir'in) “emekli to *dur?... | plantı!.. i Vâ - Nü (kadın budu). Sedad Simavi (bastı). Sabiha Zekeriya (keşkülü fu- Nazif (puf böreği). izziya zade Velid (Şam baklavası). Muharrem Feyzi (diplo- mat çorbası). Peyami Safa (kış türlü- sü). Ali Naci (kâğıt kebabı), Halil Lüt- fi (onluk böreği). Hakkı Tarık (mü- mek listesi hazırlamıştı ki görenlerin ağzı sulandı!... Her davetlinin nabzi- na göre tertip edilen bu listeyi ve bir | K kısım davetlileri sahifemize geçirmek» le bahtiyarız.) Gazeteciler ve yedikleri yemekler; (Arka sıra, soldan sağa doğru) Âbidin Dâver (su böreği). Etem İzzet (âpa). Hüseyni Cahid (dil haşlama- 8). Yunus Nâdi (Gümüş balığı). | dır), * Takslın, Sedad Çetintaş (Mimar) — Eâkiden bir çeşid mimar vardı, şim di neden bir de yüksek mimar türe- di?... Cevap: — Bu, yüksek apartıman mi- | marisinin tabil bir neticesidir. * Berlin, Göbbels (Propaganda na- zn) — Radyomuzda günde beş vakit ezan okutmak istiyoruz, ne dersini; Cevap Hir defa şu adrese dar niz: «İstanbul, Cağaloğ har Uzu nan, Ankara sene de Nevyi Cevap: Vedad Nedim Tör — Bu kta sergi açılacak mı?.. — Maalesef hay Büyükada, Esad Mahmud Kara- kurd — Bam muharrirler cümleleri «Aldı kalemi eline!» şeklinde tersine yazıyorlar, bunun bir sebebi var mi dır?... Cevaj — Bâzı muharrirler yazıla” | rmin müsveddelerini eski harflerle sağdan sola yazarlar, Cümleleri esk yazı ile doğru yazsalar bile yeni yazı ile tersine çıkar!... Sebebi bu olsa ge- rek!... 4 Tahtakale, Niyazi Tezer (Telefon | müdürü) — Telefonum ekseriya yanlış çalınıyor, Kâh bir bakkalı, kâh bir ma-' hallebiciyi, kâh bir tütüncüyü arıyor- lar. Acaba bunur bir çaresi yok mu- | Cevap: — Abonelere dikkat tavsiye | etmekten başka aklımıza bir çare yek miyor bayımı!... — Ayı istiyoruz! Enver paşanin heykelleri?.. Yıllardanberi yazıla yazıla, anlatıla anlatıla bitirilemiyen İttihad ve Te- rakki hatıralarına alışan gözler, bu hafta gazetelerde böyle bir haber gö- rünce durakladılar: — Acaba?... diye biribirine bakıştır lar. Hakları var, Merhum da sağ olup böyle bir havadis görseydi ayni hayret ve heyecana düşerdi!.., O da: — Acaba”... Diye hiç olmazsa bir endam ayna sına bakar ve hayalhanesinde sıra Si ra, boy boy, atlı, otomobili bir sürü Enver paşa heykeline geçid resm! yap» tarırdı. Yalnız, hangi muvaffakıyetin bergüzarı olarak hangisinin nereye dik kileceğinde tereddüd ederdi, Fakat uzun tereddüde ne hacet?... Hepsinin yerleri belli: Keçe külâhlı hey. keli Edirnekapıya, Harbiye Nazırı hey- keli Beyazıda, başkumandan vekili heykeli Dolmabahçeye, Enveriyeli hey- keli Osmanlı - Alman dostluk yurdu- nun yerine, eri muhteşem bir heykeli de Kafkasyaya dikilebilirdi!... Halbuki havadisin aslı ne halka, ne merhuma hiç de böyle bir hayal bay- ramı yaptıracak gibi değilmiş. Meğer Enver paşa veresesi Kuruçeşme yalısı- nın bahçesindeki dört heykeli belediye- ye satmış, belediye de onlarla Taksim bahçesini süsliyecekmiş!.. Gazeteler de bunu «Enver paşanm heykelleri» diye yazdılar, Böyle bir şayiadan sonra heykelle. rin nakli de bir mesele olacaktır. — Enver paşanın heykelleri geçiyor! diye tâ Resne fotoğrafhanesine müş- teri olmuş meşhurlardan tutun da, umumi harpte zeytinyağı kandilinde dersine çalışıp adam olmuş meçhulle- re kadar bir yığın kalabalık sokaklara dökülecek, bir kısmı barut kokulu, bir kısmı kandil kokulu hatıralarla yana- rak araba ve kamyonda, örtüler için- de nakledilen bu yadigârları görme- ğe can atacaktır!... Heykellerin ne olduğunu bilmiye- ruz, amma yalı bahçesinden alındığı na göre ya kadın, ya aslan veya kap- lan olacak!,.. Fakat ne olursa olsun onlar, bir göm. lekçi vitrini kadar şık ve zarif Taksim bahçesinde, her görünüşte Enver pe- rekkep balığı). Nadir Nadi (kuzu tan- | şayı hatırintacaklar!... Ne garip bir talihi... — Başmuharrir haftada iki gün et yerine balık yiyelim diyor!, lanmaz, biz de haftada iki gün peynir - ekmek yerine et yemek