8 Nisan 1940 Sahife 7 İngiliz: ve ransız kızılhaçları menfaatine büyük bir balo verildi Baloda bütün elde edildi. Powel ile gen Bugünkü harpte bütün Amerfim kalben müttefiklerie beraberdir. Cld- di tatkiklerile meşhur olan efkârr Umumiye enstitüsü geçende harbin Beticesi hakkında ne temenni ettikle- Tini Amerikalılardan sormuştur. Ge- len cevaplara göre hâlkın yüzde sek- sen dördü İngiltere ve Fransanın gir Hhiyetini istemektedir. Yüzde on beşi galip, mağlüp olmayan bir sulha te Yaftardır. Ancak yüzde biri Almanya» nin galibiyetini istemektedir, Amrelkanın muhtelif şehirlerinde oturan halk arasında yüzde bir dere- cesinde Almanyanın galebesini istiyen! bulunabilir. Holivutta bu de yoktur. Yani sinema şehrinde bilâistisna her kes müttefiklerin galebesini istemek» tedir. Bu arzu ve temenni sade söZ- den ibaret kalmamakta, filiyat ile de tezahür etmektedir. Sinema artistleri hafta geçmiydr ki İngiliz ve Fransız Kızılhaçları ve ya hayır cemiyetleri menfaatine mü- samereler tertip etmesinler. Bu mü- Sümerelerin hepsi çok muvaffakiyetli olmakta, mühim hasılat temin et- mektedir. On beş gün evvelki müsamere bil- Yasa parlak olmuştur. Fransız ve İngiliz Kızılhaçları menfaatine tertip edilen bu müsarmerede tertip heyeti- nin başında Ronald Colman bulunu- yordu, Birçok büyük artistler heyete dahildi. Komiserlik, yani müsamere- yi idare vazifesi oAdolphe Menjouya verilmişti. Müsamereye iştirak ücreti adam başına 10 dolardı. Bunun üç buçuk doları yemeğe vesair masrafla- Ta gidiyor, altı buçuk doları iki hayır cemiyetine ayrılıyordu. Müsamereye 1200 kişi iştirak ettiğine göre yalnız bilet satışından iki cemiyete 7800 do- İar ayrılmıştır. Sinema yıldızları ta- rafından yapılan çiçek, sigara, şeker Satışları, piyango vesaire ile birlikte & safi hasılat 15 bin doları bulmuştur. Müsamereye gelenleri kapıda Men. İou karşılıyordu, Kapı yanında iki s- Ta yıldızlar sıralânmışlardı. Bunlar, boyunlarına asılı sepetlerle çiçek, si. gara, şeker saliyorlardı. Her giden bunlardan birkaç şey salin alıyordu. Satıcılar arasında bilhassa Myrna Loy, İda Lupino, Wendy Baric, An- nabella, Micheline Cheirel, Mauren ©'Sullivan, Olympe Bradna nazari dikkatı celbediyordu. Birçok artistler de ufak tefek numarelar yapmayı kabul etmişlerdi. Yemek küçük masalarda yenmiş- Ür. Fakat sıkı dostlar bir araya gel- diklerinden her masada sekiz on kişi bulunuyordu. Chafles Boyer, Arna- belâ ve birçok Frahsız artistler bir Masayı işgal etmişlerdi. Komiser Men» Jvu, Myrna Loy, Clarek Gable, Caro- $ le Lombard ve bazı dostlarının musa- Sl &n neşeli sofrayı teşkil ediyordu. zlar bulundular, 15 bin dolar hasılat çok nazarı dikkati celbeden William Ş ç karısı Diana Lewis idi Mickey Rooney, genç artistlerden Judy Garland ile dansediyor Müsametede en çok alâka uyandı- | ran köşe William Powel ile genç ka- sı Diana Lewisin masalarının bi | Tunduğu taraftı. Jean Harlowün ölü. münden sonra dünyaya küserek ay- larca bir tarafa çıkmayan Powel ça lışmağa başladığı zaman on yaş ihti- yarlamış görünüyordu. Halbuki şim- İ di, eskisinden on yaş daha genç gö- | rünüyor, Bıyıklarını da Duglasvari in- | ce kesmiştir. Powel mütemadiyen | i söyleyip gülmüş, genç karısile birçok defalar dansetmiştir, Suarede nazarı dikkati celbedenler- filimlerde gördüğümüz bu çilli yüzlü, pek genç artist ilk iştirak ettiği balo- da çok eğlenmiş, mütemadiyen dans etmiştir. Mickey şimdi 18 yaşındadır. | Son zamanlarda çevirdiği filimlerle | yıldızlar sırasına girmiştir. Bu küçük artist, Powel ile evlenen Diana Lewi. se Âşık olmuştu. Diana evlenince bu- na çok canı sıkılmıştır, Fakat bu yaş- ta aşk ve alâkayı düşünmemek lâzım geldiğini anladığından neşesi avdet dimiştir. Baloda bilhassa genç artist. lerden Judy Garland ile dansetmiş, gülüp söylemiş ve baloya gelenleri de MEŞRUTİYETTE SARAY ve BABIALI Yazan; SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur, Tefrika No, 172 Cemal beyin hizmetçisi içeriye girdi, “Paşayı vurdular!, diye bağırdı Bu hal genç oğlu Abdürrrahman bey üzerinde derin bir tesir icra et- miş, onda İttihad ve Terakkiye ve Mahmud Şevket paşaya karşı sönmez bir kin ve intikam hissi uyandır muşta. Yüzbaşı Kâzım efendi ile tesadü- fen bir tanışma onun babasının in- tikamını almak hırsile komiteye gir- mesini intaç eylemişti. Bir Çerkes beyinin oğlu olan Ziya her maceraya atılmağa müstall bir mizağta idi. Daha çocuk denile- ok çağda iken bir ketil ika eyle- mişti. Vaka nakle değer: Ziyanın büyük biraderi Arif bey meşhur Fehim p& şanın Beyoğlunda, Galatada kaba- dayılığile mâruf adamlarındandı. Bir ara tüfekçibaşı Arnavud Bü- yük Tahir paşanın tüfekçileri Fehim paşaya ald inzibat (|) mıntakasında kabadayılık satarak yapmadıklarını bırakmıyorlardı. Bu bal Fehim paşa takımına pek dokunuyordu. Bir akşam bu Arnavud tüfekçiler- den Mustafa sarhoş olarak Galatasa- ray karakolu önünde, elinde silâh, şu- na, buna sataşıyor, halkı epeyce İz'aç ediyordu. Kimse caserat edip .sarho- şun elinden silâhını alamıyordu. Beyoğlunda bir panik olmak üzere idi. Arif bey hâdise mahalline yetişerek tüfekçinin elinden palasını almış, kendisini de Galatasaray karakolun- da hapseylemişti. Tahir paşanın Armavud tüfekçileri Fehim paşaya mensup bir Çerkesin kendilerinden birine bu muamelesini bir «namus meselesi! addetmişlerdi; intikam ahmak istiyorlardı. Meseleyi ve işin Arnavudlarla Çer- kesler arasında fena bir renk alacağı- ni haber alan Abdülhamid iki tarafı da atiyelerle yatıştırmağı muvafık bulmuştu. Fakat Anavudlarda hırs bitme- mişti. Bir akşam tüfekçi Mustafa Galata meyhanelerinden birinde Arif beyi gö- rür. Sataşmağa başlar: — Arif bey! Sana bir tek ısmarlıya- yım mı? Arif bey bu küstahlığa fena halde tutulur. Aralarında şiddetli bir kavga lar. Arif bey silâha davranır. An- cak silâhından çıkan kurşun Musta- fanın göğsündeki cebinde bulunan tü- tün tabakasına isabet eder, Bu tesa- düfle hayatını kurtaran Mustafa da bir kurşunla Arif beyi yere serer. Tüfekçi Mustafa tevkif olunarak mahkemeye tevdi olunur. Sarayca Arnavud tüfekçiler arasın- da büyük bir galeyana debebiyet ve- rilmemek üzere Mustafanın mahküm olmaması iltizam ediliyordu. Muha- kemenin cereyan tarzı Mustafanın katil fi'lini nefsini müdafaa için ika eylediğini gösteriyordu. Şahsi mtddeiler arasında bulunup mahkemenin bu yokia verdiği karar ile Mustafanın kurtulduğunu anlıyan genç Ziya bey mahkeme huzurunda tabancasını çekerek Mustafayı vurur, öldürür, Cinayet mahkemesinde bu hadise iptida büyük bir şaşkınlığı, karışıklı- ğı intaç eder. Nihayet yetişen polis ve saptiyeler on üç yaşındaki katili elin- de silâhile mahkeme kürsüsü altından çıkarıp yakalarlar! Abdülhamid bu kanlı badise üze- Arif bey ailesinin bütün efradını bulda tutmağı muvafık bulmıya- rak Ziyalle birlikle hepsini Anadolu- ya nefyeder, Meşrutiyette menfiler affa uğra» yınca Ziya da İstanbula gelmişti; fa- kat katillik lekesi bir iş tutmasına mâni oluyordu; o da büyük kardeşi- nin kabadayılık mesleğini ihtiyar ede- rek sefahet âlemlerinin, kumarhane- lerin başlı bir müdavimi kesilmişti. Yüzbaşı Kâzım efendi ile buralarda tanışarak suikasd komitesine gir- mişti Aşağıda divanı harp tahkikatı ya- zıhrken izah olunacağı veçhile Talât ve Cemnl beylerle Nesim Ruso ve Kara- su efendileri de vurmak için sulkasd- çilerden ayrı, ayrı kuvvetler ve 4a- hıslar tayin ve tefrik edilmişti. İhtilâlci grupları biribirini tanıma» dıkları için yüzbaşı Kâzım elendi bun- lara işaret makamında kendi kabile sinin ilk harfile markalı olarak işletip hazırlattığı mendiller vermişti. Mahmud Şevket paşa ile Talât ve Cemal beylerin itlAfından sonra Ke mal bey İstanbul muhafızlığı vazifesi- ne başlıyacak ve vereceği emir ile iki tabur sarayı habe edecekti. Yüzbaşı Kâzim efendi de eline bir bayrak ala- rak Sokağa çıkacak, halkı peşine ta- karak ihtilâle milli bir kıyam rengini verecekti. Bu esnada şehzade Vahideddin efen- di ile damed Selih paşa saraya gide- rek inkılâbı padişaha kabul ettirecek ve yeni sadrâzamın tayinini kararlaş- tırdcaklardı. İstanbul muhafızı Cemal bey suj- kasd günü Mahmud Şevket paşanın yaverlerine Babıâliye giderken ve ge Hrken fevkâlâde müteyakkız davran malarını ihter etmek üzere sabahleyin Harbiye Nezaretine gitmiş, yarım saat kadar Mahmud Şevket paşa ile gö rüşmüştü. (1) Paşayı telâşa düşürmek istemediği için bugünlerde bazı suikasdlerden bahsolunduğunu, belki ertesi ve daha ertesi günler de buna mâni olmak Üzere bazı tevkifler yapmağa mecbur olacağını, paytahtta emniyet ve âsa- yişi temin için her türlü inzibat ted- birleri ittihaz edilmiş ise de münferid suikasdlere karşı tamamen müessir mâni tedbirler bulmak mümkün ola- mıyacağından kendisinin de yolda müteyakkız davranması muvafık ola- cağını, yâverlerine de bu yolda ihtar- larda bulunmuş olduğunu anlattı. Mahmud Şevket paşa bu izahata karşı: — Adami... İş olacağına varır. Ne yapalım? Elhükmü lülâh! Sözünden başka şey söylemedi. O kendi şahsı etrafında sıkı bir muhafa- za çemberi bulunmasından hoşlanmaz ve buna müsaade etmezdi. Cemal be- ye verdiği bu cevap da onun bu hu- susta tevekkülünü gösterir. Fakat paşanın bu hali suikasdçile- rin işini kolaylaştırdı. Cemal bey, Mahmud Şevket paşa» yan yanından ayrıldıktan sonra işleri için üst katta umumi karargâh üçün- cü şubesine çıktı. Aradan bir çeyrek saat geçti, geç medi; silâh sesleri duyuldu. Cemal bey zaten o gün bir vaka çıkmasına intiza etmiyor değildi. Bilâh sesleri hakkında malümat al mak üzere sabırsızlanıyordu. Hizmet- çisi Ramazan telâş içinde içeri gire rek: — Paşayı vurdular! Diye bağırdı. Cemal bey bir sıçra- yışta sofaya çıktı. — Hangi paşayı? Kim vurdu? Ne rede? Diye haykırdı. Ramazan: — Bebiâliye giderken... Beyazıd meydanında... Kim olduğunu bilmi- yorum! Cevabını verdi. Mahmud Şevket paşa kanlar içinde Barbiye Nazırlarına mahsus merdi- venden kucakta kendi odasına çıkarı» yordu. Cemalbey gözleri paşanın sapsarı çehresine dikilmiş olarak bir anda kararını verdi: — Her şeyden evvel canilerin takip ve derdesti, paytahtta âsayişin mu- hafazası için muhafıslığa gitmeliyim? Koşup yanına gelmiş olan yavesi Emrini verdi; kendini Nezaret mey» danına atfı, İlk malâmatı almak üz& re merkez köşeyi döneceği sırada mülâzimlerinden birine (2) rasladı. — Aaker alıp ne yapacaksın? Hay» di, hemen cinayet yerine giti Cantleği kaçmağa, saklanmağa vakit kalmadan yakülamalı, (Arkası var) (1) Cemal paşanın batıradı, (2) İsmine destres olamadık.