MUZIiIBLİK - Çoktandır bizim Tahir babaya oyun oynamıyoruz yahu... Birşey lead edin baka- “Bir yaz günüydü. Mevsim icabı, müşteri buhranı vardı. Beyoğlu İstiklâl caddesinde büyük bir mobilyeci dükkânının rocmur ve müsuahdemleri, aralarında böyle konuşu- yorlardı. Evet, Mtiyar Veğiedar Tahir ba- baba, onların daima takıldıkları, muziplik yaptıkları bir insandı, Gete.de çaresini bu- Tup alay etmeli; şu sçak yaz günü başka tlirlü geçmiyecek.. Onu çok eskidenberi tamyanlar, yirmi beş yaşından itibaren damdazlak olduğunu ha- tırlarlar, Gözleri de fevkalâde miyoptu. Ko- caman muhasebe defterlerinin üstüne #a- atlerce kapanır; rakkamları darbetmekle, taksim etmekle ömür törpülerdi. Dükkindaki gençler, onu birinci umumi harpten arta kalmış «kablettarihi. bir eski nesil nümunesi sayarlardı, Mekteplerde ya- ramaz çocukların uysal höcalara yaptıkla- ri bütün oyunlar, bu zavallı üzerinde tat- bik olunuyordu. Yüzüne mürekkep sürmek- ten Likemlesine iğne Koymâğa kadar... O gün de, içlerinden birl şu Dikti ortaya attı: — Çocuklar! «gişko İnincenin kendisine âşık olduğuna onu inahdıfabilir miyiz aca- ba? Ah, bir mektuplaşma tertipliyebilsek... «Şişko nine dedikleri, ler gün on birle Öğle vakti arasında dükkânlarının önünden geçen, yaşını başını almış çilllik bir kadın- dı. Gençlerin nazarında ©'da kabtettarihi idi. Çünkü eski moda çibişeler giyerdi. Mo- bilye mağazasının tezgâhtrları için bir alay| mevzuu da bu şişko nineydi, Afacan gençler, o sabah, moçhul kadına, binanın kapıcısile, «Tahir» imzalı bir mek- tup yolladılar, Akşam üzeri de, Taliir babanın yazı ma- sası üzerine misk gibi kogular saçan bir Zarf bıraktılar. Altındaki imza: «Saat on birde geçen imöt şapkalı peres- tişkürniz Cemiles Ah, ertesi sabahki edin | «Şişko nines de, 'Tahir baba da, biribirle- rine bakmıyorlar mi? O günden itibaren, tezgühtarlar, mektup- | ları sıklaştırdı Eski üslübu taklid ediyorlar: «Ciğerpa- Tems, anuru ayhıme VE renisi ruhum» gibi tabirleri kullanıyorlardı. Mektuplarda, h J ler, derece deroce inkişaf ediyordu. Hele Ta- hir babu, büsbütün «nevazişkâr» bir hal alı- yordu. Çifte bir roman alıp yürüyordu, Hayatta yalnız kalmış biçare dul şişko ninenin me- | 101 ve heveskâr, camekâna bakmaları... Öm- a kadar bekâr kalması mukad- liğinde dahi aşk yüzü görmemiş Tahir babanın, dükkünm içinde, kafeste kuş misali çırpınmaları.. Tahirin kokulu zarfı masa üstünde görün, ce parmakları titriyerek alması, açması ve gizli gizli okuması temaşa edilmeğe değer bir manzarayı. İ ilan bu mektupların bir hu- rşi tarafın cevap verip verme- neşelerini” tasavvur Artık hitsiyat inkişaf etmişti. Son oyu- nu da oynamak lâzımdı. Bir cumartasi, iki sahte sevdalıyı karşılaş- tıracaklardı. İki taraftan biribirine gönderi- Jen mektuplarda zandevu tesbit edilmişti, Tahir baba, muayyen zamanda sokağa çikti Şapkasını çıkararak, şişman kadına: Hanımefendi... Zannederim ki, zataâli- nizle tanışmak arzusunu . göstersem fazla küstahlık etmiyeceğim, Kadın, onu görünce heyecanla durdu. — Fakat efendim... Siz bana prezante edil. miş değilsiniz.. Nasıl olur? Erkek hazin hazin gütümsedi. | — Bana yazdığınız mektuplardan sonra... | O mektuplar ruhuma hayat verdi... Bana, | benliğimi bildirdi. Ömrümün sonuna ka dar onları yanımdan ayırmıyacağım... İşte bakınız: Hep üstümde gezdiriyorum. Kokulu zarfları desteyle çıkardı. Kadın haykırdı — Bunları ben yazmadım... Benim yazım bambaşkadır. ikisi de, şaşkın, kala Kaldılar. Tuzak içinde Tuzak Tefrika No, 118 — Endişelerim ancak bu suretle ortadan kalkacak... Birkaç günden- beri İztirab içinde kıvranıyorum... Uykudan oldum... Ne işkencelere mâ- ruzum... Ah, tarif edemem... — Peki ne istiyorsun? izahat. — Vermezsem? Genç kız, birdenbire konuşma tar- zını değiştirdi. Haşinleşerek: — Vermiyecek misin?... Öyleyse bütün bildiklerimi ben sana söyliye- yim... Bunları söylemem üzerine, se- me e benimkini kat kat geçe. — Bildiğin neymiş. — Elbette bir şey. — Söyle ki ben de cevabımı ona gö- re vereyim... Sevgilisine doğru birkaç adım att. Gözlerini delikanlının gözlerine dikerek: — Sen Sühi Elstanbul! deği | sin!... - dedi. - Sen bu İsmi bir yer- | den çaldın... Servetin de hayırhah | ve seni seven bir adamdan gelmiyor... | Ben, Zonguldakta gördüğüm, Kud- ret Sühasın... Ne diyeceklerini bilemiyorlardı. Müthiş bir felâketin tehdidi altında imiş- ler gibi heyecan duyuyorlardı. Bu sirada, kadın da çantasından bir t0- mar kâğd çıkardı. — Bana gönderdiğiniz bu mektupları si- ze iade etmem lâzumd.. Hattâ okumamam bile icap ederdi. Pakat, görüyorsunuz ki, kabil olamadı... Açtım ve okudum. — Aman hanımefendi... Size ömrümde bir şey yazmış değilim... Böyle birşeye cesaret edemezdim. — Demek bize biri oyun oynamış? Vücudünün şişmanlığına rağmen, kadın inceliği sayesinde, bu muzipliğin nereden geldiğini ik arıyan gene şişko nine oldu. Erkek fena halde hiddetlendi, — Ah alçaklar... Kepazeler.. Muhakkak onlardır... İyi buldunuz. Affınızı rica ode- rim, hanımefendi. Çok müteessirim.. Am- ma ne kadar müteessirim. bilemezsiniz... Şu çapkın oğlanların arasında hayatımın na- sıl ıztırapla geçtiğini tasavvur edemezsiniz... Kadın da, erkeğe, Iradları olmasına rağ- men, yanlızlık sebebile çok muztarip oldu- ğunu söyledi. İki mahcup ruh, biran içinde kaynaşiver- mişlerdi, Hava güzeldi. Birlikte yürüdüler, Akşam yemeğini beraber yediler ve ertesi gün Için de biribirlerine randevu verdiler, Bu arada, muzip çocuklara bir oyun oy- namağı da düşündüler, Ertesi gün, kol kola girip dükküna uğra- dılar. Tahir baba: — Evlâdlarım! Size teşekküre geldim! » dedi, - Evleniyoruz... Artık bu mağazadan da istifa edeceğim... Artık iradlarımızla ge- çineceğiz, Abone ücretleri Türkiye Ecnebi 1400 Kuruş © 7700 kuruş 0 » 1450 » ww > 800 » IAYLIK o 199 » — > Posta ittihadina dahli olmıyan ecreki memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı - 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Telefonlarımız: Başm uharrir: 20565 — Yar işleri: 20165 İdare: 20681 — Müdür: 20497 Safer 28 — Kasım 158 &. İmsak Güneş Öğle İkinal Akşam Yatsı E 910 1054 5. 946 1200 1M Va. 380 534 1216 1555 1840 2013 İdarehare: Babikli civarı Acımusluk sokak No. 13 SENELİK 6 AYLIK 3 AYLIK İLÂN Istanbul dilsiz ve sağırlar cemiyeti İlk köngresini 20/4/9040 cumartesi günü saat 14 de Galatada Cemaat hanında 2-3 nu- maralı dairede aktedeceğinden alâkadar arkadaşların gelmeleri Hân olunur, Çocuğunuza Dadı Bulmak için sAkşamsın KÜÇÜK İLÂNLARI En süratlı ve en ucuz vasıtadır. Nakleden : (Vâ - Nüj, Yavaş konuş. — Bu isim meydana çıkar diye korkuyorsun... Bu lâfların başkası tarafından duyulması seni ürkütü. yor... Zira bütün bu söylediklerim doğru. —of... — Bildiğim başka şeyler de var... Geçen gün, Tepebaşındaki evinize bir adam girdi... —ı — Ve bu adam... Heceleri teker #eker söylüyordu. Bu sefer, erkek yerinden fırladı. Korkak korkak etrafına bakınarak: — Sus! — Niçin susacakmışım... O adam, senin bir şeriki cürmün tarafından öldürüldü, Süha, yumruklarını sıktı; l — Dikkat et... - diye tehdidkâra- ne homurdandı, - Bu sözlerin sonu | mahvolmaktır, & Nisan 190 Kapanış 525 146.15 21.068735 1.4585 20355 78.0153 100 Dolar 100 Frank 100 Liret 100 İzviçre Pr. 106 Florin 100 Rayşmark 100 Belen 100 Drahmi 100 Leva 100 Çokoslorak Kp 100 Pezeta 100 Zioti 100 Pengo 100 Ley 100 Dinar 109 Yen 100 İsveç Pr. 109 Ruble ESHAM VE TAHYİLÂT 2004 1954 2226 097 17825 1381 261015 0625 34 343057 31.0975 Ergani Sıvas - Erzurum 5 Hâlde toptan satış 6/4/940 cumartesi günü İstanbul Belediyesi Merkez Hâlinde toptan satılan yaş meyva ve sebze fiatleri; En aşa- En yuka- fıfati rfiati Emsal Kr. Kilo 19 5 30 16 Taze yaprak Karnabahar Enginar Marul Yeşil salata Taze soğan » sarmısak Maydanoz. Dereotu Nane e 2 s BEİ amnüllumumm İnebolu (Çukur) Kostane Çağla badem Muz yeri » ecnebi Timon yerli 100 Adet 140 Turunç ai Ağaç kavunu sx Portakal Dörtyol © 64 Paket 330 » 8 >» 0 . 25 pi 30 79 1s 120 20 5 850 000 Alanya Rize Şeref stadında atış ölimesi Beşiktaş Halkevi tarafından Beşiktaş jimnastik klübü Şeref stadında vücuda gö- dirilen atış poligonu açılmıştır. Her gün saaf 15 ten itibaren atış yapılacaktır. Atiş yapmak isteyen kâdın ve erkek vatandaş- larımızın her gün Beşiktaş Halkevi idare memurluğuna müracaat ederek kayıtlarını yaptırmaları lâzımdır. — Neden korkarım ki ben?... Bir şeyle tehdid edilmeme imkân yok- tur... Her şeyi göze aldım... İhtimal beni öldüreceksin... Öldür... Büyük bir hayır işlemiş olursun... Başımdan öyle felâketler geçti ki ölümden bile korkmuyorum... Yüz kere, bin kere Allaha dualar ettim: Canımı alması- ni niyaz ettim... Bugün ki, bütün hakikatlerin o perdeleri gözlerimin önünden sıyrılmış bulunuyor, bu dün- yadan çekilmeği her seferkinden daha fazla istiyorum... Ah, ne talih- siz başım varmış... Allah bana bu fe- lâketi de nasip etti: Bir hursızın, bir sahtekârın, bir katilin metresi Ool- mak da benim için mükaddermiş... Ne felâket! —! Erkek, ne diyeceğini > put gibi, yerinde duruyordu. Şermin, bugüne kadar melek gibi tatlı, kuzu gibi uysal olan Şermin, | şimdi karşısında birdenbire müstan- tik haşinliği ile dikilmiş bulunu- yordu. Ne suailerdi bunlar... Ne can alıcı sualler... Nereden biliyordu? Nereden öğrenmişti?... Kim söylemiş olabilirdi?... Demek başkaları da biliyor?... Sühanın başı dönüyordu... Bayıla» cak gibi oluyordu. Korkulu rüya gör- TÜRKÂN HÂTUN 'Tefrika No. 30 Başında sizin gibi kahramanlar bulunan bu büyük ordü hi neden Bağdadı zapte Halifenin cariyesi (İşo) nasıl kaçırıldı? Ordu ricat hazırlığını bitirmişti. Akıncı- lardan hiç kimse bu şekilde Iraktan dön- mek istemiyordu. Cengiz handan korkan da yoktu. Yalnız Karakurumdan hareket eden ordunun yetmiş bin kişiden ibaret olduğu söyleniyordu. Sultan Mehmed, böyle büyük bir ordu karşısında nasıl dayanabilirdi? Mehmedin kumandanları ricat kararını çok yerinde vermişlerdi. Eğer kumandanlar dönmekte Israr göstermeseler, sultan Meh- med Bağdad üzerine yürüyecekti, Fakat, Cengiz geldikten sonra, hem tekrar Bağda- dı ona teslim etmek, hem de Moğollara esir düşmek ihtimali çok kuvvetitydi. O sabah ordu karargâhından ayrılacak- Yardı. Bütün yiğitler atlarına binmişti. Bu sırada dere boylarında çamaşır yıka» yan genç ve güzel bir kız gördüler. Sultan Mehmed buradan ayrılırken, Arap dilber- lerine pek meraklı olan Türkân hatuna Iraktan bir hediye götürmeyi düşünmüş ve; — Şu kızı da yanımıza alalım. Setnerkan- da eli boş gitmiyelim, Demişti, Sultan Mehmed atına binerken, Arap dilberini yakaladılar. Yanına getirdi- ler. Mehmed, genç kizi yakından görünce: Irakta rasladığım güzellere hiç bir ül- kede tesadüf etmedim. Bu, annemden 2i- yade bana lâyıktır, Dedi, Kızın adını sordu. Arap dilberi — Adım İşo'dur, dedi, benden ne isti sunuz? Benim yurdumdan ayırıp nereye götüreceksiniz? Halifenin cariyesi ancak o gün ordu ka- rargâhına sokulmak fırsatını bulabilmişti, | Ne yazık ki, Harzem ordusu o gün geri dö- nüyurdu. Ve İşo, ordunun geri dönmeğe ka- Tar verdiğinden haberdar değildi. Bunu bil- seydi, hiç şüphe yök ki, meydana çıkmaz ve boş yere yurdundan uzaklaşmış olmazdı. Sultan Mehmed, genç kıza — Seni sarayıma götüreceğim, dedi, bu dağların eteğindeki küçük kulübelerde ya- şamaktan kurtulacaksın! (İşo)yu bir ata bindirdiler. Orduya katıl dı. (İşo) sultan Mhmedin elinden kurtu- lamıyacağını anlayınca, kendi kendine; İlk konak yerinde ben senin canımı ce- benneme göndermesini bilirim!. Diye söylendi. Asker yola düzülmüştü. (Işo) bir maiyet zabitinin nezareti al- tında gidiyordu. Zalen etrafı askerle çev- rlimişti. Bu kadar kalabalık bir ordunun içinden kaçıp kurtulmasına imkân mi var- dı Sultan Mehmede sadakat ve yararlıklari- 1e tanınmış olan maliyet zabiti İmat, yolda giderken (İşolya sordu Anan, baban var mıydı senin? Elbette vardı. Mantar gibi yerden bit- medim ya. — Dere boyuna neden yalnız inmiştin? Orada konaklayan ordumuzu görmedin mi? — Gördüm amma, sizden bir zarar göre- ceğim aklıma gelmemişti. — Ne zarar gördün bizden? — Anamdan, babamdan, yurdumdan ayır- diniz beni. Bundan büyük zarar olur mu hiç? - Allaha şükret ki, seni hükümdar gör- dü, yanına aldı. Ya başka bir kumandan görseydi... — Ne yapardı görseydi? — Kollarını bağlayıp, bir yük gibi ka- farın üstüne atardı. Halbuki şimdi, hüküm- darın maiyetinde serbes olarak at üstünde gidiyorsun! (İgo) genç zabitin yanına sokuldu: — Hükümdar seni çok seviyor galiba... — Nerden anladın? — Beni sana teslim edişinden. düğüne kani bulunuyordu. Kuz, sevgilisini “bir dakika süzdük- ten sonra büsbütün öfkelendi: — Neler söylüyorum da kendini müdafaaya bile kalkmıyorsun. Halbu- ki son bir ümidim vardı: İsyan eder- sin, bana hakikati başka türlü izah edersin ve bütün bunların benim zannetiğimden bambaşka olduğunu | ! anlatırsın sanmıştım... Susuyorsun... i Demek söylediklerim doğru... Demek | İ kötü hayallere kapılmamışım.... Zih- | nimde yarattığım korkunç ihtimaller hep doğru şeylermiş... Ah... Facia... Şimdi artık yaşamamın hiç bir sebebi kalmadı. Vurulmuş bir kuş gibi bir koltu- ğun üzerine düştü. Hıçkırmağa başladı. — Cidden mahvoldum... i bir uçurumun dibine kadar yuvar- Korkunç landum... Ömrümde bunca feci vazi- yetlerde kaldığım halde bu derece müthişine uğramamışlım... Beterin beteri vardır derler; meğer doğru imiş... Ah şimdi o sefalet günlerini ! de arıyorum... Bir lokma ekmek bu- lamadığımız o sıralarda ben şimdiki. ne nazaran bahliyarmışım da habe- rim yokmuş... Aman yarabbi Aman yarabbi... Sana ne fenalık yap- tım Allatım?... Niçin beni bu derece * Yazan; İSKENDER FAHREDDİN | Hürkiy tmeden geri dönüyor İmat kollarını kabartarak güldü: İ asx — Ben hükümdarın sağ eliyim. — Başında sizin gibi kahramanlar bul nan bu büyük ordu neden Bağdadı zap! meden dönüyor? — Bizim Bağdadı zaptetmek istediğimi nerden biliyorsun? * — Harsem askerleri Semerkanddan büğrans raya gezmeğe gelmediler ya, Bunu bilmiyeğaiça cek no var? — Sen çok şeytan bir kiza ei 2, m ve İşol Kaç yaşındasın? 5 — On dokuz. — Bekâr mıydın? — Evet, masına — Kir çiçekleri arasında - bir insan değmeden- kendi kendine doğup yaşı ve solanlar pek çoktur. — Sen de onların birisin demek? (İşo) alını sürdü ve cevap vermedei İmadın yanından ayrıldı, Genç zabit gestyan: Teni; rks Yolda beni geçmeğe kalkışırsan, gensiâyr den şüphelenirler, Ve elini ayağını bağlas?- R! yap katır üstüne atarlar. izüp İmat, (İşoynun arkasından çabuk mişti, Arkandan söylediklerimi duydun sağl 3 Diye sordu. (İşö) başını salladı: — Duydum. — O halde neden yanımdan ayrılıyor: — Altımdaki at koşmak istiyor. Onu Yükle zaptedebiliyorum. (İşo) genç zabitten çok hoşlanmıştı. aralık tekrar yanma sokuldu: — Konak yerine çok var mı? — Yedi saat sonra ancak varabiliez, — Geceyi orada mı geçireceğiz? — Evet İĞ — Sultan her konak yerinde çadırda Mil yiz. yalar? Kü — Evet. Konak yefinde ilk önce onun! 4. ş İ çadırı kurulur. Yemek yer yemez yatar, | ae | uyur. Ertesi sabah tekrar yolumuza devami! şa | ederin, ik — Sizden birşey öğrenmek istiyorum! Ok Sultanın sarayında benim gibi esirler çok! #ri raudur? i Hiç — Şüphesiz, Fakat, hepsi de kendi yurd-| Hu larından daha mesud yaşarlar. > — Yalan söylüyorsun. Bir insan, kendi yurdundan başka bir yerde mesud olabilir mi? - Ben sultan sarayinda kendi halinden gikâyet eden bir cariyoyo raslamadım. Sultanın çok var mi? — Yüzden faal — Demek ki, ben de onların arasına ka» rişacal i Belli olmaz. Belki de diye eder. — Annesine mi? — Öyle ya. Sen (Türkân hatun) adını duymadın mı? Dünyanın en güzel kızları Onun yanındadır. Valide sultan eğlenceyi çok sever. Her gece bu kızları başına top- layıp eğlentiler tertip eder. İç — Orun da çok cariyesi var demek?.. — Evet. Valide sultanın dairesindeki ca» riyeler, oğlununkilerden bir misli fazladır, — That şeyl — Neden tuhaf olsun? Türkân hatun eğ- lencesine düşkün olduğu küdâr, icabında ki” bcını beline takıp harbe gitmesini de bilir, — Genç midir? l Yaşı yetmişi geçkindir. Fakat, oğlun- dan ve torunlarmdan daha dinçtir. — Ben sultanın yanında kalmak isterira, Madem ki beni o esir aldı. Ona hizmet ete mek daha şerefli değil mi? (Arkas var) 6) el 2, Ve r, sir car ine he Elini sevgilisinin omuzu üzerine koyarak: — Şermin! - dedi, — Ne istiyorsun? — Benden hakikati soruyorsun. — Evet... Fakat olduğu gibi... şeyi söylemelisin! — Her şeyi söyliyeceğim.. na fena bir nazarla bakmuıyasın.. İ olduğumu anlamalısın... Her kim isem öğrenmeni İstiyorum, (Evet, İ benim ismim Sühadir... Kudret Sü- ha;.. Babası meçhul bir çocuğum ben... Beni hayatın ortasına fırlatıp atan, ihmal eden insanın kim oldu- ğunu bilmiyorum... Zengin midir, fa- “ | kir midir, hayatta mıdır, ölmüş mü- dür?... Haberim yok... Her halde an- İ nem, başlan çıkarılmış bir zavallıy- dı... Onun adını biliyorum... Babam, zevkini yaptıktan, beni ona kazandır. dıktan sonra zavallıyı köpek kovarca» sına kovmuş... Anneciğim de bunun üzerine intihar etmek mecburiyetin- de kalmış... Bü sırâlarda ben ancak altı aylık imişim... Bir adam beni ölümden kurtarmış, almış, beslemiş. Bu adam da bodbahtın biri... Zira, ailesi eskiden zenginmiş. Halbuki vic dansızın biri çıkıp servetlerini nahak yere mahvetmiş... İkimiz de hayattan sille yediğimiz için birleştik... O, in- sanlardan nefret ediyordu. Kalbinde dindirilmez kin hisleri kabarıyordu... Her Tek ba- No