(İlkokul talebesine mecburi öğle yemi i yedirilerek) — Gazeteler— gözünü patlatırım yumurcak!... KEÇİNİN SAKALI!. (Komedi 4 perde) — Vaka bir ormanda geçer — Eşhas: Bülbül, leylek, keçi (Perde açılınca, Bir ormanın mavi derin- Hklerinde kaybolan ve güneşle yer yor par- Yayan bir çayır. Sağ tarafta billür gibi bir su akmaktadır. Bülbül narin bir dalın ü:- suyun içinde gelmiş, geviş ç Leylek — (Başını arkaya alıp uzun uzun takırdadıktan sonra) İşsizlik, işsizlik! Ne olacak halimiz bilmem?... Bülbül — Evet, hakkın var, ömrümüzün Sonuna kadar bu ağaç senin, bu orman be- nim, ölüp duracak değiliz a, Keçi — Bir baltaya sap olalım diyorsu- muz ha?.. leylek — Elbette... Yarım bu ırmağın su- | Ju kesilebilir!... Bülbül — Bu ağaçların yaprakları dökü- lebilir! Keçi — (Yerden bir tutam ot kopararak) Evet, bu taze otlar kuruyabilir!... Bölbül — Peki ne yapalım?.. Leylek — Biz olsa olma Almanyada İş bu- labiliriz arkadaşlar. — Evet, orada adam kıtlığı var di- — Hep birden mi gideceğiz?.. Leylek — Hayır, üçümüze birden belki iş bulunmaz, teker leker gitmeliyiz!... Keçi — Muvafık!.. Fakat evvelâ hangi- miz gideceğiz”. Bülbül — Papatya yolarız. en son yap- rak kime raslarsa © gider. Leylek — Kabul! (Bülbül pırrr diye otların arasına iner, arkadaşları dn yanına gelirler. Bülbül mi- himini çayasile bir papatyanm beyaz yap- raklarını koparmağa başlar.) Bülbül — Leylek, keçi, bülbül!,, Leylek, keçi, bülbül!.. Leylek, keçi. bülbül. Hah, âş- te son yaprık bende kaldı! Leylek, keçi — Pekâlâ, haydi yolun açık olsun, Birkaç gün sonra biz de geliriz, (Bül- bül arkadaşlarile vedalaşırken perde kapa» nır.) İkinci perde (Evvelki sahne. Leylek gene suyun için- de, Keçi otların üstündedir.) akşam neler yediniz Hasta — Lokantacıya göre yemek, belediye kimyahanesine göre müzahrefati, İ İ madı Leyl ül yer. Acaba bir iş Keçi — Kimbilir, elbette bir kuş kanadi- le haber gönderir!, (0 esnada kesik kesik eaviltilar işitilir. 24 saat evvel ümidle giden bülbül yorgun bir halde kendini otlarm üstüne atar, Ar- kadaşları yanına koşarlar), Leylek, keçi — Hayrola, neye geldin?. Bülbül — (Ümidsiz) sormayın, Almanya da çalmadığım kapı kalmadı, iş bulama- d Keçi — Nasıl olur?... Bülbül — Kendimi o kadar methettim «Sesim gayet iyidir baylar, çok iyi öterim!e dedimse de nafile!... Leylek — Ne dediler?.. Bülbül — Bizim «Göbels: imiz Var, sa- na ihtiyacımız yok, dediler! Keçi — Ya!... Örleyse-iş bire düştü. Hay- di bakalım leylek kardes, kopar şu papat; nın yapraklarını!.. (Leylek bir papatyanın yapraklarını ko- parmaya başlar. Son Yaprak kendisinde ka» hır ve arkadaşlarma veda edip Almanyanın yolunu tutar, perde kapanır). Üçüncü perde «Evvelki sahne, Koçi otlamakta, bülbül im leylek galiba muradına er- ileli iki çün oluyor, hâlâ bir ses çık- Bülbül — İşallah bir baltaya sap olmuş. tur, Ne de olsa o bize benzemez, endamlı, | İ e dört ayak bende olsa ben de bulurdum!. gösterişlidir!.... (Derken dallar arasında bir rüzgür do- Taşır, bir kanad sesi işitilir. Ve leylek otla- rın üstüne iner, arkadaşları etrafın alır. lar.) Bülbül, keçi — Hayrvla?... Leylek — Ben de Almanyada iş bulama- du Keçi — Nasıl oldu?.. Leylek — Müracaat etmediğim yer kı madı. «Ben bütün dünya yollarını bilirim, meşhur seyyahımdır, bana bir iş!» dedim, Hepsinden âyni ecvap: «Bizim Ribbentro- pumuz var, sana ihtiyacımız yok!s dön- düm geldim Bülbül — Vah vah), Leylek — Haydi bakalım, Abdürrahman YA — Bizi takdis et aziz peder... çelebi, sıra sende, yallah!,. Keçi — Evet. bir de ben gideyim, belki şansım vardır!,.. Moşca kalın arkadaşlar! Bülbül. leylek — Güle güle keçi kardeş, tez elden haber İleti, (Keçi siçraya, sıçraya ormanda kaybo- lürken perde kapanır) Dördüncü perde (Ayni sahne. Bülbül dalda, leylek ırmak- ta) Bülbül — Hesabımda yanılmıyorsam keçi gideli tam altı ay oldu. O giderken yaprak- lar zümrüd yeşili idi, bugün allın sarısı!,. Leylek — Evet. handiyse göç edeceğizli. Bölbül — Demek ki, yağlı bir iş buldu!. Leylek — Bulmazsa ayıp!.. O boynuzlar, Bülbül — Haydi canım, hiç tecrübe et- memiş gibi söylüyorsun nin de âlâ uzun bacakların var, neye yn: i Jeylek — Evet, senin çenen gibi para et- İ smedil... (O aralık ormanın derinliklerinden inil- & ile karışık bir ayak sesi işitilir. Çok geç- meden keçi ortaya çıkar, Postu delinmiş, boynuslarından biri kırılmış, bir gözü oyul- muş. yara, bere içinde ve adam akıllı to- pallamaktadı Keçi — Of!... Amanl, Leylek. bülbül — Hayrola?.. Keçi — Aman arkadaşlar, başıma gelen- leri sormayın, of!.. Leylek — Anlat yahu, ne oldu?.. Ağır bir işe mi girdin?... Keçi — Ağır iş de lâf mı?.. Dünyanm ca akır işi benim basıma gelenlerin yanında hiç kalır Bülbül — Politikaya mu karıştın?. Keçi — Daha beler!.. Durun, biraz su içeyim de anlalırım. (irmağa eğilir, vu içer), Oh, canım orman, canım hürriyeti... Dinleyin arkadaşlar: Sizden ayrıldıktan son» ra doğruca Almanyaya gittim... Leylek — E?.. Keçi — Önüme gelene «yahu burada ba- ma göre bir iy var mi9.» diye sormağa baş- ladım. Tkinei gündü, üniforamalı, ko- Yu işaretli bir adam «gel peşimden!» diye beni peşine taktı, -Hah, hele şükür, bir iş diye sevinerek gittim. Bir de ne etrafı telörgülerle, kalın, demir pars maklıklarla çevrili, ağıl gibi bir yerdeyiz. Kılavuzum bir tekme ile beni içeri attı, Bak- tım, içeride top sakallı, kıvırcık sakallı, kır- mızı sakallı, çatal sakallı pejmürde kılıklı bir sürü insan!.. Beni görünce şaşırdılar, etrafıma toplandılar. Aralarına bir de ke- çinin karışmasına bir türlü mâna veremedi- ler. Nihayet yelpaze sakallı bir ihtiyar ya- nıma geldi, başımı tuttu, kaldırdı. Arka. daşlarına sakalımı gösterdi. Uzun lâfın kısası arkadaşlar, sonradan anladım ki, üniformalı adam, meğer saku- ıma bakıp beni Yahudi sanmış. Götürdü- ğü yer de (teerid kampı) imi: Yahudi değil keçi olduğumu anlatıp postu kurta- rıncaya kadar işte bu hale geldim. (İnli- yerek yere serilir, arkadaşları etrafında feryad ederlerken perde kapanır.) — Romanyalı eğlence mütehassısı bakalım İstanbula neler — Korkarım, Haliç üstünde bir köprü daha tavs