19 Mart 1940 AKŞAMDAN . AKŞAMA Selâmlaşmasını hâlâ öğrenemedik "Tanınmış Devlet adamlarının, hattâ Krallarının elini sıkan İngiliz vatan- daşlarını sinemada gördüm. Kafala- rını ve gövdelerini dik tutuyorlar. Kullarını ufki bir hilâl halinde bü- küp avuçlarile muhterem muhatapla- rinin elini kavrarken samimi bir ifa- deyle Hükümdarın yüzüne bakıyorlar. El sıkmak bu demektir. Zaten Fran- ız romanlarında da, «İngilizvari se Timlaşmak» diye, bu tarzım methedil- diğine arasıra raslıyorum. Biz ise, el selâmını beceremiyoruz. Bunda da belki mazuruz. Çünkü an- cak Tanzimattan sonra bir zümre arasında başlıyan bu garplı âşinalığı, Şu son asırda sirayet etti. Evvelden derece derece saçak öpmek, ayak öpmek, el etek öpmek vardı; secdeye kapanıp yedi kere yeri öpme, kandilli temenna, kısa temenna, arâp- vari iki elle musafaha, dervişvari pen- çesini göğüse bastırma vardı. (Gali- ba bütün dünyadaki selâmların en Yâtifi de bu sonuncusudur ve sanırım 'Türk menşelidir.) El sıkma, ancak bizim yaşadığımız şu son senelerde mili Adetlerimiz arasına girdi, Fakat iyi şekilde girmiş değildir. Arkadaşımız Şevket Rado, bu selâ- mın aslını anlatıyordu: Çok iptidai devirlerden kalma imiş. İki vahşi karşı karşıya gelince, fena- lık yapmıyacaklarına muhataplarını emin etmek için karşılıklı boş ellerini uzalarlarmış; konuştukları zaman zarfında da ihtiyaten bu «taarruz uz vunü» karşı tarafla emanet(!) bıra- kırlarmış, (Arapların müsafaha ederek daha tedbirli. oldukları da meydana çiki- yor!) Fakat Türk buna lüzum Yahut yaşadığımız medeniyet asırları zarfında vahşet selâmını milletçe terketmişiz. Hoş, garplılar arasında da el sıkmayı bırakma cereyanı var ya; Parmaklarını havadan «hello!» | diye sallamak münferid şekilde gö- rüldüğü gibi, Faşistvari selâm da be- şeriyet milyonlarının hemen yarısını resmen istilâ etti. (Kezâ, şapkayı çı- karmak kalabalık şehirlerde hemen kalmadı, Kısa bir askeri selâm, başta fötr varken bile caiz, İşte, biz böyle bir devirde, garbım el sıkmasile şapka çıkarmasını aldık. Hem de ne ahbş! Yusuf Ziya Ortac'ın mütemadiyen takıldığı gibi, kandilli selâm tertibi «Allanah ömürler ver- sin» ler; «semi Allahü» detirtecek şe- kilde rüküa varışlı el sıkmalar... Hele resimleri gazetelerde çıkmıyor mu, doğrusu, bir garplının gözüne bu manzara pek garip gelecek diye âdetâ Üzerime ter basıyor. Çift katlı yuka- Tığın üzerine boyunbağını dıştan bağ- lamak neyse; bir zenel hükümdarın kâvas üniformasını giymesi ve İlk defa çatal kullanan adamın acemilik- leri neyse, bizim de kandilli, #ükülu bonjurlarımız odur. « Türk milleti, bir çok inceliklere dik- kat ediyor. Meselâ, bizden evvel garp- lılaşma cereyanmı kabul eden millet. lerden daha şık giyiniyoruz. Kadınla- rTımızın pek çoğu Parisli zerafetinde, Erkeklerimizin evvelâ şapka seçemi- yeceklerini sanmıştık. Halbuki, lü zumsuz mölon bolluğunun önüne kısa Zamanda geçildi; icah eden kafalar fötr, icab edenler kasket giydi. Amma, Şu elle ve şapkayla selâm veriş ince O AKŞA Kadıköyünde Moda burnunda bir müddet evvel bir heyelân olmuştu. O zaman bir taraftan belediye fen heyeti mahallinde tetkikler yapmış, diğer ta- raftan hâdisenin jeolojik bakımından tetkikine lüzum görülerek keyfiyet üni- versite jeoloji enstitüsüne bildirilmişti. Heyelân evvelki gün tekerrür ettiğin- den Kadıköy belediye sermühendisleri mahallinde yeniden tetkikler yapmış lardız, Bu tetkiklere göre pazar günkü Şeker stokunu bildirmeyenler Seferoğlu hakkında takibata başlandı Şeker flatlerine kilada on kuruş zamme- üzerine hükümetin emri hilâtina olarak depolarında mevcud şeker mikdarı- ni beyanname İle. bildirmeyen on - Msiba şekerleme şirketile Hasır iskelesin- de tacir Seferoğlu Nikolnki haklarında ka- nuni takibata girişilmişti. Bunlardan Se- feroğlu Nikolaki hakkındaki evrak üz€- rinde müddelumumilik tahkikatını bitir- miş ve milli iktisadı koruma. kanununa muhalif hareket etmek suçundan dolayı | mazmunun muhakemesi yapılmak üzere evrakı üsliye sekizinci ceza mahkemesine vermiştir. Martın 25 inci pazartesi günü asliye se kizinci ceza mahkemesinde İstanbulda yeni kanunun tatbikatından olan ilk Şe- ker davasına başlanacaktır. Lion - Melba şirketine gelince; müd- deiumumilk bu şirketin alâkadarları hak- kındaki evrakı Bultanahmed üçüncü sulh ceza mahkemesine vermişti. Sulh ceza hâkimi B. Münip evraki ted- kik etmiş Lion - Melba şirketinin depola- Tinda bulunan şekerleri mali iktisadı ko- rumâ Kanununun meriyete girmesinden evvel mi, sonra mu satın aldığının ve de- polarındaki bu şekerin her zamanki wu- tad stokları mikdarından fazla olup ol- madığının tesbiti için keyfiyetin bir ehli hibre marifetile tedkik ve tesbit edilme sine lüzum görmüştür, Mahkemenin talebi üzerine, bu hususta tedkikat yapmak üzere maliyeden müfe- hassıs olarak İsmi bildirilen B. Ferid ehli hibre olarak seçilmiştir. Keyfiyet dün B. Feride de mahkeme (tarafından bildiril. miştir. B. Ferid, Lion - Mçiba şirketinin defter, fatura ve diğer muağlele evrakı üzerinde tedkikler yapacak Ve vereceği rapora gö Te yapılması lâzım gelen kanuni muamele hâkim tarafından tayin olunacaktır. mera mb liklerine bir türlü dikkat emiş değiliz. Eğilmeden, gülünç kavisler çizme. den, kibar, samimi, demokrat selâm!... Hattâ ahbaplar arasında bizim şu eski kısa temenna, pek dostlar arasım- İ da, dervişvari, elini kalbe bastırış.. Bunlar da kaybedilmemesi icab eden milli selâmlarımızdır, (Vâ - Nü) Moda burunda kaymakta olan erazi ve evlerin önündeki kal içindekilerin boşalltıkları iki bina hâdise, bundan evvelki hâdisenin mü- temmim bir şeklidir. Hâdise, eski çatlak- ların arasına yağmur girmesinden dolayı toprak tabakalarının inbisat etmesinden ileri gelmiş. bunun tesirile 25, metrelik bir sahada kayıntı olmuştur. Kadıköy belediye o mühendislerinin yaptığı bu tetkikler kâfi görülmediğin- den bugün de bir heyet, bir daha tetki- kat yapılacaktır. Mezkür saha dik oldu- ğundan heyelâna çok müsaittir, Burada Karilerimizin mektupları Mete caddesi halkının validen bir ricası Taksim meydari büyük bir faali- yetle yapılıyor. Hattâ havaların fena gitmesine rağmen orta kısımlar beton- Yaniyor yollarla techiz ediliyor. Fakat unutmamalı ki, meydan bi- tinceye kadaf buradan geçecek kimse yökkür. Halbuki, meydanın deniz ta- rafındaki müntehasında sira ile mo- dern apartmanlar vardır. Mete cad- desi dönen bu büyük ve işlek yol üze- rinde gece gündüz çamurlara batıp helâk oluyorlar, Madem inşa faaliyeti var, madem Mete caddesi de nasil olsa yapılacak, meydanın kimseye şimdilik lâzım ol- mıyan kısımlarına tercihen burasının evvelâ süratle ve kısa bir zamanda Yapılmasını rica ederiz. Bu ricamızı muhterem doktor Lütfi Kırdar her- halde reddetmiyecektir. Mete caddesi sakinleri (21 imza) Ticaret müdürlükleri teşki- lâtı tevsi edilecek Ticaret Vekâleti teşkilâtında bazı tadi- Jât yapılacağı anlaşılmaktadır. Bu arada, şimdiye kadar doğrudan doğruya Vekâlete bağlı bulunan mıntaka ticaret müdürlük- lerinin de dış ticaret umum müdürlüğüne bağlanması ve ticaret müdürlükleri teşki- Iâtınm tersi kararlaştırılmıştır. Görülen lüzum üzerine İstanbul muıntaks ticaret müdürlüğünde iki muavinlik ihdas odil- miştir. Muavinliklerden birine B. Necmede din Meto, diğerine de Hakkı Nezihi Erk» son'un tayinleri mukarrerdir. Maamafih, hâlen Ticaret Vekâleti ihracat kontrol dairesi baş kon'rolörü ve teşkilâtlarıdırma müdür vekili olan B. Hakkı Nezihinin bu vazlfelerine de devamı kararlaştırılmıştır. Hollanda ve Belçika ile tica- ret ve kliring anlaşması Hollanda ve Belçika ile yeniden Yapıla- ak ticaret ve kliring anlaşmaları müza- kerelerine iştirakleri Heyeti Vekilece ka- rar verilen Ticaret Vekâleti deyin da'resi reis muavini B. Ahmed Cemi! Conk ile Merkez. bankasi müdürlerinden B. İsmet Akkoyunlu merkür mahallere gitmek Üüzs- 19 Ankaradan şehrimize gelmişlerdir. dırımda çatlaklar, sağda İSTANBUL HAYATI Harp ve sulh l Arap saçına dönen dünya siyase- tinden bahsederken dostumun ortan- ca oğlu odaya girdi: — Baba, gazetelerde, kitaplarda bazan, «harp» bazan da, omuharebe» deniliyor. Harp ne demek, muharebe ne demek? Birde, «anlaşma» ve «sulh» kelimeleri biribirine karışıyor. Meselâ, gazetelerde; «Ruslarla Fin- ler arasında sulh yapıldı. deniliyor; sonra da, «Ruslarla Finler arasında anlaşma yapılıyor.» diye yazılıyor. Şunları bana izah eder misiniz?. Delikanlının osualleri hakikaten pek çapraşık şeylerdi. Dostum bir müddet dalgın dalgın benim yüzüme baktıktan sonra acı bir tebessümle oğluna döndü: — Bugünkü dünya vaziyeline gö- re harp sudur: Biribirine düşman bü- yük kuvvetler silâhlarına sarılıp kar- şı karşıya dikilirler. Günlerce, haf- talarea, aylarca, belkide senelerce kaşlarım çatıp homurdanırlar, arası- ra tüfeklerini kaldırıp, «bak, benim kil tabakası mevcuttur. Yağan yağmurlar-| ne cici şeylerim var» der gibi biribir. dan bu kil tabakası işba haline gelmiş ve diğer taraftan denizin ve lodosun te- sirile de sahil mütemadiyen yalandığın- dan çöküntü olmuştur. Esasen belediye- nin buradaki yola diktiği bir ağaç da tutmamıştır. Bu da arazinin çürük oldu- ğunu göstermiştir. Belediye şimdilik ev- İerin boşaltılmasına lüzum görmemiştir, Fakat iki binayı içinde oturanlar tahliye etmişlerdir. İstanbulda imar faaliyeti Belgradda çıkan bir gazete- nin makalesi Belgradda çıkan Balkan Herald gazete- &inde elstanbul, Avrupanın en güzel bir şebri olacaktır» başlığı altında şu yanı «neşredilmiştir. <İslanbul şehrinin oslahının başlıca âmili olan B. Dr, Lütfi Kırdar ve tanınmış şehir mütehassısı B. Prost şehrin çehresi- Di değiştirecek değişiklikler meydana ge- tirmektedirler, Yıkık binalar ve göze batan fena man- yaralar kısa zamanda ortadan kalkmakta, icab eden yerlerde sokaklar genişlettirii- mekte ve meydanlar açılmaktadır. Bütün bu wlahatta gözetilen gaye İstanbulu yal- nız Balkanların değil, dünyanın en güzel şehirlerinden biri haline ifrağ etmektir. Fıhakika şehrin müstesna vaziyeti ve beynelmilel şöhreti nazarı itibara alındığı takdirde bu gayenin mümkün olabileceği âşlkârdır. Yakında, tadil edilen sokak ve meydanların yerine yeni geniş bulvarlar, parklar, meydanlar, hastaneler ve eğlence mahalleri meydana gelecek ve şehrin sakinlerile fürlstlerin hayranlığını mucip olacaktır, Tarihin bu ehemmiyetli anında, bu büyük şehrin, başında B. Lütfi Kırdar gibi tükenmez enerji ve teşebbüs sahibi olan bir valiye sahip olması büyük bir nimettir. i Lise ve ortamektepleri teftiş | Şehrimizdoki Maarif Vekâleti müfettiş- leri, lise ve orta mektepleri teftiş elmiş- lerdir. Bu tedkiklere göre. bazı mektep müdürlerinin tajtifi, basılarının da cezâ- Jandırılmasi kararlaştırılmıştır. Bü cüm- leden olarak Galatasaray Tisesi müdürü B, Behçet, Kadıköy üçüncü orta mektep müdürü B, Rıdvan, Beşiktaş İkinci kış orta mektep müdürü B. Bahir takdimame ie taltir edilmişlerdir. İstanbul erkek li- sesi müdürü B. Celâj Perdi, Fatih kız or- ta mektep müdürü B. Abdürrahman Şefi- ge de resmen teşekkür edilmiştir. Bu ze- vatın gerek kendilerinin mektep Idaretin- de, gerek talebenin Gevümi hususundaki dikkat ve İntizsm gösterdikleri görülmüş- tür. Bundan başka ihmali görülen iki mü- düre ihtar verilmiş, iki müdürün de uh- | delerindeki müdürlük vazifelerinin alınması | karartaştırılmıştır. Bu husustaki rapor Maarif Vekâletine gönderilmiştir. m — Güzetelerin hileli gıdalara ait ifşastını ben faydasız buluyorum bay Amca .. T çavdardan 6 8... lerine gösterirler. Ve lâkin hiç biri parmağını tetiğe dokundurup da bir tek kurşun atmaz. Pek farla si- nirlendikleri zaman biribirlerine ar- kalarını çevirirler ve; «düşmanı tepe- İ leyinceye kadar harbe devam edece- İ Ziz. Son neferimiz kalıncaya kadar İ harpten vâzgeçmiyeceğiz.» diye avaz avaz haykırıp ortalığı velveleye ve Sigarasını üstüste çekerek devam — Bu gürültüler arasında, öte ta- rafta kavinin biri; kendinden zayıf bulduğu bir komşusunun üzerine birdenbire çullanıverir. Biribirlerine gi 8 fa, «dur, yardıma geliyorum!» diye haykırırlar, İşte, «muharebe» de bu- na derler. Anlaşma ile sulha gelin- 1 Bir sigara daha yaktı: — Büyük bir devlet, küçük bir devlete karşı dostluk göslerir; sara- mizdn bir anlaşma yapalım. Kork- tuğun bütün tehlikelere karşı sana teminat o veriyorum. Hiç kimseden korkma, benden başkasına güler yüz patlatırım.» diye sözler verir, karşı- hıklı kâğıdlar imzalarlar. Gelgelelim, zavallı zayıf devlet rahat bir nefes daha imzasmın mürekkebi kuruma» dan toplarile, tüfeklerile biçarenin üzerine çuliamıverir... Anlaşma budur. Gözlerini kırparak pencereye dön- ü: — Kavi ile zayılın gırtlak gırtlağa boğuşmalarından sonra, pek tabii olarak hak, kuvvetin kucağına atılır. Zayıflar, kanlarile Oboyadıkları ana yurdlarını, kavilerin top tekerlekleri altına bırakıp gözlerinden son veda yaşlarımı dökerek sendeliye. sendeli- ye çekilirler. Şehir harabeleri, yan- gın dumanları arasından çıkan ku- cakları kundaklı, pejmürde kadın ka- fileleri, barınabilecek yeni bir saçak. Derin derin içini çekerek yüksek sesle ilâve etti: — İşte, oğlum; sulh da buna denir. Cemal Refik Bay Amcaya göre!.. ... 5 reçelden 4ü «. 12 sirkeden 10u hileli imiş! Bunu bilmenin ne faydası var?... B, A. — Çok!... Yüzde doksan hi. Jeli gıda ile beslenen bir nesilden meselâ, saf şlir islemeğe kimsenin hakkı olmaz!...