HER AKŞAM BİR HİKÂYE Rana hanımefendi, meşhur fabrikatör ve #rad sahibi Malik beyle ahbaptı, Bu zen- gin, güzel ve genç adamın söylediği âşıkane cümleleri uzun uzun dinler; Iâüf bir te- Me) Karınızla arkadaşım. Hem, canım, başka kadın mı Yok?.. Hepsi sizin arkanızdan koşuyor. - derdi, - Onlara gi“ din... Bon sizi yalnız arkadaş olarak sev- mek istiyorum. Bu güzel hissim bozulma- sani — : Maliğin gözlerinde hazin bir ifade belir- di: Ns yazık... Hayatta ber emeiime mu- vaffak oldum, yalnız bu kaldı... Çok teessüf ediyorum... Beni hep rod mi edeceksiniz... — Bu bahal değiştirirsem kazmazsınız?... Bakın size, yeni bir İngiliz romanından biz pasaj okuyayım... Ve devekuşu tüylü ev sibisesile ayağa kal- kar, kütüphane odasına doğru yürürdü. Genç erkek, arzu ve hasretle arkasn- dan bakardı. .... Aradan zaman geçti. Rana hanımefendi yazın bir Romanya #ö- yahati yapmıştı, Avdetinde Korkunç bir ha- ber öğrendi; Malik iflâs etmiş! Meğer, fabrikası zararına işlemeğe başla- miş. Onu kuttarayım derken, nadamcağış emlâkin! tehlikeye koymuş ve neticede ser- mayeyi kediye yükletmiş. Artık müflisler srasındaydı. Elinde avucunda kalan birkaç kırıntıyı nakde tahvil pderek Adana taraf- larında bir çiflik kiralamış, İşletmeğe ve sözde yeniden sertet yapmağa gitmiş. Rana: 4 — Zavallı! - diyordu. Fakat bilhassa lânet ettiği kara talih de- gü, Ranarın, bu iflâsı üzerine kocasını terk- eden, talak isteyen karisiydi. Bir müddet bedbaht dostunun isimini işit medi. Günün birinde, müşterek bir arka« daşlarına sordu; 'k HAA Adanada mi? — Yovo.. — Nerede ya? — Istanbulda... Sörtüp duruyor.. ünü söktüremedi, Çün- — Öteki berikini dostunu vurmakla... —i Küçük bir pansiyon odasında oturu- yor. Eminim. her gün yemek bile yemiyor- dur... Fena halde sefil, Rana, fevkalâde derin bir teessiir duy» du. Ah, bu anlattıklarınız cidden feci şey- ler.. Bu eski arkadaşımıza elimizden gelen herşeyi yapsak bari toplansak da, Etkek, kaşlarını çattı; — Amma, onun da pek çok kabahatları var... Felâketine kendi sebep oldu. — Ya? v Genç kadın: Düşenin dostu olmaz!» meslini ha- tırladı. Muhatabı: — Onun kulağına küpe olsun... Başkala- ri da örnek alsınlar! - diye bir takim mâ- nası; mütalâalar yürütüyordu. Rana titriyordu. Maliği görmek, ona sadakatını isbat et- mek istiyordu. Mektup yazarsa cevap ver- mez belki diye korkuyordu, Aldığı adrese bizzat gitti. Malik, heyecan ve şaşkınlık içinde onu Karşıladı -- Siz, burada... Ne mühnasöbet?.. Tanınmıyacak bir haldeydi; Yanakları çukurlaşmış, İraşı uzamış, gözlerindeki zeki aşıltı sönmüş, kamburu çıkmış, Gömleği kir- Ii, elbiseleri solmuş. — Burada konuşamayız... — Odanıza gidelim. — Bizi kabul edebilecek vaziyette deği... Köpek yuvası halinde... — Estağlurulah... Zarar yok.. Gidelim. Felekten darbeyi yemiş olan Malik, mu- kavemet edemedi. Sürüklendi. Birlikte ber- bat, bı gibi bir yere girdiler, — Büyün saadetim biribiri ardı sıra yıkıl- dı.. Ben böyle olacak adam değildim... Kadın, tesssürle: ğ — Şimdi ne yapmak fikrindesiniz? Erkek omuz silkti SADAKA — Kimse benimle alâkadar olmuyor. — Haksızlık ediyorsunuz... Ben... — 84: « Ah, siz ki... Siz. — Evet ben... — Sizi ne kadar sevmiştim. — Şimdi? — Bu halimle mi? — Maliki Kadın, en güzel, en essaret verisi töbes- sümile erkeğe bakıyordu. Erkek, evvelâ cevap vermedi. Sonra mi- safirinin elini tuttu, öptü. Biri, bacağı kırık bir iskemlede, öbürü pamukları fırlamış bir koltukta oturuyor- du. Beyoğlunun bir aralık sokağına bakan bu odada, boğucu bir hara hüküm sürü- yordu. — Beni böyle ziyaret edişinizin nazarım- daki mânasını tasavvur edemezsiniz... Bütün diğer insanlar beni terketüler.. Halbuki siz.. Bu mülevves odada... Uğradığı felâkettenberi gözleri ilk defa aşıldadı. Sonra, gene ik defa olarak yaşür- dı. Yanaklarından iki damla yaş süzüldü.” Rana, ayağa kalktı. Güzel kollarını erkeğin boynuna Jâtif big hareketle doladı, Kulağına mırıldandı: — Çok bedbaht, olduğunuzu bildiğim geldim. Size bir iyilik yapmak İstiyorum. Erkek, müphem bir cümleyle karşılık ver- — Ne yapabilirsiniz ki, Ranacağım?.. İş- te geldiniz... Gelişiniz en büyük nimet. Kâ- fi değil mi? Kadın. birdenbire erkeği dudaklarından öpmeğe başladı. Onun akan göz yaşlarını güzel âudaklarile emiyordu. Vücudünü, Ma- liğin Kolları arasına attı. Neden sonrü — Evvelce bana ihtiyacınız yoktu... Şimdi ise... » dedi, Erkeği kurtardığını sanıyordu. Fakat ertesi gün, Maliğin intihar ettiğini haber al Nakleden: (Vâ-Nü) EM manisa NAKİEĞEN:, (VAZ Türk çocuklarını seven hamiyetli bir vatandaş ' Giresun 16 (A.A.) — Bir müddet evvel dört mavnasının yılık geliri olan iki in lirayı her yıl Çocuk Esir. geme Kurumuna beberrü etmiş bulu- nan ve uzün yıllar Ticaret odası, Bor. sa reisliği yapmış bulunan Hasan Fe. ridun bu defa da mezkür mavnaları- nın mülkiyetlerini Çocuk Esirgeme Kurumuna teberrü etmek suretile yardım ve himayeye muhtaç Türk ço- cuklarına karşı olan şefkat duygu- Jarını göstermiştir, * Meriç suları tarlaları basti Edirne 16 (Akşam) Karların erimesinden Balkanlardan gelen sek ler Meriç nehrinin $ - 3,5 metre ka- dar yükselmesine — sebebiyet vermiş- tir. Meriç boyundaki tarlalar su için. dedir.-Evvelden tertibat alındığı için zarar yoktur. İstanbul güreş klübü yeni bir açıyor Güneş klübünün spor şubelerini lağ- Vetmesi üzerine açıkta kalan eski Haliç ve Kumkapı klübü güreşçilerinin kendi aralarında toplanarak İstanbulgüreş klü- bü namı alunda faaliyete geçtikleri ve bu maksatla Kumkapıda bir klüb açtık- ları malümdur. Daha fazla mücadele sporlarile meş- gul olacak bu klübün gördüğü büyük rağbet üzerine Fatihde yeniden bir şü- be açılmasına lüzum görülmüştür, Şube- nin büzün saat |2 de büyük merasimle açılış töreni icra edilecek ve bu vesile ile; mubhtelif spor hareketleri yapılacaktır. | Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No. 97 Delikanlı keyifli görünüyordu. Şakaya o da İştirak etti, z Kuyumcuya bir sigara atarak; — Demek ki sevgilimin saçlarile siz de alâkadarsınız? — Evet... Rengini bilsem... — Sarışın. Yahudi, bir mahfaza açtı, — İşte... Pırlanta ile safir... Türk- çe gök yakut diyorlar... Yan flatine size bırakabilirim... Çünkü beyefendi bizim marifetimiz, pahalıya satmak değil, alırken ucuza düşürmektir... Yavaş yavaş konuşuyordu. sempatikleştirmeğe çalışıyordu. Bü- tün bu yalanları doğru söylediğine insanı inandıracak müthiş bir ikna kuvveti vardı. — Ben, sattığım mücevherlerin montürlerini de hesâba katmam... Ancak taşlarının Kıymetini nazan itibara alırım... - dedi. - Salın aldı. ğım vakit: «Söküp başlarını verece. ğim!» derim... Binaenaleyh, işçilik verecek değilsiniz. Delikanlı: — Gösterdiğiniz kaça? - diye sor- Sesini | olmaz. — Amma yaptınız ha... Çok pahalı yahu... Ben bu derece delilikten hoş- lanmam... Kadınlar için parayı 80- kağa alacaklardan değilim. — Kadınlar için cân feda etmeğe değer, — Hem efendim, fena bir zamani mi seçtiniz... Parasızım, — Alay ediyorsunuz. — Pamuk flatleri Mısırda çok İn di... Fena haberler alıyorum. Yahudi, gözlüğünün üzerinden baktı: — Öyleyse ben de size haber vere- yim: Gök yakut fiatleri pamuktan fazla düşmüştür. Bunları aldığınız ! takdirde pamuktan kaybettiğiniz pa- raya tekrar kavuşursunuz... gök yakut fırlıyacaktır... İşte... Ecnebi gazetelerden kesilmiş par- çaları gösterdi. — Bunu beğenmedim. — Hata ediyorsunuz... Maamafih başka şeyler de göstereyim. Ne arar. sanız bende bulunur. Elstarbuli, arkaya yıkılarak geniş Nakleden * (Vd » Nü) izin için beş bin lira... Tâfı bile Zira, AKŞAM İhtiyat erlerin senelik yoklaması Eminönü Askerlik şubesinden: 1 — Şubemizde kayıtlı ihtiyat oratın se- nelik mutat yoklamaları 20/Mart/940 tari- hinden itifaren başlanaen 2 — Yoklamalar saat 9 dan İZ ye kadar de- vam edecek saat I2 den sonra gelenlerle kendi doğumlarına ait günlerde gelmiyen- lerin müracaatları kabul edilmiyecektir. 3 — Yoklamaya nüfus cüzdanları askeri vasikalarile behemehal her şahıs kendisi müracaat edecektir. Muhacir ve sair suretle şubeye kayıtlarını yaptırmamış olanlarla yoklama Kaçağı bakayada kalmış olanların dn kendi doğumları gününde müracaat et- meleri, 311 doğümluların yoklama günleri: 20/ Mart/M0 çarşamba günü (Alemdar ve Emin» önü merkez nahiyesi), 21/Mart/940 Perşem- be günü (Kumkapı nahiyesi), 22/Mart/940 öuma günü (Küçükpazar ve Beyazıd nahi- yesi). 312 doğumluların yoklama günleri: 25/ Mart/940 pazartesi günü (Alemdar ve Emin- önü merkez nahiyesi), 28/Mart/940 salı gü- nü (Kumkapı nahiyesi), 27/Maıt/940 çar- şamba günü (Küçükpasar ve Beyazıd na- hiyesi), Diğer doğumların yoklama günleri ayrıca ilân edilecektir. ... Falih askerlik şubesinden: 1 — Her sene mutal olan ihtiyat yokla- masina 20/Mart/94) çarşamba gününden itibaren başlanacaktır. 2 — Yoklamalar doğum, doğum yapılacak ve her mükellef bizzat yoklamasını yaptı racaktır 3 — Yoklamu (Haftanın cumartesi günü hariç olmak üzere) pazartesi, salı, çarşam- ba, Perşembe ve cuma günleri sabah Suat dokuzdan saat on İkiye kadar devam ede- cektir. 4 — Öğleden sonra şube kendi işlerile meşgul olacağından her ne sebeple olursa olsun yoklama için müracaat kabul edilmi- yecektir. 5 — Şubede izdihama Bleydan vermemek ve milkeliefleri uzun müddet İşinden al“ koymamak için vuku bulacak müracaatlar gazetelerdeki ilâna göre yapılacaktır, 6 — İl olunan doğumlulardan başkası- nın müracaatı kabul edilmiyecektir, 311 doğumlular: 20 Mart S0 çarşamba, 21 mart 940 perşembe, 22 mart 940 cuma, 25 mart 940 pazartesi, 312 doğumlular; 26 mart 940 salı, 77 mart 940 çarşamba, 28 mart 940 perşembe, 29 mart 940 cuma, ... Beyoğlu yerli askerlik şubesinden: | — Şöbemize imensup ihtiyat eratın kanuni ve mutat yoklamasına 20/mart, 940 sabahından itibaren şubemiz bina” sında başlanacaktır. dihama ve beklemelere mani olmak için yoklamalar, her doğumun ken- disine tahsis edilen ve aşağıda gösterileş günlerde öğleden evvel ve sonra yap caktır, A — 311 doğumlulardan Beyoğlu ve Galata nahiyeleri mattın yirmisinde; Taksim ve Şişli nahiyeleri yirmi ikisinde, Kasımpaşa ve Hasköy nahiyeleri yirmi dördünde. A — 312 doğumlulardan Beyoğlu ve Galata nahiyeleri martın yirmi altısında, Taksim ve şişli nahiyeleri yirmi sekizin- de, Hasköy ve Kasımpaşa nahiyeleri o- tuz birinde, 3 — Diğer doğumlu erat ile Kemer. burgaz nahiyesi yoklamasının hangi ün- lerde yapılacağı aynca ilân edilecektir, 4 — Herkes yoklamaya mutlaka ken- disi gelecek ve nufus hüviyet cüzdanı, terhis veya ihtiyat vesikasnı, şöförler de ehliyetnamelerini beraberinde getirecek- tir. 5 — İstanbul dışında ikamet edenlerin bulundukları yerlerdeki şubelere müra- caat etmeleri veya yoklama defter nu- maramızı yazmak suretile şubemize mek- tup yöndermeleri ilân olunu; geniş esnedi. Lâkayd görünmeğe ça- lışıyordu. — Bir şeye karar vermeniz lâzım. — Neye? — Birkaç bin lirayı sarfetmeğe... Heh heh heh... — Niçin? — İzdivaç kolay değil... Yüz gö- rümlüğü lâzım, — Ay âiz benim izdivaç meselemi nereden duydunuz? Yoksa Nikola mi gevezelik etti? — Hayır... Başka taraftan duy- dum... Birçok tanıdıklanm vardır... Umarım ki behemehal benden alış veriş edeceksiniz... Maamafih, baş- kalarının mallarına da bakınız: Ben- den âlâ nerede mal bulacaksınız? Yahudi, koltuğunun altındaki ma- rokeon çantayı da açmak teşebbüsün. de bulundu. Delikanlı, onu bu hareketinden alıkoydu, — Zahmet etmeyin... Düğüne da. ha vaktimiz var... İzdivaç için sonra görüşürüz... O zaman gene size mü- racaat ederim... Bana şimdilik basit bir şey gösteriniz... Beyhude yere ra. hatsız olmanızı istemiyorum... — HA... Anlıyorum....Bu sefer met- resiniz için bir şey lâzım... — 8iz de polis hafiyesi gibi her şeyi biliyorsunuz yahu... TÜRKÂN HÂTUN Tefrika No, 9 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Ali Şir hil'at giyerken, sultan Mehmedin zabiti kılıcını çekti bir vuruşta Ali Şir'in başını yere düşürdü Türkün hatun, eski kölesinin zekâ ve ka- biliyetinden o kadar emindi ki, onun bu İş- teki muvaffakıyetini hiç de hayretle karşi- lamamıştı. Gıyaseddinin Semerkanddan uzaklaşması. nı 'Türkân hatun da istiyordu. Zira, son günlerde şehzade Giyaseddin söz dinlemez olmuş ve bilhassa hükümdarin düşmanı olan Moğol elçisile sık sik konuşmağa baş lamışta. Moğollar da Harzem tahlımı ötedenberi yıkmak ve İranla Rusyayı ve Harzem ilini baştanbaşa zapt ve İşgal etmek isterlerdi. Bunu sultar Mehmed de, Türkân sultan dâ bilirdi. Bu yüzden Moğolların hiç bir sözü- ne güvenmezler ve elçilerine yöz vetmez- lerdi, Sultan Mehmed, birkaç hafta önce bile oğlu Gıyaseddine; «— Kendini Moğolardan koru, onlara ka» pılmals Demiş ve Moğol elçisi ile dostluğunu İleri götürmemesini söylemişti, Giynseddin Moğollara neden fazla Sitilat ediyor, neden onlarla sıkı temaslar yapı- yordu? Çünkü o, Moğol tehlikesini Harzem İlinde İlk defa sezenlerden biri idi. Gıyaseddin bir gün babasına” Harzeme en büyük tehlike Karakurum- dan gelecek, Demekten çekinmemiş, fakat sultan Meh- med, oğlunun bu sözüne sadece gülmekle cevap vermişli, Moğol orduları Tunaya doğru akın ya- parker, Harzem ilinde hükümran olan bir Türk hükümdarının saltanatı tehlikeye dü- şebilir miydi? Bunu, kölelikten yetişen Nâs vezir elbette idrak edem O sırada Moğol tehlikesi yalnız Asyayı değil, garbı da düşündürmeğe başlalmaştı. Türkân hatun, yalnız Moğol tehlikesini düşünerek değil, ayni zamanda kendi sal- fanat ve nütuzunün da tehlikeye düşmeme» si bakımından Gıyaseddinin Bağdad üzeri- ne yürümesine muvafakat etmişti Fakat, yola çıkacak orduya, Semerkandda o bulu- nan (Kanıklı) alaylarının iştirak etmesine razı olmamıştı. Kanıklılar Semerkandı muhafaza ölmek üzere merkezde kalacaklardı. Zaten Kanik- Milsr da Türkân sultanın armusu hilâfına ola. rak bir yere gidemezlerdi, Kanıklı alayı, valide sultanın fedalleriydi. Hükümdardan Gok ona buğluydı. Ordu hazırlanırken, yakın tarihe bir bakış.. Iraka gidecek ordu hazırlanmış ve ku- imanı Gıyaseddin tayin edilmişti, Bu esnada sultan Melimed, Semerkandı vüktile nasıl ve niçin payıtah yaptığını hü» turladı. Kendisi Horusında İken, Semer- kand beyi İle Karahitaylar üzerine hücum ederek, Karahitayları mağtüp elmiş ve o zaman Türkistenin birçok yerlerini zapteys lemişti, Ordusunu YÖzgendie kadar götür- müş ve orüyu dü bir vali sayin etmişti, Putperest Karahitaylar üzerine böyle bir müslüman sultaninin galebe çalması Har- zemlileri çok memnun etnişli. Bütün civar beyleri elçiler göndererek ımuvaffakıyetini tebrik elmişler ve kendisine (İskenderi sa- ni) Mkabını vermek İstemişlerdi. Sultan Mehmed (Sencar) Yükabını almayı tercih ederek çünkü Sencar tahtım kendisi yı mıştı - Harzeme dönüşünde kızını, Semer- kand beyi Osman beye vermişti. Fakat, Os- man bey, sultan Biehmedi metbu olüruk tanıdığına © kadar pişman olmuştu kİ, ye- gibi bir niden Karahitaylara tabi olmağa mecbur | kalmıştı. Osman bey. yeni payıtaht olan Bemerkandda bir katllâm yaplırarak, ken- di tevabiile Karahitayiara kaçmağa hazır- Janırken, o sirada civar köylerden bitine gitmiş olan sultan Mehmed, Semerkanda yetişerek Osman beyi yakalatmış ve teva- bille baraber öldürterek kendisi âs Semer- kanda hâkim olmuşt Kuyumcu bu sefer, müşterisinin önüne basit, fakat zarif bir takım mücevherler yaydı: Yüzükler, bilezikler, peler, Genç adam, bu mallara istihfafla bakıyordu. Lâkin yahudinin cesareti katiyen kımimiyordu. Mütemadiyen ceplerini boşaltıyor; kocaman maâsa- nın Üstünü yaymacı çarşısı getiriyordu. Kumarbazın, kârşısındaki oyuncu- yu köz düşürmeğe mecbur edişi gibi, o dn, muhatabının paraları sökülmesi için elinden gelen her şeyi yapıyordu. — İşte efendim, mülâyim fiatlerde bunlar var... Amma, gösterişleri nok- tasından pek pahalıdırlar... Sarışın Delikanlı, kandırılmış göründü: — Babacığım? Sen ne dersin? - di- ye hocasına seslendi. Baha, başını kâğıdlarından kaldır. madan; — Ne diyeceğim? Sokağa avuçla para aliyorsun... Onu derim... Ben böyle şeylerden anlamam. Kadınla. rn kaprisine servet döküyorsun... Yazık, yâzık.,. Bir broş hoşuna gitmiş gibiydi: — Dört yüz lira. — Kabil değil — Yirmi beş iskonto ederim. Kuyumcu tereddüd etti; broşlar, kü- haline | | | Sultan Mehmed, Semerkanda geldiği gün denberi sağdan soldan ihanetler görüyor ve hiç kimseye itimad edemiyordu. Oğulların- dan bile emin değildi. Sultan Mehmed, o zaman, Karahitay ii- nin bir kısmını dâha alarak bududlarını «Ganj» sahillerine dayamıştı. (GöriMer & lâlesinin dördüncü sultanı olan Şahabed- dinin vefatından (1205 M.) sonra, Hinddeki memaliki, valilerinin etinde kalmıştı. Sul- tan Mehmed bundan istifade ederek (Belh) ve (Herat)ı da zaptetmişti. Şahabeddinin yeğeni Mahmud, Harzem- lere itaat etmek şartile âlleşi memiülikin- den yalnız Karahitay ilinde biraz araziye malik olabilmişti, Sultan Mehmed, Şaha- beddinin yeğeni Mahmudun günün birinde baş kaldıracağını biliyordu. Mahmud bir gün (1212 Mi de kendi sarayında meçhul bir âdam tarafından öldürülmüştü. Bunu duyanlar: « — Mahmüdu sultan Mehmed öldürtmüş- türe Diyerek; kendisinden çekinineğe başla muşta, Sultan Mehmed, çekindiği hasımlarından birinin vücudünü ortadan kaldırtınakla be- raber, Kalben müsterih değildi. Zira onun Mahmud kadar hiti ondan çok daha kuv- vetii bir rakibi ve düşmanı vardı: Kardeşi Ali Şir. Sullan Mehmedin, kardeşi All Şirle aram açıktı, Ali Şir, biraderinden çekindiği için Mahmudun yanma gelmişti, Mahmudun ölümü üzerine Ali Şir, kardeşine göyle bir haber göndermişti: «Mahmnd öldü. Karahitay beyliği baştur, Mahmudun yerine beni bey olarak tayin ete ni rica ederim.» Sultan Mehmed, peki diye cevap vermiş ve (Firuze) şehrine bir zabitie berat ve hul'at göndermişti. Ali Şir, biraderinin bu itlfatından çok memnun tu. Sultan Mehmedin onu kü çük Karahitay beyliğine tayin edeceğini amm ayordu. All Şir, kardeşinin beratını öperek başına koymuştu, Hil'at giyerken, sultan Mehmedin zabiti kıbemi çekti, All Şirin başını bir vuruşta yere düşürdü, Et- raftan soranlara; «Sultan buna gizli emir vermişti, Vazifemi yaptım.» cevabını yer- di. Bu hüdiseden santa Karahilay beyliği de Harzem #mparaborluğuna ilhak ediimiş- t Sultan Mehmed, bu hâdiseden üç yıl son- ra (1315 Mi de sultan Şehabeddinin eski tebaasından olan bir Türk kumandanı elin- den (Kazvinhi de sapletmeğe muvaffak ol- Muştu. İşte bu (Kasvin) muzatferiyeti, sultan Mehmedde, Büğdad halifesi hakkında ik şüph arıdırmıştı. Mesele şu idi: Şehabeddinin bu eski pax yıtahtında «Hazinel evrrke araştırılırken, halife Nasredinin bir mektubu bulunmuş- tu. Bu tarihi mektupta bilhassa şu satır- Jar, sultan Mehmedin şüphelerini arttır- maşa «Son zamanda Harzem sultanı uzün ül- kelere yürümeğe ve güz dikmeğe başladı. Siz nasi Hindistanı tehlikede görüyorsanız, ben de Bağdadı ayni şekilde görüyorum. Sultan Mehmedin nüfuz ve cesaretini kır- mak için, Karahitaylarla birleşip sultan Mehmedi tahtından devirmek İzımdır. Eğer buna siz de yardım ederseniz, müşterek or- dularla Semerkand çok kolay elde edilir..» Georiler sülülesine mensup olan sultan Şehabeddin o zaman sultan Melhimedden çok çekindiği için, halife Nasreddinin bu mek- tubunu cevapsız bırıkmuştı Sultan Mehmed (Kazvin) hazinesinde el- de ettiği bu mektubu okuyunca fena halde hiddetienmişti. O gündenberi halife Nas- reddindon öc almak için fırsat kolluyordu. (Arkası vi — Şayed İzdivacımızda da siparişi bana lütfedeceğinizi vaad buyurur. sanız pekâlâ... — Hay hay... değli ya... — Öyleyse anlaştık. Samuel Rosen, Beğenilen mücev- hefi masanın üzerine bırakmak İsteği, Fakat Süha, elinin tersile itip: — Yarın, öbürgün, ne zaman bu- radan geçerseniz getiriniz... Benim acelem yok... Paranızı peşin alırsı- nız... Hemen istiyor muydunuz? Ho- cam hesablarıma bakar; onunla gö- Başkası sizden iyi | rüşünüz... Bilmem bugün verebilecek mi? Hoca: — Bugün de verebilirim... - diye ayağa kalktı. Arkasında duran bir kasa vardı. Onu açtı, Yahudi kulak kabartmıştı. Parala- rın hüşir haşır sayıldığını duyuyordu. — Acelesi yok.,. Emriniz üzere baş” ka bir zaman gelirim... Başka mü cevherlerim de var; onlârı da görü” sünüz.. — Pekâlâ, pekâlâ... — Düğün hediyesini benden ala” cağınıza dair vaidde bulunuyorsunuğ değil mi? — Söz verdik ya işte, a efendim. (Arkası var)