er siyer HER AKŞAM BİR HİKÂYE Yaya doğru bakiyor... Beiklis kocasının bu cehâletine bayağı kis- dı: gının nasil anlaşıldığını bile iü Tabif iyi bir ev erkeği olma- #s niyetin yok ki. Eğer öyle olsaydın bires di karşıki komşuya benzerdin. Senin bu hellerin evine karşı olan alhkasızlığını gö” terir.. Haklı Necdet İtiraz edecek oldu: — Fakat Belkis, bir koca için böyle gey- fenahk miyari olabilir mi?... Tar çalışma odasına döndü. O karışık hesap- lara yeniden daldı, Ne kadar zaman g€ç- Mişti?.. Bunu bilmiyordu. Birdenbire gene Beikisin sesin! işitti: — Necdet... Needetl... Genç adam bu sefer adamakıllı hiddei- Menmöyt; — Üene ne var kuzum ?.. diye söylene- alir öğren... Artık Hakkı Cecdetin sabrı tükenmişti: fı f â ; ; ; : ç HE j ; ş ' A AŞ O, e KANAMAM MA AAA Karşıki komşu İ komşu yüzünden Tuzak içinde Tuzak e AN MAŞ evinde ne rahatı, ne bu- suru kalmıştı. Karısına birşeyler söylemeğ? niyetlendi. Fakat yatkundu. Sustu. Çalı; mak için odasına dönerken Balkis arkasın - "Aradan, dört beş hafta geçmişti. Bir gün Belkis arkı salondaki divana uzanmış, ro- man okuyordu. Bir aralık kocasının tolâşla sesini K — Belkis. Koş. Buraya gel. Pir Necdet heyecan İçinde Belkisn- — Gel... Gel de karşıki konşunun hatini gör,. Göyle hissettirmeden perdenin nra- hığından bak. Belkis karşıya baktı. Hayretler içinde kalmıştı. Her zaman satıcılarla ugun usun pazarlık eden, slacağı şeyleri derin muaye- nelerden geçiren kirk beşlik komsu evin yeni ve genç bizmetçisile misafir salonunda kovalamuca oyuuyordu. Belkis kekeledi: | — Vay utanmaz herii... Karım bugün an- başlamış... Aman şu perdeyi kapa Necdet... Bir daha o tarafa bakma. Necdet gülümsedi: karıcığım... Biriz karşıki komgu- Hikmet Feridun Es BULMACAMIZ n $ İz j i E | i KULA ; ner - Köni in üst dudağırıdak! kıl- - Tersi emirlerdir. m ai e eek A , 'Tram Şofür, 7 — Ulsan, — #yekemiği, 8 — İlminan. Veirika Xo. 98 Nakleden : (V4 - Nü) — Aman, sorma... Bual sorma. man göremiyecekmiyiz? — Beni üsüntüde mi bırakscakaın? — Uzun zaman seni göremeden ya- — iç... Hiç... Ne olmuş olabilir? miyim? Sen benim haya- — Ne olduğunu sana ben sormar | tımsın, aşkımsın... Değil mi? yam. — Buna rağmen beni bırakıyorsun ek garip garip, demek... Kimbilir nasi mecbur ol > Bu halimle, ihtimal ki, seni kor. | muşsundur. katiyorum. m cidden mecbur oldum... İşim — Korkutmak mı?... Yok hayır... | var... Beni bekliyor!... Pek mühim korkar mıyım hiç?... Sana | bir vazife... Bu gecede bu yüzden do. | bütün kalbimle #timad besliyorum... © layı geciktim zaten... Dünyanın bütün korkularına, tehik | | — Meselenin ne olduğunu öğrene | rine karşı beni sen mldafan ei. | bilir miyim? | ve ediyorsun. — Atinada dostlarımız var, biliyor- Delikanlı, bir koltuğu oturdu: sun... Birdenbire geldiler... Onlarla > Ah, çocuk, çocuk... - dedi; ve sev. | meşgul olmam lâzım... ti; bileğinden tutup kendine çek- — Uzun zaman kalacaklar mı? sonra belini kavradı. - Ben dün- | — Yann bu saatte gidecekler... Yalanı sana değişir miyim acaba? Çok şiikür... — Nedir?... Bir azap, bir endişe | &— Öyleyse geleceksin? eindesin.... Amma, anlayamıyorum.. — Yarın, “e Kalktı yeti. — Ne fena... Biribirimisi uzun sa- 'K | AKŞAM Türkiye Radyodifüsyon Postaları Dalga uzunluğu Türkiye Radyosu 1648 m. 187 Ke/x 120 Kw Ankara Radyosu T.A.P.3L7 m. 0488 Ko/a 20 K.W. İsanca Sant 1200 Bap 11 Arapça » IŞ » MES Kiznce ». 1345 » 1845 Fransızca a ve » 1100 Bulgarca » u. » ww ÇARŞAMBA 13/3/940 1230 Program ve memleket saat ayar, 1233 Ajans ve metearaloji haberleri, 1250 Müzik: Muhtelif şarkılar (Pi), 1330-14 Müzik: Küçük orkestra (ğef: Nesip Aşkın). 1s Raffnel Valonte: Uzak bir memleket ten serensd, 2- Billy Gölwyn: Cambazlar (Pokatrot), 3- Hanns Löhr: Tempo.- Tem- po (Galop), 4- Toh, Birsuss: Şark hikleye- leri Crals). 18 Program ve memleket saat ayarı, 1308 Müzik: Pas) heyti, 18,40 Müzik! Kemençe» el, ordulu Yunus Sakarya tarafından Ka- radenir türküler ve oyun havaları 1855 Serbes saat, 10,10 Memleket sest uyar, ve meteoroloji haberleri, 19.30 Mü- : Çalanlar: Refik Fersan, Fahire Fer- yan: Mefharet Sağnak, b sarkı; (Bülbül yetişir bağrımı hün etti fi- gan), 2- Della Zade - Següh şarkı: (Şe- zl mal maksudu yok), 3- Ari! bey - Segâh | (Olmaz ilç #inel sadpareme), 2— | n : Necmi Riza Ahıskan, i- Şevki bey Hicaz şarkı: (Niçin şeptassher ben zürüza- rm); 3- Beylerbeyli Hakkı « Hicaz şarkı: (Ahvali kalbi zâre nigih eyler), 3- Şevki Bey - Hicaz şarkı; (Bir taraftan üzüyor gönlümü), 4- Rifat bey - Hicaz şarkı: (Sis lendi hava), 3— Okuyan: Semahat Özden- sea, 1- Arif bey - Suzinak şarkı: (PApusuna ermek Üzere ey yür), 2- Neyzen Riza - Su- sinak şarkı: (Çaldırıp çalgıyı), 3- Musta- fa Nafiz - Suzlnak şarkı: (Sonbahar gön“ Gazımu), 20,16 Konuşma (Dış politika küdi- seleri), 20,30 'Temsli: Iztırabımı Alkışlıyor- lar, Yazan: Kemal Tözem, 2i Serbes saat, 31,10 Konuşma (Haftalık posta Kutusu), 2130 Müzik: Riyasetleümhur bandosu (Şef: İhsan Künçer), 1- E. Urbach: Rejinr (Marş) 1. > Vals lermezso, 3- Echu- (£iat), 2235 Müzik: Casband (PL), 23,28- 2330 Yarınki program ve Kapanış. 1400 Kuruş (o 2700 kuruş 7 » 49 » w >» 400 » 150 —. Posta ittihadına dahil olmıyan eeneki yüemleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Telefonlarımız: Başmuharrir: 20565 — Yazı işleri: 20765 — İdare: 80681 — Müdür: 20497 Safer $ — Kasım 127 8, İmsak Güneş Öğle Ikinci Akşam Yata E. 1023 1202 60 930 1200 139 va. 438 1814 1045 Uzun uzun öpüştüler, Kızcağız: — Ben de seni ne kadar: seviyo- rum... “deği. - Vallahi canımı fedn edecek Kadür... Fakat pek zid hisle- rin tesirindeyim... Şayet beni slda- tacak olursan dünyada en büyük düşmanın kesilirim... Bülün iyilikle- rini unuturum... Anlıyor musun? — Demek pek kıskançsın?:.. — İnsan “şayet kıskanç olmazsa, sevgilisini hakiki bir aşkla sevmiyor demektir! ... Hem, düşün: Sen benim: şu dünyada her şeyimsin! Şayet bir kadın sana sahip olursa mahvoldu demektir... O zaman dünya gözüme İ zindan görünür. Birlikte dışarı çıktılar, Bahçe, ancak (yıldızların mayi intibamı veren ışıkla aydınlanmıştı. Etraflarında derin bir sükül hü- küm sürüyordu. Şermin, Aşığına: — Haydi, güle güle... Allah işini ras getirsin! - dedi - Seni sövdiğ'mi, yalnız öeni sevdiğimi, bu dünyada kimseyi düşünmediğimi ve düşünmi- Metresinin güzel başını ayuçları | yeceğimi aklından çıkarma... arasına &'di Onu koklaya koklaya öptü. — Seni beş dakika görebilmek için nerelerden geldiğimi bilsen... Buda seni ne k&dar çok sevdiğimi isbat eder, Biribirlerinden ayrıldılar. Genç kız, küçük kapımın kapanışın- dan hasıl olma sesi işitti. Adımlar s0 kaktada bir müddet ilerlediler. Son- rü bir otomobü harekete geldi. Uyku- 'Tefrika No, 5 Yasan: İSKENDER FAHREDDİN Asiye her gün Türkân hatunla temas ederek selâmlıkta olup bitenleri valide sultana gizlice haber verirdi Nâsırm bir zaafı vardı, Rüşvev alırdı, | paraya dayanamazdı. “Türkün hatun bir gün sonra, bir kırmızı aklz kese içine bir miktar altın koyarak yesirine wanttı; — İşte, Azrâyı sans veriyorum. Sakın ağ- zan! aşıp bir şey söyleme! Vesir bir kese altını aldı. Ve cevap ver- meden çeklidi Türkün batun, vezirin arkandan: ; trail Türkân hatun, Safürânın başını gece ya- ns adamlarından birile Karaderya (1) neh- rine attırmıştı, ... Sultan Mehmed, gözdesinin ölümünü duyunca.. Bulan Mehmed, Şemerkanddaki işlerini bitirmişti. Safürâyı on beş günden fazla Nişaburda yalnız bırakamazdı. Tekrar Ni- mbura dönmek istiyordu. Türkün hatun, oğlunun Nişabura gitmemesini temin için, birçok veşileir bulmuştu. Bunlardan biri de Irak seferi hazırlığı idi. Sultan Behmed bu Agi geleck seneye lehir elmişken, valide- sinin israrı üzerine: — Hazırlığı dovam edilsin. Demişti, Mükümdar ba hazırlıklar karşı- sinda şüphe yok ki, Nişabura gidemezdi. Adamlarındağ birini Nişabura göndererek: — “Seftrsyı al, buraya getir Ve benim mühim işlerim dolayısile gelmediğim! söy- le, dedi, Safüranın ölüm haberini henüz Semer- kanda getirmemişlerdi. Sultanım gözdesinin nasıl ve kimin tarafından öldürüldüğü bel- HM olmamıştı. Nişabur muhafızı telâş ve korku içinde -günlerdenberi- bu işin tah- kiki *is meşguldü. Kişabura giden sultan adamı, birkaç gün sonra geri döndü ve hüzümdara: — Başımız sağ olsun, dedi, Ssfürayı öl dürmüşler, Sultan Mehmed bu buberi alınca yıldi- rımla beyninden vurulmuş gibi sersemle- mişti. Mükümdar, Safürünm üleceğini ak- ından bile geçirmezdi. i cemedin! İ kin hatun bâdiseyi haber alınca, kokmuş | Nişaburdan dönen adam, Safürânm başı kesik Semerkanda gtirmişti. 'Tür- oesedi bir sedirin üstüne koydurarak oğlu- nun yanına gönderdi. Sultan Mehmed çok mütecssird!, Safürüyı | candan seviyordu. Fakat, kokmuş cesedi görünce kendisinden nefret etti, | — Katilini arayıp bulsunlar. | “Dedi, vezirine şiddetli emirler verdi, Türkân hatun bu tedbire baş vurmasay- dı, oğlu belki de günlerce ağlıyacaki;. Valide sultan bundan #onra oğluna -en güzel cariyelerinden Asiye ile Müselles (2) | ikram etti, Bultan Mehmedin güzel kadınlara karşı zaafı vardı. Asiyeyi ilk defa görüyordu. Azi- ye, Safürkdan daha genç ve körpe bir kız- dı, Türkân hatunun kumandanlarından bi- İH onu Iraktan küçükken satın alıp getir- işti. ya dalan sekin semtte gene sükün hâkim oldu. Şermin, evin karanlık cephesine yü- zünü çevirdiği vakit hayrette kaldı. Önündeki manzarada bir pahcere açılmıştı. Analığı, dışarı eğilmişti. Sendeliyerek, sallanarak çu sözleri söylüyordu: — Deniz... Kaptan... Korsanka- Kız «— Her halde, bunlar benim esra- rima dair sözleri... - diye düşündü, - Allah ömür versin, şavet annöm öle cek olürsa esrarımı da berâber götü. recek... Artık şu dünyada kimse be- İ nim kim olduğumu bilemiyecek, keş- tedemiyecek...» İ Sonra birdenbire, yüreği cız etti: | «— Sühaya ne oluyor... Nesi var acaba? Erkeğin büyük bir heyecan içinde olduğunu, kalben büyük endişede ol- duğunu farketmişti. Üç «Kulhüvelahb (bir eEiham okuduktan ve sevgilisinin gittiği yere | doğru üfledikten sonra içeri girdi. l i OE! yordamile yürüerek koridorlar- dan, sofalardan geçti. Pervinin bu- tunduğu odaya girdi. Anneliği, pencereden ayrılmış, bir koltuğa oturmuştu. i Hükümdar, Asiyenin elinden birkaç kadehi müselles içince başı döndü. Yanındakileri dışarıya çıkardı ve Asiye ile başbaşa kaldı. — Gan ne zamandanberi annemin Yanla- — On üç... — Şimdi on yedi yaşındasın demek?! Tam da «Budasnın ye dediği meyvaya benziyor- sun! Nasil oldu da ben görmedim s€ni gim- diye kudar.. — Etendimiz Safürâ ile meşgul olmaktan, başka kızları göz atmak fırsatını bulamı- yordunuz. babasının nı vurdurmuş, Asiye bir köyde yetim kalmış- ti. Türkün hatun Asiyeya icap eden tallma- tı vermişti, Asiye hükümdarın gözüne gi- rerek, Salürâyı unutturmaz istiyordu. Ve buna da muvaffak olmuştu. Sultan Mehmed o göve Aslyey! odasından dışariya bırakmadı. Ertesi gün de annesin- Gen, bu kızı kendisine hediye etmesini rica etli. Valide sultan, Asiyeyi oğlunun his- misline vermiş ve bu sürele hüzümdarı n © köymunü kadar kendi hafiyesini sokmağa muvaffak olmuştu. Asiye her gün Türkün hatunla temas eder ve telimlikta olup bitenleri valide sulta- na gizlice haber verirdi. Asiye beş on gün içinde sultanın gözüne girmeğe muvafiak olmuş ve ke ni gey dirmişti, Zaten Arap kızları çok zeki olur- du. Sultanın sarayında yüze yakın cariye varken, or yedi yaşında genç ve körpe bir Arap dilberi, bunların hepsinin fevkinde bir mevki sahibi olmaz, ör amanda hüküm dara her istediğini yaptırmağı başlamış» v ... Semerkand sarayında bir eğlence gecesi Semerkand sarayının dörü sütun üzeri- De tutturulmuş mermer döşemeli taraçesin- 42 rengârenk faruslar yanıyordu. Sultan Mehmed çok sevdiği dostların- dan bir kaçını o gece tertip ettiği bu husus! eğlentiye davet etmişti, Bunlar hükümdarın en mahrem ve samimi misafirleriydi, Bun- lardan başka kadı Sadreddinin genç yeğen- lerinden maiyet zabiti Buharalı Selim de Tarağenin medhalinde ayakta duruyordu. Bultan Mehmed, Selimi çok sever, onu en mahrem eğlentilerinde muhafız gibi kul- İanırdı. Misşfirlere müselles Ikram edil; güzri cariye tarafından da -mi in ar- kusından- taze meyvalar dağıtılıyordu. Sul- tan Mehmed bu eğlentiyi niçin ve kimin için tertip etmişti? Bunu bilen yoktu 'Taraçede Iki tambur, iki #âr, iki deften mürekekp bir saz heyeti de hükümdarın ya- mıbaşında çalıyordu. Vezir Nâsır merak ve telâş içindeydi. Bir aralık Türkân hatuna koştu: — Efendimizin neşesinin sebebini bili- yor musunuz? dedi - Taraçede seray ku- ruldu kurulalı böyle eğlenti yapılmamıştı, Hükünidarın neşesine bizim de iştirak ct- mek hakkımız deği mi? (Arkası var) (1) Semerkandın yedi kilomeize cenu- bunda. (3) Buharı, Tâşkenü, Semerkand civa- rında hâlâ kullamlan bir nevi içkidir. Bö. yük se kalın kabuklu karpuzun bir tarafa ketilin içi oyulduktan ve çekirdekleri çikı- rıldıktan sonra, karpuz suyu ile braber iei- ne bir miktar tahammür etmiş üzüm suyu ve biraz da afyon atılarak ağrı tekrar ks- patılp bırakılır. Karpuz kabuğunun ta- bammülü müddetince beklendikten sonra içilir. Başı arkaya düşmüştü. Şermin, yanan küçük abâjorlu lüm- banın ışığında, deli kadının pek &o- Juk olduğunu gördü. Yerde duran bir minderi ayağile sürdü. Analığının yanına diz çöktü Seslendi: — âAnnel... Anneciğim... Beni dinle... i Deli kadın, evvelâ hayretle gözleri- ni açtı. Yavaş yavaş hâfızası dirlimiş gis biydi. — Sen misin? « dedi. — Evet... Benim... Çok yorgunsun, annel... Yat, uyu... — Uyumak mı?... Tüm... Alnını gösterdi. Kız: « Atıyor mu?... Ağrıyor mu?.... di- ye sordu. — Evet. Şermin, bu cevaplardan (şaşırmış göründü. Deli kadın, aklını kaçırdığı günden» beri asla bu kadar vazıh ve uzun bir muhavereye girişmemişti. Elini tuttu. Gözlerinin içine baktı. Dedi ki; Uyuyamıyo- (Arkası var)