'Tefrika Mo. 8 Yasan: İSKENDER PAHREDDİN den danılıştık. Yolda gayet şık bir erkek yürüyordu. Karşılaşmamız üzerine sana baktı. O ge- gince ben sana sert bir »5x söyledim. Alkındın. Aramiz bozuldu ve ayrıldık. Sebep, pek ehemmiyetsizdi. Netice pek Feci oldu. Meçhul adamın ateşli bakışı, aşkımızı, kar gibi eritti. Biz ki sevgilileriz, biribiri- mize düşman kesildik. Sevişenler aze- tındaki ezeli nddiyet aramızda baş gös- terdi, Bununla beraber aşkımız hâlâ devam ediyor Buna eminim. baz Zira sevişmeseydik böyle çarpışmaz” dık. Bunun için hiçbir sebep yoktu. Aşk ancak bu gibi ruhi isyanlar, ihtilâller mu hitinde yaşıyabilir. Lâkaydinin sükünu hâkim oldu mu, aşk öldü demektir. O lâüf sokar gel kolunu miş, yürüyordum. Yanımızdan geçen bancı erkek, sana, yemek istercesine bak» &. Sen bu ihtiraslı nazardan hoşlandın. Kadınlık gururun okşandı..., Bense, bu erkeğin erkekliğini kıskan- 25 ei — Dedim ki: — Eğer nazarlarıni üzerine davet et- meseydin, sana böyle bakar mıydı? — Peçe örtüp dolaşacak halim yok ya... Eskekler beni kendi gustolarına uygun buluyorlarsa kabahat bende mi? Kadının işvesi... Erkeğin kıskançlığı... Aşkın ezeli savaşı... Sana yüz kere: — Âlemin dikkatini celb için her şe- Yi yapıyorsun! Bu huyundan vazgeç! - diye söylemiştim. Sense daima: — O bey bana mı bakıyor? Beni ta- kip mi ediyor? Vallâhi farkında bile de- ğldim... Dikkatimi sen celbettin... Ne tuhafsn, cicim... - derdin. yani ben - o mralarda alı alına moru moruna kızarır bozanırdım. — Kendini göstermek için ne lâzım- »a hepsini yapıyorsun. — Ben mi?... Herkes gibi boyanmıyo- rum bile... — Saçlarımı nasıl kıvırmışsın, görmü- yor muyum sanıyorsun?... Gözlerin aşk vadediyor... Dudakların öpülmeğe ha- urlanmış gibi ileri uzanıyor... Erkekleri bu hareketinle çıldırtıyorsun. — Her kadının gözleri ve dudakları var... Erk : herkesinkini görüyor... Sen bana karşı çok haksızlık ediyorsun. — Suiriyetin meydanda, — Bizum bu sözlerden. — Ben senden daha fazla bıktım. — Söylediğin sözü kulağın işitmiyer. — Hareketinde hürsün. — Bir daha söyle bakayım. — Bin defa söylerim. Dudaklarımı isırıyordun, Dişlerimi s- 'kiyordum. Sen ısrarla: — Benden bıktığını tekrarla, baka- yım. — Mevzuu değiştiriyorsun... Ben sa- na «hareketinde serbessiniz dedim. — Bir daha söyle, için İse — Serbessin! Serbessin! Tamamile 261- e. — Söylediğin sözlerin münasını an- yor musun? — Abdallaşmadım azizim, — Öyleyse? — Öyleyse? — Bu anden itibaren hürrüm demek? & Rüzgür gibi. Havayı nesimi gibi... 'Tefrika No. 91 Hukukçu: — Vaziyetinizin iyi olduğu Anlaş- sup tle di Bu mevzuu ciddi. — Müsbet bir netice alacağımı ün yn m — Niçin ? Bi eiyerişli. tüm şersitiniz İki erkek bahçeye çıktılar. adımlarla parmaklığa doğru yürüdü. ler. Dönemeçlerden birini saniyor. lardı ki, Belkisla annesine rasladılar, Genç kız, kıpkırmızı keslidi. Anne. #, delikanlıya elini uzattı. Samimi. yetle sıktı. Kadınlar, erkeklerin ya- mından geçip gittiler. Parmaklık kapısına vardıkları va- kit avukat da misafirine elini uzattı. — İyice anlaşalım. Türk tebaası olacaksınız, değil mi? Genç adam, büyük bir nezaketle; — Beyetendi! - İleri sürdü- günüz bütün tekli bul ediyorum. Zira beni sevkeden Bense, inbakamı aştım. Çakmağını gakıp bir sizara yaktım. Fakat bir nefes mbaşımızdan akan Sağu saptın. Sol kaldırımda yürüdüm. Nereye gittiğini biliyordun: Şüphesiz ki en yakın arkadaşın Neclâya uğraya- sak, ona dertlerini anlatacak, benim kıskançlığımdan, istibdadımdan şikâyet edecektik. İri iri göz yaşları dökecektin. Eminim, böyle de yaptın. Gayet iyi anlamışım, değil mi? Beni sorarsan, gayet ciddi, vakur bir halde eve döndüm. Kapıcının sorduğu suallere tebessümle cevap verdim. Hiz- metçimi sinemaya yolladım. Birçok mektuplar birikmişti. Onlara bir bir cevap vermek üzere başına geçtim. Yazdım, yazdım, yazdım... Fakat son“ ra, elimin tersile hepsini birden savur. dum ve kendimi divanın üstüüe atarak hüngür hüngür ağlamağa başladım. Görüyorsun ya: Vuziyeti anlıyorum. Sen erkekleri kışkırtmak istiyen bir ta- Sen kadınsın, ben erkeğim... Biribiri- mizin hem dostu, hem düşmanıyız... Ve hayatımız böyle harpler, suhlar içinde geçecek... Daima böyle... Bu mukadde- rata katlanmı <5 Sana acele mütareke teklif ediyorum.. Silâhlarımı teslim edeceğim... göre sulh olsun... İstibdattan vazgeçe- ceğim... Fakat sen de beni kıskandır- ma... Anlıyor musun, çıldırtma... Çabuk geri gel, Sensiz yaşayamıyorum... Başını omzuma dayar, ağlarsın. Ben de alnımı ıslak yanaklarına yaklaştırır, heyecanlı ruhumu dinlendiririm. Mevcudiyetine ne kadar muhtacım... Ah, o yabancıl.. Nereden önümüze çıktı... Saadetimizi manasız yere altüst ot. Çabuk gel, çabuk, çabuk Nakleden: (Va - Na) BULMACAMIZ Tuzak içinde Tuzak Nakleden : (Vâ - Nü) menfaatler değil, aşktır. düşünüyordu: «— Serveti var; kendi güzel ve ter- biyeli. Damadın bundan iyisi can sağlığıdır. Üstelik akrabası da yok ki ukalâlık etsinler... Parazlisiz bir damadı da olmak ayrı mazhariyet..> Avukat, eve döndüğü zaman. mer- divenin sahanlığında karısına rasla- dı. Maide hanım ya'nızdı. Kocasına: — Nasıl oldu?... Ne konuştunuz? - diye sordu. — Belkisla evlenmek İstiyor. Kadın, Kudretin koluna girdi. — Ne fikirdesin?.. Rerddetmiye- ceksin ya? bahtiyar edebileceğine kani değilim, — Fakat bedbaht olacak oğlan, — Evet... 1648 m. 18? Ke./&. iM Kw. T.A.P, 317 m. 9465 Ke/s KW. Pasartari 11/3/1949 Türkiye snatile 1130: Program ve memleket saat ayari, M5: Ajanı ve meteoroloji haberleri, 1450: Müzik: Muhtelir şarkılar (PL), 4340 - 4 Müzik: Karışık müzik (PL). 18: Program ve memleket saat ayazı, 18,05: Müzik: Radyo Cas Orkestra, 1840: Konuşma (Umumi Terbiye ve Beden 'Ter- biyesi), 18,58: Serben saat, 19,10: Memle- ket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haber- leri, 190: Müzik: Çalarlar: Reşad Erer, Vecihe, Cevdet Kozan. | — Okuyan: Mü- seyyen Benar, 1 — isfehan pejrevi, 2 — Arif bey » İsfehan şarkı; (Canda hasiyek mi var), 3 — Rahmi bey - Isfehan şarkı: (Etme beyhude figan), 4 — M Celâleddin Pş. - İstehan şarkı: (DİN biçare senin için yanıyor), 5 — Sadeddin Kaynak - İsfe- han şarkı: (Uludağ), $ — İsfehan şarkı: (Fesiiğen ektim gül biti), 2 — Okuyan: Badi Hoşses, 1 — Taksim, 3 — Suzinâk şarkı; (Sen bezmimize geldiğin akşam), 3 — Zeki Arf - Suzinik şarkı: (Sevdim seveli sen güzeli), 4 — Kanuni Necmi - Buzinik şarkı: (Sana candan sözlerim var). 5 — Refik Fersan - Kürdili H. şarkı: (Gö lerin mai mine), 20,15; Konuşma (Pen ve Tabiat bilgileri), 2030: Müzik. Çalanlar: Ruşen Kam, İzzeddin Ökte, Fahri Kopuz. i — Okuyan! Radife Ertem. i — Tambu- HM Cemil - Şehnaz şarkı: (Veryad ki fer- yadıma imdat edecek yok), 2 — Dede - Şebnaz şarin': (Sana ey canımın cananı efendim), 3 — Sadeddin Kaynak - Şehnaz şarkı; (Dulda bir ishak öter), 4 — Rahmi bey » Şehnaz şarkı: (Ey dilberi işvebaz), 2 — Okuyan: Mustafa Çağlar. | — Sa- deddin Kaynak - Hüzzam şarkı: (Bir hü- sün çöktü yine), 2 — Etem efendi - Hüz- zam şarkı: (Eşki çeşmim hasretinle), 3 — Hüsam şarkı: (Akşam oldu yine basta kareler), 4 — Hüztam bürkü: (İndim yâ- yin bahçesine), 21: Müzik: Halk türküleri. Aziz ve Barı Recep, 21,18: Müzik: Küçük Orkestra (Şef: Necip Aşkın). 1 — 22,18: deri; zimat, esham - nukud borsası (fiat), 2230: Müzik: Oda müziği (PL), 23: Müzik: Cazband (PL), 23,25 - 2130: Yarınki program ve kapanış. Apartıman sahipleri Boş dairelerinize hemen fyi «Akşame ın kiracı bulmak için KÜÇÜK İLÂNLARI'ndan isti fade ediniz, 3 — 'Terlikçi, 3 — Telerrüz edatı - Kör - Güzel sanat, 4 — Tersi büyük bir yırtıcı kuşun #iya- hıdır, $ — Afriksida İtalyan müstemlekelerin- den. 8 — Tersi İçinde bulunduğumuz aydır - Otomobil kaptanı. 1 — DİL 8 — İnsan vücudünde bir kemik. 9 — Tersi mevcuddur - Zengin değil, 10 — Emniyet. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Hükümeürme, 2 — Azametle 3 — Bedihi, 4 — Erndilezüğ, 5 — Şive, Odesa, 6 — Ağaran, 7 — Slav, Ridab, 3 — Tulaka, Ado, 9 — Akalar, Lat, 10 — Narin, Bit, Yukardan aşağı: 1 — Habeşistan, 2 — Üzeri, Laka,3 — Kadavralar, 4 — Üride, Vali, 5 — Mehi, Kan, 6 -- Stilograf, 7 — ÜL Eda, 8 — Re, , 9 — Müsaadat, 10 — Eş - Ganbet, — Belkısı çok sevdiğine kani mi- sin? — Çok. — Peki Belkıs? — Ferhada karşı hürmet ve dost- Tuk besliyor. — Komşumuza karşı? — Başka mesele. — Ne yani?.. Aşk mı? — Evet, — Nereden biliyorsun? — Bir annenin, bilhassa benim gi- bi dikkatli bir annenin pek fazla iti. raf dinlemeğe ihtiyacı yoktur, biliyo- rum, — Öyleyse Belkıs, Sühi beyin ken- disini istemesinden dolayı memnun olacak? — Kendisine sunller sorarsan bu. na sen de kani olursun. — Şayet sen kani oldunsa ben ay- nca sualler sormak lüzumunu düy- muyorum. — Sühi beye ne cevap verdin? — «Düşünürüz!» dedim. Ümid ve. rici bâzı cümleler de ilâve etiim.. Müracaatından dolayı iftihar ettiği mizi söyledim. — Kanaatin ne merkezde? — Bu iş olabilir diye düşünüyorum. — Komşumuzun bu niyetinden ev- velce de şüphelendiğine nazaran tah- kikatta bulundun mu? ” — Bulundum ve iyi netice aldım. Vezir Nâsır bir gece kılığıni değiştirerek sadık celllâtla- rından birini yanına aldı, Nişabur'un yolunu tuttu misin? Muhafızın cevap vermesine meydan kal- madı. Asr; “imdad. imdad. can kurtaran bir müslüman yok mu? avlısına koşuştular. Rükneddin halk arasında rezil olmamak için, birdenbire yan sokaklardan birine sa- parık kaçmağa mecbur olmuştu. Azrâ bu suretle âşık şehzadenin elinden kurtularak, saraya kendin! güç attı. ... Vezirin aşkı.. Bemerkand sarayının harem tarafı izi, selâmlık tarafı bir katlı idi. Vesir Nâsr Kölelikten yetiştiği için, sarayın baremle dedirtiyordu. Azrâ o gün vezire valide sultanın dizlerini uğup uyuttuktan sonra vezirin dairesine geçecekti, Nüsmrim söyliyecekleri vardı ona. Vezir Nüsir elli beş yaşını geçkind. O güne kadar Azrâ'yı sevdiği kadar hiç bir kadını sevmemişti, O gün harem Kapısında Azri'ya: «Seni bu gece beklerim. diye- ceklerim var!» dediği yaman, Azrâ: — Benim de diyeceklerim var. Başıma dün neler geldi bilseniz. demişti. Nüsr odanın içinde sinirli adımlarla do- daşıyor. vakit gece yarını olduğu halde valide sultanın cariyesinin gelmemesine söz vermişti: Gece canı sıkılıyordu. Acaba, Azrâ'nın başına Beler gelmişti? Nüsir ilk defa © gece Azrâ ile başbaşa kalacaktı. Saray halki uykuya dalmıştı. Birdenbi- re kapıda bir tıkırlı duyuldu. Nâsır kapı- yı açtı. Azrâ telâşin içeriye girdi: ar iu alide suan bu pi mayın gece du, Dizlerini uğmaktan an a Vezir Nâsır sevindi ve kapıyı sürmeledi; Çok yakında benim olacaksın, Azrâ! Bütün bu skıntılardan, bu yorgunluklar. dan kurtulacaksın! Asrü, vezir Nâsıria Türkân hatun ara- sında geçeni pazarlıktan haberdar değildi. — Valide sultanın, beni size çıra ede- eeğini tahmin etmiyorum. Beni size ver- mesi için, ona büyük fedakârlıklar yap- manır, onu memnun etmeniz lâzım, — Kendisine bu fedakârlıkları göster- mediğimi nereden biliyorsun, Azrâ? Bu, aramızda kalan bir sirdir.. kendisini mem- Bun ettiğim gün, sen benim olacakani Valide sultan sözünde durur.. — Demek ondan beni istedin, öyle mi? — Kvet, — Demek ki hiçbir mani hissetmi. yorsun?... Meselâ servet cihetinden... — Gerçi tahmin ettiğime nazaran az... — Ya? — Komşumuz mali vâziyelini ba- na sâmimiyelle İzah etti. Senede beş bin Mısır lirası kadar varidat vâr... Emin esaslara dayanan bir ser- vet. — Fena değil öyleyse. — Tabii... Mumla arasak, bunun yarısı kadar geliri olan bir delikanlı- yı bulamayız. — Öyleyse servet cihetinden her iş mükemmel, — Evet... Diğer şersiti de o kabul ediyor, Nasıl tayin edersek öyle ha- reket edecek, Anne, geniş bir nefes aldı. Kızının mesut olması için her şey tamamdı. Orta yerde hiçbir mani kalmamıştı. Belkısın esrarını keşfettiği andan beri diken üstünde gibiydi. Fakak iş ağını büyük bir merakla bekliyordu. Şakirdinin döndüğünü görünce ye Kasımın ziyarete... aa başka bir kimse yok muydu? ır. seni seviyoğ Azri dudakların: bükerek söylendi: — Dünyada; erkek olarak yalnız o kal- sa, gene varmam ona. İnsan, sevdiği bir kadını sokak ortasında birakip kaçarsa, onâ erkek denir mi? — İsabet ki, korkmuş da kaçmış, Ya se- ni kaçırsaydı... — Müsterih olunuz. o, kadın deği, bir kedi bile kaçınamaz. Vezirin gütleri dönüyordu. Azrâ'nın ya- Bina sokuldu: — Seni, yeryüzünde, benim kadar hig bir erkek sevemez, yavrum! Birkaç gün bekle! Sokağa çıkma. çok yakında benim olacaksın! — Ya Rükneddin peşimi bırakmazsa?... — Ben bu işi kökünden hallederim, Hü- neddine bunun için gitmek istemiyordu. Bugün vezir karısı olmak, yarım hükümdar gözdesi olmaktan eibette daha hayırlı vla- caktı. Gökten bir yıldız düşüyor.. Vezir Nüsir, valide sultana süz vermişti. ne yapıp yapacak, Nişabura gidecekti. Fa- kat nasıl? Nâsırın saraydan ayrılmasına Amkân yoktu, Vezir, Semerkande gelen mi- aafirieri savduklan ve mühim işleri bitir- dikten sonra birdenbire hastalandı, Dal- resine kapandı. Sultan Mehmed: — Başvezirim nasl oldu? Diye sordukça, bir iki güne kadar ivile- #ip kalkacağını söylüyorlardı. Oyma ki, vezir Nâsır yalandan hastalsn- muştı Bir gece kılığını değiştirerek, ken- Aisine sadık cellâdlarından birini yanına aldı, atlara binerek Nişabura gittiler. Sultan Mehmed, Semerkandde on, on gün kadar kaldıktar sonra, tekrar Nişa- bur'a dönerek, gözdesi Safüra'nın yanın- da bir ay Kadar kalarıktı. Safürr, Nişaburda bir su büşinda, hü- kümdarın kuş kafesine benziyen zarif kâş- künde oturuyordu. Safürenim iki cariyesi ve bir ahçısı vardı. Hükümdar buraya tes vabille gelir, o zaman köşkün bahçesine çadırlar kurulurdu. Hükümdar bu sefeş mümkün olduğu Kadar az kalabalıkla ge- lecezti, Safüranın güzel sesi vardı. Hükümcdara Arapça şarkılar söylerdi Son günlerde Türkçe ve Atemce türküler söylemesini de öğrenmişti. (Arkası var) Tuna çıkıp: — Ne haber?.. mi?... - diye sordu. — Ümid ettiğimden bile daha iyi. Zaten delikanlının yüzü neşeyle parlıyordu. Avukatın kendisin! ko- Jaylıkla kabul edişi, Belkısın gözle- rindeki aşk ışıltısı, annenin samimi- yetle el sıkışı, nihayet müstakbel ka- yınpederin cesaret verici sözler söyle- mesi, hulâsa herşey, herşey ona Mesele halledildi | nikbinlik veriyordu. Bahaeddin onu aldatmamıştı. Böy- le bir kılavuzun rehberliği altında hayatı -kendi düşünemediği şekilde- mükemmel inkişaf ediyordu. Bütün talihler, ayacıklarile tıpış tapış gel yordu: Aşk, servet... Hepsi birden... Bir kumarbazın talihi olunca kâğıt akar ya hani? Onun da vaziyeti öye Yeyi. Hoca: — Cevap nedir? - diye sordu. — Herhalde yakında müsbet bim yorum, Şakirt, üstadın koluna girdi. Ony yemek odasına dağru yürüttü. — Haydi, aldırış etme, babalık!... Benden memnun Kalâcaksınız hep halde... İşin en müşkül cihetini at- lattık.. (Avkâsı var)