. 5 Şubat 1940 HER AKŞAM BİR HİKÂYE Aziz kari! Seni hilkati ölem tarihi best- bile 3130 senesindeki Suriyenin Antloküs #ehrine götürüyorum. Burası, müthiş bir şehirdir. Büyük saraylarının yanımda gün- düzleri bile fcnerlerin yandığı dar ve kar Fanlık sokakları var. Antloküs'de bütün arilmmdeler, yanlarında birer ehMlegtiriimiş aslan veya kaplan dolaşıyor. Bugün beli ki meresim günü Gel, gu sütunun arkasına saklanarak seyredelim. Baklı bulunduğumuz şu sütunun arka- andan, belki kralın kendini de göreceğiz, aziz kari! İşle, kalabalık geliyor. Kalabalı- Bin önünde gildyatörler yürüyorlar. Ve $u Lâtince şarkıyı söylüyorlar; Mille, mille, maille, Mille, mille, mille Decallavimus, unus, homol Vivat çul mille, mille oecidit! Tantum vini babet nemo ÇOuantum snnguiniz effudit. wn ömrüne dalr bu şa: söyliyelim, insanları keser. sunra zincire bağlı ya- büdiler var. Bunlar, yarı çıplak, pejmürde Kiyafetieier. Kral bunları kendi elile öldü- Böcek. Dikksi! Işte bu esirler ehlileştiril- Trampete E — Evet, krampete çalınıyor. Trampete- Bin çalınması kralın geleceğine alâmettir. iniyor. Nah, nah! İşte kral... .. Nerede?... Hani kra1?... Göre- miyorum... Göremiyorum yahu kralı. — Dikkatli bak... — Bir kalabalık var... Ortasında da... Evet... Kalabalığın ortasında da bis hayvan yürüyor... Alelâcayip bir hayvan. Koyun desem değil, kuri desem değil, deve desem değil... Hele gözlüğünü tak da şuna dikkukli bak.. Hele aziz kari! Nedir bu hayvan?.. — Tövbeler olsun, maymun galiba... — Hayır efendim... Maymun değil. , May- Munun ayağmda bakariye fasilesine aid bayvanlara mahsus patikler olur mu?.. Bâksana... Bunun ayağında patik var.. ehalinin, hayır muhafıziarın ortasında ga- Ap bir yürüyüşle ilerliyor. Birini çifteledi. —A. A. A,. Birini daha, başka birini daha çifteledi.. Bu hayvan ard ve ön ayak- harına pek hâkim... — Anlamadın mı, miz kari?.. Garip Bayvanın etrafındaki kalabalık şehrin asilzadeleridir. Kimi de kralın muhafızla- MI Acayip hayvan ise, bizsat zatı krslidir. Görmüyor musun? Heyvanın vücudü öküs Yücudü; yüzü ise insan yüzü! Kral hazret- amma, bunun sebebi, müşarünileyhin fazl- etlerini keşfedemedikleridir. Kendilerinin böyle mübarek bir öküz postuna bürünme- Yeri batifmeşrepliği yüzünden değildir. Bilâkiz efsanevi öküze tapan tebaa ve rea- Krai, vakir, dört ayak üstünde gezinir. ken, yirminei asırlı gözlerimize, biras Ko- mMikço görünüyor sanma, sen bunu bir de #izufındakilı oldu. — Nasl?... Kargaşalık mı?., - de farkediyorum... Halk birbirine giriyor... İY ki biz emniyetli yerdeyiz; bu sütuna» 'Tefrika No. 56 — Niçin böyle düşünüyorsunuz? — Onu öldürdünüz... Evet... İhti mal... Babasını öldürdüğünüz gibi gnu da öldürdünüz... iu: — Kendini müdafaa etmekten âciz — çocuğa karşı böyle bir genaati re göreceğime nüsü Mhtimal verirsi Biz? - dedi. — Bunu yapar mısınız? — Namusum tzerine söylüyorum ki yapmak istiyorum. — Ah işte o zaman, nazarımda dünyanın en mukaddes insan siz Tuzak içinde Tuzak rın arkasına vakit ve samanlile gisdemrüş bulunuyoruz Zira aşağıdakilerin hali birez «Kuyruklarını bacakları arasma kıs talar, «Dört ayak yürümekten feragatle iki Ayakları üstüne kalktilar. Münzeez hayai- larını kurtarmak için ne yapacaklarını bi- | lemiyorlar, Etraflarında hüddam birer yana #avuştu. Mubafızlar çliyayrumu gibi dağıldılar, «Ey Suriyenin haşmetlüsu, devletiüsu, | debdebelüyu, tantanalüsu! Berbad balde- | sin... Tabanlarını yağla... Kaç, kaç, kaç. Yoksa azılı hayvanların azı dişlerile Katır | kutur kemirileceksin!... İşte mabedin ka- pisi açıkt... Selâmeti orada bul! Hey ba- bam hey... Kuyruğunun altına neft yağı | sürülmüş gibi akıma da kaçıyorsun ha.. Bravo! Bravo! Bravol,. Aşkolsun be... Koş, seğirt, uç!... Hay sağ ol. Nede sıçrıyor- İ sun. Ok gibi alimallah.. Bağırmakta ma- | İ sarsun.. , tabti.. Can korkusu bu. Böyle bir anda hükümderlik haysiyeti, vakar | düşünülür mü?.. Mabedin kapısma vardın | devletlim! İçeriye daldın!.. Kapılar ka pandı.. Tnm canavarın pençesine düşece- | Ein sırada kurtuldun, haşmetiim! — Heyecana, kapıldım. — Kapılırın elbette, aziz karli... Haydi buradan çabuk gidelim... Zim asri kulakla- | ramız şimdi bu şehirde kopacak gürültü | İşte belde mitüst oluyor... Bin bir dilde hı i aykırılıyor.. Vahşi lar... — Mabedin içinde ne oluyor? | — Merasim var; Krala, bütün heybe | | | ünvanlarından masda bir de sürat şampi. yonu Ünvanını tevcih ediyorlari!... Nakloden: (VA - Nü) BULMACAMIZ EE EE EE p di 3 p sabit boyalı kab. iri pazar kurulan yer, Yişin yağır - Bonuna «Ke ge- ik ve yorganın içine doldurulur. benekli st - Ab. Yamanm ortasında kalan yer. 9 — Cezire - Tersi asmaktan emirdir « 'Tersi idrarda bulunan bir gehirdir. 10 — Mütavaat, i i ni ŞE Nakleden : (Vd - Nü) | pıniressına sizi severim. Bunu ne büyük bir coşkunlukla | söylemişti. Kaptan, karşısındaki yüzde anne. ! Mğin bütün heyecanmı görüyordu. | Kansının senelerce he ızlıraplar çek- tiğini anlıyordu. Hidayet birdenbire Bürhanın âyak- larına kapandı. — Anne değilsiniz; onun için anne kalbinin ne olduğunu bilemezsiniz... Evlâdıma kavuşursam yirmi senedir bütün çektiklerimi unutacağım vak da zerre kadar leke kalmıyacak... Yalvarır e vaziyette ellerini uzati- | yordu. ! Erkek, karısını kaldırdı, Göğsüne | bastardı. ş Ve kendini tutamıyarak şu sözleri söyledi; — Bu çocuğun ölmesini istemiyor- dum. - dedi, - Ölüp ölmediğini de bik | miyorüm... Haysiyetli, şerefli bir er- kek, kendini müdafaadan âciz, mini. mini bir mahlük üzerinde intikam hisleri nasıl tatbik eder?... Ceza ve. | recek kimse bulamadım da küçücük | ettirmek, bu suretle yakınlaşmamızı ! İmkânsız bıraktırmaktı. TÜRKİYE BSAATİLE Birinci servis serrig İranca Sant 1200 Beat 1 Arapça » BE » 1 Zienee » M4 » 1845 Pransmca > Uw » 1m Bulgarca » 0 » 1840 12,30: Program ve memleket saat ayarı, 1238: Ajans ve ! haberleri, 1250: Türk müziği (PL), 1330 - 14: Müzik: Kağpı- gk müzik (Pİ), 18: Program ve memleket saat ayan, 18,08: Müzik; Radyo Cax Orkestrası, 18,40: Konuşma (Umumi terbiye ve beden terbi- yesi), 19/56: Serbest saat, 19,10: Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 1930: Türk müziği, Çalanlar: Kemal Ni- yazi Seyhun, Cevdet Kazan, Refik Fersan, Okuyan: Bemahat Özdenses. 1 — Cevdet Çuğin - Kürdi! H. şarkı: (Ah eden kimdir), 2 — Udi Sadi - Küralü EH, şarkı: (Aşkın deryasına), 3 — Bedriye - Kürdil H. şar- ki: (Mhdrapda mi nâlede mi), 4 — İsvet- tin Ökte - Uşşak şarkı: 1 — Arif bey - Suzinük şarkı: (Beni bizâr ederken), $ — Zeki Arif - Buzinâk şarkı; (Sevdim * seveli), 3 — Hristo - Buzindk Hicaz türkü: (Deli gönül, 2 — Okuyan: Mustafa Çağlar. 1 — Rakım - Nihaveni şarkı; (Ne yanan kalbime baktı), 2 — Etem Efendi - Nihavent şarkı: (Gönlüm yine bir ateşi hicrena dolaştı, 3 — Arif bey - Nihavent şarkı: (Ben büy! vefa bekler iken), 4 — Türkü: (A benim mor çiçeğim), 8 — Ankara türküsü; (Misket OMuhtalli memleketlerin melodileri üzeri- ne rapsodi), 4 — Franz Lehar: Vals, 5 — Rossini: Birinci Mozaik, 6 — Moussorgeky; İran dansı, 7 — 5. Strauss: Viyana or- manlarında (Vals), 22,15: Memleket saat ayarı, ajans haberleri, zirmat, eaham - tah- » mukud borsası (fiat), 2230: Müzik: Dobussy - Yaylı sazlar kuarteti (PL), 22,55: Müzik: Cazband (PL), 23,25 - 23,30: Yarınki program ve kapanış, 4 — Sarhoş değil - «K» 6 — Ardiye ücreti, 7 — Beyamda çıkan bir yokuş. 8 — Su cedveli - Mânla, 9 — Ri sene. 10 — Başına «Kı Konursa methal olur - Başına «K> gelire yaş değildir - Bir sayı, Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — İziniste, 2 — Pasaportlu, 3 — Tirya- ki, Ak, 4 — Araz, Aya, 5 — Fekketme. 6 — Eden,Bla, 7 — Tat, Ait, Le, 8 — Mi- Mazak. > Aran Ağa, İZ ARA, r aşağı: 1 — iİptaletmek, 2 — Zuir, Daire, 8 — İsrafetmek, 4 — Nayzen, Ana, 5 — İpa, Ara, 6 — Sokak, İste, 7 — Triyeste, 8 — Bit, Ati, Dal, 9 — La, Malaga, 10 — Bukle, Bdat, Hidayet, kocasının gözlerinde piş- manlık ifadesi okuyordu. Kaptan: — Maksadım sizi kendimden nefret Zira, aksi takdirde, siz de beni isteseydiniz, da- wetinize dayanamıyacak, kollarınıza | atılmak alçaklığını irtikâp edeceklim. Benelerce mücadele etim. Evet, evlâd muhabbetinin ne olduğunu bilmiyo- rum. Siz bana onu tattırmadınız. Fa- kat umumiyetle aşkın ne olduğundan haberim var, İşte onu sizin yüzünüz- den tattım, Hem de zehir gibisini... Aşk için döğüştüm; aşk için adam öl dürdüm; aşk için kendi hayatımı da ra kaçtım. Fakat oralarda da sizsiz Iztıraplarımı teskin etmek istemiş- tim, s4Kıziman istikbalini emniyet alti- na koyduğumu sanıyordum. Onu iti- mada lâyık bir kâdına teslim etmiş tim. Sadakatle bana bağlı olan bu ka» dın, verdiğim paraları yerine sarfede- çek, evlâdınızı ihtiyaçta o bırakmıya- | caktı; emindim... Şermin büyüyünce kendisine yeniden para vermek, onu müstakil hayata alıştırmak kKararın- daydım. Bahsettiğim namuskâr kadı- na; «Bu kıza dair bana sik sık, lüzum- Tetrika No, 48 İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Yazan: İskender Fahreddin Maryana kirli elbisesini çıkardı, temizlendi, yeni, güzel bir elbise giydi ve saçlarını düzeltti in, iş sabitin karım olacaksın. Duha ne istiyor- sun? Maryananın beyninde korkunç uğultular başlamıştı. O, hayatını bu derece tehlikeye koyduktan ve birçok güçlükleri yendikten soara, nihayet bir maliyet zabiti ile mi er: Jenecekti? — Halifenin İspanyol gözdesini ne çabuk unuttunuz? Düdükler çalındı. Yollar açıldı. Möbetgiler, haremağalarına seslendiler: — Maryanr geliyor, Halifeye müjdele- yin du: — Halife hazretleri uyandılar mı? — Hayır, sitil Bu gece çok geç yattı. lar, İki saatten evvel uyanmazlar. 'Maryana Kirli elbisesini çıkardı. Temizlendi, yeni, güzel bir elbise giydi, Başlarını düzeltti. bu kadar geciktiniz, aitti? — Sen benim bereye gittiğimi biliyor musun? Haremağası görlerini süzerek: — Bilmez olur muyum, dedi, ben Halife- nin bütün esrarına vakıfım, Halife sikil- dığı zaman benimle derdleşir. — Peki, Ne dedi sana? — Şeyh Saldin yanına gittiğinizi söyledi, — Demek her şeyi biliyorsun ha?.. — Gece gündüz o şaytan herifin ölüm haberini bekliyorduk. — Bunu senden başka bilen var mı? Hayır. Yalnız ben biliyorum. Bir de Maryana, Tahiri sevebileceğinden, kal- bini ona kaplıracsğından da endişe edi- yordu. Tabirin evine bu endişe ile uğra- yıkılınca, Maryananın bütün emelleri de yıkılıp mahvolmuştu. O şimdi, yepyeni bir külnat içinde ya- gyordu. Arap âlemi ona heyecan veriyoğ ve o bu yeni muhit içinde kendine kraliçe- ler kadar yüksek bir mevki teminine çalı- yordu. Bu his ve arrularls yaşayan bir kadının 'Tahirle evlenmesine ve bütün ömrünü dört duvar İçinde geçirmesine imkân mı vardı? Sarayın bahçesinde dolaşan nöbetçiler birdenbire Maryanayı tanıyımadılar.. kar- sağ ve shhatte biliyordum, Türkiye- ye geldiğim vakit, ne var ne yok diye öğrenmek üzere, bu milenin bulundu. ğu köye uğradım. Ne göreyim? Koca- sı Kara Yusuf ölmüş. Karısı Pervin de, iki çocuğile birlikte ortadan ksy- bolmuş. Nerede olabilirdi?... Şüphe- siz ki memleketimizden ayrılmış de- gildi. Pakst neredeydi?... Genç kadın, kocasının gözlerine alâkayla bakarak; — Öyleyser... - diye sordu. — Eer yerde aradım, arattım. —5? — Araştırmalar neticesiz kaldi. — İsmi saptetmek istiyorum: Ka- ra Yusufun karısı Pervin mi deği- Kaptan; — Bulunamıyor... - diye tekrarin dı. - Ne kötü mukadderat bu... Vazi- BE yetin vahametini düsünüyor, size bir #12... Değil kin beslemek, ta. | Şermini mi buldum?... Bunun böyle | Ju lüzumsuz malümat vermel Zira | türlü görünemiyorüum... Sn seferim | — Sevinenler var mı? — Acıyanlardan çok. Bilhassa harem kadınları... — Ealfe geldiğimi duyarsa... — eg len — Kendisini el düğümü umuyor musun? ye — Şüphesiz. Ben sizin zel sey beklerim, sitili Çölden oy ea nizden eminim, Haremağası gölzerini yere indirdi: — 8iz isterseniz, Halifenin tahtını bile kabilirsiniz! Maryana geniş bir nefeş aldı. O, haremuğasına şeyh Saldin öldürül. le ea Papaz de doğru olaniyaağın. biliyor. Maryana: .— ne yapıyor? Diye sordu. Zenci huremağas iri gözlerini kaydımı. rak mınldandı: — Haccac ne mi yapiyor? Size tuzaklar, dolaplar hazırlamakla meşçul. Fakat siz, artık, onun tuzağına düşmezsiniz sanırım, Maryana kaşlarını çalmıştı. Harcmağası sözüne devam etti: — Nasil kurtuldunuz onun elinden?... — Ondan da haberin var demek9.. — Hayır. Uşuklarından birinin ağzından duydum. Sizi şeyh Salde götürüyorum diye kendi sarayına götürmüş. Pakat oradan gabuk kaşmışsınız! — Halifenin haberi var mı bu resaletten? — Hayır. Halifenin neden haberi var Ki, bundan haberdar olsun. sii?! Böyle seyleri Halifeye kim anlatabilir? (Arkası var) — Muhakkak Ramiz Rıfkı beyedir... Bira böyle hususi işlerinizde ona iti- mad edersiniz. — Evet... İyi bildiniz. — Bir iz bile bulunamadı mı? — Maalesef. — Ramiz Rıfkı beyi gördünüz, is- tintak ettiniz mi? — Beyhude zahmet olurdu. Çünkü bir şey öğrenseydi, kendiliğinden ha- ber verirdi... Genç kadın, dalgın, perişan düşü- nüyordu. Yüzünü bir solukluk kapla- mışta. Boğuk, ölgün bir sesle; — Demek ki böylece yavrucağım kayboldu?... » dedi, — Allahtan ümld kesilmer... İhti. mal bir çıkarını buluruz... Bakalım... — Eğer on senedenberi süren araş- tırmalar fayda vermediyse, bugün ya pulacaklardan da ümid kalmadı de- mektir, — Yeniden tecrübelere ğim... Yeri, göğü alt üst Dz Göreceksiniz — Eğer muvaffak olursanız sizi afe fedeceğime İnaniyor musunuz? — Bidnyeti (Arkası var) i |