İki gene'n nişanları çok güsel, çok akınimi olmuştu. Misafirler yavaş yavaş dağılıyor- lardı. Köşkte yalnız iki tarafın yakın ak- rabalan,, içli dışlı dostları kalmıştı. Fakat onlar da oldukça kalabalıktı. Geceyi hep birlikte köşkte rdi. Zehra da bun- ların araaında idi. O böyle nişanlara, dü- günlere, çaylars, balolara pek nadir gider- di. On beş senedenberi şehirden epeyce uzaktaki köşkünde münzevi bir hayat ge- yordu. Dul kaldığı zaman tam otuz yaşında idi. Aradan on beş gene geçmişti. Demek gim- ”di kırk beşinde idi. Lâkin yaşından çok geng gösteriyordu. Yıpranmamışlı. Fakat son z0- manlarda yalruzlığını, hayatının pek geçtiğini daha iyi hissetmeğe başlamıştı r aralık Zehranın gözleri salönüm bir inde otüran Nedim Samiye ilişti. Şa- şeyi... Nedim Sami de heme; büyük olduğunu sappa Nedin elli dört, elli beş Lâkin taş çatlâsa kırk yaşından fazla göstermiyor. samiyet sök- ehra biraz ilerisinde bir deli- konuştuklarını işite güzel bir mehtap Yar, baherye çıkarayım, » Giyozdu. miti, Kadri o zamanlar derdi, Alleirt biri lardı. Çok sıcak kendisine; — Bu gece ne güze! mehtap var. Bir: bahçeye çıkmak istemez misiniz? Mehtabı | seyröderdik, demişti, AY Işığında bahçede pek şairane saatler geçirmişlerd. Kadri o zaman Zehraya İçini z dökmüştü. Aralarındaki macera İşte böyle mehtabi seyreliek işin yapılan bir teklifle başlamıştı, Aradan özneler geçtiği halde Zehru ne zaman «Mahlabı seyretmek: cümlesini işit- 46 büyük bir heyecana kapılır, o geceyi ha- tırlardı. Bunun için biraz evvel yanında konuşan delikanlı ile genç kız bahçeye çıkmak üzere kalkıktları zaman Zebra onların ars mAnalı mânalı bâkli, ir teş sene evvel tipki şu genç adam Gibi bir delikanlı kendisini mehtabı ey. retmek üzere bahçeye çıkarmıştı. Zehra dal- gın dalgın dişünürken Nedim Sami onun yanına yaklaştı: — Misafirlerin çoğu, bilhassa gençler çift, çlit bahçeye çıktılar, Bari ben de sizi bah- geye çıkerayım. Eğer arzu derseniz mehta- b: seyrederir, dedi, Zebra buna hemen cevap verememişti. Beyecarı söz söylemesine MÂni Olmuştu. Mehtabi seyretmek!... Demek, bu erkekle. rin kadınlara aşklarını söylemek için kul- landıkları usullerden biri İdi. Demek Ne- dim Samminin kalbinde kendisine karşı bes- lenen pek samimi hisler vardı. y Zehra heyecan içinde: — Peki... dedi, bahçeye çıkalım, Nedim Sami kalktı: -- Hem de, dedi, eski günlerden, çocuk- le O tatlı zamanlardan bahse- 3. Zehranın heyecanı büsbütün eiyadeleş. | mişti, Nedim Saminin yanında yürürken bir | takım uçsuz bucaksız düşüncelere dalıp gi- âlyordu. Yirmi beş sene sonra yeniden bir erkekle beraber mehtap seyretmeğe Çikı- Mubakirak ki Nedim Sami bir müddet son- | ra bahçede, genç çamların alanda kenedisi. ' kendi evlerine gelir gi- lirlerle çok iyi tanışıyor” bir ağustos gecesi Kadri Tefrika Wo. S1 da Yi şm « diye haykırıyör- Küçük haydudun da maksadı buys &v. Lâkin bıçak elinden düşüverdi. Yeni gelen erkeğin parmakları bile- Gin! öyle sıkmıştı ki, ve bu adam onun Yüzüne öyle bir yumruk indirmişti ki, 9 da sendeledi ve mücadele sahasının disina çıktı. Bayıldı, bitti. İri serserinin yüzü kandan kıpkır. | MAZI Olrauştu. Şimdi artık Şermin, Kürtarıcısının | karşısında yapynlnızdı, | — Bitti... Hallettim meseleyi... Kork mayın... Sizi artık bir başınıza bırak- mam! - dedi. : — Ah efendim... Sİze o kadar min. nettarinı ki... — Nerede oturuyorsunuz? tarafta... İrfaniye sokağında, de olduğunu bilmiyorum... ammız kuytu roahalle... 1 yerterden gece yarıla- rsunuz. ak iki dakika sürmüş» onu kurtaran delikan» umlarla, yürüyorlardı. kılıklı, ufak tefek bir adam, Tuzak içinde Tuzak ne karşı dı hisleri birer anlar uyduğu birer Zehra, yan göle ona Nedim Sami ile evlenecekti, Şöyle şehre Sami henüz aşka dair hiç birşey söyleme- maiştl, # Zehra kendi kendine; «Muhakkak söyll- yeceği cümleleri tasarlıyor... Yahnd birden bire açılmağa utanıyor, Çünkü mehtabı gey- > “ene dedi. Bunun mânası ne?..3 diyor- İL z Bir aralık yanlarında bir fısıitı oldu. Dön nüu baktılar. Biraz evvel bâkçeye çıkan ii genç biribirlerinin ellerini tutmuşlar bir şeyier fısıldaşıyorlar. Nedim Sami gülüm- sed: — Bir aşk sahneri,. dedi, delikanlı biraz evvel: «Mehtabi seyredelim diye genç kı- m dışarı çıkardı. Şimdi ona bu şalrane de- kor içinde öşkimi anlatıyor... Olur şey değil vallahi... Şu erkekler tuhaftırlar. . | Bir müddet daha dolaştılar, Nedim Sami Gi yemiş bülbül gibi susuyordu, Nihayet: — İsterseniz artık içeri girelim... Zehra gaşkın münldandı: — Siz bilirsiniz... Cevabını verdi, Demek Nedim Bami hakikaten mehtabi seyretmek için bahçeye çıkmıştı hal... Bun dan başka bir fikri yoktu.. Şimdi köjke doğru dönerlerken Zehra kandi kendine: «Bon de ne Gınim!.. diyordu, adamcağ, mehtabı seyretmek istemiş. ne olsbilir?.... hayaller Kürdüm...» Zahranın yanında yürüyen Nedim Sami üstüste Üç kere apşırdıktan sonra. ü Allah cezasını vezsin.. Nezle Gi- Cazım biz &im m v Tetmek kim? Geçmiş du, 1 srtik bizden! Abone ücretleri Türkiye M0) turuş o 2100 kuruş ” “0 » , w > w >» > Porta ittibadına dehl) olmıyan ecnebi memilekötler; Seneliği 3000, 2dı aylığı 2900, Gç aylığı 1000 kuruştur. Adrs tendili için yirmi beş kuruşluk yal göndercek lâzımdır. | Zühiece 21 — Kasim 55 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşnm Yatsı 150.704 944 1900 124 Ecnebi GENLİK © AYLIK $ AYLIK İdarehana: Babil olvar Acımualuk sokuk No. 15 4 Beden terbiyesi İstanbul bölgesi atle- üm sjanlığından' Beden terbiyesi genel direktörlüğü kros koşuları 1500 ve 3500 metrelik mosafuler üzrinde 4 şubat pazar günü sabahı Topkapıda yapılacaktır, Her iki Kategoride en çok atletle müsabakayı bitiren takıma, 3 Kişilik takımla birine! ge- len İşekküle ve birinciden üçüncüye kadar derece alanlara mükâfat verilecektir. soluk soluğa nefes alarak, karşıdan geliyordu. Karşılaşınca durdular. Bir fenerin dibindeydiler, Genç kız, delikanlıyı teşhis edip hayretle haykırdı. — A...Siz misiniz - dedi, Biribirlerinin ellerini tuttular, — Evet ben ya... Fâkat sizi bura. da gördüğüme şaşıyorum... Şermin hanım... Demek Zonguldaktan ayrı. | larak buraya geldiniz? — Evet. — Gördüğüme pek memnun ok dum... Dalma sizi düşünürdüm. Ne oldunuz, ne yapıyordunuz diye me- rak ederdim... Lâkin bu berbad ma- hallede ne işiniz var? Kız, hazin bir sesle: — Çok acıklı bir hikâyedir efen- dir! - dedi, - Fakat anlatmanın sirâ- sı, yeri değil... Siz anlatın bakalım: Nası! oldu de burada bulunuyorsunuz? »— Gayet basit... Demin Femina'da idiniz, değil mi? Gecenin karanlığına Yağmen, lâm- 'banın ışığında, genç kızın fena halde kızardığı fürkedildi. Başını yere eğerek; ( han eserlerinden (PL), 23 Müzik: Cazband: tPL), 2325-2330 1648 m 182 Ke./a. 120 Kw. 1230 Progrum ve memleket saat ayarı, 1235 Ajans ve memleket saat ayarı, 12,50 Türk müziği (PL), 1330-14 Müzik: Küçük orkestra (Şef: Necip Aşkın), i- Gretchani- 18 Program ve memleket saat ayarı, 18,05 'Türk müziği: Çalanlar: Vecihe, Ruşen Kam, Cevdet Çağla, İzzettin Ökte, 1— Okuyan: Mefharet Sağnak, 1- İbrahim Ef. - Hicaz şarkı: Odahzun duruşun balsi foryat le Ahtır), 2- 8, Kaynak » Hicaz aşiran şarkı: (Açıldı gül feğan etmede bülbül), 3- geh- naz şarkı: (Ben perişanım), 4- 3 üncü Se- lim - Şehnaz şarkı: (Bir neveivana dil müp- telâdir), — Okuyan: Nemi Riza 1- Haşim bey - Besinigir şarkı: (Kaçınma meeburundan), 2 Mahmut Celâlettin Ps Bestenigâr şarkı: Göyler tahammül), 3- Udi Cemil - Bestanigir şarkı: (İstedinde gön- Jümü verdim), 4- Dede - Beslenigâr şarkı: (Ben seni sevdim seveli), 3— Okuyan: Sa- fiye Iokay, 1- Udi Ahmet - Hüzzam şarki: (Açmam açamam), 2- Bimen Şen - Hüz- gamı şarkı: (Sükünda geçer), 3- Sadettin Kaynak - Hüzgam türkü: (Çıkar yüceler- den), 4- İzmirli Hayri - Hüzzam şarkı: Ölür- #om. yazıktır), 18,55 Berbes anat, 19,10 Mem- Jeket saat ayarı, ajans ve meteoroloji ha- berleri 19,30 Türk müziği: Fasıl heyeti, 20,15 Konuşma (Diş politika hadiseleri), 2030 Temeli: Bir danz meselesi yaran: Sanda Saylt, 21 Serbes saut, 21,10 Konuşma (haf- talık posta kutusu), 2130 Müzik: Riyaseti- cümhur bandosu (Şef: İhsan Künçer), 1- J. VW. Marrfeld: Saat, 2- J. Fucik: Kış rüz- gârlar (vals), 3- O. Pares: Konser uvertü- rü, 4- Tschaikowsky: Haxin şarkı, 6. J. Mas- senet: La Cıd öpsrâsının Anir'akt ve bale havaları, 22,15 Memlekt saat ayarı, ajans haberleri, riraet, esham - tahvilât, kambi- | yo - nukut borsası (fiat), 2235 Müzik; Bac- Yarınki program ve kapa- Miş. N Ergani 19.25 Bıvas - Errurum V 1928 İş Bankası Nama peşin 880 i PARA ve ÇEKLER 1 Sterlin 521 100 Dolar 1019 100 Prank 29411 169 Kiret 6.61$ 100 İsviçre Pr. 29.10$ 10 Florin 29.185 100 Rayşmark — 100 Telza 220556 ! 104 Druhmi 0.905 100 Lara 151415 100 Çokuslorak Ke — 106 Pereta 1336 100 Zili —— 100 Pango 2.9 160 Leş 0.905 100 Dinar 3.065 100 Yen 30.7825 140 Isveç Pr, 08775 160 Ruhi» — — Evet, doğru! - dedi. — Şöyle geçerayak sizi farkettim. Ne derece şaşırdığımı anlarsınız. Göz- lerime inanamaz olmuştum. — Evet... Şaşmakta haklısınız. — O bardaki kızın vaktile benim Zonguldekta tanıdığım o saf, o güzel küçük hanım olduğuna ihtimal ver- mek istemiyordum... Sizi takip et- tim... Bir dükkâna girdiniz... Burası meyhaneydi... En kötü meyhaneler- den... Bunun üzerine hayretim o de- Tece arttı ki nereye gideceğinizi be- hemehal öğrenmek hevesine de düş- tüm... «Şunu evine kadar götürsem de başına bir iş açılmasa...> diye dü- şündüm... Nitekim işte gördünüz... Az daha bir felâkete uğryacaktınız... Yanımdaki arkadaşı geride bırakarak koştum... İmdadınıza geldim... “ Genç kız aheste adımlarla yürüme- ge başlamıştı. İki erkek de onunla bö- raber ilerliyordu. Şermin, birkaç dakika sonra, in- sana kasvetli hissini veren bir kötü evin önünde duMu. Yan taraf, mezar ikti. Erkeklere: — Geldim... - dedi. - Bana yaptı- gıniz bu İyilikten dolayı nası) teşek- kür edeceğimi bilemiyorum... Hayâ bımı kurtardınız, 'Tefrika No. 39 İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Yazan: İskender Fahreddin Nereye gitmek, pmak istediği bir türlü anlaşılamıyan İspanyol dilberi şeyhi fazlaca meşgul etmeğe başlamıştı d. Şeyh Sald, 'Tahiri yanında slıkoymayı bile düşün! — Benlım de böyle atılgan ve cesur bir zabite ihtiyacım vardır. Hele bir at tecrü- be edeyim de... İşime gelirse yanıma alırım, diyordu. k Maryana, Tahiri sustu şeyhin bu düşün. oesinden de haberdar ederek: — Kabile relsine birkaç gün içinde icap eden emniyet ve Itimadı telkin etmeğe ça” ış, dedi, bu, biriikte ve kolayca kaçabil- memis Için en kestirme bir yol olacak. — Çok âlâ. Madem ki, zaviye misafirler- le dölu. Ben de bu birkaç gün içinde şeyhin gözüne girmeğe çalışacağım. Ayni zaman- da bu Medinelilerin buraya niçin geldik- lerini de anlamalıyım. niçin gelmişler? Reisin çadırı önünde duran develer yol- cularını birakip birer birer kenara çekili- yordu. Medineden, Ebubekir ve Ömerin to- runları Seyid Osman ve Seyid Hüseyin, çö- Tün en kuvvetli kabile reisi olan Şeyh Saidi siyarete gelmişlerdi. Şeyh Sald misafirlerini ayrı ayrı çadır- lara yrleştirdikten sonra kendilerinden bu ziyaretin sebebini sordu. Seyid Osman: — Medinelllerin sizden bir ricası var, do- yor, Medineliler, sizin burada çok kuvvet- Hi bir zaviye kurduğunuzu bildikleri için, sizden yardım istiyorlar. Hazreti Ömerin torunu da ayni sözleri tezrarladıktan sonra: — Halife Veliğe itimadımız var sanma, dedi, onun zalim Yezirine güvenimiz yok. Bize çok zulüm yapıyor. Medinelller birer ikişer şehri terkederek çöllere kaçmağa, kabilelere sığınağa buşludılar, Şehir için» de hiç kimsenin huzur ve yâhatı kalmadı. Bu işkencelerin, bu gulümlerin önüne an- cak sig geçebilirsiniz. Şeyh Sald, Medineden gelen bu heyetin samimiyetinden emindi, Kendisini çok kuv- veli gördükleri için, zaviyesine kadar ge- Hşlerinden &e memnun olmuştu. Hüseyin ve Osmnı Medineliler çok sever- Şeyh Sald her ikisinin de şikâyetlerini dinledi: — Halife Vide müracaat etmediniz mi? diye sordu, Osman cevap verdi: — Dokuz kere haber gönderdik. bir cevap alamadık. Biz şikâyet ettikçe Haccac zul- ; munu ve tâzyikini sattirdi, Bir aralık En- dülüş fatihi Zeyyad oğlu Tarıkın halifeye vezir olacağını duyarak sevinmiştik. Hal buki, onun da Musa bin Nasir tarafindan Kndülüste hapsedildiğ'ini duyduk, müteessir | olduk. luk. fakat, Hecae: «O bir Türktür. gü- mü birinde kakam da ybr dier, balifeyi korkutmuş. Haccacı yerinde bıraktı. iz, halifeyi ziyare, elseydiniz, insafsızdır. Maamafih dostlarını tutması, himaye etmesini de bilir. Keşki siz, o Hind seferinden dönmeden Şama gitseydniz. — İyi amına, Seyid! Bizim onunla dost olmamıza İmkân var mıdır? — Zahiren dost görünüp İşinizi yapıbi- dirdiniz! — O, Bizim halife İle temas etmemize fir- — Bana kalırsa, bu ziyaretiniz pek mev- simsizdir. Keşke. onun Şamda olmadığı bir zamam intihap etseydiniz. — Beklemeğe vaktimiz yoktu. Sizden yar- dım İstemeğe geldik. Eğer siz de bizi baştan savarsanız, çoluk çocuğumuz perişan ola» cak, Bize merhamet ediniz. Adaletten bâş- ka birgey istemiyoruz. Şeyh Snid, Medinedn gelen ziyaretçilere gok acıyordu. - Çöl hâkimi Maryanayı seviyor mu? Şeyhin gürdesi o gece çok hiddetliydi. — Neden ona bu kadar düşman oldunuz, sti? — Onu gebertmek kakkım değü mi” O, zaviyemize geldiği gündenbei, ben uyku uyu” muyorum. Maryana, benim sandelimi çs)- mıştır. Bu saadet hursizına rels neden bu kadar yüz veriyor? Kabile reisi bu sesleri uzaktan duymuş- tu. Onu bir aralık çağırttı. saçlarını okşadı. kendisini söyledi, nereye gitmek, ne yapmak İstediği bir tür. 10 anlaşılamıyan İspanyol dilberi o günlere de şeyh Saldi fazlaca meşgul etmeğe beş- lamıştı. — Ayşenin onu kıskanmakta hakkı var, Diye söylendi ve Maryananın hayali gö- rünün önünden geçti, — Ne güzti kadın... Melekler kadar saf Sonra birden gülmeğe başladı: — Aymi deliliği az kaldı ben de yapacak» tam. Maryanayı Şamua göndermeğe karar vermiştim. Halbuki, bu Kadın bugün benim düşmanım olan halifenin gözdesidir. Ona ele geçirmişken, tersi yüzüne Sama gön- Germenin mânası budur: Bu nefis mejva- yi ben yiyemedim. sana iade ediyorum. Kabile reisi kendi kendine bir hayli söye Jendikten #onru, Marysnayı yanından Ayıps mamsğa karar vermişti. , Biraz sonra elini şakağına dayadı: — İyi amma. düşünülecek biz nokta var. Ayşenin şüpheleri de yabana atılamaz. Atge bu Maryana adamlarımdan birile gizlice s8- mu? Kabile relsi kurnaz, uzağı görür biz adam- dı. O, her İhtimali düşünüyordu. Hattâ hir gün kendisine «saşkıdan bahseden kulağı delik bir başka Kabile reisi: «Aşkın gözü da“ Ima kördür. Birşey görmez! demişti, Salğ — Halife fern bir adam değildir. Gerçi | bu sözü hatırlamışlı. 'Tarıkı Şama getirmeyi düşündüğünü biz de yet söylediğiniz gibi nasıl teşekkür edeceğinizi hakikâten bilemiyorsanız, memnuniyetinizi izhar etmenin Usu- lünü ben öğreteyim. Delikanlı, cebinden bir kart çı- kardı, vadediniz, Pek memnun olurum. Sİ. zin de şu sırada cidden bedbaht ol- duğunuzu sanıyorum. — Ah, evet, öyle... Hakikaten bed- — İhtimal artık behtsızlığınız 80- na erer. — Yarabbi! Bunun imkânı var mi? — İnşallah vardır... Sizi ne zaman göreceğim? — Yarın... — Sabahleyin saat ona doğru... Muvafık nu? — Siz bir şey İstersiniz de ben na- sl <olmaz!> derim? Yaklaşarak, yavaş sesle, âdeta ku- lağına fısıldar gibi: — Rica ederim, vâdinizi unutma- birinci derecede ehenmiyeti haiz bir meseledir. Biribirlerinin elini tuttular, Genç kıs, delikanlının titrediğini hissetti ve usulle parmaklarım geri — Şayet bu akşamki maceradan ! çekti. dolayı mütehassis oldunuzsa, ve gör | Bu sırada erkek, yaşlı arkadaşına, Gezi S (Arkası var) çaktı. Bu haflf ışık sayesinde en yu- karı çıktı. Kat kat kiraya verilen bu sefertası biçimli evin tavan arasin. da oturuyorlardı. Bölüklerinin kapısmı açınca, ha zin bir çocuk sesi duyuldu: — Sen misin, abin? — Evet. — Çek şükür, gelebildin. — Uyumadın mı hâlâ? — Hayır... Açım da uyuyamıyorum. Genç kız, küçük bir petrol lâmba-