bay Ahmed Eminle Vâ- m ii e gazetecinin bir Türk evi görmek arzularını öğrenip âleme bildir. diler de sağdan soldan davet edilmelerine acbep oldular!.. Yoksa göyle tesadüfler olabilirgi; İki Amerikalı meslektaş, birinin elinde «lâ bir fotoğraf makinesi, ötekinin elinde kalın got defterleri, bir sabah otellerinden çıkacaklar, rasgele bir sokaga dalıp «çat çtal bir evin Kpısmı çalacaklardı!.. Bu ev belki konak bozması ahşap bir apartıman olacaktı. . i misafirler evv karanlık, yağ - soğan kokulu bir 094 girecekler, miş, tahta merdivenlerden bi lar, gördükleri Hk cakiardı. başı va ten son- ya tekrar görünecek, gazeteciler maksadla- rını anlatmağa çalışırlarken o «Efendi, gel bk Jane istiyorlar!» diye içeriye geslene- çek, evin erkeği: ayağında pijama pantalonu ve şıpıtık terlikler, srç, baş perişan kapıya gelecekti. Misafirlere derdlerini anlata muyncaklar, Kapı yüzlerine kapanacaktıl i kadaj «Şimdi ne yapalım?a der gi- bi biribirlerine bakeai «Haydi bir & daha çıkalım!» diyerek ikinci kata çikscak- dardı, Merdiven başında mangal yelliyen bir besleme bunları görünce içeriye kaçacak, o kapı da yüzlerine kapanacak, ziyaretçiler | gaşkınlırin soluğu üçüncü katla alacaklar» cü k Kiraemarı okumuş sisan- i bir dil bilen çıkacak, ken- & içeriye alacaktı. üstü kahvaltı artıklarile dolu yemek masasının yanından geçip bir odaya alınacaklardı, Önlerine kömür dolu bir saç mangal getirilecek, başlarının vur- masır diye de içine limon kabuğu atılacaktı. Evin İçini dolduran abdesthane ve mutfak kousuna karışan bu yeni koku misafirlere acayıp bir bulantı vermek üzere İken no- hudlu kahveler imdada yetişecekti!... Dil bilen zat o aralık evin dağınıklığından itizar ederek bahsedecek, köşedeki pirinç karyolanın örtüsünü şöyle düzeltiyerecekti, Ve misafirler kabve fincanları soğuma- dan, aradıklarını bulamamış bir halde ken- dilerin! sokağa dar staraklardı!.. Kapısını çaldıkları ev belki böyle değil de saçağında «Ya hafız yazılı iki katlı bir ah- şap ev olabilirdi. Bu takdirde vvelâ cumba- dan istievap olunacaklar, başı takkeli, haye darili ev sahibi peder izin verirse, içeri ali- nacaklardı. Birinci Katta, sofaya açılan odalardan birine girilecek, duvarlardaki gözlü «Ya Alis armud biçimi «Maşallah» yelken ap- mış yedi vav, ağtıyan «Ah iminelaşke Jev- haları onlara garip bir ürperme verecekti. Pencere aralarına Atılmış nar, ferik elma- a, ayvu hevenklerine, sabun torbasma hay- retle bkacaklar, ev sahibi peder kendilerile anlaşamayınca yukarı kata buyur edecek- Orada kendilerini tırnakları kırmızı bo- yah, saçları sar, penivarlı bir genç kızla Tarzan başi: bir delikanlı karşılıyacak, du- varlar Hollivüd artistlerile, garsonyer re- simlerile #üslü bir odaya mlacaklardı. Li- körler içildikten, (oşokolalır (o yendikten sonra meslektaşlar gene aradıklarını bula- mamış bir halde kendilerini sokakta bula» çaklardı. Çulacakları kapı belki de bir köbik apar- zl yonu görür görmez ri edip kaça Boreket versin bay Ahı alı g inin er yaydılar da mesele |: minle Vâ- | Tekinsiz hediye!.. Evlerinde radyoları yok- tur, telefonları Oyoktur, kahvehaneye çıkmazlar, üç, | beş kuruş verip gazete de almazlar. Amma düryada ne olup bitiyorsa hepsinden haberleri vardır!... Celâleddin Ezinenin Ma- jino hattına gittiğinden tu- tunda Afrodit davasına kadar herşeyi bilirler!... Eğer bunun sebebini me- rak ediyorsanız bir sabah peşlerine düşün, ikisinin de işe gitmezden evvel köşe- deki tütüncünün önünde dikilip asılı gazeteleri evi- re çevire okuduklarını gö- rürsünüz. Mazeretleri de — Bir alacak düvomız AKŞAM (Yam ve resimler: Cemal Nadir'in) kâr yıh!» derler, Dün sabah gene ayni yerde buluştular. İğrile büğrüle gazete yaprak- | larını meharetle aralıyarak. dünya haberlerini gözden geçiriyorlardı. Birisi birden: — Eyvah!... diye bağırdı. Arkadaşı: -—— Ne olmuş?... diye yü- züne baktı. — Almanyü, general Francoya bir otomobil he- diye etmişti... —Ebunda eseflenecek ne var?... — Unuttun mu yahu, Ar- navud kralının otomobili- ni de Almanya hediye et- mişti! ar, ne olacak bilmiyorum!... İyi tesiri... İstiklâl gazetesi İstanbulun, relrele Telâketzedelerine yap- tığı yardımı az görüyor ve bi- rinei sahifesinde ber biri 10 santimlik harflerle zenginleri yardıma teşvik ediyor. Bu neşriyatın nasıl bir ne- tee verdiğini pek merak eden bay Halli Lâtfi bir gün tele- fonu açıp sordu: — Bari-iyi bir tesiri oluyor mu bu tarz yazıların be Ni- zam?... Başmuharrir;: — Sanada tavsiye ederim, diye gürledi, fevkalâde iyi tesiri oluyor!.. Yalnız bir harf 20 satırlık yer kaplıyor!... «Ayten» yangını... Tasfiyeci ediplerden biri bir ankete verdiği cevapta «Bur- han Cahidin «Aytenlsni yak- mahı!» diyordu. — Haberin olsun stad, senin «Aytensler yanacak! di- — Merak etme, mademki petrol düvası değil, çabuk balledilir!... İ bir yangın çıkabilir... Haftanın miza ye müjdeleyenlere ramanın | muharriri: — Bunu bana deği itfalyeye haber verin, diye cevap verdi, çünkü «Ayten» memlekete öyle yayılmıştır ki, bundan büyük Halâ yüzlerce vatan kırını diri diri yakmak icap eder!.. Yenik!., Spor muharriri elinde bir gazete, odanın ortasında fir dönüyor, kesik kesik söyleni- yordu: — Nasil olur canım!... Daha on gün evvel turp gibi, aslan gibi aramızda dolaşıyordul.. Zavallı İzset Muhiddin.. Za- vallı İzzet var çocuklari... Şehir haberleri muharriri başını kaldırdı: — Kurt yeniği değil amma bir bit yeniği var diyorlar, de- di Ne derlerse desin- Çi Ğİ Glagam. işler VER ELİNİ HOLLİVOOD!... İki çocuk “gocuk dedikse bebek sanma yın, lise talebesi! - düşürnmüzler, taşınmış- Isa, ölçmüşler, biçmişler, bakmışlar Ki bu fa ni dünyada ister kan gövdeyi götürsün, is- nden oynasın, İşi turırında olan- artistleridiri... Yedisinden -yetmişine, zengininden zü- Kürdüne, kadinmdan erkeğine kadar herke$ bir Kirak Gebiln, bir Cincer Rojerin haya- Mini görebilmek için sinema önlerinde nö- bet bekliyor, itişip kakışıyor!., El Gazeteler, mecımualar onların medhü sex nası, onların servetü sümanı ile delu!.. Bacak kadar Şirley Tempi için Galata kule- si kadar yaylar yanlıyori.. Kızlar, oğlan- lar birer sinema yıldımına bensiyebilmekle övünmezteler!,.. Pastörün adı çoktan unutuldu, fakat Ru- Golf Valântino biJâ dillerde destan!.. O hâlde «Ver elini Holliyood!..» deyip izi çocuk bir gün esizce yola çıkmışlar ve fik merhale olark da Hataya varmışlar. Var» mışlar amma arkalarından da jandarma yetişmiş, Sinemanın ilham ettiği bu cüret Oyunu da oracıkta sona ermiş!.. Bundan ölesi meçhul, Evlerine teslim edilen çocuklar sanli'ar mi, kesildiler mi malüm deği!.. Fakat muhakkak ki aJöyr- lerinde söylenenlerin haddı, hesabı yok- tar, Meselâ sinema param vermekten cani yanmış bir baba bu vaka üzerine cöşmuş- tar: — Sinema, sinema, sinemal... olacağınız işte bul... Bizin de Çocuklarımı henüz sinema kapisindan 1ç6» riye sokmamış bir prensip meraklısı: — Binems insanı âlim yapmaz â, elbet böyle bir macersya sürükler) Bir öğretmen: — Binema bir eğlence, bir oyundur çe- cuklar. Perdede gördüklerinizi yapmıya kal- karsanız sia de bu iki yaramaz gibi herke- sin gözünden düşersiniz... Bir sakallı: — Bu işin en drestirme yolu sinemaları kapatmaktır! ER Bir eli sopalı: — Bu çocuklar benim olsa evvelâ yüz- lerine tükürür, sonra birer direğe bağlar, eşek sudan gelinceye kadar döverim!... Bir başmuhayrir: — Önümünde, devlet ve milletin mukade — Böylelerini ne yapmalı biliyor musun? — Meydan dayağı mı?.. — Hayır, en kalabalık bir sinemaya gö- türüp perdenin önüne çıkarmalı, ve «Ar- ist olmak iiçin evini terkedenlere bakın hele!..» diye hlaka göstermeli|... Ve saire ve #alre demişlerdir. Halbuki bu çocuklara tamamen aksi mug” mele gerektir. Hattâ memleketin film ve irfan muhitlerinden seçme bir heyet -me- seli üniversite rektörünün başkanlığındals gidip kendilerine teşekkür etmelidir! Zig Ziza bunlar bize batırlattı ki, yıllardağ- beri sinemalarda gösterileceği haber vari" len terbiyevi #ilimler gösteridiği taxdird || memleket çocuklarının istifadesi pek Bü yük olacaktır. Bugün macera filimlerini BÖ” üp tuklide kalkanlar o zaman bu filmlerin tesirinden de kurtulamıyncaklardır.