SÖZÜN GELİŞİ İpek böceklerinde zaafiyet ağlam kumaşın ne derece az olduğu malâm. Hele ipekliler! Çorabından başlayın elbiseliğine kadar sağlam bir ipekli bulmak, piyangodan bü- | yük ikramiye kazanmak kadar güç ele geçer bir saadettir. Tezgâhda- rın en aşağı beş sene garanti ettiği ve bu garantiye mukabil, şü üç lira aldanmaya razı olduğunuz bir ipekli kumaş eğer giyildiğinin ikinci günü akmazsa, suya girer girmez eriyor, ikinel üçüncü yıkanışta lime lime oluveriyor. Hiç olmazsa bir sene dayanacağını zannederek aldığımız ipekdinin | bu hazin manzarası karşısında tezgâhdarın iftiharla söylediği «Yıka yıka | giy!» sözünü yüreğiniz burkularak hatırlıyorsunuz. Ne oldu bu yeni zaman ipeklilerine? Büyük anneler elli sene evvel gelin | olurken yaptırdıkları ipekli fistanları halâ sandıktan çıkarıp çıkarıp giyer lerken taze torunlarının ateş pahasına aldıkları ipekliler niçin beş on giyme- ye dayanamıyor? Eskiler neden sağlamdı da bugünküler çürük? Çünkü büyük annelerimizin zamanında piyasaları dolduran kumaşlar halis ipekti, o zaman bu matam henüz sunisi yapılmıyordu, hilenin çeşld- leri bugünkü kadar sayısız değildi, diyeseksinir. Evet, bir dereceye kadar hakkınız var, fakat ben kabahatin biraz da olduğunu sanı yorum. Bugünün ipekböceği nesli artık eskiler kadar kuvvetli değildir. «Bir dirhem et bin ayıp örterse prensibile büyümüş elli sene evvelin genç kizile bir dirhem et alacağım diye ödü kopan bugünkü genç kıza, sinirsiz büyüyen anne (e sinirli toruna bakınız. | ILK ADIM yi YAZAN; ——— REFİK HAL m Her hangi hür sanatte olursa olsun gürbüz istidatları çürütüp hayat tadı almağa sed çeken eski müstebid, müteassıp rejimlere düşman kesilmemek kabil değil Merdivenden yukarıya çıkıldı, bir dar sofa geçildi, bir kapı açıldı, fır doları sedirlerle çevrilmiş genişçe bir odadayız. Biz, hemen hemen omuz omuza, diz dize bir swraya dizilmişiz; onlar da karşımız- da başka bir siraya... Edeble, erkânla oturuyoruz, bekliyoruz. İç sıkıcı bir #i- küt, Neden sonra temennalar: — Safa geldiniz efendim, Afiyettesi- niz ingelinh? İki kadın, birbiri arkasından, üç toy, tüysüz, tecrübesiz gencin hal ve hatırı Bı soruyorlar, Bayram tebrikine veya her hangi bir vesile ile ziyarete gelmiş alel- âde misafirleri evlerinde kabul edercesi- Be resmi bir tavır ve teşril; ilat... — Safa bulduk, efendim; hamdolsun Büyük annelerle taze torunlar arasında ipeklileri kadar fark vardır. Harp! iyiyiz. Siz de iyisiniz, inşallah? sonrası insan neslinin böyle oldugunu kabul ediyoruz da, harp sonrası ipek- böceklerinin eskilerinden farklı olmasını niçin kabul etmiyelim? İpekli ku. maşların çürük çıkması belki de son ipekböceği neslinin zayıf ve sinirli ol- masından ileri geliyor. Ben öyle zannediyorum ki, artık ipekböcekleri semiz- Jemek korkusile dut yapraklarını güyet az yiyor ve bu bize çok pahalıya oturuyor. Hiç olmazsa İpekböceği neslini wlah edelim. 7 O NELER Op Lâponlar Finlere sadık Şevket Rado Ci» Lâponlar, Ren çeyiği koşulu Pinier.gibi Turani bir halk olup mühim bir kımı Finlândiyada yaşsmakta bulu- nan Lâporlar, Rusların hücumu başladığı andanberi Pinlere mühim yardımlarda bu- Yunmuşlardır. Lâponlar Ren geyikleri bes. lerler. Şimalin soğuk ikliminde bu bay- van, başka memleketlerdeki at ve dere gibi iş görmektedir. Tüyleri de uzun oldu- gundan postlarından en şiddetli soğuklara karşi korunmağa m — . üsald kürkler yapıl- Lâponlar bilbassa Şimali Finlâpdiyada- ki harplerde mühim yardımlarda mi muşlardır. Burlarla kaplı Tundra sahrala- mini karış karş bilen Lâponlar, Danimarkada şiddetli kış Pu sene Avrupada kış çok şiddetlidir ve ; her tarafta büyük sararlara sebep oluyor, Panimarkaya mid adalar arasında muvasa- miz. Buz kütleleri adların arasın- kanalları geçilmez bir hale getirmiş. Dayıtah- Ingilterenin yalnız başına görmektedir. 'Taymis gazetesi bu adamın ayni Yaman. da İngilterenin en eski gazete Okuyucusu olduğunu yazıyor. Tam 70 senedenberi Kedi ve köpekler için şato İngilterede büyük şehirler halkının ço- » bilhassa kadınlar ve çocuklar, hava nbardımanı ihtimaline karşı Köylere haklediimişlerdi. Bu münnsebetle kedilerle töpeklerin bakımsız kalmamaları için Hile gir alınmıştır. Bunlar da ya sâhiple- sehii raber sevkedilmekte, yahut büyük *rden uzak yerlere naklolunmaktar kızaklarile nakliyat yapiyorlar Petsamo vadisine hücumları esasında Ren geyiği koşulu kızakları tie sivil s#haliyi şehirlerden emin yerlere makletmişlerdir. Lâponlar topraklırında yaşadıkları Pin- Mindiya, İsveç ve Norveç hükümetlerine sadık iseler de Rusları sevmezler. Bunun için Rus idaresi ve işgali altında kalmağa razı olmayıp Finlerle beraber şimalden Ç0- kümüşierdir. Lâpon kadınları ormanlarda hareket &den Fin ordusu keşif kolları efradı için Ren geyiği postundan ağır kürkler hazır- lamaktadırlar. Lâponlar mili eski kıya- fetlerini terk etmemişlerdir. Kadını erkeği çök tütün içerler ve pipolarını ağızlarından düşürmezler, tı Kopenhagın yanıbaşındaki Saltholn ada- sında 2000 yabani kuğu donarak ölmi Hükümet bu hayvanların donmuş esseğie | ve yazsile türkçe muhtelif o yaftalar, rini toplatmıştır. Zavaih kugular Avrupa» | etiketler, a nın daha şimalindeki yerlerde soğuğun efendinin hali detinden barınamadıklarından mutedil S ğuna dair raporu, ayrıca taklidlerden lim bulmak üzere Darlmarka adalarına | sakınılması ihtan vardı; imlâ, inşa, hat sevki tabü ile Utica etmişlerdi. Şiddetli ğuk burada dahi kendilerini Yaalağıp öltimlerine sebep olmuştur. en yaşlı adamı Yeniden bir süsap durma, Cenap Şa- habeddin'in Yakazatı leyliye'sinden ba- zi mısra'lar hatırıma geliyor: bantal küpeler var. Elbisesi limon küfü renginde bir nevi tayör... Umumi heye- ti bana, arasıra evimize kenar mahalle- lerden itina ile giyinip gelmiş uzak akra- ba ve ahbap hanımlarını hatırlatmakta dır. Ne kadar da mahcup, yerini yadır- gamış görünüyor. O Hâlâ susuyoruz. Ev sesiz, mahalle sessiz, pencerelerden görünen ve bir bostan sınırı olduğu boş- İuğundan sezilen manzara sessiz ve her taraf, ayrica, loş, gamlı, uyku verici, rutubetli... Şimdi, istediğim tek şey, ne kadın, ne sohbet, ne eğlence, ne mec İistir; bir yatağa girip başıma yorganı çekerek uyumaktır. Bezgin ve pişme Bim, Bu ruhi haleti hisseden kadıncağız he- pimize birden umumi bir nazar atarak sordu: — Hangi semtte ikamet buyuruluyor, efendim? Doğru cevap vermek lâzimmiş gibit «Yazın Erenköyünde, kışın Şehzadeba- şında» dedim, Öbür arkadaş, beni tak- İlden: «Sariyerde ve Divanyolundaz, üçü «Vaniköyünde Bu cevaplı muayyen, halleri, vakitleri iyi, tanınmış aile çocuklarıyız» manasına da geliyordu. Başladık İstanbul seitle- rinin havasından, suyundan, İodosundan, poyrazından bahse... Bir vapur ve misa- firlik sohbetil Arkasından yemek tariti- ne de geçtikmi meclisimizin © zamanki devlet ricali, hatâ vükelâ topluluğundan e kalmnıyacaktı. Tahammül edeme- — Biraz birşey içsek... dedim. «Nasil olur, münasebet alır mı? Evin geldi. Bu Metaksa konyak şişelerini, bi- zim nesil, unutamaz. Üzerinde frenk ka- lemi wcile ve acaib bir müsteşrik uslübu kimyager Kiryapule ürümden o marul oldu- bozukluğundan bunları anlamak j i hi f ii ; çi | H i ER ii ; Zi iri i il yi > i İ $ Canda haysiyet mi var, serdayı canan olmasa| birine alem olduğü- Arif beyin o ağır, e Gibi bayağı bir türkü söylese idi mec- İisin vakarına uymıyan bir hoppalık yapmış olurdu; hareketleri hesaplı, dü- rüst, kibardı, Zavallı mahlâk, hür bir devre yetişseydi. düşünüyorum, belki de adlı, sanlı kendisini satmağı bilen bir yüksek süs kadını, hususi tabirile bir «demi - mondain> olurdu. Altında oto- mobil, sırtında kürk, saçlar platine, kirpikler hamam böceği antenleri gibi sert ve bükülmüş, yanaklar, kulaklara doğru portakal sarsı, dudaklar yavru ağn, tırnaklar erik peltesi zarı, hep, cici birşey olurdu. Janette Macdonald gibi, bir arada, hem danseder, hem tango söyler; bunları bırakır, «Saçlanma ak düştü; ye başlar, arkasından: Mehlika sultana âşık yedi genç Gece şehrin kapısından çıktı. Diye en büyük zamane şairinin bir Zarif aşk manzumesine geçerdi; hülüsa aranılan, ardısıra koşulan bir değerli ve sevgili lüks olurdu. Kimbilir Floryada ne maharetle yüzerdi, Uludağda ne çe- viklikle kayardı;Modada kayık yarışına Girer, Adada tenis müsabakasını kaza- nır, ne modem bir eğlence kadını örneği teşkil ederdi. Nerede bu hayat, nerede Samatyanın bir çıkmaz sokağında met- rük tekke yapılı ahşap evin sedirli loş odasına kapanıp kat kat fanileli, katı yakalı, dar pantalonlu üç toy, çelimsiz çocukla başbaşa, İsfahandan şarkı mırl- danmak! Herhangi hür sanatte olursa olsun gürbüz istidadları çürütüp hayat tadı almağa sed çeken eski müstebid, müte- asıp rejimlere düşman kesilmemek kabil değil. Şimdi, yetiştiğim bu hürriyet dev- zinde heder olan mazlum ömürlerinden Denizyollarile emanetçi- ler arasında ihtilâf | dolayı o biçareler hesabıma elem duyu- yor, kin güdüyorum. «. Bir aralık gözüm pencerelere iliştit Hepsinde, kafes yerine kalın, sağlam kepenkler, tahöa kapaklar vardı, İstenir- se oda yarı bir şambr nuar kesilebilir, ne dışarıdan içeriye güneş, ne İçeriden dışarıya lâmba ışığı vurabilirdi... Sebe- bini sordum; gülüştüler: — Komşular rahatsiz etmemek içini. Anlıyamadığımı görünce, yukarıda yeni devre yetiştirip hayalimde bir «demi - mondain» şekline soktuğum de- minki çözme çarşaflı şimdiki çakıl taşı küpeli zavallı kadın, Metaksa taklidi çay boyasına katılmış ispirtonun tesirile itiraf etti: — Ev taşlanırsn camlar kırılmasın di- ye icabında onları kapatıveririz! Ne şiir, ne şarkı okumak, ne sohbete girişip ne varlığını belli etmek, hiç bir meziyeti olmıyan istidadsız ği âdi tavırlı bir çaçaronlukla lüzumsuzca söze karıştı: — Sizden iyi olmasın, dedi, bir nazik beyin, geçende, oturduğunuz Yerde, bir- müştü de yarım saat tak, İsterseniz arkanızdaki kepengi örteyimi Üç toy, tüysüz, tecrübesiz genç biri- birimize bakıştık. Fakat, konyak, daha doğrusu talaş ipirtosu bu... ret iksiri! <Zito Metaksal..> Kahramanca cama srt çevirdik; başlarımızı kaza ve belâ taşına merdcesine nişangâb yaptık ve kayıtsız, fütursuz, şöyle söylendik: — Hacet yok, geleceği varsa göreceği de var! (Sonu Cumartesi nüshamızda) Vapur buhranı Tamir işinin tesrii için çalışılıyor Emânetçiler eşyalarının ma» | © Ban gemilerin sakatlanarak Havuzlar» nifestoya tâbi tutulmamasını istiyorlar Denlaşolları umum müdürlüğü ile Ka- radeniz iskeleleri emanetçileri arasında bir IbtUAf çıkmiştr. Söylendiğine güre Ka- radeniz iskelelerinin her birinde 2 ilâ 10 memleketlerinden buraya, buradan memleketderine emanet €- ya götürüp yetirmekledirler. Kmanetçile- rin adedi en aşağı 50 dir. Bunların arasın» da 8, 10 nüfuslu allelere bakan dul kadın- lar da vardır. Denizyolları acentesi, umum müdür B. Kemalden aldığı bir emre istina- den, son günlerde emanetçilere bilet ver- memeğe başlamıştır. Acente, emanetgilere, yüz elli kilodan fazla emanet eşya için ma- nifesto kestirmelerini, aksi takdirde bilet veremiyeceğini bildirmiştir. Krupp fabrikasının © Z dün nu biliriz. Krupp fabrikasını kim- ler kurdu ve yaşattı? ması, bir kıamının kadro hariei edilmedi, bazı vapurların Karadenizde batması, ve nihayet Almanyunın, inşa edildiği ve para- ları verildiği hâlde, Egemen ve Savaş gibi vapurlarımızı bize teslim etinemesi yüzün» den, deniz ticaretimiz vapur sıkıntısı çek- meğe başlamıştır. Dün, Denizyoli müdür muavihlerinden B. Yusu! Ka- lafatoğlu, İstinye doklarına giderek tamir edilmekte bülünan gemilerin vaziyetlerini teftiş etmiştir. B. Kalafatoğlu, tarair isirle süral verilmesini alâkadurlara bildirmiş- tir. "Tırhan vapuru dün Geliboluya uğradık- tan sonra limanımıza müteveçefhen yolu- na devam ekmiştir. Gemi bugün Haller alı- narak havuzlanacaktır. Bir müddet evvel fırtına yüzünden K0z- kulesi önlerinde karaya düşen Koni va- purunun tamiri yitmiş, tecrü- beleri muvaffakıyetle yapılmıştır, Kemal Yapuru bugün yeniden Karadeniz #*ferle- rine başlıyacaktır... Yeni hastanenin keşif plânları geldi Mecidiyeköyü civarında inşa edilecek bin yataklık hastanenin Fransız mimar vaziyette bizim emanetçiliğimiz nerede d17 Emniyeti suliştimal etmiş vaziyete düş- mekten korkuyorum» vardı. Bunün oğlu olan ve 1812-1387 yılların-