Beyoğ'u eadöseine bakan samekâÂnları buğulanmıştı. hafif hafif kar serpiyordu. Dört camın kenarındaki masada oturmuşlar scak çay- larını içiyorlardı. Bir aralık hizmet eden matmazel çağırdılar, Bir besle camun buğusunu adamalıllı sildirt- #ler, Şimdi sokakian kimi telâşla, kimi &eele ile, Kiral de sanki ker filân yağdığı- nin hiç farkında değilmiş gibi yavaş yavaş büyük bir sükünetle geçenleri seyrediyop- dardı, Bir aralık pastahane camlarının ta Önünden kürküne sıkı sıkı sarılmış, usun boylu güzel bir kadın geçti, Masada oturanlardan üçü Hamdiye dön- düler: - Hamdi sokaktan geçeni görmedin ga- Nba Hamdi gülümsedi: Gördüm... Genç, güzel biz kadın.. — O halde niçin peşine düşmedin.. Ses en meşhur tabiatla bu değil midir?... ç, güzel kadınların peşinde » Halbuki bu yakınlarda tertip! bir Uslanma Bin ştim., dedi, tövbe ettim, Ar- takip etmeğe, koşmağa tövbeliyim a dağları şaşkın şaşkın sordular e sıl oldü bu 17. Sen bu huyundan giri söyler dururdun, Hüzmsedi: xdlarından, Yevkle- 'n, Kendilerine vezk dan bir türlü vazgeçemi- 1 ye bü- imseleri takip e yadevularıma geğ k tie 0 garip tnbi- a ME eye duha Meri gidi- gözü bana iliş m dinin peşine düşerdim. Müçka ım bileti yuvarlayıp bir kap tan sonra fırlatır atardım. bn tabii benim Kendisini Sakip ete tğimin zerre kadar farkında olmakazın oradaki banlardan birine girer, kaybo- url Artık onu bulmaktan Ümidi kesince tek- rar tramvaya biner gene Maçkaya kadar bir bilet alırdım. Lâkin tramvay Gelata- saraya gelince bir de bakarım sağ tarafta kalrumda ufak tefek, güzel bir esmer Eğer bu hiç tanımadığım kadın benim bu“ lunduğum tramvaya doğru şöyle bir buka- tak olak mesele m demektir. Bir dakika sonra kendimi tramvaydan allamış ve ufak tefek kadının peşinde bulurdum. Huyumun kötMüğünü bilirdim amıma (6 çare ki bundan da kolay kolay vazgeçemi- Maçka bileti daha kestirirdim. Eğer bir Arıza olmazsa sellmetle Maçkaya ka- iğ il i geli İ iğ BiR Merdivenlerden Köprünün altına indik, Genç kadın yürüme bakıp gülümsedikten — İstanbula vapur kaçta? Memur hayretle yüzüme baktı: İstanbula vapur yok... dedi, demin gi- den vapur kargı sahile uğrıyacak, oradan meydanda yoktu, Ribayet birini buldum, | — Çok fırtına var.. dedi, gidemem.. İstediği kadar para verdim. Yola koyulduk. Hakikaten dağlar gibi dalga vardı. Sandal | batıp çıkıyordu, Üstelik dalgaların tesirile sucuk gibi ıslanmıştım, Bir aralık koca- mar bir yük vapurunun korkunç gölgesile | bise doğru yaklaştığını görmiyelim mi? Ha ile ha batıyoruz. Yük vapurunun dalgaları bizi berbad bir vasiye'e sokmuştu, Nihayet kayıkçı: — Nate... dedi, sular çök kuvvetli... Kar- şiya geçemiyeceğiz.. Baksana akıntıya... Tekrar geldiğimiz yere döndük. Ben ma- bahlara kadar sevgilimin önünde bir aşağı bir yukarı dolaşarak ayazdan çivi kestim. Babahleyin ilk vapurla İstanbula inerken bir daha öyle münasebetsizliklerde bulun- mamağa yemin ettim... Hikmet Feridun Es Üniversitelilerin Uludağ kayak tenezzühü Üniversitelilerin mutad olan kayak te- , Beyahat Bu ile Dr, Orhan Okyay meşgul olmaktadır. yi ii vi p | 5 Mariça operetinden bir parça, 3 — Ama- det: Serenad İnvano, 22,15: Memleket saat - mukud börsasi (fiat), 2230: Müzik: Mozart - Re minör piyano konsertosu (PL), 23: Müzik: Cazband (PL), 2345 - 3330: Yarınki program ve kapanış. Uzun kış gecelerinde hoş vakit geçirmek için meşhur ARSEN LÜPEN Büyük ve heyecanlı roman serisini okuyunuz! o Bu seri 6 büyük ve resimli cilddir. Beher cildin flati 80 kuruş. 6 Cildlik takımı birden alanlar için fiati: 4 liradır. Tevzi yeri: AKŞAM matbaası 'Tel: 20081 Yüzde yirmi iskonto kuponu Bu kuponu kesip «Akşam matbaası kitap servisine» getirir veya gönderir- acniz fiat üzerinden size yüzde 20 İs konto yapılacaktır. Ev, Apartıman kiralamak için «Akşamsın KÜÇÜK İLANLARI En süratli ve en ucuz vasıtadır. — 'Tefrika No: 87 İSLAM TARİHİNDE Türk kahramanları Yazan: İskender Fahreddin Tahir yavaş yavaş başini yukarı kaldırdı, işkenceden kızıllaşan gözlerini Maryanaya doğru çevirdi Direğe bağlanan casus!.. rum.) Bu sözden hiddetlenen Şeyh Sald, Tahiri yakalatıp kollarını bağlatmış.. O günden #onra hergün sorguya çekmişti. “Tahir bir gün de relse: — Elime bir fırsat düşerse, ilk yn iş, senin canını cehenneme göndermek ola caktır! Demişti, N İşte o günden sonra Tahirin vaziyeti teh- Hkeye düşmüş, her dakika ölümle karşılaş- mağa başlamıştı. Şeyh Baidin adamlarından biri: — Bu genç, tatlılıkia buradan kurulup gi- Şeyh Saldin yürüne karşı: Cİlk fırsatta senin canini cehenneme göndereceğim!) diyen bir adam elbette Şeyhin elinden ko- yaptılar: için geldiğini ve Şeyhe ne yapmak istediğini söyle. Yoksa seni, şu kuduran aslanların ağri- » Tahir gene eski sözlerini tekrar- he küfürler savurdu. Ve başka çağırdı: . Benim canıma kıymak iş- nunun aslanlar ağzında nasıl i ti dı. Aslan kafeslerini Tahirin etrafına dig- mişlerdi, — Maryananın dört çevresini saran Ka» bile efradı, hep bir ağızdan: — Bu hain hâlâ yaşıyor mu? Onu hemen e Diyerek yumruklarını sallıyor» Maryana şeyhin yanında durdu. Şeyh Said: — Bana fenalık pe isteyen kimse kabaran sırta kan pıklılarile örtülmüştü. Tahir uzun m çok yakışıklı, aslan bakışlı bir genç- çe ona çök acımıştı. Böyle aslan yürekli bir dellkanlıyı aslan- ların ağzında parçalamakta Şeyh Saldin eline geçeceğini düşündü. Sonra birden rel- 26 dönerek: — Bu delikanlıyı kazanmak mümkün de- $u mi? — O, ölmeğe lâyık bir ennavardır. Hiçbir dakika affını istemedi. — O halde o, bir kahraman ruhu taşı- — Kahruman mı değin? ister. Şeyh Sasd birdenbire düşünmeğe başla Maryana, Şeyhin düşünceye daldığını gö- sönen bu fırsattan istifade etmek maksa- — Bana müsaade ederseniz, bu adamın sayrını çabuk öğrenirim, dedi, Şeyh Sald bir müddet sustu... Yanındaki adamlarını birer birer gözden geçirdi... Ta- hire uzaktan baktı. Gerçek, reliin adam- Jar arasında Tahir kadar gösterişi bir genç yoktu. Şeyh Bald. Maryanaya döndü: — Müsaade ediyorum... Haydi, git. Ko- nuş onunla! Kebile efradı hayretle Maryanaya bâkı- yordü. Şeyh Bald bir sedirin üzerinde oturmuş- ta, Halifenin gözdesi yavaş yavaş yürüye- yaklaştı, — Neden Şeyh Saidi tahkir ediyorsun? Onun eline düştüğünü unutuyor musun? — Evet, onun eline düştüm. Fakat, ben bir esir değilim.. Anlıyor musun? Ben para İle satın alınmış bir köle de değilim. — Ne olursan ol. bugün onun elindesini Ve şeyh, bugün senin aslanlar ağsında na- mi can verdiğini yakından seyredecek. Tahir yavaş yavaş başını kaldırdı.. İş- ve kınilaşan gözlerini Maryansya — Burada ne işin var? — Orasını sorma... Şimdi bana cevap ver, Ölümden kurtulmak ister misin? e PM elinde can vermek biç hoşuma —o sağın! Biraz daha yaklaştı: 4 — Ben me dersem peki diyeceksin! İtiram e Bi ike GG kirleri — Peki... Maryana, Tabirin yanından döndü, mi > onun. ne konuştuğunu duymâmış- 3, Çadırın arkasındaki sedirde oturan Şeyh Bald Maryananın gülerek döndüğünü gö- Tünce: — Bir şey söyledi mi? Diye sordu. Maryana: — Onun bütün esrarını keşfedeceğim, de- di. Söyliyeceği geyler doğrudan doğruya si- gir kabilenize altmiş. Bir iki gün müsaade ederseniz herşeyi öğreneceğimi sanıyorum. Bu sırada açlıktan bağıran aslanlar, ka- feslerin içinde, parmaklıkları yoluyorlar- dı. Şeyh Bald biraz düşündü: — Peklâ... Kırk sokiz saat müsaade edi- yorum. Eğer kabilemiz için faideli şeyle söyliyecek olursa, kendisini serbes bıraka- cağım. — Onunla konuşmak için de beni serbes bırakmanız lâzım. Ağzından bu suretle ko- layca lâf alacağımdan emin olabilirsiniz! rekte bağlı duruyordu. Şeyh Sald Maryananın arkasına gözcüler koymuştu. Maryana bunun farkında olmı- yacak kadar apta! bir kadın değildi. O, bu tehlikeli iş üzerinde yürürken, her adımını ihtiyatlı ve hesaplı atıyordu. (Arkası var) Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No. 49 Nakleden : (Vâ - Nü) Bunu ne kadar samimi bir tarza söylemişti. Ve daha büyük bir samimiyetle de- vam etti: — Nazarımda pek kiymetli olan iki kişinin hayatını da benimki ile bir. Mkte kazanmak istiyorum. — Annenizin mi? Genç kız, tereddüdle: — Annem, evet... - dedi. — Öteki? — Küçük hemşirem, — Babanız kim? — Yok. Düzeltir gibi derhal atıldı; — Öldü demek istiyorum. — Çok mu oldu? — Yedi, sekiz sene. — Sıkıntıda mısınız? — Demin evden ayrıldığım sırada artık beş paramız kalmamıştı, Birdenbire haşinleşiyerdi: — Hem efendim, bunlar sizin ne Yazifeniz? Burada hissiyat meseleleri konuşulmaz her halde... Şayed ho- şunuza gidiyorsam (ki, gitmiyorum sanırım) bana söyleyiniz. Vakit kay- betmiyeyim... Zira paraya ihtiyacım var, Behemehal kazanmalıyım... An» liyor musunuz? Bu sözleri ataş basmıştı. Nan olup da böyle JA | edebildiğine kendi de şaşıyordu. Göz- İ lerinden yaşlar fışkıracak gibiydi. | Molla; | — Kızım, evlâdım... - dedi. - Sa, kinleşiniz, heyecana o kapılmayınız, beni dinleyiniz... Büyük bir elem içinde kıvrandığınızı görüyorum. Ben, zengin ve hür olmak talihine çime insanlardanım... Size şimdi: de kalın, benimle beraber gre rinde ben olabilirdim. Doğru... Fa- kat bundan dolayı vicdan azab! çe kerdim. Halbuki ben daha fazla şey- ler İstiyorum... Yahud da hiç bir şey İstemiyorum... Ne yapacağımızı, sizi sıkışık vaziyetten nasıl kurtaracağı- mı sonra başbaşa verir, düşünürüz... Şimdilik buradan gidiniz. Elini cebine daldırdı. Bir liralık, beş liralık bir avuç kâğıd çıkardı. Bunları sâymadan tomar halinde genç kızın avucuna sikiştardı. — Yirmi dört saat müddetle bunun- la hürriyetini korursunuz, kızım. Şa- yet beni tekrar görmek isterseniz is mimi hatırlayın: Murad Molla bey. Bedestani derler. Cağaloğlunda otu- Kime sorsanız bilir, Hafıza- mız kuvvetli midir? Bedestan! Murad Molla bey. . — Evet efendim. — Apartıman kapıcılarına, yahut dükkânlara sorunuz. Evimi gösterir. ler. Anlaşıldı mı? Murad Molla, Mu- rad Molla. — Evet efendim. — Sabahleyin ondan evvel gelecek- siniz. — Peki efendim. ga ya haydi gidin bakalım. anime rare bire değişmişti. Artık çehresi neşe içinde parlıyor- du. Ne kurtuluştu bu! Şimdi, yüz ke- re daha güzel olmuştu. Bedestani gülümsiyerek: — Vallâhi el âlemden sizi kıskanı- yorum. Çabuk kaçın, kimseye görün- Dyli Buraya bir daha ayak basma- im. 5 — Basmam efendim. — Yola! İhtiyar erkek, masanın üzerine beş- — Ötesi senin, oğlum! - dedi. Garson yerlere kadar eğildi. Molla bey önde, genç kız arkada, yola dü- güldüler. Konuşmadan kalabalığı yar dılar. Kendilerini sokakta buldukları vakit, vakit gece on ikiydi. Tenha yolun sağında, solunda kim oldukları belirsiz bazı serseri kılıklı insanlar sinmiş, fırsat gözlüyorlardı. Molla bey, himaye ettiği kıza: — Nerede oturuyorsnuz? - diye sordu. Bir fenerin altındaydılar. Genç kı- ın yüzüne bir kırmızılık bastığını farketti. lm iğ — İyi düşü- nün de cevap verin bakayım: Sizi evi- nize kadar götüreyim mi? . — Teşekkür ederim, İstemem. diyeceksiniz. — Evet, Cağaloğlunda, — Tamam. Sast ondan evvel gele- lik bir kâğıt attı, Garsona dostça bir | ceksiniz. işaretle: — Unutmam... Söylediklerinizi ha- dan daha mühim ve kiymetli olan bir şeyimi, — Çok memnun oluyorum evelâ- dım... Haydi güle güle... Hayat için de cesaret, gayret, saadet dilerim. kırtmış, kimi yanındaki ile münaks» çaya tutuşmuş, kimi de yayık bir mik nltı halinde bir şarki tutturmuştu. Buna rağmen duvarda: «Hariçten ge zel memnudur» diye bir Jâvha göze çarpıyordu. (Arkası var) | r