— Vaafil Vasfi! Adamcağız, evine döndüğü sırada, kansı Sacidenin böylece kendini çağır dığını duydu. Kedi öldü. Bahçenin bir tarafına doğru yürüdüler. — Zavallıcık! Öğle vakti sütünü iç- tiydi. Bir saat evvel bahçeye çıkınca gu rada ölü buldum. Vasfi de tekirin na'ı üzerine iğildi. Parmağını uzatıp hayvanın göz kupağı- nı kaldırdı. Camlaşmış mazarile karşı Taştı, — Vücudu soğumuş bile, Sacide: — Zavallı! Zavallı! - diye tekrarlı yordu Gözlerinin sulandığ hissediyordu. Bu hayvancağız, günün birinde kendili- ğinden gelmişti, İki kişilik ailenin bir meşgalesini teşkil etmişti. İhtiyar karı koca bir müddet sustu- lar. Erkek: — Şimdi bunu ne yapacağız! - diye sordu. Kadın, ra: — Bahçeye Fakat toprağı neyle kazmalı? Epeyce aradıktan sonra belki yirmi sene evvel bodrum tamir edilirken orada bir amele tarafından unutulmuş bir mala aklına geldi. — Haydi, al hayvanı getir... seleyi hallediyorum. — Ne de ağırmış. Fakat tam dı kazıyorlardı ki, penceresi aralandı ni bir müddet düşündükten son- Ben me n dibinde toprağı erinde, o komşunun fasıltı kulakları. üsi Bir Ya bu huysuz , nceremizin önünde pislik ediyorsu- diye mesele çıkanrlarma? Y © ömdüklerini belli etmedikleri tak- dirde- haylaz çekindi lerse herifleri büsbütün kuşlu Jandırırız. — Öyleyse ne yapacağız? Çöp tene- kesine atacak halimiz yok ya... Bence en iyisi denize fırlatmaktır. — Zavallı hayvancağız! Kedinin yarı açık pembe ağzı yânn: ği elinin tetsile kovdu. Cesedi kat kat beyaz küğitlerla muntazam şekilde bağladılar. Saat üş raddeleriydi, — Ben gidiyorum! - dedi. — Benim de gelmemi ister misin? — Hayır, hayır.. Sen yorgunsun, otur... Ben bu işi tek buşıma hallede- rim, Tramvaya binip köprünün üstüne geldi. Y nü o yavaşlatı, Durup parmaklığa yaslandı. Bir sürü küçük mo- törler ve mavnalar, alt taraftan geçiyor- du. Paket bunların içine düşmesin diye bekledi. Sacide kedi ölüsünü köprü parmaklı. ğın üzerine koydu. Dürtüverecek, yan» lişlık olmuş gibi düşürecekti, Böyle de yaptı. Fakat tam yanı başından çevik bir el uzanarak, paketi boşlukta kavrayıverdi. Genç bir tayyareci zabiti: — Ah hanımefendi, na dikkatsizlik. Az deha düşürüyordunuz... Buyurun.., - diye gülümsedi. Sacide: — Teşekkür ederim, teşel ede diye gülümsedi. Orada duran ve kendine bakanlardan utanarak yoluna devam etti. Otobüs durağına kadar yü rüdü, «— Binerim... yordu (Günün bu saatinde araba tenhaydı. Yalnız iki yolcu var, Taksim meydanına vardıkları zaman, paketi usulla yanına ku fırladı, Fakat içeriye palabıyık- lı, iri yarı bir adam girmişti, Sacideden boş kalan yere oturinuş olacak ki: — Hanım! Hanımt... Bu senin mi) » diye seslendi Ve açık pencereden, kediyi top gibi fırlatarak Sacidenin kucağına attı. Kadın. can sıkıntısile bir tramvaya atladı, Burada da ayni münasebetsizlik ol maz ya... İşte yalnız bir kadınla oğlu ön taarfta oturmuş, Anne, evlâdina nasihat vermekle meşgul: — Senin yaşında uslu, akıllı, iyi bir gocuk şunu Yapar, bunu yapar... Anladın mu Aykut? Aykut, k yor? Ve bakıyordu: — Evet anneciğim... Peki anneciğim.. stüne anneciğim! - diyip duruyor- » di. İnerken almam... aklarını dört açmış dinli- rini dört açmış, etrafına işte biletçi de vatmanın yanına se kendisini görmiyecek. Ka ü kediyi usulla yere bıraktı, Du- rakta indi, Birdenbire Aykut: — Anneciğim... - ucile gösterdi, — Senin yaşında terbiyeli bir çocuk böyle bir paket bulunca ne yapar? — Hemen sahibine koşturur, verir. , yerinden fırladı. Annesi areketine mani olurken ns- ar kadına ulaştırdı, zavallı Sacide, perişan bir hal- ğlu ca de yürüyordu. Dük» küânlara giriyordu. Öteberi alıyordu. Nereye gitse kediyi unutmuş gibi yapı: insanların ne kadar na- ünl Mütemadiyen paketini kendisine inde ediyorlar, Böyl erine ark kâbus basarak, ığı altında ndeta ezilş- Galataya indi. Bitkin bir halde Sirkeciye vardığı s- rada, ölü kediyi garın emanetçisine tes- lim etmek aklına geldi, Fakat emanetçi, paketi çeri götürdükten sonra tekrar göründü, Mütehassıs parmaklarile yok- lamış: — Aman hanım... Bunun içinde gali ba av eti var... - demişti. - Bizim yene- cek şeyleri saklamağa (yerimiz müsait değil Soğuk dolabımız yapılmadığı için idare ortalığı kokutur diye bunları al mağı yasak etti. Sacide, büyülenmiş gibiydi. Bu hay- vandan kurtulamayacağını sanıyordu. Boş arsaların, açık lâğımların yanından geçerken paketi fırlatmak istiyor; fakat ya polis görür de şüphelenirse diye kor- kuyordu. Bir otomobile atladı. Bitmişti, Mahal lesine geldi. durmadı. İki fersah ötede indi. Taksi yetmiş kuruş yazdığı halde bir lirayı bıraktı ve paketi de yere, ta kö- şeye, şolörün göremiyeceğini tahmin et- tiği bir tarafa bıraktı. Sokakları dönmüştü. Görülmemişti. Evine varmıştı elbamdülillâk... Her ne kadar yorgunsa da, bitkinse de mera- "nundu. Kocasina: — Aman sorma başıma gelenleri... Savdim başımdan hayvanı amma ben diye paketi yöz iuzak içinde Tuzak 'efrika No. 45 hriyeli, coşkunlukla; | — Affe mi?. Affetmek ar. zusuna kapılmak mi? Bundan ne | fayda hesil olur? - dedi ri rahatsız eden bu likle kapanırdı. Karınızı yanınıza alırdınız. Zira, biliyorum, onu sevi nuz. Halide Vildan, bu sözleri ağır ağır söylemişti Korsi giu tekallus etti. — Hem kin, hem aşk olur mu?... Demin, kinden, nefretten bahsediyor. İ O benden nefret ediyor, İ r kadın, canlı bir hareketle titredi. o Parmakları | et eder. Siz onun kal- yen kanayan bir ya & sebep oluyor- binde mütems ranın kapanma sunuz. İyi dü bütün ömründe ez için m n. Kadıncığazın bir kere kapıldığı net kapılarını kapa. | iki de sukut etmesi için r ruh kendini bâdireye kap- | tarmaktan başka çare bulamaz. Hem sonra siz, Hidayeti müdafaa etmek, Nâkleden : (Vâ - Nü) kayırmak üzere yanında Dbulunmu yordunuz. İnsanın hazinesi olunca yar rından ayırmaz. Fakat bu eski hata. nın üzün uzadıya muhâkemesile meş- gul olacak değilim. Göz yaşları De a0“ man, her ikinizin de kâbahatinizi sildi, süpürdü. Suçlarınızı pek pahalı ödediniz. Halbuki, ceza, iki taraf için de devam edip duruyor. Rica ederim beni insafla, itidalle dinleyin, Bun han bey! Kabahatli bir kadın ceza” landırılabilir, fakat muztarip bir anneye mütemadiyen işkence edile- mez! Bahriyelinin göğsü, kabarıp iniyor du. Mukavemet göstermek tecrübe- sinde bulundu. — Rica ederim, bu bahsi kapata- hım! - dedi — Hayır! Size bir vazifeden bah» settim, Sonuna kadar bu emel peşin- de yürüyeceğim. Söyliyeceklerimi din» liyeceksiniz. Sizi insaf ve mantığın emrettiği yola sevk edeceğim. Bahriyeli: — İnsaf ve mantık!... Bunlara fh» tiyacım mi var sanıyorsunuz? * > Adeta haykırdı, - Benim hi hangisi tatbik edildi? ! a Xeh/e) Türkiye Kadyodifüzyon Postaları Dalga uzunluğu “Türkiye Radyosu 1648 m. Ankara Radyosu T.A. P.3LT m. M85 Ke./8 20 K. W. Ankara radyosu 31.7 metre kısa dalga postasile her gün yapılmakta olan ecnebi dillerde haberler neşriyatı programı: Birinci servia İkinei servis Sant 1,40 145 1845 192 Kes. 120 Ew. İranca Kilence 3 Fransızca » K 21.00 Bulgarca . MN 14.30 PERŞEMBE 25/1/9040 TÜRKİYE SAATİLE 1240 Program ve memleket ayarı, 1235 Ajans ve meteoroloji haberleri, 1250 Türk müziği: Yeni şarkılar ve türküler, çar lanlar: Şerit İçi Gür, Hamdi Tokay, Karındaş, Safiye Tokay. 1330 Konuşma (Kadın santi), 1345-14 Müzik: Karışık ha- ff müzik (PL) 18 Program ve memleket saat ayarı, 18,0$ Müzik: Radyo caz orkestrası, 18.40 Konuş- ma (Sıhhat santi), 18,55 Serbes sani, 19/10 Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 19,30 Türk müziği: Fasıl heyeti, 20,15 Konuşma (Bibliyografya saati), 20, Türk müziği: Safiye konseri (1) progrnı Kendi repertuarı, 2115 Müzik: Küçük or- kestra (ef: Necip Aşkın), İ- saat Nonck: Küy hikâye Dohnanyi: Rap- sodl Do Majör, 4- Beewer: İlalyan şarkısı, 5- Franz Doello: Parisin Madlen sokağı da, 8- Zişh Münkel; haberleri, x'raat, es vukut borsası -(f Ev, Apartıman kiralamak için «Akşam»ın KÜÇÜK İLANLARI En süratli ve en ucuz vasıtadır. de bittim... - diyordu. Tam sopundu, döktindü ki, birdenbire kapı çalındı. Sacidenin yüreği attı, Aç- ta; bir de ne görsün? Şoför! Az daha bayılacaktı, — Bakınız, evinizi nasl buldum.. Bakkala şeklinizi tarif etmem Üzerine burasını tarif etti... Sizin gibi bol bah- #ş veren hanımefendinin bu kadarcık olsun bir hizmetinde bulunduğumu mem- nunum... Bir yirmi beşlik daha vermesi lâzım geldi. Artık hayvanı çöp tenekesine atmak- tan başka çare kalmamıştı. Asabi par- maklarile paketi çözdü. Fakat garip şey... Bu tarzda mı sarmıştı ya. A... İçinden bir kâğıt daha çıkıyor... Onu da açtı, Koci beraber, hayretle biribirleri- nin yüzüne baktılar. Âlâ kesilmiş, ayıklanmış bir kaz.. Kim bilir dükkânlardan hangisinde başkasının paketile karışmış olacak! Nakleden: Hatice Süreyya Ve sonra 3 - Vicdandan, insâftan bahsediyor- sunuz... Ah, Halide hanımefendi, kaş zamandır ne kadar azap içinde bu- lunduğumu bi . Siz esra rn yalnız bir mını biliyorsunuz. Halbuki meselenin mabadi de var... Bunu faş etmiyeceğinize dair bana teminat verir misiniz? — Can ve gönülden. — Hidayet size her çeyi anlattı, değli mi? . Kabahatini de, ceza- — Kalbi bana karşı nefretle dolu, — Ya sizinkisi? — Çıldıracak gibiyim. — Onu seviyor musunuz? — Alçaklıktır, namussuzluktur bel. ki; fakat seviyorum... Bu aşk da be- nim cezanıdır. Şerefimi son haddine kadar erimiş, tükenmiş sayıyorum... Ne söylesem, kaç dereden su getirsem nafiledir... Hakikat, bütün çıplaklı- güle, iğrençliğile ortada... Beni ai dattı; pek çirkin bir şekilde aldattı. Kendisinden pek daha az kabahatli olan sevgilisini öldürdüm; zira ondan bir şey beklemiyordum. Rakibimin cesedini denize attım. Halbuki sevdi- im kadını korudum, karım olarak şimdiye kadar muhafaza ettim, — Bedbaht etmek için... | esrarı mozaı İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Tefrikl No, 34 Yazan: İskender Fahreddin Rüyamda gördüm hazret! Bukadın tekin değildir, eğer onu affederseniz benimde içim rahat edecek tnaklıklar birdenbire durmuştu, aryana kendi kendine: bette beni dinleyenler vardır. Diyor ve yalvarmadan kurtulmanın yol- larını araştırıyordu. Cüce 0 gece ha kadar mahzenin ka» pısı önünde nöbet bekledi. Ortalık aydınlanınca Haecaca koştu. Halifenin veziri yeni uyanmıştı Zara çoktan odasına çekilmişti. Haccac odasında yalnız yatıyordu. Cüce efendisinin yanına yaklaştı: İnadında sebat ediyor, dedi. Mahzene götürdüm, iskaraları açıp Kapattım... As- lanlar saldırdıl Haccac birde bağırdı: — Ne diyorsun? Maryana bütün geceyi Aslanlarla başbaşa sı geçirdi? Evet, hazreti... Siz öyle emretmediniz bire gözlerini oğuştururak mi? Ve hemen Maryananın latmağı başladı — (Benim ölümümle İspanyanm bütün gidecek!) diye bağırıyor. Onu ölümden kurtarırsanız, size, Ispanya gidi birkaç ülke daha kazandırmanın yolunu göstereceğini söylüyor. Benim başks ülkelere ihtiy: Koca Hindistan ayağımın dibin, bekliyor. Ona «on defa olarak söyle: e koynuma girmezse başını vurduraca- ediklerini an- Maryana İspanya hakkında neler söylüyor? iı muhafız ve imi Misbah da zalim ve gaddar bir Fukat, kadınlara İşkence yap raftar değildi. Onlar sadece çiçek gibi koklamağa lA- vur dediği masaydı, Hace mezbaha» ya döner!) derlerdi, O, birçok kadınları, ölümden, işkenceden kurtarmıştı. Misbah güçlü kuvveti, dı. Yaşı elliyi bulduğ üstünde dimdik yürü la güreşe duyardı. Halife Velid birkaç kere onu yanına gi- mak iste Bana Misbahi çok mu görüyorsun Diyerek, bu sadık adamını yanından ka- aslanlar mahzenine genç ğını duyunca, mahzene koşarak, Muryunayı görmüş ve onunla kö- a hakikati anlatmıştı teye söz dim... Ben onun göz- ım. Vazifemi yapmadan buraya, dım. Benim Haccacin eline düştüğümü Ufeye gizlice haber verirson, seni Bağda, vali yaptırırım. Demişti. Gerçek, Misbahın Bağdad valiliğinde gö- zü vardı, o, Maryana ile konuşurken bu ar- zusunu takrarlamış, İspanyol dilberi de bu ni istemişti Mübah, Maryananın: (Benim ölümümle ecek!) sözü üzerinde durmuştu. adına sor- du: — &en bildiklerinin hepsini halifeye an- mu? ır, Henüz fazla konuşmak firsatı- nlifeye yarar şeyi — Evet, hem halifeyi, k lmları alükadar eder. — Bana söyliyemez misin? — Hayır, Söylliyemem. i bunlar? de bütün is- — Çok mu bedbaht? - diye sordu. — Bilhassa evlâdı için — İşte en fi Size söylemek bu çocuğun bekır kadına tevdi et rüştürüp görüşt sonradan ti ürmemek ayin edecektim 7 bu- İunması icap ettiği bir sıradaydı; ben İstanbulda bulunuyordum. «Şu kızın izini yayım!» diye düşündüm. Annesile onu görüştürecektim. Fa- kat tamir edilmez bir hata işlendiğini öğrendim, — Yavrucağız ölmüş mü? | — Hayır, kaybolmuş. | Kaptan, kendi kendine kızmış gibi, | Adeta haykırdı: | — Hanımefendi! Hayatta bazan | mukadderstın öyle marifetleri oluyor ki... İnsan doğru yoldan ayrılınca behemehal bir belâya çatıyor. Ben, plânlarımı ustaca tertiplediğimi sa nıyordum. Kizı.teslim ettiğim balık. çımın karısı mücerâlara uğramış, Ko- cası ölmüş. Dul kalan kadının iki evlâdı olduğunu muhit te biliyordu.' Fakat nereye gittiğinden haberleri yoktu. Araştırdım, taraştırdım; müs. bet bir şey çıkmadı. Fevkalâde inki- sara uğramıştım. Karımın bu mese- leden dolayı bir daha beni affetmi- ni Bağdad valiliğine tayin ettirmeye çalı- şavaksın, öyle mi? — Evet, Böz veriyorum. Eğer bunu yap- mağt muvaffak olamazsam, başımı keser- #in! - Bu kadar büyük yemine lüzüm yok. Ben #lmdiye kadar bir kadının parmağını bile kesmedim. Pakat, beni aldattığını anlar. sam, geni halifenin gözünden düşürür ve süründürürüm! — PekâjA. Her cezaya razıyım. — O halde biraz sabırlı ol! Seni aslan- ların koynundan kurtaracağım! 3 Maryana acı bir tebessümle başını sal- M4 - Yalnız buradaki aslanların koynundan değil, yukardaki tilkinin pençesinden de kurtarmalısın!.. Merak etme, yavrum! Hela ben bir ke- re gidip vaziyeti anlıyayım. Eğer Haccaci kandıramazsam, o zaman seni buradan kan çırırım. * Misbah, Haccacın yanma gitti, O günlerde Haccac, Misbahı Lübnan şeyh- lerinden birinin zaviyesini basmağa gön- derecskti. Misbah iyi bir döğüşçü idi... Adamlarını hazırlayıp yola çıkacaktı. Fa- kat Maryana ile görüştükten Haccaca sordu: — Lübnan şeyhinin unuz? kafasını mi istiyor- sarmadan if ve ince bir mi nce yapmamanızı di cc birdenbire kaşla — Nereden baber aldın üyamda gördüm, gildir. Eğer onu Misbah, herşeyden önce kendini düşünü- yor ve Maryanayı affettirmeğe çalışıyor- du. O bir kere mahzenden çıkarsa, Misbah onu mazi olsa kaçırmanın yolunu bulacak» im vezirin gaddar muhafızı, Bağdad valiliğini aklına koymuştu bir kere, Marya- nayı ne yapıp yapacak halifenin sarayına götürmeğe çalışacaktı. Haceae, cüreye verdiği talimatı unuttu: - Odama Diyerek gülmeğe buşladi Misbah yere eğilerek efendisinin dizini in katına ko- ların ağzın- örüyortun ki, sen vaftak oldüm. Eğer ber elime düşersin! Maryana se ünde duran ad ağa mu- , tekrar Bu merd ve sö- and İçmişi. Hazret geni bi dan affedildin! liyor, dedi, Ölüm oörüe (Arkası var) rikalarda dolaşı ele imzaladım, mak üzere bir muka- İstanbula uğramıyor İşleri rini Gayet doğru bir insar — Cidden öyle... Benim de havale ettiğim işleri gayet muntazam takip Çocuğu aramak vazifesini ona mı havale ettiniz. — Ona. — Bir iz bulamamış mu? — Hiç. Hâlide mışta; « Felâket benim tahmin ettiğimin de fevkindeymiş! - dedi. - Mesuliyetimin büyüklüğünden irkerek vicdanımın sesini boğmağa uğraşıyordum. Boğamıyordum! Diğer cihetten aşkım... Azapla aşk arasın. da kavruluyordum. — Vah vah... Hali rum, do: Vildan hanım, kaşlarını çat- iize pek aciyo- Öyleyse İstanbula dön- dünüz? niçin (Arkası var)