beya. sakin edildiğim zaman canımı güçlükle zaptadebildim. O, Bir tavırla ve lallı bir sözle konuşmağa Başladı. Şiirlerimi okuyormuş ve çok beğe- aiyormuş. Şiire çok meraklı imiş, hatta bazı boş zamanlarında kendini de çilr ya- sarmış. Bütün bunları derin bukışlarile an- Istirken sik sık sarsıntılar geçiriyordum. hellatlarına teşekkür ettim, girlerini gö- rebilirsem bahtiyar olacağımı söyledim. — Yok. yok güsteremem.. Pek çocukça #eylerdir... cevabını verdi İk günü görüşmemiz bu kadarla kaldı. Fakot ondan sonraki tesadüflerimizde dosluğumuz ilerledi. Sık sk şiirden, aruz, hece vezinlerinden, şairlerden bahsediyor- duk. Nesrinin şiirle pek ag münnsebeti Mağa anlamıştım. Fakat bu bahis kapma vesücal teşkli ettiğinden ona, ha: katan şlirden anlıyormuş gibi müsmele ediyor. a bir şey canımı sıkıyordu. Biz tatlı #1 konuşurker ekseriya gelirler: ai amam oldu, sizi bekliyoruz... di- 1 idi, her gün santlerve p0- iş bir şansı vardı. en hiç görmemiştim. sinde seyretmek de ây- yüzü kızarır, g Xi» Das bir Kat daha güzelleşirdi. Nesrinin oyun erkduşları, yaşları çoktan çeiş üç kalı i4L Nearin oyun san buzların sakullurını çeker, er ederdi. O yaman sakallıların ke- yilerine payan olmazdı.. Doğrusu ben de de Pulunmak isterdim. ki Küzünelm bıma mü- Hesap park ile oturup gelmezdi. merak olmuştu; Nes- bu üç sakalı pinponla oyun ilttiğimiz salonlarda oyum Meraklısı birçok gençler vardı, Bunlar da AT! kareler teşkil ediyorlardı. Nesrin ni- Şin bunlarla oynamıyorduf... Bir gün vesaret cdip bunu kendisine sor- dut, Büyük bir ciddiyetle cevap verdi: — Ben sakalı pek severim. Bakal insana bayka bir erkeklik heybeti veriyor. Sakah, bıyığı tıraş edilmiş olanlara bakın, bunla- mn çoğu erkekten ziyade kadına bense- Meger Hole o bir zamanli uzun va- Yalar yok mu, onlara bayılırım. Tamamı #rkek bir parça kıllı olmalıdır. Ben böyiş düşündüğüm için Uyun urkudaşlarımı öü- : Hem görüyorsunuz Ya, ana Adete uğur getiriyor. Ekseriya kuramıyorum. — Hakkımız var hanımefendi, çek doğru Söylüyorsunuz, Hakikaten sakal erkek çah- Tesinin yinelidir Bu sözleriniz benim için İlhan haynağı oldu. Bakal hakkında bir şiir yazıp size takd'ra edeceğim. O Satı tebessümile: — Çok teşekkür ederim, dedi, Şilrinizden ün, sakallıların memnun olacağına şüp- he etmeyiniz. Bu güzel şilri he zaman oku- Tabileceğim?... — Üç gün sonra. Emel hanımefendin'n Saylarında *akdim ederim. diye yazdım. aklıma, çuk mükemmel bir fikir geldi: birakmak... Evet. mademki Nesrin Kalı Ye sakallları bu kedar seviyor, sakal im, bu suretle ona bir cemile Miş olurum. Oyun arkadaşlarının isrr hoşuna giştiğine göre benim Tal sakalımı elbete çok beğenecekti, de bu suretle uhbaplığımız pek çok ileri. Yecekti Tefrika No. 38 Tuzak içinde Tuzak — Birincisinden başlayalım: Sizin | ki ne kadar aldanmışım... Tiyeli dostunuz Korsanoğlunun abbaplarından Nadir kaplanı gör- düm... Amma tamamile tesadüf! ola- Tak... Taksim meydanında, ahbabım “lan bir hanımefendi ile görüşüyor- du. Ber de oradan geçiyordum... E- Mile işaret etmesi üzerine arabamı durdurdum. «Burhan kaptan seya- hâtteydi; dönüyor . dedi, - Hatta döndü bile galiba...» İşte haberlerim- “en biri bu... Ne İyi olacak değil mi?... Şu Burhanı pek severim... Dört sene , Akdenizi fır dönüyor; hatta bir seferinde cenubi Afriksya şilep. lerile gidip getmeği huy edindi; İs. tanbula ayak basmıyordu. — Bu dört sene aymlıktan sonra e kere gelince urun müddet kalır iz? .-— Vallahi bilmem... Malümatım Höylediklerimden ibaret... Eski Adet- Mak devan etmek niyetinde ise, 80- Me gitmesi bir olur... Za- ,.. Onu benim Yük alar ayacaamı. İzdi. Yaçlaiin yanı Sadak cağı, v7 Tazı olduğum sırada kadın medi, bir iş nam ve hesabına mükemmel Yaptağımı sanmıştım... Halbu- Hoş geldinim safa geldiniz. Seyahati. niz bayağı uzadı, sizi göreceğimi a kalsıs daha iyi iâinize dedi, da ne- den sakal sordu. Böyle bir sual sorulursa vereceğim cevabı evvolced #1 hasırladığım işin aynen tekrar ettim: — O halde yakında traş edeceksiniz de- me koluyor... — Hayır, şimdilik muhafaza ode yor mu? diye sardu. Bir kısmı sakal 5 daha yaşlı göründüğümden bahsetli, Sa- kalım epeyce uzun olduğundan bunu yoğ- ganın içine mi koyduğumu, yoksa dışında m i soranlar da oldu. bıraktığımı Bu mrada Nesrin içeri girdi. Beni görün- ce sadece: — Hoş geldiniz, dedi. Sakalım fazla bir alâka göstermedi, Kendi kendime: «Hisle- rini muhakkak başkalarının önünde beli etmek istemiyor» dedim ve bekledim. Bir aralık yalnız kalınca: — Sakal hakkında yeni bir şiirim var, takdim edeyim mi?... diye sordum. — Oo, pek memnun olurum... dedi. Aldı, — Çok güzel... Fakat bunu bana ne mü- nasebetle soruyorsunuz? — Bize hoş görünmek için sakal birak- tam da... Bir kabkaha kopardı: Ay, siz evvelden sakallı değil mi idi- nis?!.. dedi. Bir Yıldır Memleketin üç milli cemiyeti ne ayni zamanda yardım fırsatı ber zaman ele geçmez. Kurban bayramından (istifade ederek kurban derilerimizi Türk hava kurumuna verelim. Nakleden : (Vd - Nâ) Hukukçu bir şey söylememek için hafifce dudağını ısırdı. Sustu. Fakat ihtiyar kadın, kurmaz ve tec rübeli olduğu için, onun bir çey bil diğini, sukladığını Sezer gibi oldu. — Eğer ağzınızı açsanız sizde çok malümat vardır! - diye parmağını salladı. - İhtimal ki, bu uzun seya- hatlerin sebebini sizden daha İyi an. Jatacak kimse bulunmaz. Onlarmkisi izdivaç hayatı değil, azizim... Adeta talâk... Yalnız mahkeme huzuruna çıkmamışlar... Mallarını da ayırma mışlar... İşte o kadar... Yoksa karı- — Bir şey den haberim yok, hanım p efendi! ni kadm, içini çekti. — Zavalı Hidayeti düşündükçe kalbim sızlar, Kendisinin yelinimetisiniz.. Bize esrarını anlalmıştır. — Hayır efendim... Bir şey söyle- — Şaşılacak şey... — Kocasına dair tek söz söylemez. 1048 m. 181 Ko./a. 130 Ker. Radyosu T.A. P. 319 m. p48S Ke/5 0 E. VW. PAZARTESİ 15/1/1949 TÜRKİYE BAATİLE : Programı ve memleket sat ayarı, : Alans ve meteoroloji beberleri, : Türir mfiziği: (PL), 1330 - 14: MÜ Mik: Karışık hafif mlizik (PL). e: 1806: Müzik: Radyo caz orkesiras, 1840: Konuşma, 18,56: Berbest saat, 19,10: Mem- Yekot saat ayarı, ajans ve meteorolof ha- erleri, 19,30: “Türk müziği: Erkek okuyu- vuların goçlt konseri. Çelanlar;: Vecihe, Ruşen Kam, Cevdet Kozan, Cevdet Çağin. İmeddin Ökle, 20,15: Konuşma, 2030: Türk Boldan sağa: 1—Ad- İnkiyad. — İstanbulda bir spor Klübü, 3 — Tersi nari olmadır - Derinlik. eriğin i ı : : 4 5 * 7 ? » 1 , $ — Rkân, firik, 7 — Üstüneçik, 8 — Orta, Rrasu, 9 — Aral, Kır, 10 — , Ra, Yalnız farkına vardığım bir şey var- sa çok ıztırap çekiyor... Amma sebe- bi nedir?.,. Farkında değilim... — İkinci havadisiniz nedir? — Ha, evet, evet... İşte: Hidayet- giği size getirmek istedim... — Ne iyi olurdu, — Evvelâ razı olmak istemedi. Se- bebini de Lahmin edersiniz Geyet münzevi yaşıyor... Kalabalıktan ka- gıyor... Fakat neticede, zorlaya z0r- Jaya razı ettim, — Gelecek mi? — Şimdi... Hemen... Gece tüvuleti giymeğe gitti... — Doğrusu bu sizinkisi mucize, hanımefendi! o Kocasının geldiğini yahut gelmek üzere olduğunu biliyor mu? — Zannetmem... Bu bahsi bana hanımın pek methüsena etiği delikanlı, bu sırada, bizim grupa yaklaştı, Meşhur avukata hi- taben: Tetrika No. 28 İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Yazan: İskender Fahreddin Tarık halifeye bir şey yazmaz amma biz, icab ederse hakikati Şama bildirmekte gecikmiyeceğiz. şaşırdı: ln Musanın buraya ge- başka berkesin haberi var. Mu- «a kuvvetlerini bir kaç kola ayırmıştı: Bi- Finci kol Seyfi ürerine, ikinci kol Lorftan- Guvadyana nehri u nehir sahilindeki ve yüksek imis, i i , Böyle olmasaydı, maferdon sefere koşan "Tarıka:; (Gel, bana .) derdi. Bunu emiyor da, Afrika- da yerine vekili bıraktığı oğlundan yardım istiyor. Gö | yardım et! Şu bir kaç şehri de birlikte zapt * | edelim. Görüyorsun ya?! — Eğer bu söylediklerin doğru ise, Mu- sanın Tarık hakkında çok fena hüküm ve kararar verdiğini şimdiden tahmin etmek güç bir iş değildir. O halde mukabil cephe alarak Tarıkı onun kıhcımdan veya hiç de- 3 : hile — Sen merak etme. Tarık kendi kendisi- dir, Bu koskoca ülkede bir kişi ne yapa- bilir? Bülekleri demirden, ve göğsü mermer. den olsa bile bir tek elin gayretile bu işler | binleree sene de görülemezdi, Sevildeki ha- İ sineye gelince, orada dünyan en kıymetli mücevherleri varmış, diyorlar. Musanın oğ- İ lu Abdtllriz de mücerher meraklıdır. Af- rikada unuttun mu? delip ge- çen tacirlerden sadece göz kamaştırıcı mü- cevherler arardı. — Ya Tarik? Onu da Afrikadan tanfrız. Zavallı kahramanın öyle temiz bir yüreği, öyle tok gözü var ki... Pukat Tarıkın en bü- İyük düşmanı yağmacılardır. O, yı ve yerlilerin kalblerini adaletle satın aldı. İki arkadaş gibi konuşuyorlardı. ER evlenememişterdi. Bu gidişle evlen- melerine imkân da yoktu. Zira Musa To- Yedoya gelirse, ilk yapacağı işlerden birl de hiç şüphe yok Ki, Fatmayı Toledodan geri bephelere sevketmek ve bu suretle yanin- dan uzaklaştırmak olacaktı. Belim endişeli bir nazarla sevgilisine buk- — Bu adam, buraya gelince, bizi biribi- Mimizden ne yaparız? — Böyle birşey sezer sezmez, derhal ni- kühlanırız. O saman bizi biribirimizden ayı- — Güzel bir fikir bu. Fakat, o zaman da — O halde yapılacak bir iş var: Musa girerken, biz de kimseye görün- bir cepheye kaçarız. Belim başını salladı: — Bunu ben yapamam, Fatma! i “Tarıkı Haniya biraz önce canla beşin kendinine rün arzusunu yerine getirdi. — Hanwnefendi! Müsaadenizle, sj- se, komşumuz olan Sühi bey Bistan- 'buli'yi takdim edeyim! - dedi, — Teşekkür ederim... Müşerref ol- dum... Komşuluğunuz buradan mı? Süha: — Evet efendim! - dedi. — Pek güzel yerdir! Cidden Yeşil- köyü severim... Kira ile mi oturuyor- sunuz? — Hayır, hanımefendiciğim! Evi salın aldım. — Ya... Ne vakit? — Bir ay evvel. — İsminizin Elstanbuli olmasına ve Türkçeyi Türk gibi konuşmanıza rağmen kendinizin pek buralı olma- dığınızı tahmin ediyorum. Şehrimize yakında mı teşrif ettiniz? — Birkaç ay evvel, efendim. Yabancı delikanlı, hafif bir Arap givesile konuşuyordu. — Mısırlı mısınız? — Evet, hanımefendi. Fakat ma- Yümu Âliniz Mısır büyüktür. Bizim topraklarımız cenup (kısmındadır. Ömrüm de Avrupada geçmiştir. Yu. nanistanda emlâkimiz olduğu için | yetinde çalışırlar saraydan uznklaştı kadının ve çalışmaktan Bunları bahçeye yapacağından Teledoya buşka burada yâlnıs bırakıp gitmek doğru mudur? bağlılığımızdan bahsetmiştin.. onu burada bırakıp nereye, hangi cepheye gidebiliriz? Fatms bu sözü söylediğine pişman olmuş- ta, — Ölmek var, dönmek yok şu halde, dedi, ayağımızı denk atalım, Musa gelirse, Tarık- )a uğraşmektarı belki de bizimle meşgul bi- We olmıyacaktar. Allah, kimin hüznüniyetie ve kimin kötü maksadlarla çalıştığını görü- yar. Tarık halifeye birşey yazmaz ınma, biz, icap edem hak!kati Gama bildirmek- te gecikmeyiz. Hiç olmazsa ba Işi görmüş ölmak için burada kalmalıyız. Üçüncü kısım Halife Velid (© Çok yakında kumandanlarımdan bir kuşmını garbe gönderteeğim ve Avrupalı lar arasında Muhammedin dinini neşre ç3- hışacağım ) diyordu. Haccacı Hindistena göndererek ve bütün Hind ülkelerindeki dinsiz insanlara da is- Um dinini telkine çelişacaktı. Buna azmetmişti. Haccac çoktarberi Yi'ndistana akın yapinak için büyük hasırlıklar yapı yordu. Tarık bin Zeyyadı garp üzerine yur Be ilk defa teşvik eden de Halife Velid Düğün gecesi, misafirleri en çok yan, izaz ve ikram eden oğlu idi, Veliahd da babası kadar herkesçe sevilmişi. Abdiilmelik o gece, Ehâristen gelm mektubun şu salırlarına bir daha göz atti sİspanya hükümeti seraskeri Don Petro- Dun kızı bursada bütün bir orduyu aylarca uğraştıran, çok zeki ve çok akin bir ka- dındır. Tarık bin Zeyyad, otun burada damına Yuz olmadı. Eğer bir ceza vermek lazımsa, Halife vezsin, dedi. Ben de difen kızlarla beraber size gönderiyorum.» Demek ki, Maryananın öteki kızlardan farkı vardı: Elhâris, HaMleye unun aklın- dan ve zekâzından bahsetmişti: Sade bu kadar nu ya? Eihâris, onun cezalandırılmasını da isti- yordu. Fukai, Halife: — Endülüslen buraya gclmiş böyle biz kızı cszalandırmakta mâna yoktur, O artik bizim elimizde" bir esirdir. Ksire zulüm et- mak günahlır. Demişti Sarayda yözlerer kadın, erkek yardı, bunlar Halifenin ve velinhdin mui- ve kendilerine hizmet ederlerdi. Halife gelen esir eariyelei bir kısmı nı, sirasi düştükçe Kumandanlara hediye eder ve rarda, Halife Velid saraydaki kadınlarla fazla meşgul olmadığı için, Maryanayı da gün nün birinde herhangi bir kumandana »e- diye edeceğinde şüphe yoktu. Fakat, ara» dan birkaç gün geçince, Halife Velid - El- hârisin mektubunu batırlıyarak - Maryu- nanın zekâsını yoklamağa ve ondan baş- ka sahalarda İstifade etmeğe karar vers mişti. Şam civarında çok zuvvei bir kabil vardı. Bu kabilenin reisi şeyh Sald, Halife Veilde fırsat buldukça mubalelel etmektsa ve ortalığı karışlırmaklan geri durmazdı. nında yeğeni ve gelini vardı. Halife bun- ları yanından savdıklan sonra Haccacı ça- irdi, Kibârisin Kiştaleden gönderdiği İs- panyol dilberini gili bir vazife ile şeyh Baide göndermek istiyorum, ne dersin? Diye sordu. Haccat, Maryunayı henüz görmemişii, Sadece onun zekâsını ve irtidadını Halife. den duymustu. (Arkası va) üzere aslen Türküz... Çerkes karışı- in... — Anneniz babanız beraber mi? — Hayır... Dünyada yalnizim... — Ya... Vah vah, çocuğum... — Fakat yirmi beş yaş civarında. ki bir erkek yalnızlığın fecaetini his. setmiyor... Esasen bana muailimlik eden muhterem bir zatla beraber bu- Wunuyorum... Onu hayatta ana, baba, her şey gibi tanımışımdır. Sühi, namı diğer Süha kadını faz ls sıkmamak için; Bana alâka göstererek haya. tama dair sualler sormanızdan çok memnun oldum, hanımefendi... Mü. saade buyurursanız, devlethanenizde elinizi öpmeğe gelirim, — Memnun olurum, oğlum... Bek- lerim, Delikanlı, hürmetle selâm verip uzaklaştı. Halide Vildan hanımefen- di Kudretle yalnız kalınca: Bu Mısırlı seyyahlar pek ho- şama gideri... - dedi. - Fakat bu Sü- hi, pek, onlardan da ayrı bir şahsi- yetmiş intibaı bırakıyor. Hukukçu: — Evet... Bende de... - verdi. — İlk bakışta insanı teshir eden bir hali var. Gözleri pek güzel. Sesi de öyle: Kalbe nüfuz ediyor... Şayet yirmi yaşında olsaydım, maazallah,.. (Arkası var) cevabımı si Es Ba AŞ ESPİYE EEE EEEREBP. 8 wgç “seye” Sü, . ©“ ei ŞE Slal ğy nşii z ğiş