ann in rr (#ğı İle fincanı karıştırırken bize döndü: — Evlenmeme pek şaştınız deği mi?. di- gülümsedi. Bu esnada yanımızda Necminin amcası: — Senin evlenmene en ziyade ben $âğ- tam, dedi, çünkü sen yedi yaşından beri hararetli bir evlenme düşmanı idin. Evet ta yedi yaşından beri... O zamanlar JA? ol- sun diye sana takılırdık: — Seni eviindireceğiz... derdik. O vakit #en sahiden ve sanki hemen evlenecekmiş- sin gibi kendini yerden yere atar, üstünü parçalar: — Ben evlenmiyeceğim!.. Evlenmiyece- .. diye tepinir dururdun. Senin; «Ev- ımiyeceğim, evlenmiyeceğim işte.» diye ağlayıp, çırpındığını, yırtındığını görünce nihayet biz: — Peki... Peki aman evlenme... Seni gorla evlendirecek değiliz ya... derdik, susardın. Bazan da eve gelip giden misafir kızlar- dan birinin ismini söyler sana; — İşte seni onunla evlendireceğiz... Sana enu alacağız!.. derdirk. Bunun üzerine sen gene: — İstemem”. İstemem-.. Ben onu al- mam... Zaten ben evlenmiyeceğimi.. diye burnunu çeke çeke ağlardın. Senin gürül” Yünden kafamız şiştiği saman annen: — Aman sus yumurcak... Sen kim, ev- Jenmek kim?.. Sabahati Banki sana da bayıldılar.. Sen evvelâ bur- nunu silmeyi öğren de ondan sonro: «Şunu Alırım, şunu almam...» demeğe Kalk... Tarzında sözlerle seni susturmağa çalı- gırdı. Büyük annen muzip bir kadındı. o Peki evlenme... «Cizvit papase ol barli,. derdi. Birçok ihtiyar kadınlar evlememez ğe karar vermiş erkekler için: «Herif ciz- vit papası gibi ölünceye kadar evlenmiye- doğrusu. Necmi gülümsüyordu. beni: «Evlendireceğiz» diye kızdırırlar- sim açıldığı zaman: bümezdim. Hele bu genç kadın kendi. sıkıldığım barı misafirlerin ya- bir gün bu #ösleri gene söyleyince dayanamamış, elimdeki sıpmplardan — Ben seninle misafirlerin yoktu. Fakat sırf beni kızdırmak için ger bir takım uydurma kızlar çıkarır- beni: «damad bey» diye kızdırırlardı. Nihayet büyüdüm. Yavaş yavaş delikan- — Hayır.. Ben evlenmiyı diye Kas bir ceyap veriyordum. Kocaman herif oldum. Bu vazgeçmedim. Ev- Ere i çağım gelmişti. Fakat artık bana hiç — Mem » Gel seni evlendirelimi. de- meğe cesarel edemiyardu. Çünkü herkes, benden alacağı cevabı çök iyi biliyordu. Onun için hiç kimse bana bu bahsi açmak cesaretini gösteremiyordu. Nihayet geçen yaz sayfiyeye taşınmıştık, En yakin kom- şgumuzun güzel bir kızı vardı. Adı Nedime ii Güzel kızdı, zarif, şik kızdı.. Pukat benim böyle çapkınlıkla, aşk maceralarile alâkam yoktu. Benim bayatımda bis ter merakım vardı: Av.. Bunun işin komşu- Mun güzel kızı ile alâkadar bile olmuyor- dum. Lâkin bir akşam bizim evde ondan bahsedildiğini işittim. Annem, teyzeme: — Tuhaf bir kız.. diyordu, yanında ev- lenmekten bahsedilmiyormuş... «Seni ev- dendirelim Nedime, denilince oln ifrit oluyormuş... Tâ içüklüktenberi böyle imiş... «Biz, Nedimeyi kocaya vereceğiğ.» dedikleri zaman eline geçen her şeyi bu- nu söyliyenlerin üstüne fırlatırmış.. Bu yaşa gelmiş, hâlâ: «Ben evlenmiyeceğim!i» diyormuş! . Bu sözlere kulak kabartmıştım. Konşu- mun güzel kınna karşı bayağı alâkam art- miştı. Demek yeryüzünde benim kafamda birisi daha vardı. Nedime ile tanıştıktan sonra ona karşı olan wlükum büsbütün fazlalaştı. Onunla iyi arkadaş olmuştuk. Fakat ura- muzda henüz aşka dair hiç bir şey geçmiş değildi. Ona baktıkça kendi Kendime sorüyor- dum. Acaba niçin evlenmek istemiyordu? Bir kere çok güzeldi. Şıktı, ince idi. güzel konuşuyordu, zengindi, ahlâkı çok temizdi. Nihayet bir gün dayanamadım. Sordum: — Affedersin Nedime.. Belki pek iâ&- bali bir sual amma. Niçin evlenmiyor- sun?. İnce kaşlarını çattı; — Ben evlenmiyeceğim! . dedi Sonra da gülümsiyerek ilâve etti — Biz de galiba çocukluğumda olduğu gibi beni kızdırmak istiyorsunuz. — Hayır, dedim, maksadım o değil. Fakat evlenmek için hiç bir şeyiniz eksik değil de... Onun için sordum. Nedim: — Peki... dedi, six hiçin erlenmiyorsu- nuz? Hemen cevap verdim: — Ben evlenmiyeceğim... Güldü: «- Büyük annenizin dediği gibi: «Cizvit Papasis mi olasaksınız?. Artık o günden sonra aramızda evlenmek bahsi açılınca o: Ben evlenmiyecağim... diyor. Ben: — Hayır. Asıl ben evlenmiyeceğim!. diye diretiyordum. Sanki ortada paylaşıl- at bir şey ie gibi... Nihayet bir gün ben — Mani evlenmek de fena bir şey değil sanırım Nedime... dedim. O sesini çikar- madı, Bakıyordum. Hakikaten Nedime gibi gü- sal, şık, zarif, dürüst bir kızla evlenmek hiç de Tena bir şey değildi. — Ben dünyada” evlenmiyeceğim!.. sözü bayağı erkeklik izzetinefsime dokunuyordu. İşte biz böyle: «Ben evlenmiyeceğim», «ban evlenmiyeceğim, sözleri Ve bunun münakaşası esnasında bir gün kendimizi nikâh memurunun karşısında bulduk... Hikmet Feridun Eş Yeni içtimai ahlâk. yerli mak kullanmayı emrediyor. Ev, Apartıman kiralamak için «Akşam»ın KÜÇÜK İLANLARI En süratli ve en ucuz vasıtadır. Tuzak içinde Tuzak Tefrika No. 10 Nakleden : (Vâ - Nü) Celâl, başını salladı. Soğukkanlılı- ğını son derece muhafaza ediyordu. Sesi titremiyordu bile... — Kendimi müdafaa etmek niye- tinde değilim, beyefendi! - dedi, Kaptan: — Şüphesiz ki bu fikrinizden caya- caksınız... Haltâ ben! öldürmek kas- dile kendinizi müdafaa edeceksiniz, — Asla, — Sebebini anlatayım. —? Korsanoğlu, soğuk ve istihtafkâr; — Çünkü evvelâ gençsiniz; önünüz- de koskoca bir hayat var... Saniyen, ben ölürsem bu kadın size kalacak... Onu, kendisine vereceğim cezadan da kurtarırsınız... Daha mühim bir sebep —? — Evlâdınız... Çeteci ilk defa olarak titredi. Yüzünü bir kırmızılık kapladı. — Ne demek istiyorsunuz? — Bmüdınızdan bahsediyorum... Onun anneye ve babaya ihtiyacı var- dır. Ben hayatta kalırsam kendisine karşı müthiş bir kin besliyorum.. Neler yapacağımı bilemem... Belki iş- kence bile ederim... Bu çocuk bana müthiş bir ihaneti hatırlatacak... Öm- rTümün sonuna kadar âzaptan kurtu. lamyıacağım... Bu lekeyi silmenin yo- lunu düşüneceğim... — Ne yapacaksınız? — Vicdanımla benim aramızda bir sır olarak kalacaktır bu... Evvelâ, söy- lediğim gibi, müdafan vasıtanıza sa- hip olarak kendinizi karşımda bula- caksınız... Sizi öldürmek istiyece- gim... Eğer siz beni öldürebilirseniz, mukadderatınızın şeklini arzu ettiği- niz şekilde tayin edersiniz. İkimizden birimiz, şu dünya yüzünde fazlayız! Celâl, kaşlarını çatmış, düşünüyor- du. İçinde bulunduğu vaziyet, haki- katen müthişti! — Üzerimde tabanca yok... - dedi, - Bütün silâhlarımı arkadaşlarımın ya- mında bıraktım... Zira buraya gelin- ce elimden bir kaza çıkmamasını is- tiyordum... Uzun yolda yürüdüğüm için hafif bulunmağı tercih etmiş tim, Sizden bir ricam var. — Ne gibi? — Bir tabancanız varsa veriniz... İntihar edeyim... Benden kurtulursu- nuz... Arzu etiğiniz gibi şu dünya yü- 12.20. Program ve memleket saat ayarı, 1238: Ajans ve meteoroloji haberleri, 12550; Türk müziği (PL), fil müzik - PL). 18: Program, 18,03: Memleket saat aya- rı, ajans ve meteoroloji haberleri, 18,25: Müzik; Radyo caz orkestrası, 19: Konuş” ma (Onuncu Tasarruf ve Yerli Mallar Haf- tası müngsebetile Ulusal Ekonomi ve Art- Serma Kurumu namına C. H. P. İdare he- yeti Azası 'Trabron mebusu Sirri Day ta- ralından), 19,15: Türk müsiği; Karışık program, 20,15: Konuşma (Hatip nasıl ye- tişirr, 20350: Türk müziği: Fas) heyeti, 31,15: Müzik: Küçük Orkestra (Şef: Necip Aşkın). 1 — Felix Glessmer: Kirlangıçla- rın veda, 2 — Brasselmans; Felemenk Suitinden AŞK GOLÜ, 3 — Hans Löhr: Memleketten memlekete (Muhtelif memis- ketlerin melodileri üzerine Rapsodi), 4 — Lecocg: Küçük Dük, 5 — Rob. Brecht: Bir Hikâye, 6 — Odsar Cui: Kantabile (Viyo- Jonsel Solo), 7 — Becce: Amalfi Srenadı, $ — Gerhard Winkler: Kemanın Aşk şar- kısı, 9 — Paul Lincke; İtalyan Serenadı, 27): Memleket saat ayarı, ajans haberleri, ziraat, esham - tahvilât, kambiyo - nukud borsası (fiat), 2220: Müzik: Küçük Or- kesira (Yukarıdaki programin devamı), : Müzik: Senfonik parçalar (PL), 23: Müzik: Cazband (Pİ), 23,25 - 2330: Yarın. 1330 - 14: Müzik (Ha- ki program. kapanış. | Le Holtindenın merkezi, 2 — Ozanlardan. 4 — Bir erkek ismi - Sefir. 4 — Akelğer - Hitam, 5 Tersi dedenin başıdır - Ortası de- Akli küçük cam yuvarlak. 6 — Erkek keçi » Yılbaşı bayramı. 7 — Sonunu «Ts gelire bayanların giy- diği kısa pantalondur - Tersi mukayvvadır. 8 — Eli dolu değil - Baba. 9 -- Paziletin başı - Uzunluğu, 10 — Küçük mağata - Büsbütün, Yukandan aşağı: 1 Kabile reisi, 2 — Geçmiş zamanda vaki, 3 — Zatımıza - Buhran. 4 — Sonuna eN> gelirse şimendifer ka- tarı olur, 5 —'Tersi bitlerini ayıkla demektir - Mu- diki yazısı. 6 — Nota - Sevgilim. 77 — En büyük harp gemisi - Nota. 8 — Adli cürümler. $ — Bilinmeyen şeyler. 10.— 'Tersi mevcud demektir - Karneba- harın başı. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Kiremit, Zi, 2 — Onaranadam, 3 — Edyi, Çerez, 9 — Rey, Acı, 10 —La, Eski. mek, Yukarıdan aşağı: 1 — Koordine, 2 — İnşaat, Dra, 3 — Ra, Himaye, 4 — Eri, Raziye, 5 — Malze- me, 8 — İn, Çık, 7 — Tasaetme, $ — Das, Meram, 9 — Zaltderece, 10 — İmdi, Ku zünden birimiz kolayca olrur... İşinize elveriyor mu? Korsanoğlu, tereddüdsüz: — Hayır! - dedi. Hidayet, kocasının ayaklarına ka- pandı; — Burhan! - dedi. - beni affetmeni istemiyorum. Beni kov! Ayrılalım. Hayatımı ne şekilde istersen tanzim edeyim. Fakat kendi hayatınızı da, masum olan yavrumüunkini de tehli- keye koyma!,.. Seni düşürdüğüm mevkide kalmayacak kadar yüksek yaradılışta bir insansın Sen... İstih. İfaf et, geç... Beni tahkir et: Sefalet- ten kurtardığın bir kızdım; âlicenap- lığa lâyik değilmişim. İstediğini söy- le... Yalnız bu söylediklerini yapma... Dizğeri üzerinde sürünüyordu. Erkek, yavaşca geriledi. Yan tarafta, ocağın yanında bir kapı vardı, Onun tokmağını hızla — Bu işlere kadınlar karışmaz! - dedi. . Buraya giriniz... Haydi... Bir müddet sonra da sizinle hesaplaşaca- Vaaz hoşunetle oraya itti; üs- tüne, kapıyı kilitledi; sürgüyü de sürdü. Bu hareketler esnasında Celâl ile- Ti doğru atılmıştı. Fakat kaptan o derece süratli davrandı ki çetecinin müdahalesine vakit kalmadı, kalkmış Tefrika No, 3 İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Yazan: İskender Fahreddin Bu işi muvaffakıyetle becerebilirsen boş yere kan dökül- memesine sebep olacaksın Zeyyad oğlu 'Tarık (Septe) boğazını ge- gerek karaya çıktıktan sonra, askerinin Fi- cat ümidini kırmak için bülün gemilerini yakarak şecinne ilerilemeğe başlamıştı. (2) Tarık, İspanyada muvaffak olacağına inanmıştı. Kendisine: — Dönüşte hangi gemilerle gideceğiz? Diye soranlara: «— Belki de buradan dönmiyeceğiz. Fa- Kat, dönmek isteyenleri elimize geçecek olan İspanyol yelkenlilerile göndereceğim!» demişti. Tarık azımkâr, uzağı gören, ihti- Birinci kısım | Zeyyad oğlu Tarık, Endülüse ayak basınca.. Tarık, ilk kurduğu ordugühta etrafı ted- kik ve tecessüs ettikten sonra, kral Rodrl- kin Endülüs valisi Teodemir üzerine yürü- meğe karar vermişti. Teodemir, Got beyie- rinden birnin oğluydu. Kral Rodrike fezia merbutiyeti vardı. Ona: — Halife ordusu kont Jülyene yardıma geliyor, Dedikleri zaman, “Teodemir: Ben onların ne maksada geldiklerini biliyorum. Cevabını vererek, askerlerini hemen #i- lâhlandırarak yola çıkarmıştı. İlk çarpışma Teodemirin askerlerile oldu. Tarıkım akıncıları çok kuvvetliydi. İspan- yol askerlerini daha İlk hücumda püskürt- müşlerdi. Kont Jülyen bu haberi alınca, Arapların İspanyol topraklarına ne maksadla geldi- ğini anlamakta gecikmedi. — Araplara bir karış toprak vermiyece- ir Arapları çok kuvvetli görünet, kral Rodrik'ten yardım istemeğe mecbur olmuştu. Rodrik, mahlü hükümdar Vinistia'nın oğullarını tskin ile meşguldü. Etrafındaki akkerini bir yere gönderecek vaziyette de- di. gök Gerçi Teodemir'in ikinci ısrar ve: - Bana yardım elmezsen, Araplar senin de tahtını yıkacakinr? Demesi üzerine, Rodrik, bir müddet son- size teşekkür ederim. Müsaâde ederseniz, ci olarak Endülüs valisine göndermişse de, bizbirlerile anlaşamıyan ve saltanat hırsi- le yekdiğerini boğmağa çalışan bu kuvvet birbirinin aleyhine döndüğü için, manlarına. ve şiddetli bir taarruzile Teodemir mağlüp olarak Endülüsten güçlükle kaçabilmişi!. Bu hadise az raman içinde - ye! Kont Jülyeni değil, kral Rodriki de dü- şindürmüştü. Arap ordusunun başında bulunan kab- raman akıncı, bütün mânileri aşarak, bü- tün düşman kuvvetlerini yenerek İlerii- yordu. ... Esrarengiz şatoya baskın hazırlığı Tarık'ın maliyetinde Selman adlı bir Türk genci vardı. Selman Türkistanda Ha- Mfe ordusunun eline esir düşerek, diğer esirlerle birlikle Sama getirilmişti. Musa bin Nasir Afrikaya giderken Selmanı da almıştı. Garip bir tesadüf eseri olarak, Ta- rık İspanyuya hareket ederken, Selman da bu tehlikeli maceraya atılmak istemiş ve Tank'a; — Beni de İspan; a götürmez misin? Burhan: — Bir adım daha ilerlerseniz, size, şerefinizi lekeliyecek bir taarruzda bulunabilirim... Bu işleri erkekçe ve naâmusluca temizlemeğe hazırlanıyo- ruz... Rica ederim, soğuk Kanlılığı- nızı muhafaza edin, Celâl iradesine hâkim olrak dur- du. Dudakları bembeyaz kesilmişti. Bütün vücudunu müthiş bir hiddet alevi kaplamıştı. Artık yaşamak, mu- kadderata kendi hâkim olmak isti yordü. - Hem «biz Türklerde düello yok- tur, diyorsunuz; hemde düelloya yakın bir şey teklif ediyorsunuz... Siz, korsanlıkla iştihar etmiş bir ai- lenin evlâdısınız... Ben de kendim çeteciyim... İzzeti nefis ve aşk için dövüşmek ahvali ruhiyemize çok uy- gundur. Ne yapalım?... Söyleyin... — İşte benimkinin ayni olan bir tabanca... İçinde beş fişek var... O- danın ta ilerisine gidersiniz... Ben de bulunduğum yerde dururum... — Pekâlâ... — Hazırlanınca işaret verirsiniz, — Olsun, — Biribirimize doğru yürürken ateş ederiz... Serbes bir şekilde... Düellolarda olduğu gibi, burada şe- hitler de yok, doktor da... Dağ ba da, K kaya ü de, Kı kalede, bir Korsanoğlu ile karşılaş demişti. Tarık, Selmanı çok severdi. Selman hem cesir ve atalgan, hem de zeki ve okumuş bir gençti, Tarık, Endülüs valisinin peşini bırakmıs yacaktı. hip fernando o civardaki hiristiyan yerli. leri din kuvvetile müslümanlar üzerine sal- dırtmak vazifesile haftalardanberi bu şa- toda çalışıyordu. Tarık, bu papası diri olarak ele geçirme- ge armetmişti. Jspanyayı parmağında oy- natan ve krul Rodrik'e: «Müslümanları glö- de boğacağım!» diye teminat veren papa» sin artık ortadan kaldırılması zamanı gel- mişti, Tarık, maiyetindeki mücahidlerden pa- pasın şatosuna baskın yapabilecek birini arıyordu. Her şeyden önce şaloyu wak- tan tedkik ve tecessüs etmeğe, ondan #on- ra kati tedbirler almağa karar vermişti. Tarık'ın omalyetindeki mücahidlerden biri: — Bu işi ancak Selman yapabilir, mişti Tarık, Selmahı çağırdı: — Seni şu karşıki papasın şalosuna gön“ dermek istiyorum, Onu diri olarak yuka- ayıp Şumu göndereceğim. Her şeyden ön- ce o civarda düşmanın büyük bir kuvveti olup olmadığını anlamak istiyorum. Eğer bu İşi yapmağa söz verirsen, ilk yapılacak şey, papasın harigi kuvvete dayanarak hâ- lâ şatosunda maml oturduğunu anlamak olacak de Selman sevinçle cevap verdi: — Bu işl bana gördürmek istediğiniz için size teeşkkür ederim. Müsaade ederseniz, herren bu gere, gölü geçip satoyu vzak- tan tecessüz edeyim. — Yanına başka bir yardımcı istemez misin? — Bu yardımcıyı âeçmekte beni serbeş bırakmanızı dilerim. Emin ve cesur arka- daşlarımdan bir kişi alacağım. Tarık ayağı kalktı, Selmanın alnından öptü — Bu işi muvaffakıyetle becerebilirsen, boşyere kan dökülmemesine sebep ola- caksın! Tarih, seni de diğer mücahlidler, gibi hürmetle ahasak. Allah yardımcın o)- sun, Selman o gece yatsı namazından sonra kumandanın yanından ayrıldı, Doğruca karargühina döndü. Tarık, Sölmana; — Bakın bu mese kimseye, hattâ en yakın arkadaşlârına bile açmıyacaksın Demişti. Selman kararkihma di dönmez soyundu. Köylü bir İspanyol eb sesi buldu, Giyindi, O, Endülüse geldiği gündenberi, esir alman İspanyollardan a3 çok İspanyolen öğrenmişti. Selman çok kabiliyeti bir gençti, Bu işi < seçtiği arka- daşile birlikte « başaracağından emindi. Karanlıkta çadırından çıktı, Biraz geride- ki çadırlarda birinin önünde durdu. Ya- yaşça seslendi: — Fatma... Fatma. Erkek kılıklı bir kadin başi çadırın kas pısından uzandı — Yeni uykuya dalmışlım. Ne var, Sel- man- Karanlıkta buralarda ne dolaşıyor- sun? Belman kimseye görünmeden Fatmanın çadırına girdi Fatma kandilini yaktı, çadırın kapısını kapattı ve Selmanı - yol köylüsü kılığında görünce şaşırdı: (Arkası var) (2) «Tarık, bu ufak kuvvetle Kicezirenin cenabunda, yüksek kayalar civarında ordu- gâh kurmuş, muzafferiyetlerine tabii bir zafer abidesi teşkil eden bu yüksek kaya- hğa bilâhare onun büyük namma izafetle (Cebelültarık) adı verilmiştir.» almak . Ona göre... — Beş dakika sonra, içimizden bi- ri öbür dünyayı boylamış olacak... Şayet cenabıhak âdilse siz ölürsü- nüz... Her şeyden evvel şunu &abul edin: Ben, bu usulü kabul ederek bir nevi âlicenaplık yapmış oluyo- rum... — Onu da kabul, Celâl, tek başına beşon kişiye karşı silâh kullanmış bir mücadeleci olduğunu düşünerek, nefsine karşı emniyetini takındı. Gülümsedi. Bir ümid, göğsünü kabartiyordu. Hem, böyle bir tali oyununu dü- şünmemişti bile... Şimdiye kadar pek âlâ vurulmuş olabilirdi. Cabadan ya- şıyordu, Daha da yaşayabilirdi... Hem de, Korsanoğlunun söylediği şerait içinde... Gözleri parıldadı, Hayat memat kavgasına girişecek- lerdi. Hem de yaşarsa ne hayat!... Çeteriydi; cinayetin yükü altında ezilmiyecekti.. Felsefesi böyle şey- lere alışgındı... Üstelik kurtulmak imkânı mevcutken niçin kendini mahvetsin?... İkisinin de ayni nisbet dahilinde yaşama ve ölme ihtimalleri vardı. (Arkası var) ğ j Ğ