— 28 Teşrinlevvel 1939 HER AKŞAM BİR HİKÂYE Sabriyi da Arkadaşlar © Zama; pul toplama- | En merak erce larca, & i karma karışık, çe eld çeşid pullarla meşgul olur dururdu. Fa- Kat san derece ma iştihalı bir çocuk- tu. Me den pek çabuk heve- ainl alırdı. gün bakardık, Sabrı Bulculuktan vaz geçmiş, fotoğrafa merak #armişi Artık elinde fotoğraf makinesi, güzel re- sim çekmek İçin yer yer dolaşır, şalrane manzaralar arar dururdu. Aradan bir müd- oğraf merakını bırakırdı. Bu sefer de meselâ balık avına merak eder- inde bir sürü oltalar, akşama kadar da pek çabuk soğur- elinden bıraktıktan son- Derhal 1. İşte burun için ona .Meraklı Sabri!» adını koymuşlardı. Onun uzunca bir seyahate çıktığını işit- meli Seyahatten dönüşte kendisine ras- m Sabri dehşetli surette hok- , bir takım el çabukluklarına me- rak etmişti. Beni görür görmez: Aman, dedi, vaktin varsa benim apar- ıma gel.. Bak orada sana ne mari- tanırdım, de n de zaten © günü vaktimi nasıl geçi- imi düşünüyordum. Kalktım, Sabrinin apartımanına git im, Babri burada bana bir gösterdi, Meselk koc Yahud yutar gib koyduğu bir güm ti. Boş şapkasının urta çikardt, Bütün bunlar £ kat Sabri Tenip, bu ka idi, Bir aralik onun görmüştüm, lar k Büyük bir ciddiyetle cevap verdi Kitaplarım... Hokkabus! Bordum. Hep- Onları okuyup te Pek yakında akin him ve müthiş hok- Hem biliyor bir havadisim va. gin bir kız buld — Haydi hayırlım... dedim. Yanından çık» Onu iki hafta kadar görmemiştim; Geçen gün otobüste ras geldim. O da benim ükdereye gidiyordu. Bu uzun yolc a canım siki Ne oldu senin & dim Yüzünü buru — Yetin dibine b di, bir daha m lah gösterme: Merak etmiştim Ne 6? Yoksa başına bu yüzden birşey 8 sordum. O başını iki tarafa tsm öyle meraki... de- hokkabazlık yapmak?.. Al. | dedi, ben haya- luk, fotoğrafçılık, balık avı, k ma, kuklacıtık ve saire... Bunların hiç birinin 2 görmedim. Lâkin Allah nı kaldırsın bu hokkabazl merakı başıma öyle birşey geldi ki, acı- | sını hayatımın sonunu kadar unutamam... alayım kardeşim... | 5 sarsıldıkça şesi tilriyor, yerinde durabilmek için önündeki sıraya sıkı sıkı . Başına gelenleri anlatmağa | i I mi7... Evlenmek wn lami Sabiha idi. Bir a; N ut bir sile. Benim çalıştığım mi müdürü de onları gayet iyi Bu evlenmek işine yüzde yüz ola- Tefrika No. 111 afta- | cak nazarile bakıyordum. Yalnız benim c&- nımi skan birşey vardı. Kızın annesi ga- yet cimri, hasis bir kadındı. Âdeta bu tablati 'a şöhret salmıştı. r yandan evlenmek teşebbüslerimle en bir taraftan da hokkabazlığa ça- dum. Bir akşam Sabihaların evine fir gitmiştim. 7 bizim umumi müdür de o gece orada idi, Sabihayı dansa kaldırdım. Ona tatlı tatlı şeyler söyledim. Annesinin gözüne de girmek için o hasla kadına epeyce dalkavukluk bel düşüncelerim için Adete bi arlamış, hava yapmıştım. Bir söz meşhur hokkabazlardan Hokkabaztık bahsi olsun da ben sakin sa- kin yerimde durayım? Buna imkân mu vardı)... Tabii derhal ortaya atıldım. Bu işteki meharetimi göstermek Için bütün gay- retimi sarfediyordum. İşte sözüm ona bıçağı yuttuk. Bir avuç iğneyi yedik, Bildiğim bülün hokkabazlık mamarılarını yaptım. Lâkin misafirler için- de Avrupada uzun seneler kalmış, en meg- hur hokkabazları seyretmiş bir zat vardı. Benim yaptığım numaraları pek basit, ale- Jâde hokkabazların Işi addediyor, istihfaf- ia dudak büküyordu Bu sırada aklıma hokakbazlığa aid son okuduğum bir kitap geldi. Bu Kitap boş bir mendil içinde dört tane saatin hep birden nasl kaybedileceği tarif olunuyordu. | Hemen mendilleri çıkardım. Masanın üze- rine yaydım. Misafirlere döndüm. Onla- ra mühim birer Konferans verecekmişim gibi: Bayanlar baylar... bur hokkabazların bile muvaffak ları bir numara yapacağım. Lütfen & rinizi bana veriniz. Fakat salondakiler bu numarayı biras tehlikeli buluyorlar, saatlerini bana itimad edemiyorlardı. Onları cesaretlendirmek için bizim müstakbel kayınvalldeye dön- dedim, şimdi en meş- lamadık- tle- ica ederim. saatinizi Tütfeder misi- niz? dedim, Kolundan yaineli, zarif saatini çıkarır. — Am. min yadiğindir. diyordu. Onun saatinden sonra, bizim umum! mü- dürün, Iki misafirin daha saatlerini aldım. Menâilin ortasına koydum. Yapacağım okuduğum kitapta, tarif edildiğine göre, yu idi. Saatler içinde olduğu halde mendille açık bir pencerenin önüne gelecektim. Ba- at sahiplerine: — İşte efendim matlerinisi şimdi soka- Ba silkiyorum. Atıyorum... diyecektim. Bundan sonra mendilin sol ucundan çe- kecektim. Onların «Eyvah saatler gitti!» di- ye heyecan içinde açık pencereden dışarı- ya bakmalarından istifade ederek büyük luğu yapacaktım. Mendili peni cereden silkelerken saatlerden ikisini yavaş- ça bir avucuma, diğer ikisini de öteki aru- cuma kaydırıverecektimi. Gene seyircilerin heyecanından istifade ederek bunları cebi- me atıverecekiim. Kitapta böyle tarif edi- liyordu, Ben de öyle yaptım. Açık bir pen- cerenin önüne geldim — İşte efendim, saatlerinizi pencereden aşağı atiyorum... dedim, Misafirler Küçük r. Ben mendili sol köşe- sinden çektim. Bu ma doğru kayacaki lâkin o esnada müthiş bir Şey ol ler avucuma değil, boşluğa fırladı. Bi apartımağla beşinci katında idik. Dört saat kaldırımların Üstüne düşerek tuza buz ol- muştu, Benim halimi tasavvur et bir kere... Müstakbel kayınvalidem, o hasisliği meş- hur kadın gözünün önünde çoreyan eden bu facia karşısında az daha bayılıyordu. Bana İl sözü — Bu münasebetsizliktir!.. Oldu. Saati- a attığım umumi müdürüm ise Münmsebetsizlik değil rezalet!... Ceva- bini verdi. Meğer kitabi iyi okumamışım. Mendili sol kenarından değil, sağ kenarından çe- | kecekmişim.. görüyorsun ya, küçük bir yan-| hışlık... dikkat ediniz, merhum zevci- Hem de çok kıymetlidir. Hikmet Feridun Es SEVİLEN KADIN Gomes dört kulak kesilmiş, dinli- yordu. Muhaverenin bu mecrayı al- dığın: fark edince geniş bir oh çek- ti; rahat nefes aldı. Yabancı adam, her Kim olursa olsun, sevgilisine âşık değildi. Gözlerini bürüyen müthiş kıskançlığa rağmen bunun böyle ol- duğunu anlıyordu, Meçhul ziyaretçi de ruhan Kendisi gibi perişan bir Yunanistandan İtibaren izin İzinize düştüm. Şayet dünyanın öbür tarafında bulunsaydınız, Avustral- yalara, cenubi Afrikalara kadar ko- şacaktım, Fakat tatihin şu güzel te- sadüfüne bakınız ki İstanbulda imiş- siniz. Cambazhaneler :entasından bu haberi alınca çıldırasıya sevin- dim ve hemen geldim. Hayret doğrusu... Beni bu ka- arıyordunuz demek? v Uzun maceradır. hakkında görüşeceğim, Renga: — Peki, peki... - dedi. - Konuşu- ruz... Fakat şu dakikada sizden azi- dar Nakleden : ( Wâ - Mü) cik ayrılmak mecburiyetindeyim... Beni burada bekleyin... Şirodilik mü- saadenizle... — Nasıl isterseniz, Hemşiresi hakkında bir mevzu açıldığı için Rensa fevkalâde alâka- dar olmuştu. Selâm verip bir kapi- dan içeriye daldı. Oradaki locasına girdi. Baştan aşağı zarif spor kılığı- na büründü. Açık mavi güzel bir ma- yo idi bu. Göğsü ve kolları dekoltey- di. Cemil Aciba'nın yanına döndü. Ona, merakla, sualler sormağa baş- Jadı: — Görüşelim isterseni konuşalım?... mu? — Hayır, bir iki cümlelik, — Demek, kardeşim hakkında? — Evet. Kendisile şasncağınız de- recede bir yakınlığım var. — 'Tuhaf şey!... Onu tanıyor mu sunuz? — Hayatımda bir kere bile görme- | dim. Renza, muhabbetle: İl Nerede Söyliyecekleriniz uzun Kr Türkiye Rağyodifüzyon Postaları Dalga usunluğu Türkiye Radyosu 148 m. Ankara Radyosu T.A. P,IL7 m, 9485 Ke/s 0 K.O. TÜRKİYE BAATİLE Her gün yalnız kın dalga 317 Kafa yoiazzula pağredilinekin elan yan bancı dillerde baberler saatleri aşağıda gösterilmiştir. İranca saat 18,00 ve 1845 de Arapça sant 13,16 ve 19,45 de Fransınoca saat 13,45 ve 20,15 20/X/1999 Cumartesi 1230 İstasyonun açılışı dillerle anons), İstiklâl Marşı. Bayrama ald haberler ve tafsllât. — 13 Bayın Baş- vekil ve ©. H. P. Genel Başkan Vekili Dr. Refik Saydamın nutukları, — 1330 Ulus meydanındaki merasim — 14 Müzik (Ri- yaseticümhur Bandosu tarafından - Marş- Jar) — 1445 Ajans haberleri — 18,1 - 1530 Müzik (Küçük orkestra) — 17 Açılış (Muh- telif dillerde anons) İstiklâl hlarzı, — 17,10 Müzik (Dans ve neşeli müzik - Plâk) — 1730 Oümhuriyet devrinde mW bankacıl- Har inkişafı, tasarruf hareketleri ve pars politikamız mevzuu Konuşma (Merke Bankası müdürlerinden Bay Sanevber Tan- yeri tarafından) —I745 Müzik (Küçük orkesira) — 18,10 Ajans haberleri. — 18,30 'Türk müzigi, — 19,15 Cümhuriyet adliyesi mevsulu konuşma (Temyiz: mahkemesi birinei hukuk dniresi reisi Bay Puat Hu- lüdi Demirelli Çarafından) — 1930 Müzik (Radyo caz orkestrası — 20 Zabıtanın umumi durumu mevdulu konuşma (Em- niyeti umumiye arşiv müdürü Bay İhsan Çağlıyangfi tarafından) — 2015 Türk mü- ziği — 21.16 Ko: K evzulu ko- nuşma (Kiylay cem mi merkezi relsi ve Ağrı mebusu Bay Dr. Hüsameddin 2130 Müsik (Dans — 22 Sant âyarı, ajans ha- . 5, — 22,20 Müzik (Dans ve ne- şel müzik Plâk) — 2330 Kapanış ve İs- tiklâl Margi, NOT: 29-X-1999 gecesi saat tam 20,30 da atı- lan topların sesleri mikrofonda verilecek. 182 Ko./8. 130 Kw. Sant: (Eenebi Uzun kış gecelerinde hoş vakit geçirmek için meşhur ARSEN LÜPEN Büyük ve heyecanlı roman serisini okuyunuz! Bu seri 6 büyük ve resimli cilddir. Beher cildin fiati 80 kuruş. 6 Cildlik takımı birden alanlar için fiati: 4 liradır. Tevzi yeri: AKŞAM matbaası Tel; 20682 Yüzde yirmi iskonte kuponu Bu kuponu kesip sAzşam matbaası kitap servisine: getirir veya gönderir- seniz fist üzerinden size yüzde 20 İs- konto yapılacaktır. AZİZE AŞAR Paristen kışlık modelleri gelmiştir. 184 Galatasaray lisesi karşısı kat TI — Ah görseniz, Öyle hoşunuza gidecek ki... Ne-iyi Kalblidir! ZE memnuniyetle; - Xi » dedi. — Ne de güzeldir. — Siz de gürel Renza! Rum kızı, dudaklarını lâkaydane büzdü. Başını sallayarak: — Ben onunla kıyas edilemem. Güzellik şöyle dursun.belki çirkinim ble... Fakat Süzi... Ah, tanısaız... Fakat asıl mesele neymiş?... Anlatı- niz lütfen, beyefendi... Cemli, asabiyetini yenmeğe uğra- şıyordu. O esnada Gomes yaklaştı. Ters ters: — Vaktimiz geldi! « dedi; büz kızı kolundan çekti. Bütün şüpheleri, tereddütleri, de- Mice kıskançlığı, zincirlerinden bo- şanmuışcasınn birdenbire uyanıver- mişti. Yabancı adamı heyecanda gö- rüyor; bundan dolayı kuşkulanıyor- du. Herhalde bü «herif de, Rifkımn yolunu tutacaktı, Bin dereden bin su getirecek, türlü bahanelerle sevgili- sine yaklaşacak, ötekiler gibi, o da flört edecekti. * Bu vaziyete bir Zuma. Orkestra Estu diantina valsini çal- mağâ başlamışlı, Renza'nın rol 2â- manı gelmişti, niz, matmazel ve can- ayet vermek lâ- LEYLÂ ie MECNUN 'Tefrika: No, 101 Yazan: İskender Fahreddin Abdullah tılsımlı sudan içtikten sonra ““ İgençleşmeğe, güzelleşmeğe başlamıştı — Vazitem, bu mektubu size ulaştırmak» tu. Biraz sonra döneceğim. i — Ne mutlu sana,. oraya varınca Leylâmi göreceksin, doğl mi? — Evet, Benden haber bekliyor. Mektubu size verip vermediğimi öğrenecek. — O halde göğsümdeki şu düğmelerden birini sana vereyim. O, bu düğmeleri tâ- Bir, Çocukluğumda bunları onun babası ba” na bediye vermişti. Mecnun gömleğinin mercan düğmelerine den birini koparıp Abdullaha uzattı: — Bunu kaybetme sakın! Oraya varır var- maz Leylâya verirsin! Onun üzülmesini iste- mem. Bu düğmeyi alınca merakı zall olur. Abdullah düğmeyi alıp koynuna koydu. — Artık vakit geldi, örtalık kararmadan yola çıkayım. — Sana hediye edecek bir şeyim yok, Abdullah! Fakat, seni buradan boş gön- dermeğe de gönlüm razı değil. Sana mutla- ka bir iyilik yapmalıyım. Mecnun yattığı yerden kalktı, Fasla bir- sex söylemeden Abdnllahın kolundan çek- $. İkisi birlikte, beş on adım, kayaların ara- sından yürüdüler. Abdullah biranda nasıl gençleşiyor? — Bekir mısın, Abdullah? Evet, Dünya evine girmeğin mi hiç? Evliydim.. karım birkaç yıl önce öldü. Kaç yaşındasın? EN... — Tekrar evlenmek istemez misin? — İsterim, Hatti kabilem arasında genç bir kıza da göz koymuştum. Fakat, babası: «Ben yaşlısın.. kizim çok gençtir.» diyor ve kizi bana vermiyor. İki kayanın arasından şir girl akan bili suyun başında durdular, Can bey: — Bu sudan içersen, bir anda gençleşir ve güzelleşirsin. Göz koyduğun kız senin ayağına düşer... Mesud olursun! Haydi, eği) yere ve kana kana iç şu sudan. “Abdullah tereddüd etti ve Kıys'ın bir an- da nasıl derisini değiştirdiğini, nasl çir- kinleştiğin! düşündü. — Buraya kabilemizden biri getmiş ve bw sudan içmişti. Kendisi yakışıklı bir erkek- | ti, suyu içtikten sonra çirkinleşti, derisini değiştirdi. İğrenç bir mahlök oldu. — Sen de öyle olacağından mı korku- yorsün? — Evet. O gözümün önünde dururken, bu meşum sudan nasıl içebilirim? Söylediğin adam buraya fena maksad- la glemiş olsa gerek. İyi maksadla gelseydi. O da güzeileşir, gençleşirdi. — Böyle bir adam tanıyor musun? — Hatırladım. Şeyh Mehdi tarafından göndermiş. beni öldürmek maksadile gel- miş. susuz kalmış. buradan geçerken su içmiş. Ve biraz sonra şurada düşüp bayıi- mış. Kendisini ben gördüm.. günlerec bak- tım, Karnını ii Yattı. Ona çol yoktu. Kendisine bir yardımım amadı, Bi dıktan sonra yola çıklı Can bey, Abdulahın kolundan tettu: — Sen temiz yürekli bir adama bensiyor- sun! Leylâdan bana mektup getirdin. bu hizmetine karşılık olarak, senin gençleğ- meni isterim. Haydi, tereddüd etme. yere eği! ve Sümerlilerden beri durmadan Akan bu tılsımlı sudan İç! Abdullah bir türlü yere eğilmeğe ve im- sana ebedi gençlik veren tılsımlı sudan iç- meğe cesaret edemiyordu. fakat eli z canlan- Kendine gür iyor musun? dedi - kalbinde bir kötülük varsa, eğer buna bir tenalık yapmak kasdile buraya geldinse, © zaman seni bu suyu içmekten menederim, Ne de olsa bana, Leylânın mektubunu ge- Gomes: — Gel! - diye emretti, Cemil bu aralık soruyordu: Siz! nerede bekliyeyim? Renza, sesini alçalttı: Otomobiliniz var galiba?... — Evet, Pekâlâ, çıkış esnasında bekle- yiniz... Beni alır, bir yere götürür. sünüz. İspanyol, oyun arkadaşını elinden yakalamış, halkın huzuruna sürük- lemişti, Alkışlara selâmla mukabele ediyordu. Yavaş ve hain bir sesle: — Ah, Renza! - dedi. - dürmek istiyorum. Seni öl Canbaz kadın istihfaf ifade eden bir harekette bulundu. Cevap bile vermedi. Adeti zaten gülmekti; te- bessümünü dudaklarından bırakmı- yordu. İpler ve demirler üzerinde mari- fetlerini yaptığı sırada, aşağıdan kendisini seyreden Cemil Aciba'ya baktı, Vaadini unutmadığını bir göz Işaretile hatırlatmak istiyordu. Numarasi bitince tüy gibi aşağı indi, Kulis arkasındaki odasina koş- tu, süratle giyindi. Yaman İspanyol gölge gibi onu takip etmekteydi. Bir kapı eşiğinde yine yolunu kesti, Kısık sesile; tirmekle en büyük iyiliği yapmış bir sdam- sn! Senin birdenbire çirkin bir mahlük olmana ben de razı değilim. Hele bir ke- te kalbini yoklal... İçinde bir fenalık yok- sa, bana karşı kötü hisler beslemiyorsan, min ol ki. Tanrı seni koruyacak. ve der- hal gençleşeceksin. güzelleşeceksin! Abdullah, Can beyi can klvağile dinledik- ten sonra, kalbini yokladı. O, Ur dağına kö- tü hislen besliyerek gelmemişti. Maksadı, Leylânın arsusunu yapmak, onu memnun ederek, kendisine vadedilen hediyeyi al- maktı. — Tanrı şahidimdir, dedi, ben Kyıs gi- bi, burya seni öldürmeğe değil, seni sevin- dirmeğe geldim. Abdullah kayaların arasından akan suya İlk önce bit kaç yudum içti — Çok tatlı sü. Cun bey: — Şifa bulacaksın. dedi, ilk yudumda ağt- #ina acı gelseydi, sen de Kıys'ın ak'betine uğrıyabilirdip, Abdullah sevindi. Ağzını suya verdi ve ka na kana içti. Can bey bir kayanın kenarına yaslanmış» tı. Abdullah geriye çekildi. — Su değil, şerbet içiyorum sandım. Ağ- amı ayırmak istemiyordum, Karnını #şi- rinceye kadar içtim. Ne tatlı, ne lezzetli su imiş bu Can bey, Abdullalın yüzüne bakiyor bakışlarından bir şeyler öe du Abdullah: — Bu sudan sen de içiyor musun? Diye sordu. Can: — Evet, dedi, her — Onun saçların ağarmamış., lerin kuvvetli... dağların sert havasına Mu- kayemet edebiliyorsun. Tılsrml: sudan isti- İnde elmeseydin, bu 15522 yerlerde barına» bilir miydim? Ben bu'suyü keşfettikten ve içmeğe başladıktan sönrü, o kadar cesür ve © dere- ce mukavemetli bir insan oldum ki. etrafı- mi saran aslanlardan da korkmuyorum ar- tak. Onlarla dost oldum. Bana saldırmıyor- lar. Hiç bir vahşi hayvanın beni ısırdığını hatırlamıyorum. Ağaç dibinde uyurken, başı ucumda çok defa bir aslanın beni bekledi- ini ü dost yok- Abdul fenalık ve ğe çalışıyor» yorlar.. ölümümde saadet arıyorlar. Leylâ» Bm babasının buraya gelmesini çok İste- dim. Aylarca bekjedim, Gelmedi. Eğer bu- raya âyak bassaylı, şüphe yok ki, o da Kıys'ın akibetine uğrıyacaktı. —Ben Şeyh Mehdiden ziyade Ömerin bu- raya gelmesini isterdim. — Ömer de geldi. Hem de külü maks larla, Fakat, bu sudan içmeden döndü. Seni görmedi mi burada? örmez olur mu? Aradı, Yiyecek ikram ettim. vanın pençesinden kurtardı nettar kalarak döndü, giğti, Utancından bir fenalık yapamadı de- mek — Öyle olacak. Ben ondan şimdiye kadar bir fenahir görmedim. Pak; fena maksadlarla geldiğini sezmiştim. bul onu vahşi bir hay- Buna min- başlamıştı. Gözlerinden kıvılcımlar saçılı- yor; beyninin içinde vulkanların tutuştu ğunu hissediyor; dizlerinin sertleştiğini görüyordu. (Arkası var) — Bu randevuya gitmiyeceksin! - dedi. — Niçin gitmiyecekmişim? — Çünkü seni menediyorumi, — Men mi ediyorsun?... Çıldırdn mı Gomes? Böyle bir sözü bana na- sıl söyliyebilirsin? Ne bakla? Ne Sa: Jâhiyetle? Kolunu bir sikış sıktı ki, kıracak gibi. Kadın, İspanyola sert sert baktı ve: — Vahşi herif! - diye dişlerini gı- cırdattı, Sonra bitdenbire yumuşayarak: Bunda ne İena- . Bubey bana hemşireme dair bir şeyler söylemek istiyor. Haydi şimdilik Allaha ısmar- Jadık, Gomes, Allah rahatlık versin... Kalabalık &rasında, bir iğnenin kumaş arasından dalıp çıkması gibi kayıp geçti. Cemil Aciba, kapının önünde, arabasının içinde onu bek- yordu. Bir sıçrayışta atladı. Bu ha- reket o kadar çabuk oldu ki, genç kadın, şoförün yanında garibüşşekil birinin oturduğunu ancak şöyle böy- le görebildi, ... Otomobil, Beyoğlundaki (obüyük pastanelerden birinin önünde dur. du. Cemil, etrafına bir göz atarak, münzevi bir köşe seçti, Genç kızla birlikte o tarafa doğru yürüdü. (Arkası var)