Erzurum yolundan notlar: Erzurumlular treni nasıl bekliyorlardı? ren, sabahleyin, giineş doğarken Erzuruma girdi. Aydınlık bir gün başlamıştı. Pölandöken dağlarının eteklerine yaslanan şarkın bu en büyük şehri çoktan uyanmış halk akın akın istasyona doğru İniyon du. İki gündenberi dağları yararak Ersuruma doğru koşan trenle uzun has ret senelerinden sonra bir sabah uykusundan uyanıp İrene doğru koşan Erzu- rTümlurların biribirlerine kavuşmaları unutulmaz bir sahnedir. Bir Erzurumlu bana Erzurumluların treni nasıl beklediklerini şöyle an- Hattı: «Demiryolu Aşkale'ye girdiği zaman Erzurumdaki sevinel görmeli idiniz. Bize daima uzak bir hayal gibi görünen bu işin bir hakikat olduğuna o zaman inandık. Tren Erzuruma 50 kilometre uzakta idi, Fakat asil bundan sonra Errarumluların sabrı tükendi. Hemen her hafta sonunda Erzurumdan iki üş Kişilik gruplar atlara binerek demiryolunun me kadar ilerlediğini görmek üzere Inşaat mahalline gidiyor ve döndükleri zaman «Tren yaklaşıyor, beş ki- Sometre daha yapılmış, bir aya varmaz buradadır» haberleri bir anda bütün şehire yayılıyordu, Biz treni böyle adım adım bekledik.» Uzun yıllar, yurdda, aşılmaz mesafelerin ötesinde mahrumiyet içinde yaşamış güzel Erzurumun mahzun halkı ören uzaktan göründüğü zaman s6- yince garkolmuştu. O gün elini sıklığımız her Erzurumlu yeniden dünyaya gelmiş gibiydi ve Erzurum birax daha yükselmişe benziyordu. ği e İngilterede meralar tarla oluyor Napolyon bütün Avrupa karası ile büyük nya adaları arasındaki muvaseleyi ko- serek İngilizleri aç bırıkmağa çalıştığı sa- man İngilterede bütün baş yerler ve hattâ parklar saban sürülerek tarla haline geti- rilmişti. Napolyon tehlikesi bertaraf olduk- tan sonra buraları tekrar park haline geti- rilmiş, yahüğ metrük birakarak mera hali- ne sokulmuştur. Şimdi yöz senedenberi ik defa olarak bu merslar üzerinde saban sürülmeğe başla» muştur. Yakında bu meralar birer buğday yahud çavdar tarlası olacaklır, Sellerden korkmayan inekler İngilterenin şimalinde ahiren vuku bulan feyezan esnasında garip bir küdise olmuş- tar, Şiddetli seller bir ot arabasını atları ie beraber önüne katarak nehre sürmekte plduğu bir sırada bunun önünde bulunan doksan Inek fena hâlde ürkmlş ye hepsi birden civardaki nehire atlamıştar. İnekler yirmi kilometreden farla bir mesafeyi yö- B. Köseivanof yedinci kabinesini İrme zerek katetmişlördir. Nihayet suların szal- diğı sahillere kendilerini atmışlardır. İnele- lerin sahipleri ve çobanları haftalarca ara- dıktans onra şimdiye kadar 70 ineği ele ge- girmişlerdir. Kalan yirmi ineğin nerede bü-i lunduğu malüm değildir. Fakat hiç birinin ölmediği muhakkâktır. Çünkü şimdiye ka- dar hiç bir leş çıkmamıştır. teşkil etti A Bulgar kabinesine giren yeni Nazırlar; Soldan sağa doğru Adliye Mitakor, Ticaret Zagorov, Nafia Vasilev, Demiryollar Gabrovski Bulgaristanda Köseivanof bükümeti iŞ başına geçeli, önümüzdeki 23 taşrinisani ayında 4 sene olacaktır. Bu dört yıl zarfın- da Köselvanof Kabinesinde yedi defa de- Bişiklik yapılmıştır. Fakat bütün bu deği- gikliklerde B. Köseivanof dalma Başvekâ- ileti ve Hariciye Nezaretini uhdesinde mu- hafaza etmiştir. Selefi Toşev Kabinesi sukut ettikten 590- fa Köstiranof, ilk Kabinesini 25 teşrimisa- ni 1935 de kurmuştu. O zamanları Bulga- ristanda, dahili siyasi karışıklık ve anlaşa- mamazlık bütün şiddetile büküm sürüyor» dn. Toşer mevkiini Köselvanofa bırakırimn yaplığı beyanatia: «İstitamızı vererek çe- llyoruz, çünkü hükümetim beklenen ve ümid edilen semereleri veremedi.» demişti, Bu beyanattan, 1935 de Bulgaristan ha- kikaten fırka #htiraslarımın henim yatağı. rılmadığı ve vaziyetin normallaşmadığı an- Yaşıtıyordu. İşte o zamanlar da kral Boris, Bulguristanın mukadderauni Köseiranofa tevdi eti. Köselvanof hükümetinin ilk işi, memle- Keti partizanlardan temizlemek ve dahli- dr sulhü, süküneti temin etmek sariyeti normallaşlırmak olmuştur. Bu programdan hiç Inbiraf etmeden yürüyen ik Köseivanol hükümeti, sarayın ve efkü- hi umumiyenin itimadını kazandı ve kilitli hir hareketle rejimi devirmek töşebbüsün- de bulunacak İken yakalanan albay Dam- yan Velçev ve arkadaşları Pitiyet genernl Zetmor, eski binbaşı K. Stançev Saki Maliye bakanı Petar Todoror'un sürücee- mede kalan divamı harp İuzurunda matke. melerini çabuk neticelendirdi B. Köselvanof, ikinci Kabinesini 4 tem- mus 1999 dâ ve üçüncü Kabinesimi de 4 tegrinlervel 1938 da kurdu. çüncü Kabine zamanında Bulgar harici | siyasetinde en mühim hüdise Yuro Bulgaristan arasında ebedi dostluk pol Gin imzalanmasıdır. B. Köstivanof dördüncü Kabinesini de 21 mayıs 987 de teşkil etti, Bu Kabine snma- nında yaplan en mühim iş de mebus inti- tihabatının yapılması ve parlâmeslanun ki. yası olmuştur. Beşinci Kabine tam 6 ay 29 gün iktidardi kalarak sukut etti. Sukutu sebebi şu idi: parlâmentonun 9 teşrinisani içtimaında, devlet bütçesine ilâve olarak mutbuat mü- dürtüğü için $ milyon levalık bir kredinin | kabul tekiiki 87 reye karşı 80 reyle redde- dlimişti, Bu mesele yüzünden Sobranyada ekalliyette kalan hükümet istifasını vermis tir. Bunun üzerine gene yeni kabineyi teş- kile memur edilen B. Köselvanof altıncı Ka- binesini de 14 teşriniznni 988 de kurdu ve yeni Kabineye, yeni allı nazır girdi, bun- lardan ikizi mebüstu. Altıncı Kabine bir sene kadar hüküm sürdükten sonra nihayet geçenlerde 10 teş- rinlevwel 939 da istifa etti, Şimdi Küselsa- nof son yedinci Kabinesin! kurdu. Bu Ka- binede Georgi Köselvanot gene başvekilet- ie Hariciye Nezaretini deruhde etmiştir İh- tyst general Bükolâ Nedev Bavekilet mu- avni Dahiliye. Sıhhat Nazırı olarak olmuştur. geçmişlerdir. Eski Sofya ku- mandunı general Daskalov da gene Harbi- ye Nazırı olarak kalmıştır. Ticaret, İş nesa- retine Dr. Siavp9 Zagorov, Ziranta İr, Bag- rânov, Kafaya mühendis Dizmitir Vasiley, Demiryolları, Posta ve Telgrafa Petar Oab- tovski getirilmişlerdir. Yeni Kabineye yeni olarak Adiiye, Tica- ret, Nafın, Demiryolları nazırları girmişler- dir. Bu sureti kurulan Kösivanofun bu son ci Kabinesi, neşrettiği tebliğine göre, yasetine devam, komşu devletlerle iyi mü- nasebat idame edecek, Bulgar milletinin emellerine uygun olan bitaraflığı takip ep- liyecektir. Köseivanofun bu 4 senelik idaresi zama- hında gördüğü en mükhln işler, parlâmen- tonun İlhyası, Yuçorlayya - Bulgaristan arma sing ) ebedi dostluk paktının akdi, Bulga- ristanda Türk mekteplerinde Türk harfle- rinin resmen kabulü Ve a mi min edilmesi olmuştur, Bulgar kralı Borla, Başvekil Köseivanofun teklifile Sobranya meclisini Yeahetmiştir. kanunu esasizi mucibince meclisin feshinden itibaren iki ay zarfında yeni in- İ onun eislâmlaşmak» üzerinde durdu- tihabat yapılmak lâzımdır. Fakat beynel- aziyet dolay'sile, Kabinenin yeni in- tihabat yantıracağı sünhelidir, Ziya Gökalp ihtifali münasebetile “Türk milletinden, islâm ümmetinden, garp medeniyetindenim.,, 2.00. Millet, din, medeniyet yahut hara, itikad, medeniyet, hayli uzun mâzisi olan bu üç kıymeti en temiz bir Türkçe ile vecize hslinde ilk defa ifa- de eden Ziya Gökniplir. Fakat onu yapabilmek için bu kıymetler üstün. de evvelâ ayrı ayrı durdu, araştırma yaptı, onları terkib haline sokmağa Mütefekkir olarak Gökalp etrafını bir kafaya sahipti. İlk devresinde çok kitabi ve nazari, tekâmül ettikçe müşahede ve fikir temaslarının da um-! delerine istikamet vermekte bir rol oynadığını sanıyorum, İlk devresi Selânikte Genç Kalem- lerle başlar, Bilhassa şiirlerini zevkle okurdum, çünkü mısramın sadeliği, ahengi, seçtiği mevzuların hem yerli bem de yeni olması bana çok hoş gelirdi. Bu, Gökalpın Türkleşmek günlerine aiddir. Mevzularımı ekseri çok eski maziden, yani Türklerin islâmdan ey- velki günlerinden alıyor ve o devrin esatirine ald birçok da yeni tabirler kullanıyordu. Gökalpın zihninde son» raları birbirine girmiş olan üç kıy- metten birincisi, yani Türkleşmek bugünlerde zihnini en çok işgal edi- yordu. Gene bugünlerde realist bir mütefekkirden ziyade bir şair ve yo- lunu arayan bir adama benziyordu. "Hattâ 'Türkün islâmdan evvelki din- lerinden biri olan (Şamanizm) üs tünde uzun durdu. Bu, Gökalp'in (Nationalism) 1 çok genç olduğu ilk devirdir. Ondan dolayı eskiyi roman- tik şekillerle ihyaya çok temayül edi. yordu. Yıllar geçtikten sonra İng lizlerin büyük romancısı (Lorans) ın (Tüylü Yılan) (1) isminde genç ve miM Meksika için yerinde yaptığı tedkikten sonra yazdığı romanı oku- yunca derhal Gökalpın — Selânikteki yazılarını hatırladım. stanbula geldikten sonra, yâni be- nim hayli yakından tanıdığım 2a- man eskiyi hayli tadil etmiş, müte- | davil olmıyan kelimeleri, Yakın Şark | Türklerine aykırı ve yabancı gelen fikirleri bırakmışlı. Şimdi artık Tür kü kilap bilhassa <Türkoloğ; ların eserlerinde olduğu Kadar hayatta da bütün realitesile tedkike çalışıyordu. Türkün, islâmlaştıktan sonra bilhas- sa Yakın Şarkta maruz kaldığı fikir ve dünya cereyanlarile, hüviyetinin daha geniş, daha muğlük bir terkip halini aldığını vuzuhla görmüştü. Bu | ğu zamandır. Dah ileri gitmeden Şunu ilâve edeyim ki Gökalp ilk devri bizim için faydalı oldu. İslimdan evvelki eski maziyi ted. kik bilhassa 'Türkelojinin #im olarak memleketimizde teessüsünün fik ve çok kuvvetli #ir âmili oldu. Lisanın sadeleşmesinde de bu devir hatırı sayılır sebeplerden biri olmuştur. Farlıpaşada otururdum. Gökalp erime sık gelir, uzun konuşur ve mü- nakaşa ederdik. İnsan olarak olgun, halüik, sabırlı ve sevimliydi. Onda en çok sevdiğim şeyler Arasında sırf 1âf olsun diye değil, söyliyeceği bir şey olduğu zaman konuşması, bir ilim adamının tevazuu Üe fikrini ifade et- mesi gelir. Bilhassa şekilden ziyade mânaya, maddeden Ziyade ruha ehem- miyet vermesi de o günlerdeki fikir birliğimizin esasını teşkil eder. O gün- lerde diyorum. Çünkü şeklin ne ka dar mühim olduğunu zamanla idrâk ettim ve diyebilirim ki ruhun şekle tesiri kadar şeklin de ruha tesirini öğ- renmeden bugün sanat yaratılamı. yacağına kani oldum. O günlerdeki konuşmalarımızdan Göksip'ın islâmlaşma devrine sid hamil ettiğim kanaatleri kısaca şun- lardır: Mistik değildi. Din onun için de ha ziyade ahlâk kaideleri ve cemaati birbirine bağhyan müşterek anane ler, merasim ve saireydi, Maamafihi dinsiz millet olmıyacağını söylerken ayni zamanda dinin de insanla bera. «Mademki Yazan; HALİDE EDİB ber tekâmtl eden bir kıymet olduğu” nu ilâve eder, onu şekil içinde, kati ve dar (nas) lar içinde boğanlara Miraz ederdi. Bu arada Türkün is lâmdan başka bir dine cemaat olarak salik olamıyacağına da kanidi. Bu günlerde en çok haristiyan dininin teceddüd devri tarihine merak et- mişti. Muasır Avrupa nasıl dini te- ceddüdden, yani dinle devleti ayır dıktan sonra vücud bulduysa muasır Türkiye de ayni yolda yürümekle de- gabileceğini söylerdi. Esasen Türkiye Tanzimattan beri, hattâ Süleyman Kanuni devrinden beri dinle de ayırmak yolunda zaman zaman ham- | Isler yapmıştır. Yeni inkilâbımızın bilhassa kanunu medeni gibi en büyük cephesinin Ziya Göknip müj- decilerinden biridir. 1916 da (Alle hukuku karamamesi) ismi allında- ki İttibadçıların yaptığı nizamın onun tarafından Ilham edildiğini zannediyorum. o Şeyhislim © kabi- neden çikmasına, dinin cemaate ald teşkilâta bağlanmasına çök taraflar- dı. Konuşurken (Garplaşma) diye ifade ettiği muasırlaşma hakkında O günlerde hiç vazıh değildi. Gökalpın Türkçülük ve islâmcılık umdelerinin siyasi neticeleri gibi te- Yâkki edilen <Pan - Turanizm., «Pan - islâmizm»e cereyanları üslünde bu- gün duracak değilim. Esasen «pan» edatı bugün bütün dünya için bir yangın işaretinden başka bir şey değil, Durkheim'in en çok tesiri altında olduğu zamanda eerd yok cemaat var, hak yok vazife yar» diye ortaya attığı bir düstur da Gökalpı bazı es- ki fikir arkağaşlarından ayırdı. Ferdin cemaat için hakkını tehlike günlerin de ihtiyari feda etmeğe hazır olma dığı yerde cemautin payıdar olamıya- cağına eminim, Fakat bu vecize sulls- timale uğradığı an eski şarkın des potlarının yarattığı esir sürü, yeni | garpte bügün dünyanın yarısının mücadele ettiği totaliter çekil çıkı- yor ki bu şeklin yetiştirdiği insan | esirden de biraz aşağı görünüyor, çünkü esir asyari de olsa şahsiyetine | sahiptir, halbuki totaliterlerin yarat. mak istediği örnek bir örnek maki me - insanlardır. Buna garpte Roboj diyorlar, Maamafih bu sahada da Gökalp'ın harbin son senesir.de çok yumuşadığını işitiim. İşittim diyo- rum, çünkü o sene kendisini görme- dim. Mütareke senesi bir gün tramvay- da giderken, - önde alay mı geçiyön du neydi - tramvay dn yanındaki arabalar da durdu. Bir araba içinden .bir baş eğilmiş bana bakıyordu. Karş» sında bir jandarma vardı. Gökalpti, birbirimize uzun baktık. Tevkif edi miş olduğunu anladım. Mütarekenin #onsuz olan faciaları arasında o çok acı bir hatıra olarak kafamda ve kaj- bimde kaldı Biz Anadoluya gillik, gitti, Maitadan döndüğü zaman Diyar bakıra gitmeden evvel Ankarada biraz kaldı. Kendi ifadesine göre ilk ziyarete geldiği yer benim Kalat daki evimdir. İlk cümlesi bana yan- hş yolda olduğumuzu söylemesi oldu. Bundan maksadını sordum. İplidalli- ğe döndüğümüzü zannettirecek ka- dar garbe düşman göründüğümüzü söyledi. Halkın o günkü mihnet müca- delesinde garbe düşman olması tabii olduğunu söylemek istedim, derhal hal kın bu düşmanlığı tabii de olsa mü- nevverlerin bu cereyanın önüne gep meleri lâzımgeldiğini söyledi. Bu de. fa artık üçüncü umdesi, yani garp- laşmak dediği muasırlaşma safhası- na saplanmıştı. Birkaç saat süren ko- nuşmamızda henüz bu safha hek- kında vazah bir fikri olmadığı hissini vendi. Fakat bu onda iman halini aj- muşlı. Ve garp dediği zaman sadece makine, teşkilât, hulâsa teknik değil, belki bütün bir zihniyet, bir metod belki de millet içi ve milletler arası muâşeret demek istiyordu. Vasıl ol- duğum kanaat Gökalpn zihninde £Türkleşmek, islâmlaşmak, muasır- Jasmaks birbirine girmiş, birbirin- den ayrılmıyacak bir tu sıydı. Ona göre, biz Yakın Şark Türk- leri bu üç kıymeti birbirinden ayır. mamakla, birbiri arasındaki ölçü ve o Maitaya | ahengi muhafaza etmekle istikbal ve mukadderetamızı tesbit edebilecektik, Ondan sonra Gükalpi bir daha gör- medim. Nurda yatsın! Halide Edib (1) The plumed Serpent GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Devletler arasında münazaa mevzuu olan WILNO wing şehrinde büyük kargaşalıklar, çar- pışmalar olduku; aş ahalinin mağaralara, gıda depolarına hücum ettiği bildirilmek» tedir. Wino'nun nihayet Lilvanya &ıtantı tarafından işgal edilmesi beklenmektedir. Uvanyalıların Vilnlus dedikleri bu sabık Polonya şehri, Wija ve Wilejka sularının birleştikleri noktadadır. Etrafı ormanı dağ- larla çevrilidir. Nüfusu 197 bin kişidir. On binalarla Hüseyin Baha, sahaikârın kendin. den şüphe etmesini istemekte haklı- dır; fakat kariğin de kendisinden şüp- he etmesi Hizm değil midir? Sodad Cemi”in güzeleserler yarattığını ka- İ de lâtvanyalılar buramni istemekten İ beklediğiniz şüpheyi bul ediyor; o hâlde kendisine sorrarım: © muharrir kudreti aldu- ŞEHRİ si Gedinin tarafından kuruldu. On dördün- Gü mırın sonundan on sekirinei asrın sonu- na kadar Polonya - Lityanya devletine aid oldu. Polonyanız taksimi osnasında Rusya burasını ele geçirdi. 1812 temmuzunda Na- polyon orduları Vilnius'a dgtir Ruslar burasını 1915 den harbin sonuna kadar Almanlara bıraktılar, 1917 de Almane ların kurdukları Taryba Wlino'yu Kitvan- yanın payıtahtı olarak seçti, Merkezi dev- etlerin mağlübiyetinden sonra Bolşevikler şehri işgal ettiler, fakat bilâhare terketme. &o mecbur kaldılar. Şebir Lehilere geçti. Ondan sonra da Wilno münazlünfün kalmış, elden ele intikal etmiştir. Wiino her ne kadar Polonyada kaldı ise hig bir zaman feragni etmemişlerdir. Hattâ 1919 iesasilerile Wilnlus'u hükümet rak gösteriyorlardı. ğunu isbat elmiştir, siz de bunu das- dik ediyorsunuz, bugünkü eserinde sizin henüz anlamadığınız güzellikler bulunması ihtimalini de niçin hara getirmiyorsunuz? Bakalım yamlan © mu? yoksa siz misiniz? Sevdiğiniz, hayranı olduğunuz bir sanatkârdan kendiniz için neden Jüzümlu bulmuyorsunuz? ©, kaleminin ucuna ber gelen safari yazmasın, peki; fakat siz de bükmü- nüzü hemen vermeyin. Eski eserleri güzel olan hir sanatkârın bugünkü eserlerinin de güzel olması İhtimali, ni unulmayın.» Nurullah Atag