27 Ekim 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

27 Ekim 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Şakir sigarasından bir nefes çektikten #onra: - Çok tuhaf kadın birader.. dedi, pek hassas, pek ince ruhlu... Tıpkı eski zaman romanlarının sahifeleri arasından fırlayıp hayata çıkmış bir insan gibi.. Onu dinler- ken sanki bütün bayalı şiirle, aşkla musi- ki ile geçiyor zannedersin. Aksi gibi benim de kendisine benzememi istiyor. Halbuki ben tam mâzasile maddi bir adamımdır. Ha-! yatka şiirden, aşktan, müğikiden başka bir çok zevklerim daha var. Meselk midemi pek severim... Güzel bir softa benim için bir aşk şiirinden daha cazip bir şeydir. Mu- sikiden bahsedeceğim yerde benim gibi mi- desins düşkün bir arkadâşla karşılıklı ge- çip lâfı bile insanın iştihasını getiren nefis yemekler hakkında konuşmağa bayılırım, Fakat sen gel de Şaziyenin yanında yemek- ten bahset., Dinlemeğe bile tahammül ede- miyor: — Aman Şakir, diyor, gırtlak meselesin- den, yemeklerden başka konuşacak şey bu- lamadın mı?... Böyle söyliyerek hemen benim ağzımı ka» pativeriyor. Geçen gün durup durürken birdenbire ne sorsa beğenirsiniz: — Geceleri sen rüyanda ne görürsün?... dedi. Düşündüm, geceleri rüyama hep nefis ne- fis yemekler girerdi. Sabahlara kadar bö- reklerle, baklavalarla kuyu kızartmaları ile, hindi dolmaları ile, imam bayıldılarla, ma- hallebilerle, aşurelerie, uğraşır dururudm. Fkat bütün bunları nası) Şazi- yeye söyliyebilirim? Bunun için o: «Rüya- örürsün?..# diye sorduğu za- » O ince dudaklarını — Demek rüyalarında beni görmüyor- #un.. Öyle mi? dedi. Gönlünü etmek için: — Nasıl görmem sevgilim?... Sık sık rü- Yalarıma girersin... dedim. Ne garip arzu değil mi? Her gece rüyam- da kendisini görmemi İstiyor. Olur şey de- gil... Halbuki bir türlü de rüyama girmi- Kv O günü Şakirden ayrıldım. Bir hafta son- ra arkadaşımın yazıhanesine uğradığım za- man Şakir gülerek: — Nihayet dün gece Şaziyeyi - rüyamda gördüm... dedi Onunla biraz alay etmek istedim: — Büyük muvaffakıyet!... dedim, nasıl gördün bakalım. Şu rüyanı anlat da dinli- yeyimi!... Bakir; ! — Ben alay &diyorsun amma onu rüyam- da görmek için epeyce sıkıntı çektim. Ak- şamdan midemi fena halde doldurdum. Bu tıklım tıklım dolu mide ile yattım. Biraz sonra du Şaziye rüyama girdi. Hem nasıl biliyor musun? Güya ben Şa- ziyelere misafirliğe gitmişim... Güzel bir sof- ranın başında yemek yiyoruz. Lâkin ben ye mekte doymuyorum. Yatma zamanı geli- yor. Herkes odasına çekiliyor. Ben de yata- guma giriyorum. Fakat açlıktan bir türlü gözüme uyku girmiyor. Nihayet kendi ken- dime karar veriyorum. Ortalıkta el. ayak çekildikten sonra aşağı ineceğim. Mutfak- taki bei dolabı açacağım. O nefis yemekleri istediğim gibi, istediğim kadar yiyeceğim, Bu kararı verdikten sonra yatağımdan kal- kiyorum. Garip de bir kıymette İmişim... Sır- tımda yerleri süpüren uzun bir entari, ba- şımda bir gecelik takkesi, elimde bir şam- dan, içinde bir mum... Ayaklarımın ucuna bâsa bası merdivenlerden iniyorum, Mut- fağın kapısı önüne geliyorum. Mutfağa gi- rip tel dolabın kapısını açıyorum, O zaman dünyanm en iştiha verici yemekleri gözü- mün önüne seriliyor... Tıklım tıklım dolu bir tepsi su börüği.. Bunu ne kadar da sevdi- gimi bilirsin değil mi?.. Sonra su böreği- min yanında bir tepsi baklava.. mahallebi- ler, aşmreler, sütlâçlar, hindi dolmaları, ak- Ja gelebilecek her türlü yemekler önümde. hemen kollarımı sırıyorum. Ve imkânı ol- duğu kadar yemeklerden yemeğe başlıyo- rum. Bu esnada arkamda bir çıtırtı oluyor. Dönüyorum. Bir de ne bakayım? Şaziye ar- kamda değil mi?.. Ben heyecan içinde, şaşırmış, aptal aplal Ona bakarken Şaziye soruyor: Tefrika No. 110 — Ne yapiyorsun orada? — Hiç sevgiiim!... diyorum, yemeklerin lersetine bakıyorum. Şaziye birdenbire fır- yor, benim henüz yemeğe başladığım bak- lavanın tepsisini kapınca mutfaktan fırlı- yor. Alabildiğine kaçmağa başlıyor. Ben de arkasından koşuyorum. O kaçarken avazım çıktığı kadar bağırıyorum: — Ne olur?... Bir dilim baklava ver... Bir dilimcik!.. Ne çıkar. Bir dilim! Lâkin Şaziye; — Olmaz... Dünyada olmaz! diye habire kaçıyor. Onu yakalayamıyorum. Kan ter içinde uyandım, Garip bir rüya değil mi? Gülümsedim: — Mideni fazla şişirmişsin!.. dedim. Tam bu esnada lelefon çaldı. Şakir te- lefonu açarak: — Allo!... diye seslendi. Sonra yüzünde ea bir tebessümle konuşmasına devam esi: — Şaziye!... Sen misin yavrum?... Nasil- sın?.. Ben iyiyim... Dün gece sabaha kadar rüyamda seninle uğraştım. Rüyamı mı an- atayım? Peki. Şakirin müşkül bir vaziyette olduğunu hissediyordum. Rüyasında yaptığı aç göz- Jülükleri hassas sevgilisine nasıl anlatacak- 4? Şakir konuşmasına devam ediyordu: — Şaziyeciğim rüyam şu.. Güya ben si- ze misafirliğe gelmişim.. Oturup konuşu- yoruz, dansediyoruz. Nihayet yatmak za- manı geliyor. Herkes odaşına çekiliyor. Fa- kat beni uyku tutmuyor... Bu şalrane gece- de zamanımı uyku ile geçirmek istemiyo- rum, Bahçeye çıkıyorum. Nefis bir mehtap etrafı şıkır şıkır aydınlatıyor. Havuzun ke- narına geliyorum... İşte rüya değil mi bu?.. Tam bu sırada elimde bir keman peyda oluyor... Ben kemanı hazin hazin çalmağa başlıyorum Bu esnada arkamda sen beliri- yorsun... Bana: Ne yapıyorsun sevgilim? diye soruyor- sun. Cevap veriyorum: — Keman çalıyorum!... Bunun üzerine sen elimden kemanı ka- Pip kaçıyorsun!... Ben arkandan koşuyo- rum. Ve sesleniyorum. — Şaziye. ne olur kemanı ver †sana bir parça daha çalayım.. Fakat seni yakalıyamıyroum... Öyle der- ken uyanmışım... Pek şairane bir rüya de- Eil mi?... Ne yaparsın? Şair ruhlu insanla- rin rüyaları da şairane olur değil mi sev- Cümhuriyet bayramı hazırlığı Eminönü Halkevinden: Cümhuriyetimizin 16 imei yıldönümü şerefine hazırladığımız. program aşağıya çıkarılmıştır. Tören ve müsâmerelere gelmek arzu eden yurddaş- larımızın yer darlığı yüzünden hazırlanan giriş kartlarını evimiz bürusundan almala- ri rica olunur. Program: 28/10/0909 cumartesi: Gece sa- at (ZİN de Sultanahmedde meydan tömsi- U, 1— Konferans Tarık Zafer Tunaya, 2 — Temsil (Ateş) Halkevi temali şubesi genç- leri tarafından. 29/10/0939 pazar: Sant (16) da Halkevi Salonunda merasim, | — Isliklâl marşı Halkevi orkestrası tarafından, 7 — Konfe- rans Halkevi reisi Agâh Sırrı Levend, 3 — Konser Ev orkestrası, Gece saat (21) de Sultanahmedde mey- dan bemsili, i — Konferans Nusret Sefa Coşkun tarafından, 2 — Temali (Ateş) Halk. evi temsil şubesi gençleri, 30/10/939 pazartesi: Saat (16) da Halk- evi salonunda müsamere, I — Könferanş Naki Tezel tarafından, 2 — Temsil (Ateş) Halkevi temsil şubesi gençleri. Dikkat: Hava yağmurlu olduğu takdirde 29 ve 70 birineiteşrin akşamları Sultanah- medde verilecek meydan temsilleri evimizin salonunda yapılacaktır. Beşiktaş Halkevinden: | — 29 birinciteş- rin 1680 pazar günü sabahı saa/, onda par- ti ve Halkevimiz azaları, çevremizdeki or- $a ve ilkokullar balebesi öğretmenlerile bir- likte evimiz kurağında toplanacaklardın. yn ve Halkevimiz. öğretmenler ve tale- be namına verilecek söylevlerle cümhuriye- SEVİLEN KADIN Beklediği lülufkârlığı görmeyince, Gomes çılgına dönüyordu, Bu küçük mevcudiyeti gök yüzünde, muallâk. ta, istediği gibi oynatmasına rağ- men hayatta kılını bile oynatamama» sına fena halde içerliyordu. Bu Yu- nanlı kız, onun erkek bile olduğuna &hemmiyet vermiyordu. Bu ,hali, çatlanacak, patlanacak bir vaziyetti, Gomes, genç kadının nazarında, pe- rende attığı barfiksler, halkalar, sıçra- mâ tahtaları ve ağlar-kabilinden jim- 'nastik edevatındandı. Oyun arkadaşı- “Ni biraz da, haşarı çocukların kızdır. maktan hoşlandıkları buldoglara ben- getiyordu. Bu erkeğe karşı - inad bu ya- insafsız mı insafsızdı! Kolombin ismindeki bir kız da İs- panyol cambaza mütemadiyen zıd sözler söylerdi: — Seninkinin gözü başkalarında... Kâfir herifler onu bırakmazlar ki. Hele o uzun boylu zengin zampara, yapışıyor yakasından... Bak, bak, bak şuna... Ah şu Rıfkı, ah şu Rifkit... İspanyol kızar, onu terslerdi; fakat Kolombin gene çenesini tutamazdı... Nakleden : ( Vâ - Nü) Kıskanç herifi boğa kişkırtırcasına hiddetlendirmek, onun başlıca eğlen- celerinden biriydi. O akşam Cemil Aciba oyun mahal- line. girdiği vakit, Gomes mayosunu sırtına giymiş, artistlere mahsus kıs- mın kapısında bir ip düğümlemekle meşguldü. Muzib kız habire ona sata- şıyordu. — Ah biçare Gomes, evlâdım! - di. yordu. - Kendini o kadar zorlama... Kalbini ferah tut... O kör düğümü çö- zemezsin... Üzülme... Olmıyacak du- aya âmin deme... Bu kız böyledir... Se. ninle bir alay ediyor ki.. İspanyol onu dinlemiyordu. Gözleri tepelerdeki jimnastik âletlerinde hül- yalara dalmıştı. Tez onu şu sözler kendine — Zannederim, Fİ. F. A dan cevap geldi Galatasarayın milli küme şampiyonluğu tasdik edildi Galatasaray İle Demirspor klüpleri ara- sında mill küme şampiyonluğu için biri Ankarada diğeri İstanbulda yapılmak üze- re tertip edilen maçlarda birincisinde ma- lüm hüdise çikmiş ve maç yarıda kalmıştı. Futbol -federasyonu tarafından o zaman bu hâdise beyneimliri futbol federasyonu- na sorulmuş ve beklenen cevap dün gel- miştir. Alınan cevapta - Demirspor klübü- nün 0-1 galib vaziyette olmasına rağmen hâdiseye müsebbib olduğu için hükmen mağlüp sayılacağı- bildirilmiştir. Bunun üzerine genel direktörlükte yük- sek hakem komitesi ve futbol federasyonu aralarinın bulunduğu bir toplanti yapılmış ve Galatasaray klübünün bu maçta hükmen galibiyetine karar verilmiştir. İki maç Üzerine tertip edilen bu müsa- bakaların birincisinde, Demifspor klübüne hükmen mağlüp sayıldığı için puan verile- miyeceği cihetle ikinci maçın yapılmasına Tüzum kalmamış ve Galatasaray klübünün 938-039 milli küme şampiyonluğu tasdik edilmiştir. Keyfiyet alâkadar bölge ve klüplere der- hal tebliğ edilecektir. Uzun bir beklemeden sonra hakları teslim edilen sarı kırmızılı. ları şampinoluklarından dolayı tebrik ede» riz. Ikinci küme klüb- lerinin toplantısı Süleymaniye stadında tedkikat yapıldı Şehrimiz ikinci küme klüpleri dün akşam muntaka merkezlerinde bölge asbaşkan ve- kili bay Kemal Halimin riyasetinde ikinci küme lig heyeli namı altında toplanmış- Jardır. A ve B gruplarından 17 klübün işti- rak ettiği bu toplantıda dört haftadanberi devam eden tig maçlari hakkında görüşme- ler yapılmış ve hakemlerin bu maçlar için verdiği raporlar tedkik edilmiştir. Klüp murühhaalarının mültefikan ver- dikleri bir karara yöre Süleymaniye stadın- da maç yapmak istemedikleri anlaşılmış ve bu stad hakkında ajanlık tarafından maç idare eden hakemlerden izahat İstenmesi- ne ve stad mahallinde tedkikat yapılma» sına üzüm görülmüştür. Gerek ajanlığın yapacağı tedkikat ve ge- rek maç hakemlerinden alınacak râporlar bu stadda maç yapılmasını mahzurlu gös- terecek mahiyette olursa ikinci küme maç- ları bu stadda derhal tatil edilecektir. Bu takdirde lg maçları fikstürü muci- binee diğer stadlarda birinci küme maç- ları yapıldığından Süleymaniye stadindaki ikinci küme maçları birinci küme &lüple- rinin oyunları bittikten sonra Taksim, Şe- ref ve Fenerbahçe stadlarına taksim edile- cektir. miami mv Basın kurumu kongresi Basın kurumu kongresi dün ikinci tap- lanlasını yapmış ve kongre relsiiğine Ah- med Cemaleddin Saraçoğlu, İkinci rölsliğe Cümhuriyetter Doğan Nadi, kâtipliklere Murad Sertoğlu, Hikmet Münir, Âli seçil. dikten sonra toplantayı 16 ikinciteşrin 539 perşembe gününe bırakmıştır. O gün ku- rumun birliğe iltihakı hakkındaki kararım tatbik suretini de müzakere edecektir, e ğe m tin fazilet ve nimetleri canlandırılacaktır, 2 — 29 Birinciteşrin 1939 pazar günü ak- şamı Halkevimizde Parti ve Halkevi aza- larına parasız bir balo verilecektir. 3 — 30 Birinelteşrin 1939 pazartesi günü akşamı evimizde bir müsamere tertip edil. miştir, Bu müsamercde halk hatipleri hal- kı aydınlatacaklar, ve evimiz temsil Kolu- muz Faruk Kafizin son eseri (Ateş) piye- sini temsil edeçeklerdir. Bu sözleri soran Cemildi, bin'i bir köşeye çekti. Ona usulla ve nezaketle: — Renza'yı görmek istiyorum! - de- di. - Gayet müstacel bir iş için... — Demek acele?... — Gayet mühim bir mesele... Kız, kurnaz kurnaz: — Evet, evet, anlaşılıyor... « dedi. — Hiçbir şey anladığınız yok, ki- zım... Anlıyamazsınız! — Ne gibi muamma imiş?... Valla- hi merak ettim? - diye Kolombin bar artistlerine mahsus bir sokulganlıkla yanaştı. — Geldiğini haber verirseniz pek memnun olurum, Ben şu tarafta otu- ruyorum, Antrenin yanında bir koltuğu par. gösterdi. — Peki efendim. Bunun üzerine Cemil, portföyünü açtı. Bir on liralık çıkararak kadına uzattı: — Naçiz bir hediyem olsun. — Mersi, mösyö... Hizmetinizde bu- lunacağıma emin olabilirsiniz. Cemilden ayrıldıktan sonra, kadın İspanyola yaklaştı. — Heh hey. Herif, kaşlarını çattı, — Ne var? — Ne olacak?... Görüyorsun ya, s8- ninkine ne kalantorlar göz koyuyor... Kolom- ! e Tefrika No. 100 , . Yazan: İskender Fahreddin Abdullah, bir taşın dibine uzanmış yatan Can Beyin göğsüne Leylânın mektubunu bıraktı — İçime bir ferahlık düştü, Başımın ağ- risi derhal zall oldu. Ne müessir nefesiniz Hoca birşey söylemeden ayağa kalkmıştı. Saray kethüdasının verdiği bir kese altını koynuna atarak Leylânın odasından aynl- dı, Leylâ o gün sevinç ve neşe içinde çırpı” niyordu. (Can) beyo yazdığı mektubu götü- recek adama kendi elile vermeğe muvaffak | olmuştu. YEDİNCİ KISIM Mecnun dağların koynunda | uyurken “Abdullah, Leylânın yanından ayrıldığı akşam ovine gitti, hazırlığını yaptı ve er- tesi sabah atına binerek Ur dağının yolu- nu tuttu, Abdullah bu işi muvaffakıyetle bitirir ve Kıys'ın akibetine uğramadan dönetse, çok zengin ve mesud olacaktı. Abdullahın karı sı birkaç yıl önce ölmüştü. Abdullah savi- yenin en güzel kızlarından birine göz koy- muşsa da, kızın babasi; — Sen yaşlı bir adamsın.. ayni zamanda da fakirsin, Ben sana kı? vermemi! Demiş ve kendisini zovmuştu. Abdullah yolda giderken: — Dönüşte onu mutlaka alacağım. Diyor ve sevinçle atını sürüyordu. Ur dağına öğleden sora varmıştı. Ab- dullah ilk önce Leylârın tarifi vechile (Yı- kık kale) civarında attan inerek (Can) bö- yi aramağa başladı. Abdullah buralarda kimseyi göremeyince, dağların Lsuzlığından ürkmeğe başlamış- tı. Tekrar atına bindi ve ormanda atile be- rabor dolaştı, Dağın üstünde birçok oyuk kayalar vardı. Mecnun hiç şüphe yok ki, bu oyuklardan birinde yatıyordu. Abdullah, Mecnunu kolay bulmak İçin bir çare düşündü ve: — Can bey.. Can bey. sevgilinden sana mektup getirdim. Hangi delikte yatıyorsan bana ses ver, seni mutlaka görmek isle- rim, Diye haykırdı. Abdullah içecek suyunu ve yiyeceğini de beraber getirmişti, Kıys'ın uğ- radığı akibet onu da herkes gibi korkutmuş- tu, Abdullah epeyce bağırdı; cevap alamadı. O bağırdıkça, dağlar çın çın ölüyordu. Ara“ sıra ağaçların üstünde civıldaşan kuşların. sesine karışan iri kanadlı yırtığı kuş'ar da Abdullahın gözünden kaçmıyordu. Abdullah kendi kendine: şıyamaz. (Can) bey gibi bütün ömrü Ur sa- rayında geçmiş bir delikanlının buralarda nn İmkân var mudır? Diye söylenerek. Yıkık kalenin altındaki vadiye doğru ineceği sırada, büyükçe bir kara taşın dibinde uzanmış bir gölge gör- dü, Atını sürdü, taşın yanına yaklaştı — Oh... Çok şükürler olgun Tanrıma, de- di, aradığımı buldum. Taşın dibinde bir delikanlı horul horul uyuyordu Bu bir çoban veya bir yabancı yolcu de» gildi, Abdullah onu elbisesinden #anımıştı. Taşın dibinde uyuyan delikapı (Can) beyden başka biri değildi. Abdullah hemen attan yere atladı. Deli- kanlınm yüzüne dikkatle baktı: — Ta kendisi, Urmanın oğlu. Kendisine ne kudar da benziyor. Diye murıldandı. Abdallah, (Can'ın ba- basını yakından tanıyordu. Delikanlıyı bire denbire uyandırmağa kıyamadı. Cebitiden Leylânın mektubunu çıkardı ve yavaşça göğsünün üstüne bırakarak bir İki adım geriye çekildi. (Can) bey uyurken bile güler yüzlüydü; Sen kuşu kafesten uçtu bil... Hem de ebedi şekilde... Küçük Renza'nın bü- tün İstanbul peşinde... Artık o senin yüzüne bakar mı?... Kıskanç herif epeyce çileden çıkı yordu. Belki de kadının üzerine atılıp susturmak için boğazına sarılacaktı. Fakat Kolombin bir sıçrayışta kapi- dan içeri girdi. Kendisini çağırıyor. lardı. On liracığını korsajının arasına soktu. Ayni zamanda şöyle düşünüyordu! «— Vay babam vay... En ufak bir haberi ulınak İçin kesenin ağzını böyle geniş açan bu hovarda, acaba metreslerine ne varmez?”.» Biraz dolaştı. Kulis arkasında mü- dür muavininin kendine gösterdiği iş- leri yaptı. Derken, deminki yerde gene göründü. Cemil, bir işaretle onu yanına ça- — Ne haber? — Hiç efendim, gözünüze kestirdi- iniz güzel kız henüz gelmedi. Fakat | gecikmiyeceğini umarım. Cümlesini tam bitiriyordu ki Ren- za eşikte belirdi, Kolombin: — Hah!... - dedi, Gomes, cambaz kızı kapının tam ya- “ nmda durdurdu. Yumruğunu sika- keder ve ıztırâpla o kadar iyi arkudaş olmuş ve onları o kadar yenmişti Ki. onun bu 2â- ferinl uyurken de yüzündeki çizgilerden 0- kumak mümkündü. Reisin oğlu uykusunda söylenmeğe başladı: — Burmuma canan ilinden lâtif kokulaj geliyor.. onun inse parmaklarile derlenmiş mis kokulu çiçekler içinde Leylânın haya- ini görüyorum. Bu çiçekleri kendi elinle derleyip toplıyan ve bana gönderen sen mi- sin? Abdullah: — Zavallı âşık.. rüyasında da onu sayık- liyor. Göğsüne bıraktığım mektubu nasil da keşfetti? Onu, Canan İlinden gelmiş bir demet çiçek sanıyor... Diye söylenirken, (Can) bey esniyerek sağdan dola döndü ve gözlerini araladı: Kimdir o karşımda duran? Hana iyi haberler getiren bir dostu mudur? Yoksa canımı almağı gelmiş Azrail mi? Abdullah inandırıcı bir tavırla Can beyi selamladı: — Leylânın yanından geliyorum, aslanımı Size hayat, neşe ve saadet vermeğe, sizi sevindirmeğe geldim. (Can) yattığı yerden doğruldu, başını ka» yaya dayndı; — Gerçek, uykumda burnuma canan elila toplarımış lâtif çiçek kokuları geliyordu. Şöyle yanıma gel, gözlerinin içine bakayım, Abdullah Mecnunun yanına sokuldu. — Yalan söylemiyotsun.. Yüzünde sevgi- limin göz izleri var. Ne zaman geldin bu- raya? — Çölden bu sabah güneye beraber çık- tım, Biraz önce geldim. Bir saattenberi dağ- da sizi ariyordum. — Bağırsaydın.. ben duyar ve uyanırdım. — Çok bağırdım. Düymadinız! (Can) bu sırada göğsünden yere dü- şen mektubu gördü: — Bu redir? Abdullah gülümsedi: Leylânın mektubu, Odu size ben getir- dim. (Can) bey mukaddes bir kitaba el uza- tie gibi, titreyen parmaklarile mektubu yere den alıp üç kere öptü. Ve okumağa başladı. Can bey sevgilisinin mektubunu okuduk» ça neşeleniyor ve neşelendikçe canlanıyor du, Bir aralık gözleri yaşardı; mektubun Uzerine birkaç damla gös yaşı döküldü: — Onu tanıdığım ve sevdiğim gündenberü ağlıyordum, dedi, fakat bugün döktüğüm gös yaşları sevinç ve neşemin mahsulüdür, Şimdiye kadar bu derece seyinmemiştim. Şimdi anladım ki, onun sevgisinde de yalan yok: riya yok. O da bemi, benim onu #7- diğim gibi, candan deriyormuş, Abdullahın çeneleri killdilenmiş gibiydi. Bu manzara karşısında söyliyecek söz bulamı- — İnsan oğlu buralarda uzun müddet ya, | Yordu. Mecnun — Ben, onun aşkından dağlara düştüm, dedi. gözümde yalnız onun hayali yaşıyor. İnsanlardan iğreniyorum. Yurdumdan dağ» lara sığındığım gündenberi o derece mesud ve bahtiyarım, o kadar huzur ve sükün içinde yaşıyorum ki. bazen fırtına çıkıp da ağaçların huşırtısını arttırdığı zaman bu İ geçici gürültüler bile beni rahatsız ediyor. Demek Xi, Leylâsığım da, tıpkı benim gibi, dört duvar arasına kapanmış, yalnız beni düşünüyor, benim aşkımla, benim hayalim» le yaşıyor. Bu arada heder olan ve gönlünü boş yere üzen Ömere şimdi ben de acıma- a başladım. Fakat, boş yere acımaktan ne çıkar? Sevgi karşılıklı olmayınca, Laylâyı sevmek, uçsuz ve sonsuz sahralara dalıp kendini feda etmekten başka neye yarar? Ömer, tıpkı enginlere dalan ve yolunu şa“ şıran bir yolcu gibi, sonsuz bir boşluk için- de kaybolup gidecektir. Mecnun bir müddet kendi ketidine ko- nuştuktan sonra, sevgilisinin mektubunu koynuna soktu. — Ey, şimdi söyle bakalım Abdullah, ne zaman döneceksin canan İline?.. (Arkası var) — Hşt... Bana bak... - dedi. — Gene ne oldun? Ne var? Şurada kalanlor herifin biri s8- ni görmek istiyor. Anliyorum, anlıyo- rum; yeni zamparalarından biri ola. cak... Fakat kendini gözet... — Peki, emredersin, dostum; ken- dimi gözetirim... Fakat bu yabancı adamı tanımadım bile... Hem canımı #ikıyorsun, vallahi! Kendinden illâl lah dedirtiyorsun.., OLL.., Yürüdü. Cemil, yerinden kalkmıştı, Ona yaklaştı. — Matmazel Renza sizsiniz, değil mi? — Evet efendim. Genç kız, her seferkinden daha şık- tı. Hemşiresinin meşhur terzihanede » Suzanın çalıştığı terzihanede - ken- disine ısmarladığı elbiseyi giyiyordu. Öyle güzeldi ki... Çifte Suzanların babası: — Bir dakika sizinle görüşebilir mi- yim? - diye sordu. — Ne meselesine dair efendim? — Bazı şeylere dair malimak almak istiyorum. Şahsıma taallük ediyor, — Şahsınıza taallük eden mesele. ler hakkında benden malümat isteme- . Garip... — Şahsıma ve hemşirenize dair... (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: