6 Ekim 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

6 Ekim 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

eneral Gamelin'e akıl öğretenler Apolyonun çizmecisi her tarafta resim tenkidi yapıyor. Vapurda, tram- yayda, lokantada kahvede kime rasgelirseniz, hangi münakaşaya ku- ia lak kabartısanız konuşan sanki ordular idare etmiş bir asker, harikul teb oevealarile devletlere parmak ısırtmış bir siyasidir. Fransız, Almam yiğlerini okuyor ve garp cephesindeki harekâtı ağır buluyor. Ona göre Fansızlar şimdiye kadar Almanyanın bir ucundan girip öbür ucundan çık- Malı idiler; Almanların da durmaları cidden gariptir. ii Sayısı artmıya başlıyan bu tip garp cephesi komutanı general Gamelin'e öğretiyor; «Siegfrled önünde fazla bekledi. Topçu düeilosu ile vakit geçi- Myor. Hattı en zayıf noktasından yarmalıdır. Sarrebruck'e bir kilometre me- iç Kalmış. Niçin girmezler? Bence işi ancak bir meydan muharebesi temiz- lr «Göreceksiniz Almanlar, geçen harpte olduğu gibi Belçikadan girecekler- » general Gamelin bu fikri ihmal etmemeli!» m Garp cephesinde neler olup bittiği bugün bir meçhul olmasına rağmen Apolyonun çizmecisi herşeye vakıf! Slegfried'e dudak büküyor, ablukayı hiçe Sayıyor, İngilizlerin Almanya üzerine attıkları propaganda kâğıdlarını bir mu» işi addetmiyor. Harp günlerinin doğurduğu ve hemen her yerde karşılaşacağınız bu tip- lerden birini dün dinledim. Yukarıda tırnak içine aldığım sözleri gülmeden Söyledi ve dinleyicilerinden sırtında general üniforması, belinde kılıç sallanan gün görmüş, bir komutan gibi ayrıldı. 39 harp modeli bir geveze! vizyon ile resmini de bütün dünyaya gös- terecektir , Maahaza bu neşriyatta tenisten ve alel- ümum spordan hiç bahsedilmiyecektir. Londra radyoşunun bu muvaffakıyetinden haberdar olan Hollivut filim kumpanyala- ri kıza Londradaki vazifesi bittikten sura daha müsaid şerattle bir mugannilik vazi- fesini kabul etmesini teklif etmişlerdir. Kı- zın bütün şöhretini tenise medyun oldu. Bu halde Hollivuttaki vazifesinde dahi spordan bahsedilmemesi şart konulacak- tar. muganniye tipin davet etmiştir. Davet kabul edilmiş- piyesi Alice Morble her gün on dakika bir sanatkârının refakati ile, telsizde di Sdöcektir. Lâkin bu kız daha ziya- Bune âleminde tanınmış bir sima oldu- dan telsiz idaresi teyarıni ederken tele- 2 Havada meraklı hâdiseler olacakmış Dünya rasadhaneleri, bulunduğumuz te9- | Pusula ibresi bu fevkalâde ahvalden daima hiye işinde meraklı ciddi hâdiselere e müteessir bulunacaktır. Merih ve Müşteri kizi seyyareleri en ziyade arza yakınlaşmış biri De vaziyette bulunasaktır. Teşrinlervel zarfında meraklı halkın mü- zelerden ziyade rasadhanelere tehaclim 0de- ceği bekleniyor. Zaten müzelerin çoğu ka- palı ve kıymetiar eserleri bodrumlarda mahfuz bulunuyor. Süt şirketi kuran talebe om Portales. şehri üniversitesi | nin halis süt bulmasını temin için, süt şir- çikar, lebesinden dokuzu tahsil masrafını | ketinin ineklerin pansiyon bahçesinde ku- Akram İçin göyle bir çare bulmuşlardır. | racakları modern bir ahırda beslemesine larından aldıkları yardım &ktediler | müsaade etmiştir. Bu iş o kadar süratle Hay okuz. inek satın almışlar ve bunları bir | ilerlemiştir ki, dokuz talebe borçla aldık- ed süt şirketi kurarak işletmişlerdir. | ları parayı çıkardıktan başka tahsillerini miversitenin rektörü, pansiyon talebesi ! İkmale kâfi bir servet temin etmişlerdir. Iktisadi meseleler Yalnız pahalılığa değil, flat düşkünlü- ğüne de çare bulalım vi İhtikâria mücadele komiteleri, yal. , valarımızın da fiatleri geçen seneye iz fiatleri pahalılaşan maddelerle | nazaran düşkündür. Beynelmilel va- Alâkadar olmaktadır. Acaba iktisadi | ziyet dolayısile hayatımızdaki tahav- tahavvül, bir kaç kalem | vüle karşı, çareler ararken, bazı mad- heye - t maddesi üzerine mi tesir yap- | delerimizin fiat düşkünlüğü üzerinde altız pahalılık mevzuu mu var? | de durmamız lâzımdır. taki mesele yalnız ihtikâr yapanları Bu gibi maddelere müşteri bulamı- b etmek ve bunlarla meşgul ol | yan köylünün vaziyeti, yahut bu mal- kagit ibaret değildir. Bu şekildeki ücüdele yeseleyi bir taraflı telikki ları pek ucuza elinden çıkaran fakir müstahsillerin hali, bu gibi maddele- Şimekten ibaret değildir. İktisadi va- yetteki tahayvülün, ihracat madde rin iç piyasada az sürüm temin etme im de tesiri olmuştur. Bazı mad- enaz fiatleri pek düşkündür. So- klarda gezdiriciler, kavrulmuş fn- #ımızı bildirmektedir. Bu ayın 88- güneşin üzerindek! lekeler dürbün- | herkes tarafından göcülebile- €sklir. Bu lekeler bütün kâinat sahasında emsalsiz tesir ve tezahürlere sebep olacak- ir. Bu cümleden olarak kutup feceri zi- Yaları ve muknatisi kasırgalar olacaktır. Gülü Bütün bunları düşünürken, hatıra kuruşa satıyorlar, Halbuki ge- | şu sual gelebilir, ne yapmalı? Fındık, Şn Sene fiat 80 kuruştan aşağı de- | ceviz, üzüm, incir fiatlerine nasıl bir daa çâre bulmalı? Bu sualin cevahını, ge- Cevizin kilosu 10 - 15 kuruş ara | ne köylüye kredi veren mali müesse- sındadır. Bunun gibi diğer kuru mey- | seler düşünmelidir. e Hüseyin Avni Yeni ekmek çeşnisi Ticaret odalari kongresine bir ekmek: çeşnisi için bir müddet- hazırlık ” ildem myalamedı denim VE 70” | Ticaret odaları umum! kongresi, 28 tap- i kimya ” io gedsbet netice vermiştir. Yeni mü. | Zinieyei Pazari günü Ankarada bona 9 ekmek imaline dün Daimi | yazed bütün vilâyetlerdeki odalara gön- edende karar verilmiştir. Bu karar, Belediyece e * | derdiği tebliğlerde, kongre için hazırlıklar bugün fırıncılara tebliğ edilmiş” “ — da bulunmalarını ve birer murahhas he- Yen ekmek daha nefis olacak ve giü- | miktarı yüzde ondan aşağı düşmiye. | Yeti seçmelerini bildirmiştir. Şehrimizde le bir fark görülmiyecektir. de bir murahhas heyeti seçilmiştir. Heyet- ten başka, Ticaret odası umumi kâtibi, Bor- &a ve Kambiyo kömiserleri de kongreye İş- tirak edeceklerdir. BERLITZ 204 İstiklâl caddesi Akşam Lisan kurları Fransızca - Ingilizce . Almanca Haftada üç ders * Ayda 4 lira Yeni a Çemberlitaş civarında Piyer Loti cad- Mz bir evden eşya çalan Sedad adında ği 1 dün Sultanahmed birinci sulh Buğu sehir ramee muhakeme (edilmiş, Tar a maa yedi ay hapsine ka- *G > M5 ii antrepolarında gerek müsa- İçin ayık,“ #efekse rüsumu verilmediği Pr mallar, muayyen saman- betinmk in salonlarında müzayede ile Yan bu giy, Hükümet, müşteri bulamı- Esitseme badema Çacuklanı Blamapae yz rumuna, veya sair bir hayın verilmesini eenretmişkir l | SAP ve SAMA!| mi Mutfak, berber, banyo âletleri hakkında - Eski Avrupada vapurlar, trenler ve halk - Yeni mankenler ve insan tipi - Bir yaş hastalığı Hatıralarımı -yokladığım zaman, ilk büyük harpten evvelki cihan, bana, daima bu harpten sonraki dün- yadan bambaşka, aydınlık ve ferah, eziyetsiz ve üzüntüsüz, hemen hemen çobanlık devri gibi çocukça, basit ve huzurlu görünür. Yaşadığım İstanbul kâdar gidip dolaştığım Avrupa da öy- leydi; oradada azparatile rahat ömür süren, kendisini yormıyan, acele etmiyen, büyük ihtiraslar taşı- miyan, istikbalinden korkmıyan bir halka rasgelmiştim. Her memleket bolluk ve ucuzluk çinde tok ve neşe- Miydi; bu tokluk ve neşe çok samimi, hilesiz ve riyasız idi. Viyana operet lerinin coşkunlukta muvazeneli şar- kıları ve dansları arasında hayst, operet perdeleri gibi süslü dekorlar, köksüz elemler, uysallık ve uyuşma ile dramsız ve elemsiz ne hoş geçip gidiyordu... Bütün büyük icadlar, telefon, oto- mobil, tayyare, denizaltı ve transat- lantik henüz oyuncak şeklinde, çar- çabuk bozulan, aksayan, ciddi mahi- yet alamıyan hoş, komik devresindey- di, Biçimler henüz bugünkü korkunç, tehlikeli hatları alamamıştı. Bilmem, dikkatinize çarptı mı, içinde bulundu- gumuz senelerin en göze batan vasfı eşyaya, hatta çebrelere verilen ürkü- tücü, haşin şekiller, aerodinamik çeh- relerdir. Canlı veya cansız her ne varsa yüzünde bir sertlik bir «muğ- lâk> lık görüyoruz. En basit bir mutfak âleti, bir ma- yonez karıştırıcısı veya bir peynir rendeleyicisi tehlikeli bir karın veya rahim âmeliyatında kullanılacak mü» kineler kadar acayip ve düşündürü. cüdür. Bir tirbuşon bütün sadeliğini i kaybetmiş, konserve kutusu açacak bıçağı, bira şişesinin kapsolünü çeke- cek kancası, eli yormıyacak manive- lâsı, sustası vesairesi ile ders alma- dan kullanılamaz bir hale sokulmuş» tur. Havagazı ocaklarının çeşit çeşit muslukları, rakamlı ve işaretli vidala- rı vardır; yanlış bir tarafına kibriti tutuverirseniz patlamasından Korka- bilirsiniz. Ya, maazallah, ondülâs- yon makinesi ne Ürkütücü şeydir; elektrikli idam sandalyesinden daha fazla ölümü ve işkenceyi hatırlatır. İ Saçların her telini ayrı “ayrı çekip yerlerine kızgın iğne sokacak, sonun- da başınızı gövdenizden ayırıp bir ne- vi zençi putu yapacak sanırsınız ve onu bir Senegal kulübesi önünde, ka» zığa geçirilmiş, dikenli frenk inciri dallarına bakarak sırıttığını görür gibi olursunuz. Amerikan usulü berber sandalyele- ri de insanı operasyon sediri ve dişçi iskemlesinden az korkutmaz; o ken- diliğinden kalkılamıyacak vaziyetteki yatış, o ayna önündeki biçim biçim musluklar, hortumlar, elektrikli saç makineleri, renk renk Şişeler, sular, kokular ve beyaz önlüklü ustalar, çı- raklar, kavanozlarda pamuklar, krem- ler, hepsi bir hastaneyi ve apandisit ameliyatınızı hatırlatıcı manzaralar- dır. Zaten kübik evlerde de bir hasta- ne duruşu, güneşe pencerelerini olan- cn genişliğiyle açmış bir verem pavi- yonu hali yok mudur? Terasasına bakınca sizde, battaniyelere bürünüp şezlonga uzanmış üçüncü derecede bir fitizik çehresini göz önüne getir- mez mi? Ya otomobillerin aldığı o torpil ve mermi şekline bir türlü ısınamadığı- mı itiraf edeceğim. İnsan içine girdi mi, şöyle, şehir sokaklarında, toprak- tan ayağını kesmeden, tabii bir yürü- yüşle gideceğine inanamıyor. Arka- nızdan birşey patlıyacak, bir sarsıla- caksınız, sonra, yallah, gök yüzünü boylayacak, aya veya Merihe çıka- caksınız sanıyorsunuz. Yaya gezer- ken de üzerinize doğru gelişi son şe- Killerile daha tehlikeli görünmekte- dir; bana içinden idare edilmekten ziyade uzak bir yerden fırlamış kör bir mermi tesiri yapıyor; ancak dos doğru gidebilir, dönemez, sokağa sa- pamaz, karşısına ne gelirse saplanır, yıkar, patlar, parçalanır farzetmek- teyim, Hatti uzağa gilmeğe ne hacet, evimdeki banyo odasına bile her gi- rişimde, âlât ve edevat bolluğuna bakarak, yıllârdanberi, küçük bir şaşkınlık, bir geri dönme arzusu gö çirmekteyim. Kaç biçim porselen kap.., Bir tane kocamanı, bir tane yüksek. teki, bir tane kapaklısı, bir tane yer- den yapması... Sonra yukarıdan inen zincirler, tavana yükselen süzgeçli bo- rular, kırmızılı mavili fişler, ok ile gösterilmiş çeşit çeşit yazılar, duvar- da ihtiyat olarak konmuş Junkers deposu, içinde yanan bir ölü kandil, suya el atınca pof diye ateş alan bir öcak ve bir fışkıran mavi alev; bir sü- rü iğri büğrü, gemi dümeni şeklinde, çevirmekle bitmez musluklar, mani- velâlar... > Her taraf şıkır şıkır, parıl panl, ürkülecek, şüphe verecek derecede beyaz ve cilâlt İnsan böyle bir yere girince zanneder ki saatlerce çalışıp mühim bir keşif, bir icad vücude ge- tirecek; harikülâde şeyler yapacak; meselâ yaşlı ise genç olarak çıkacak, erkek ise kadın, hasta ise sıhhatte.. Her musluktan bir eabı hayat, ak- makta, her âlete dokunuşta sanını za can katılmakta, her hortumu yok- layışta adalelerinize kudret ve kuv- vet aşılanmaktadır... Hayır, rahatlığını, temizliğini in- kâr etmemekle beraber bütün bu edevat İçinde yaptığımız, esas itiba- rile, dedelerimizinkinden farksızdır; yalnız, hikâyedeki gibi yoğurdu faz- ladır! 2 Bu yoğurdun masrafı ise taham- mülümüzün kat kat üstündedir. Umumi harpten önce bu âletler, edevat, konfor ve masraf olmadığı için, basitlik, sadelik hüküm sürdü- günden yaşayış daha az yüklü, ala yişsiz ve her keseye elverişli idi. Av- rupada bile hava soğuk ise trenler- de battaniyelere sarılır oturur, yeri- mizde uyurduk. Posta vapurlarının salonları dar, kasvetli, rütubet ko- kulu idi, mekteb yemekhaneleri gibi uzun masalara yanyana dizilir, diz. dize yerdik; birinci sınıf kamaralar tam uskurun üzerinde, gürültülü ve sarsıcı idi; lüks gemilerde tek bir pi- yano, bir de, eğlence olarak ağzına tahta gülleler atılan bir iri kurbağa vardı, Görüyorsunuz a, henüz mo- der ve aerodinamik olamamıştık; şiddetle neşeli, nikbin ve çocuksu idik, Çehrelerimize bugünkü dik, kes- kin, merhametsiz ve halâvetsiz eda, tayyareci, yarışçı, boksör veya faşist ve nazi hırçınlığı da gelmemişti, Sa- kallı bıyıklı, bön ve babayani, gülüş- meğe istidadı basit adamlardık; bir- birimizin çenesine ilk fırsatta yum- ruk atacak gibi hiddetli ve yüz hat- ları gergin durmazdık; hemen el ve- recek, yer gösterecek, söz söyliyecek O rahat, insani, gevşek halimiz dün- yanın manzarasını tatlılaştırır, beşer arasına katılmış olmaktan benibeşeri ürkütmez, pişman etmezdi, Onun içindir ki 1914 den evvelini düşündüğüm - zaman kendimi, hoş hikâyelerini dinlediğimiz bir takım uzak adalardan, Havay ve Yeni Ka- ladoniden gelmiş, aziz yurdunu hatır- uyan ve özleyen bir gurbetzede far- zettiğim çoktur. ... İşte, bügün Sinobu da böyle ha- tırlamakta, böyle bir özleyişle an- maktayım; o hayatı, küre değiştir. miş bir adam gözlle görmekteyim; kendimi bir «fenomen», yani herke- sin kolayen başından geçmiyeceği bir nadir vaka kahramanı addetmekte- yim. (Şu «fenomen: bana öz türkçe gibi görünüyor amma şimdi hem tah- liline vaktim yok, hem tahlilcilere rağbet yok, hem de ben de şans yok.) Dünyanın çehresi yeni oicadlaria büsbütün değişti; fakat insanlarınki daha ziyade değişikliğe . uğramış- tır, Bunu ben canlı adamlardan faz- la camekânlarda duran balmumu mankenlerden anlıyorum. Çoğu defa Beyoğlu caddesinde, balmumu hey- kelli moda mağazaları önünde du- Tur, erkek ve kadın suratlarını dik- katle seyrederim, Sonra, bir aralık, aynalarda kendi yüzüme de gözüm ilişir. «Hayır, derim, ben bunlardan değilim; benim yüzümde o kemikli, kürü, uzun, mermer dişli ve kâalıp- tan çıkma, bir çırpıda yapılmış «en sörie» masnuat hali yokf» Nasıl ol. duğuna akıl erdirememekle beraber, şüphesiz, bugün, bizde de, Amerikan mecmualarında rasgeldiğimiz kafası az İşlek zehabını veren, fakat buna mukabil adalesi işlemiş, kemale er- miş görünen bir yeni dünya tipi, ya- vaş yavaş zuhur etmektedir, Dini di- nime, dili dilime uymakla beraber bu tiple aramda fikren ve bedenen derin bir uzaklık duymaktayım. Belki babalarımız da bizimle ara- larında aynı farkı daha şiddetle his- setmişlerdi. Nesil ayrılığı sızısı, ro- matizma gibi geçkin yaşlara mah- sus oldukça ıztıraplı ve sevimsiz ih- tarlarla dolu bir tabii hastalıktır, Bakınız size Rus bombardımanın- dan bahsedecekken sözü hangi vadi- ye döktüm. Fakat, ben bunu, zaten, başlangıçta hesaba kattığım için ya- zıma (Sap ve Saman) başlığını koy- muştum; maksadım bir piyes değil,” bir varyete arzelmektir, Sap derken saman diyebilirim. Refik Halid GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ 70 nci askerlik yıldönümü merasimine iştirâk etmiyen Alman mareşalı Mackensen Mareşal Mackensen (Makenzen) askerlik hayatının 70 İnel yıldönümü münasebetile Almanyada yapılacak merasime iştirak et- mek istemediğinden bu merasimin tehir edildiği bildiriliyor. Mareşal Auguste von Mackensen cihan harbinde büyük muvaffakıyetlerile şöhret kazınmış bir Alman feld mareşalıdır. 1840 da Haus - Lelpnitz'de doğdu, yirmi yaşın- da iken askeri mektebe girdi, 1870 de teğ- men oldu ve 1882 de erkânı harp sınıfına ayrıldı. Eski - Alman imparatoru İkinci .Gulllaime'a askeri tarih okutmuştur. 1903 de tümen komutanı olan Maekensen umumi harbe ordu komutanı olarak iştirak etti, 1914 da Galiçyada Alman ve Avustur- yu kuvvetlerinin başına geçti, 1915 de Sır- bistanı istilâ eden kuvvetlerin komutanı o idi. Gene bu sene içinde Ternov - Görliç hattını yararak Rus ordüsunun mağlübi- yetini Bazırlamıştır. Mackensen 1910 da Romanyayı istilâ etmiş, mülarekeye kadar Mareşal Mackensen ortada Hitlerle görüşüyon bu cephenin komutanı olarak çalışmıştır. Önümüzdeki * Şehremininde oturan B. İhsanın bir buçuk yaşındaki çocuğu İsmail, evde oy- narken beş metre yükseklikten düşmüş, ehemmiyetli surette yaralandığından has- taneye kaldırılmıştır. k Ortaköyde oturan B. İsmallin dokuz yaşındaki kızı Mediha. altı metre yüksek- likte bir pencereden aokağa düşerek ağır surette yaralanmış, Mediha Beyoğlu hastam pazina kaldıriimıshe, birineikânunda. 90 yaşına basacaktır, * Şoför Paiğin idaresindeki hususi bir otomobil Fatihte tramvay caddesinde kar- şıdan karşıya geçmekte olan Perihan ismin de bir kız çocuğuna çarparak yaralamış, polis şoförü yakalamıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: