4 Ekim 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

4 Ekim 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Avrupada muh hafta olmuştu. Dr lar memlezete gi gelecek bir arkadaşım; istasyonuma g kadaş o günkü tre len yolcular arasında bizt rünce pek gaşmıştım. Çünkü onun uzun ye pandanberi Amerikada bulunduğunu bi- yordum. Hemen yanı: klaştım. Sar- dolaş olduk. Bi asını otele beraber götürdük. Urun bir Tolculuktan döndüğü için dostumun yapı- lacak birçok işleri vardı râber Yemek yemek Kararı <a be patlıyalı henüz biz da bulunan vatandaş- lardı, Avrupadan rşılamak için Sir- . Beklediğim ar- rkaç yere gitmek İle kendisinden ayrıldım. O bana seyahatte geçirdiği maceraları . Bir aralık aklına mühim birşey şimdi vi iyi dinle, Zannederim ki Gidecek... Amerik. . ! anın garı tehirleri e idi pek sah Burada kendi- kadaş da bulmuştum. Uzun dettenberi Aş balli bir zat. Berab plâj görülecek de- ahli, kum gibi insanla kalabalığın sre da vardı. ıdaşım beni dürttü; ilerimizdeki sarışma bak! şımı çevirip bakt , t ar derece g gayet şirin bir genç Ya ini kıpkırmızı bir ağzı, iri İri leri vaz kadaşın e ola- ei dı. Arkadaşım türkçe ola — «Bir içim s olacak. Diye gülümsedi Genç kadin dalg madıktan, yüzdükten e yanımyın umlar üzerine uzandı, Bu sirada in yatına bir arkudaşı yaklaşmıştı. « Bin kadın arkadaşma rica etli; ki, denizden çıkı tellendirmek en büyük imdir. Kuzum içeriden cizara paketini altanâ,., birinde 4 brcede kalabahı kaynaşıyordu. derece güzel ka dedi dedikleri mut — Ben de ön bildiğim için içeriye uğra- dım clgara tabakasını ald; ç kadın yanyan, ktılar. OĞ — Şunlarin ahbap olsak!.. dedi. Pek 22 #onra da bir kolayını başladı. Ahbaplığımızın ilerilemesi hiç güç olmadı. Artık dört kişilik b: tuk. Hep birlikte konuşu eğleniyorduk. Denizden çıkınca giyindik Gene hep beraber plâjın ga: n daha ziyade ufak tefek ve sarışı Ginla atikadardım. Arkadaşım da onun yar mıldakile.. Plüj gazinosundan çıktık. Danse- debileceğimiz bir yere gittik. Artık sarışın Genç kadınla pek can ciğer olmuştum esi günü biribirimizle buluşmak üz © ağşam ayrıldık. Bir hafta biribirimiz! her gün buluştuk. Ne ince, ne şeker gibi bir kadındı. Lâkin dikkat ediyorum, hep gündüzleri bana randevu veriyor, saat, ak- samın altısı olunca; — Aman ben gitmeliyim! dan ay yordu? Gece Bün sordum — Bir yerde mi çalışıyorsun G diye yanım- du, Acaba bir yerde mi çalışı» işi mi vardı?. Nihayet ona bir uz? Tefrika No. 89 SEVİLEN KADI — Anlıyamadım. Banci, muhatabına baktı. Bu yabancı ne demek istiyordu? Cemil; — Eskiden köyünüzde otururdu... - dedi. — Kadri Ahmed bey mi? Evet, Hancı gülmeğe başladı — Doğru: O zengin olup gitmiştir. Amma doktor... Zaten buraya gelip Oturması mânasızdı... Herkeş ona deli diyordu — Demek şimdi çok zengin? — Beyoğlunda ortalığı kırıyormuş Âlye işitiriz. bir doktor — Nasıl yaptı ser — Vallahi ım. >— Kendisini iyi tanır mıydınız? dai, ramazmıyım? .. Benim han- Tâ tutmuş, yangelmiş £meği de biz pişirirdik... Bir otu- gü bir lavuk yerdi... Çok iştihal — Ne ahlâktaydı? Açıkgözün biriydi... Neşeliydi; lüm değil tuttuk. Ey- | Akşima buluşup | Bu ufak tefek. | i ! sa bir cigara | — Nerede? Bir gece İşi filân mı?. — İşim biraz gariptir. Söylersem tuhafı- niza gidecek.. Onun için söyliyemiyece- & İsrar ettim. Nibayı — Peki, dedi, bu gece «Büyük sirkve gö- pbullu arkadaşımla beraber büyük sirke gitmeğe karar verdik. Zaten ne zamandanberi bu meşhur sirki de gör- mek istiyorduk. Sirkin kişesinden iki bilet aldık. En ön sıralardan İki iskemleye iliştik. Muhtelif numaraları seyrettik. Lâkin ortada bizim sevgiliden eser yoktu. Onun yaptığı işi na- si öğrenecektik? ayet sirkin tam ortasina çok büyük nir kafes getirdiler. Bir adam yük- sek sesle — Şimdi, dedi, dünyanm en azgın dört aslanının yapacağı akla hayret verecek nu. maraları göreceksiniz... Kafesin İçine dört Rırarak, kükriyerek dolaşıyortardı. Bu &$- nada alkışla; sında. ufak tefek. sarışın bir genç İk deki kamçıaile iL afesin küçük k açıp içeriye girdi. Kapıyı içeri padı. Hare- ürkeklik bile yok- tu. Tu enbire şaşkı: mıştım. Bu dört aslanın arasına elini kolu- nu sallıya salltya giren genç kadin benim girmişti, bam 21 dudakları ile selerin de ne kadar güzelleşmişti, Lâkin & un dört azılı 3 ieük saplı kırbacı altında o lar birer kuzu kesilmişlerdi. | 5 ne hareketler, neler. neler yaptırmıyordu ki İlk hayreti geçtikten s bana: — Bir erkeğin biyesi olması pek tuhaf birşey rıldandı. Sirkten lan müre Diy ıktan sonra beraber — Azizim, diyordu, sen bu kadından vaz | geç... Dört azil aslanı mum gibi yapan kuzu gibi yapan, onları avucunun tutan bir kadınla başa Çı ları bu hale getiren, bu derece tahakk sitına alan biç kadın sana neler yapmaz ki. Onun elindeki küçük kırbacı gördün mü?.. Aslan mürebbiyesinden sevgili olur mu hiç? Düşündükçe arkadaşıma hak veriyordum. o a aden sonra sarışın sevgilimi a; ayIp sOr- madım, aslan mürebt 1! düşü; Kendi kendime: cOtunla evlenecek nin vay haline, diyordum, zavallı kim koca olacaktır. O kadın aslanları bile kıhbıklaştırıyor.» Aradan on bir ay geçmişti. Ben bulunduğum şehirden başka bir yere gitreşitim. Bir akşam bir 10- kantaya girdim. Dört kişilik bir masaya o- turdum. Biraz sonra da bir kadinla bir or. | kek geldiler, tam karşıma oturdular. Bu | benimi sarışın sevgilimdi. Bana gülerek «1)- ni uzattı. Yanındaki erkeği takdim etti: — Nişanlım... Dört ay evvel nişanlandık. Aslan mürebbiyesinin nişanlısını merak ediyordüm. Fakat birkaç dakika geçince hayretten hayrete düşmeğe başladım. Ben bu adamın san derece kılıbik olacağını tah- min ederken yaman bir kazaklia karşılaş- muştım, O dört aslanı tiril tiril titreten ke- di yavrusu gibi oynatan sarışın kadının ni- şanlısindan ödü kopuyordu. Asıl kılıbık olan genç kadındı. şaştım kaldım Şu kadmlar hiç belli olmazlar. Bazen kuzu gibi sakin görünürler, fakat evlendik- leri aman yaman birer kazak Kesilirler, dehşetli tahakküm ederler. Bazen de İşte böyle iş aksine çıkar, Hikmet Feriğlun Es Nakleden : ( Nü) ötekinin, berikinin işine koşarmış gibi dururdu... Amma bana sorarsa. nız.yaman katakullici idi. Kahveci, penceredeki kadınla ko- nuşmasını bitirmişti. O vakte kadar da, hancı ile arkadaşı yaklaştılar, Hancı diyordu ki — Eski müşterilerimin aleyhinde bulunmak âdetim değildir amma, bu | derece çabuk kazanılan bir servet | hakkında da insan dilini tutamıyor doğrusu... Buyurun şu çınarın altı- na... Masayı şöyle çekelim mi?... Hesey, Emin efendi! Sana müşleri getirdim... Beyim!... Emin efendi de İ «size doktoru anlatır... Kahveci, havlusunu omuzuna attı. İskemleleri münasip yerlere yerleştir- di, Güler yüzle; — Safageldiniz... Buyurunuz efen- dim... - dedi, — Hoşbulduk Emin efendi... Uzak- tan medhinizi işittim; sizi gıyaben | İstanbul muhteliti Ankaraya davet edildi Beden terbiyesi Ankara spor bölgesi tara- fından önümüzdeki cümhuriyet bayramın- da Arıkarada bamı spor hereketleri tertip edildiği haber alınmıştır. Bu &por hareketleri arasında İstanbul Ankara muhtelitleri futbol maçı ile İstan bul - Ankara tenis müsabakaları vardır. Ankara bölgesi bu müsabakalar için 98 ve 30 birinci teşrin tarihlerini tesbit etmiş ve İstanbul muhtelitini resmen davet etmiş- tir. Putbol kafilesi 16, tenis kafilesi ikisi bayan olmak üzere sekiz kişi olacaktır. Kafilelerin bütün masrafları Ankara böi- gesince tesviye edilecek ve önümüzdeki je- ker veya kurban bayramlarında Anka sporcuları ayni şerait altında şehrimize 53- leceklerdir. Ankara bölgesinin müsabakı teklif ettiği tarihlerde şehrimizde İlk maç- ları olduğuna ve bu maçların herhangi oir sebeple tehir edilemiyeceği gvvelden takar - rür ettiğine göre İstanbul müuhtelitinin A karaya gidemiyeceği tahmin edilmektediz. Üç yüzücü mükâfatlandrıldı Eyldi dayetinde şehrimizde yapılan Türkiye yüzme birincilikleri müsabakala- rında Türk bayrak yarışında yeni bir Tür- Xiye rekoru tesis eden İstanbul muhtelit takımı yüzürülerinden Mahmud, İsmail ve as tekarrür et- miş sporları federasyon mıntakasına gönderiimişi! Hakem çalışmaları başladı Şehrimiz fotbol maçlarını idare ©den hakemi » akşamdan Galat saray klübü salonlarında idmanlara başis- maşlardır. Bu antrenmanlar salı ve pergem- be akşamları saat 19 da: 1 # kadar devam edecektir. Fenerbahçe - Şişli karşılaşıyor Hasılatı Çocuk Esrigeme kurumuna ter- kedilmek üzere tertip edilen ve geçen haf #a yağmur dolayısile tehir edilen Şişli - P nerbahçe maçı yarın gece saat 2i de Tak- sim stadında yapılacaktır Bu müsabakadan evvel matbuat takımı ile Şişli tekaikileri arasında da bususi bır karşılaşma olacaktır, Kiralık Konforlu Küçük Apartıman Tramvay caddesinde 3 oda, mutfak, banyo, kalorifer, hergün sıcak su, asansör, Taksim Topçu caddesi 2 nu- mara Uygun Aperlamanı kapıcısına müracaat, AKŞAM Abone ücretleri Türkiye Benebi 1400 kuruş (o 2700 kuruş w >. 40 » “0 , m > w ; — » İ Posta Hsihadına dahli olmıyan ecnebi | memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aybğı 1000 kuruştur, Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Şaban 20 — Hzr 152 B. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 1038 1240 612 930 1200 130 Va. 420 559 1243 1518 1747 1915 BENELİK 6 AYLIK 8 AYLIK 1 AYLIK İdarehane: BabıAli civarı Acımusluk sokak No. 13 — Bizim Necile hanımefendiyi de tanırmış... - diye izahat verdi. Kahveci sor Ne emrediyorsunuz? — İki kahve. O esnada, Zehra hanım: - Efendi! Efendi! Sen kahveyi fi- lân brak şimdi... - diye kocasına haykırdı, - Karakoç Ayşeyi boynuz- lamış... Demin haber geldi... Çayır başından seni çağırıyorlar... Git bir yol bak... Hancı: — Öyleyse sizden müsaade istiye- ceğim beğim! - dedi, - Köyümüz ne- mına Mehmed Emin efendi sizi ağır- Jar... Ona Hacı efendi de deriz... Amma öyle haçlı hacılardan değildir... Tam manasile okka dört yüz dirhem in- sandır. Kahveci: — Eksik olma, komşum... Beni se- versin, bilirim... - dedi, - Beyefendi, dün akşam paşaların çifliğine gelen misafir, değil mi? — Ooo maşallah, kulağın delik... Hancı: Demedim mi ben? . dedi, . Bu. ralarda bir hâdise olsun da kendisi duymasın, kabil değildir... Şimdilik Emin efendi, severim. > | o— Anah ömürler versin. | öm müzaadenizle efendim, ben koşup şu kaza yerine bakayım. Ne olmuş... Hancı gidince Cemil ve Mehmed LEYLÂ ie MECNUN 'Tefrika No. 80 Yazan: İskender Fahreddin Zehra: «Ben de papağanınız kadar vefalıyım Can bey, geceleri hep sizi düşünüyorum» dedi — Bunu bir şartla saklıyabilirim, Ban- | sur! Bana yardım edersen. Mansur çekingen bir tavırla sordu: — Benim elimden ne gelir ki. #ize ne Ya- pabilirim ? — Beni (Can) beyin odasına götüremez misin? Madem ki rahaterdır. hatırını soğ- mak istiyorum. Mansur mütereddid göründü. Zehra: — Neden tereddüd ediyorsun? - dedi « Bana sadece yol göstereceksin! Görüyor- sun ki senden büyük birşey İstemiyorum. (Can)ın kölesi papaganların yanından çekildi: — Haydi öyleyse, düş önüme... Vellahdı- mız şimdi uyuyor. Odasına yavaşça girer- sin. Fakat, sakın benden birşey duyduğu- nu söyleme. O zaman boruşuruz Seninle, — Ben ona ne söyliyeceğimi bilirim, Man- sur. Ben hiç merak etme, Mansur havuz başından ayrıldı, Cezayiş dilberinin önüne düştü. Zehra, Mansurun peşinden büşladı. yürümeğe Can Bey gözlerini açınca.. Sarayda. kabile reisinin oturduğu Xasım In (Can) beyin odası arasinda uzun bir dehliz vurdı, Buralarda nöbetçiler dolaşır- dı. Mansur nöbetçilere görünmemek için, Zehrayı gizli bir yoldan götürüyordu. Mansur yoldu giderken sordu — Vellahdımızı seviyor musun? — Evet. Çok seviyorum — O da seni seviyor saniyorum. — Benden bahsediyor mu? — Her zaman... — O halde üç gündür neden beln arat- madı? Neden bana rahatsızlığını bildirme- di? — Sen (Can) beyi tanımamış gibi görü- nüyorsun! O, kendisi için bir kuşun bie rahatsız olmasını İstemez. — Demek her zaman beni öyle mi? — Evet, — Beni aldtamiyorsun, değil mi? Mansur başını genç kadına çevirdi: Ben, kadınları aldatmaktan hoşlan- düşünüyor, mam, O hâlde, sözlerine İnanıyorum. Ve geniş bir nefes alarak yürüdü. Zehra- zmn kafasında yerleşen şüpheler bir anda #ilinivermişti. Mansur, Fırat nehrine bakan bir odanın kapısını gösterdi: — İşle, veliahdımız burada yatıyo; (Canhın küles! geride kalmıştı. Ze elle iş açıktır, dedi, haydi Yavaşça 1çe- Mansur karanlıklara karışarak, birdenbire gözden Kayboldu. Zehranın kalbi çarpıyordu. A, reista oğlu, Zahrayı görünce sevinecek miydi? Zehra kapıyı açınadan önce, kulağını kapıya dayadı, İlk önce boğuk bir öksürük duydu. Vücudü ürperdi, Zavallı Can.. gerçeklen hastâ imiş, Diye mırıldandı. (Can'ın kölesine birşey- ler söylemek istedi, başını arkaya çevirdi ve yavaşça; Mansu: Diye seslendi. Zehra arkasında mansüru görmedi ve cevap alamayınca ürktü, Neden derhal içeriye giremiyord. Bu sırada odadan akseden bir ses duy- du (Can) bey kendi kendine konuşuyordu. Zehra tekrar kulağını kapıya verdi. Dinledi: «— Tanrım! Sen beni bu İşkence ve W- tarap yuvasından ne zaman kurtaracaksın? Babamın İraktan döndüğü gündenberi sevgili Leylâcığımla başbaşa kalmak, onun hayalile olsun konuşmak fırsatını bula Emin başbaşa kaldılar, Necilenin Aşıkı bir hasır iskemle üzerine şap- kasını bıraktı. Ötekine kendi otur. du. Çardak altında pek şairane, pek minzevi “bir yerdi burası. Aşağıki çayırda bir sürünün otladı, örülü yordu. Beri yandaki sokaktan tek tük adamlar geçiyordu. Başıboş bir inek dolaşıyor, kuyu başında bir kö- pek uyukluyordu. Kahveci, kahveyi pişirip getirdi. — Siri tanıyacağım galiba, bey - dedi, — Garip şey... Naml tanır mışsı niz? — İsminizi Zehra hanım bana söyledi. Hanın defterine yazmışsınız: Cemil bey... Sonra, arabacı bahsetti: Dün bizim paşalara gitmişsiniz. Ora- da birkaç saat, ta geceye kadar kal- mışsınız.., Siz, benim vicdanımı kur- calayan bir meseleyle alâkadarsi- Genç erkek büsbütün garipsiyor. du. Muhatabının yüzünü tetkik edip duruyordu. Hancının hakkı vardı: Bu adam katiyen fena bir insan ola» mazdı. Cemli bunca yıldır, bunca memleketi gezmiş; bunbca insanla seyahatle, ziyarette ahbaplık etmiş- ti. Mehmed Emin efendinin yüzünde ciddi bir zeki parlıyordu. İfadesi böyle olan bir kimse insanı aldata- | mıyorum. Eteafımı bir sürü böcekler sar- dı. Ben beni bunların elinden ne zaman kurtaracaksın?» Zehra kapımn önünde titremeğe başlar dı: — Demek hâlâ onu seviyor. HAA onu düşünüyor. onur hayalle konuşmak, ona kavuşmak istiyor! Fakat. ne olursa olsun, ben anu bisihirli mendil He, büyülerle avm cumun içine alacağım ve onun buradan uzaklaşmasına meydan vermiyeceğim. Pasa düşünmeğe vakti yoktu. Kapıyı yavaşça açti. Başını uzattı: — Can bey... Diye seslendi. Can birdenbire kapıdan içeriye uzanan Kadın başını görünce sendeledi.. Leylâyı gö- Tür gibi oldu. gülümsedi. Zehra içeri girdi.. kapıyı kapadı. Geçmiş olsurı Can bey! Rahatsızlı duydum da, nız? Can bey yale uğrıya başladı. Se randa misin Zehra? benim. Beni i çekerek Byet, dedi, kapı aç ini görür gibi olmuştum. — Benim gelişime memnuf olm; mi7 — İyi ki gel larım tutuldu Zehra başındaki örtüyü atti. mma sokuldu M bir hastalık değil saat beni rahatsız eder diye — Sizi üç gündür bahçede görmeyince merak ettim — Hasta oldu — Hiç kinse söylemedi. Ben tahmin © tim ve şimdi fırsat bularak «xi görme geldim. — Eksik olmâ Zehra! Sen mer kusin, Beni arayıp soracafını Papaganlarıin, tavuslarım ne — Hepsi iyi. Onların her gün günde (Cani, Our görünce kimbilir r — İnsanlar, benim yeşil papağanım £ dar vefalı olsalar, ne İyi olurdu. — Ben de.onun kadar vefalıyım bey! Ges p sizl düşünüyordum, Ba çede göremdiğim zaman içimde bir sızı & yuyor ve kalbi; — Babam #en Zehra Büşurken. (Can'ın bunu mânası vardı? deli, o zevceler meşgul olmuyor. ndirmek istiyormuş m söyledi bunu bana ilir. Eğer siz benli beğeniyorsanız, şüphesiz ki. bu izdivaçtan ik meninin olacaktır. — Belki sen de mesinun olacaksın... — Şüphe yok — Onlar ve sen, hepiniz memnun cini #ınız amma benim evlenmeğe niyetim yok. Zehra elini Can beyin dizine koj — Hâlâ tnu sevmekten vaz geşme mi? — Onu sen de mi biliyorsun? (Arkası var) nı başka bir mazdı, Hani köylerde, kasabalatda yelişerek #ivrilmek için münasip mu- hit bulamayıp derviş yahut şair olan insanlar yardır; Emin efendi bun- lardan bitiydi. Gözleri, kalbin ta de- rinliğine bakıyor; pürüzsüz, saf, ve samimi sesi ruhun ta içine akıyordu. — Şuraya, sizin yanınıza otura- yım, müsaade eder misiniz, beyim? « dedi. - Cemil isminde bir zatla bizim güzel, iyi kalbli ve faziletli Necile hanımefendimizin saf, ilâhi bir aşkı olduğunu biliyordum, Ben aldân- mam. Siz, osunuz. Genç erkek. hayretle bakıyordu. — Beni falcı, yahut sihirbaz telâk- ki etmeyiniz, beyim... Ben, kahveci- yim ammâ, okumağa meraklı bir adamım... Muhitimdeki bütün hâdi- selere de son derece dikkat ederim... Seyahatler ettim; bana Hacı derler... Nereleri gezmedim... Tarikatlara gi dâim... Bilhassa hemşirem, Mihrinur hanımefendinin Kalfalarından Petâ- netin pek ahbabıydı... O yolla kula ğıma bazı şeyler çalındı... Cemil, lâfın arkası nereye gelecek Giye merakla bekliyordu. (Arkası var) | 4 j 1 ğ |

Bu sayıdan diğer sayfalar: