ERER «Hap yap, para kap!...» Çocukluğumda böyle bir tekerleme işitir ve zannederdim ki, İnsan bazı hastalıklardan hapla kurtulduğu gibi parasızlıktan da bapla kurtulur)... «Eh, derdim, çalışır, çabalarsın, baktın ki zengin olamadın, sen de bu haptan bir tane alır ve yutar, adam olursun!» diye ken» di kendimi teselli ederdim. Bugüne Kadar böyle bir devaya -mü- addid defalar ihtiyaç görüldüğü balde- ele geçirmek kabil oa- madı. Ne ispençiyar uleması, ne İbni Sina torunları arasında, ne de Misir çarşısında bunu bilen çıkmadı Beyhude aramışım. Meğer bu hap bildiğimiz üstü yaldızm. çi- kolalali, mukavva yahud teneke kutular içinde satılan hsp- lardan değilmiş! Bu bir sihirli hah veya bir sihirli külâh nevin- den gözle görülmez, ispençiyar ulemasile İbni Sina torunlarının Meçhuhd, almıp satılmaz, ve ancak imsan zekâsından örülmüş mMahfasalar içinde saklı bir cevhermiş! İflâs etmek üzere olan bir taeiri, ikbalden d bir gözdeyi, hiç re olan bir sanatkârı, clan bir sergerde; nek üzere olan Meselâ günün birinde ilâç kutuları yapan bir fabrikatör görü- Yorsunuz. Artık adı anılmıyor, mali alınmıyor. Zavalh ümidejzlik İçinde... 3 rsn kuruyor. Nerdeyse iflâs edecek! kâ kutusu aşılıyor, adameağırın o dakikaya kü» dar kararan dünyası ışıl 1ş Hemen elinde Kalmiş kutularn birer ucuna birer mâtre ij iyasaya!.. İki yün âpnra bü- tün & ir Yoyo salgır Müflis memnun: «Hap Yapmış, para kapmıştır!.» Bir gün de bir mevki budalası görüyorsunuz. Nasılsa bir mu- balif rüzgür esmiş, efendisi selâmı kesmiştir. Zavallının ağzını bi- Şak açmiyor!... Yalvarıyar, yakarıyor, araya adamlar koyuyor, ner deyso eözden düşecek! Ta: €afırın kararmak üzere olan bal bulup huzura çıkıyor ve öyle bir Fan!... İki saat sonra bütün memlekette onun adı geçiyor, boru: Ötüyor!.. Mevki budalası memnun: «Hap yapmış, ikbal kapıştı Ve nihayet günlerden gün bir de bakıyorsunuz ki, ha Aahası diye dört dönen bir devlet de bu hapa baş vurmı Kutusu açılmış, ailem etmiş, kallem etmiş, akla gelmedik icadlarla «hap yapmış, ülke kapmıştir!» Bir bakişte imrenilecek formüi!,. İnsanın darısı başıma di- yereği geliyor, amma yoyo bir yaz yağmuru gibi geldi, geçti!.. Mev- ki « Dağıkık mısralar bu kubbede bir boş Hayat sahasının da nereye varacağı malüm!, FOTOGRAF Akşamda bu bir sene &vve hifede, böyle Yalar! hası iL felâketiç xlidir! C mek iste Ins eskitmemek için başka er- ın yapmak gibi liga duru ki kocası kek'etle'ümür sürert... Propaganda harbinin bir kurbanı / zel bir sâbah dekoru içinde Bütün yolevlarda şehre çıkmak Vapurdan sarkıtılacaz ! giriyoruz için hazırlık var, merdivenin bi, kadır Acaba neden kaptan! rile seyahatleri âdet olmamı lendi. Bunun cevabını bay Amca verdi: — İnsaf et bayım, dedi, ikide bir karaya olurmağa gemi mi dayanır? k “ Şehre çıkar çıkmaz bir makine Jâfıdır başladı kine aşağı, makine yukarı! Bir Trabzonlu izah etti: — Neden mem, otomobile burada makine derler! y Amca gülümsiyerek: — Et makin den kinaye olmalı, dedi. * bil- gazetecilerle tani$- Trabzonda 1 Amcaya bir mes- mak oldu. Bu âr ttalar; küt hemen Kulağıma eğildi uat kanunu için ideal bir ai . Eskiden deve kürvansa- » binanın önündeki rengürenk | simdi de | saray ci k büyük değil, de anlarmın göçlükleri — Trabzona gelip de Kisarnaya gitme- mek olmaz! dediler. Ve meşhur yınun kaynağına kadar gittik, Şöhretinin. | büyüklüğüne mukabil derin bir tavazu İçi- ne gömülü bir yer. B ist: — G civar h bay Amöa, Gerdi, elde istenen her yerde Hep otome kıymeti bilir; o ka- üstüne düşer!... Unut ez de gider, dere | suya değil TAHL I, aramızda yaşı suyu İçer) Bay Amca: — Olabilir, dedi, biz de çeşid geşld memba suları civarında otururuz da gene Terkos suyu içeriz! * Şehrin sokaklarında gezen her kadınım elinde açık bir şemsiye var. Bu manzala bay Amcaya Chamiberlaini hatırlatmış ol- perver kadınlarınız var! * Şehir klübünü gezdik. Güzel bir bina. mları ve bir büyük bir ayun salonu var. Sokağa çıkınca bay Amca kolumu dürttü: — Şu realitenin güzelliğine bak bele! yeri gösterdi Baklım, hekikat daki binanın kaj resi» yazılıydı!... klübün tam karşısı sında «Trabzon icra dal- Trabzonun en pteşhur ve mukaddes Ye- k köşkünün bahçesindeyiz. Acaba neden şu yerlerde Atanın sıl olabilirdi ki © yıldız güneşti, dedi * rken vapurun etrafı rla doldu. Bamla değil, bii Trabzondan yie gelen ki bahçeleri gibi, sazlı ve İçi ruz: Kıça yerleştirilmiş mang iklâr kızarıyor, denize sarkısılmış lered rakilar, sular soğuyor. Ortada mı ve mezelerle dolu bir sofra, Rirafında hâbre yiyip içiyorlar. Bay Amca, - Gördün mü Boğaz sefasını, dedi, birim Şirketi Hayriyenin'Boğaz sefaları gibi s3 (Arkası haftaya) !.. Bir takayı Haydi Allah selâmet versin!... Şişhane yokuşunun başı. Vakit öğle üzeri, Caddenin en civcivi zamam. Nakil vasıtalarının bütün motörleri fayrapi. Burada şoförle vatmanın kağşunna babası çıksa nafile. “ Tramvay koşuyor, otobüsler koşuyor. motosikletler “koşuyor, otomobiller koşuyor, kamyonlar koşuyor, bisikletler koşuyor, hat- tâ yayalar koşuyor! Hem yokuş aşağı, hem yokuş yukarı akan acaip bir nehir.. Insana öyle geliyor ki, bu yokuşa biz kaplumbağa konsa © da köşacakl.. Yokuşun başında birden bir duraklama oluoyr, Molörler sü- suyor. Tramvaylar, otobüsler, otomobiller, kamyonlar, motosikist- der duruyor, Sanki haşmellâ motör hazretlerinin nutku tutulmuş, dizleri nin bağı çözülüp olduğu yerde Kalmiştır!... Herkes telişta. Otobüslerin, otomobillerin, tramvayların pencerelerinden ba- kan gözler faltaşı gibi. Arkada kalan meraklılar arasında bir sual - cevap yarısı bag- — Ne oldu?.. — Bilmem!.. — Acaba bir çocuk mu esildi?.. — Öyle olsa bağrışmalar olur birader!.. Cankurtaran otomobili mi geğiyor?... — Zannetmem, onun sesi işitilirdi!, — Eelki bir cenaze alayıdır!.. — Hayır, değil!.. Görünürde çelenk yızınları yok!... — Resmi geçld mi acaba?.. — Öyle amma bugün bayram değil, seyran değil... — Sakın düğün alayı olmasın?... — Yok canım, şimdi yolları kesecek düğün alayı meredeP.. İsraf yasağı var!.. Galiba yol ziftleniyor!... a — Öyle kokusu gelir bayım... — Ya nedir)... Evet astım en müthiş kuvvetine p8s dedirten bü kuvvet ne- dir Nihayet ileride birikmiş otomobillerin, tramvayların önünden yükselen sarı bir toz bulutu suallere cevap veriyor: Kuledibi sokağından çıkan bir koyun sürüsü tramvay yolu- nu kutedörek karşıya, Kasımpaşaya İnen yola geçiyor!... — Haydi Allah selâmet versin! İLLERİ!... r kalan bu tahlillerçök beğenilmiş ve âdeta mizahi bir antoloji olmuştu!... Şimdi gene bu nam altında Ye nn muhtelif insan tiple; Atıcı ve yara bir tip. Bazen «E dağları ben yar; tım!» dediği Herkesin öpülür âmma her yerden dör “ay ındır: Bir ikbal düş | Zünü, babası bile alsa, tanımazAs ait olacaktır.) Heveskâr bi Bunda herşey | ha iki şeye hevesi yoktur: Birşey bir adam: olmağat..'< 4