Rindlerin hayatı Halide Edib'e sanatte ve fikirde ulvi varlığına derin hürmetle Ba'zan kader, gelen bora halinde, zorludur; Dağlar nasıl bakarsa siyah ufka öyle bak! Ba'zanda cevreden nece bir âdem oğludur, Görmek değil düşünmeğe bigâne kal! Bırak! Dindâr adam tevekkülü, rikkatle, herkese İsâyı çarmığında, uzaktan, hatırlatır. Bir arslan esniyor gibi engin vakar ise Rind'in belâya karşı kayıdsızlığındadır. Yahya Kemal Belediyenin tasdikli listesi ve garsonlarla patronlar elediye, halka mahsus eğlence ve istirahat mahallerinde fahiş fiat isteme hüdiselerine bir nihayet vermek üzere yenilip içilen şeylerin fiatlerini o gösteren listeler hazırladı. Üzerinde yazılı rakamlar B& lediye tarafından kabul ve tasdik edilen bu listelerin umumi yerlerde müşterilerin gözü önünde bulundurulması da verilen emirler arasındadır. — | Dün akşam bir lokantada şöyle bir hâdise cereyan etti: Yanımdaki masada üç şişman zat yemek yiyor, üçü de boğazına düşkün, garson ma- Saya mülemadiyen yemek ve bira taşımakla meşgul, Nihayet hesap zamani | geldi; garson kulağının arkasındaki kalemi eline alıp tükürükleye tükü- rükleye uzun bir kâğıdı rakamlarla doldurdu ve sevimli olmaya gayret eden yüzünden tebessümler odöküle döküle şişman zatların en şişmanına uzattı teri pusulaya Şöyle bir baktı ve «Fazla yazmışsınız, dedi, bif- | tek beş değil, dörttür, birayı on yazmışsınız amma dokuz şişe içtik. Son- ra bira fiatlerinde de bir fazlalık görüyorum. Şu tabağın içinde getirdiği- biz üç turupla iki biber niçin 25 kuruş olsun. Garson hesabında asla yanılmaz bir adam olduğunu iddiaya kalkıştı- ği, fakat şişman zatın da sesini perde perde yükseltmeğe başladığı sırada kasa başında oturan patron masaya geldi; hâdiseye müdahale etti. Pusu- laya baktı, garsona öfkeli bir nazar atletti ve müşterilere dönerek «Af buyurunuz, dedi, bu garson yenidir. Biranın şişesini 55 den yazmış amma 35 olacak, biberle turup da 12,5 kuruştur. Ben şimdi icap eden tashihatı Yapıp pusulayı size takdim ederim.» Garsonu yanma alıp gitti. Biraz sonra gelen liste 120 kuruş kadar | noksandı. Şişman zat tekrar pusulayı aldı: «Yine fazla, dedi, imkânı yok bu kadar olamaz. Siz bana Belediyenin tasdikli listesini getiriniz, onu bir göreyim.» Bu söz söylenir söylenmez derin bir süküt oldu, garson atıldı, patron atıldı. Pusulaya daha yüz kuruşun hataen girdiği meydana çıkarıldı. Şişman zat hesabı tesviye etti, Garsonla patron masadan uzaklaşınca yüzü gülen şişman zat: «Ne za- man, getir ba m Belediyenin tasdikli listesini desem etekleri tutuşu- yor, fakat bir gün olsun bana tasdikli listeyi getirmediler. Doğrusu tuhaf bir liste bu.» diye söyleniyordu. ŞEVKET RADO Reisicümhur İsmet İnönü ve muhterem refikaları Ankarada pazar günkü at yarışlarında bulunmuşlardır. Yukarda Cümhurreisi, Adliye Vekili B. Fethi Okyarla birlikte-yarışı takip ederken görünüyor. Tahtelbahirlerin en büyük düşmanı en çok korktukları şey su bombalarıdır. Bu bombalar ir ne İsabet etmeyip civarında patlasalar bile denizi karıştı- eğer ve tahtelbahirin nazik âletlerini bozarlar, Yukarıdaki resim» de Layyareden slılan ve tahtelbabirin 15 metre uzağında patlayan bir bomba görünüyor kg ai Hafif atlatılan bir bombardıman ile bir hastalık — Meryemana kandili etrafındaki resimler — Bir müslüman, bir protestan ve bir katolik teslisi Rusların Sinop limanına sokup sahile yanaşmış denecek kadar yak- laştırdıkları harp gemileri ufacık tor- pidolardan mürekkepti, Çirkin, kor. kunç hayvanların bile nasıl, yavrula- rı zarif ve sevimli olur, okşamak ihti. yacı verirse bunlar da öyleydi; o gün bir havuz gibi sakin, üç tarafı yeşil ve sabah güneşi altında eski mineli saat kapaklarındaki İsviçre gölleri tablosu kadar cilâlı, renkli duran körfezde bi- rer süs, birer oyuncak, hoş bir şey idi- ler; binmek, gezmek, düdüğünü > mek, projektörünü çevirmek, topu- nu, torpilini kurcalamak, hülâsa ço- cukçasına eğlenmek arzusu duyurabi- lirlerdi... Fakat bunun için havada bir neşe, bir şenlik hali sezilmeliydi. Bilâ- kis sokaklara Hülâgü han ordusu uğ- memleket sessizliği, hare- ketsizliği çöküvermişti; herkes evine kapanmış, bodrumlara sığınmış; el ayak çekilmiş, kasaba kuş uçmaz, ker- van göçmez, yılan bağrını sürümez bir hale girmişti, Kasırga kopmadan evvelki o müthiş durgunluk içinde bütün kulaklar bombardıman sesini kolluyordu. Romanlarda, hikâyelerde, üzerleri- ne tabanca namlusu uzanmiş adam- ların ağzından bir takım tarifler, tas- virler yaparlar: Silâhın minimini ka- ra ağzı açılır, açılır, büyür ve geniş- ler, gittikçe siyahlaşır ve korkunçla- r karanlık, derin kuyuya dö- , İnsan içine yuvarlanıyorum sanırmış, gözlerini ayıramaz, müvâ- zenesini bulamazmış... Hayatta be- nim başımdan o kabil bir hâdise geç- mediği için bu tarifleri kuvveti! bul- makla beraber, fi'len tecrübe etmedi. ğimden tam surette heyecanın: düya- mamıştım, Vakta ki evin üst katından liman tım ve top ağızlarının Üze- Ti ildiğini gördüm;“sandım”ki hai silâhın hedefi yalnız benim; san- ki tor;dolar bütün kasaban'n içinde araya araya yalnız beni bulmuşlar, beni varmağa karar vermişlerdi; mer- miler, doğruca benim göğsümde pat- lıyacak'ardı. Her birinin ağzında bi- rer göz görüyordum, bara bakan ve ciğetimi delmeği tasarlıyan hain göz- ler! Gözlerimi onlardan ayıramıyordum. 'Tam o sırada gömi güvertesinde bir şimşek çaktı, el ayası kadar ufak ve hafif br duman tabakası sezer gibi olurken de müthiş bir sarsıntı ve gümbürtü odayı, camları, beni yeri- mizden oynattı; dam çöktü, duvarlar göştü, yer yarıldı, hepimiz, her şey yerin dibine indik sandım, Bir patlayış daha, bir daha, bir da- ha... Az'sonra farkettim ki hâlâ ayakta- yun ve âkıbetimi daha endişesiz, da- ha heyecansız düşünmekteyim. (Ma dem ki düşünüyorum, demek mevcu- dum!) Hâlâ ev, temelleri üstünde be- nim gibi sapasağlamdır, hattâ belki, benim gibi de düşünmektedir. Büyük felâketler, yangınlar, zelzeleler, bom- bardımanlar esnasında bilmem dik- katinize çarptı mı, binalar ve ağaç- lar âdeta, derin bir düşünceye dalar- lar; heybetli şekillerine uygun bir va- karlı mütefekkir hali alırlar; her bi- ri Rodin'in meşhur heykeli kesilmiş- tir, İnsanlar koşuşur, kaçışır, çırpınır, hâykırırken yerlerine mıhlı, temkinli, kadre razi duruşları onlara bir filo. &ol ve İşkence sırasını kayıtsızca bek- liyen bir din ehli mfneviyeti verir, kıymetlerini yükseltir, Zannedilir ki kendi kendilerine şöyle düşünmeğe koyulmuşlardır: «O kadar itina ile, yıllarca emek sarfolunarak özenile be- zenile vücud bulmuştuk. Şimdi, hiç- ten yere yok olmaklığımız reva mi dır? Tabiat ve İnsanlar ne kadar za- lim, ne derece hesapsız, hissiz ve müs- #£,.. Hepsine yuh olsunis Bir baş- larını sallamadıkları eksiktir. Gençliğimde bana, eşyada hayat, his ve düşünce farzetmek illeti ârız olmuştu. Meselâ duvardaki lâvha çar- pık mı asılmış, kanapenin üstüne ce- ketimi bumburuşuk mu atavermişim, sanırdım ki bu vaziyetlerinden o eşya rahatsız olmaktadır; lisanı hallerle «Bizi bu şekilden kurtar!s diyorlar, Çoğu defa, yatağımdan kalkıp lâvha- yı hizasına getirir, elbisemi askıya veya iskemlenin arkasına geçirirdim. «Oh, derdim, artık rahata kavuştu. lar.» Böylece, hafifinden başlıyan il let bütün eşyada ıztırap ve hicran duyguları olduğu kanaatine kadar ile- rileme alâmetleri gösterdi; teki kırılan bir çift vazonun, günleröe, eşinin ma- | temini tuttuğuna inanmağa ve acı- sına, uzaktan uzağa işlirake koyul- muştum. Canlıların derdi yetmiyor- muş gibi üzerime bir de cemadatın azabını yüklenmiştim. Buna ne taze yüreğim, ne de genç dimağım taham- mül edebilirdi. Bir gün bir dal keser- ken bana dal acı çekiyor gibi geldi; kestikten sonra da onu alıp giderken ağacın arkamdan, yavrusu kolların- dan zorla koparılıp götürülen bir ana hicranile baktığını vehmettim; gidişi. mi beğenmedim. Bereket ki irsi bir hastalığım olmadığı cihetle iradem galebe etti de çabuk kurtuldum. Yok- sa Guy de Maupassant gibi bana da bir şifa yurdu çoktan son meske ve deli gömleği son libasım olac: Zaten o illete bu muharririn cinnet nöbetleri geçirdiği sıralarda yazdığı birkaç hikâye sebep olmuştu. Daha doğrusu ben o zamanki aklımla on- dan daha delice mevzular bulmak için beynimi yorarken, daha orijinal görünmeğe çabalarken bu meraka tutulmuştum. Ağaca bir taş attım Düşmedi taşım, düşmedi taşım! Ben taşımı isterim! ayarında orijinaliteler yapan genç şairler, fütürist ve dadaistler için şu hatıra bir hikmet ve ikaz taşısa ge- rektir, . Bombardıman kesilip torpidolar uzaklastıktan sonra halk sokaklara ve deniz kenarına yayıldı. Baktık li- manda, kıyı boyu, bir eksiklik, bir boşluk, acaip, şeametli bir ferahlık var. Meğerse Rus filotillâsı bizim bü- tün takaları batırmış. O takalar ki karıncalar gibi, hemen hemen cüsse- lerinden daha büyük ve ağır yükleri acele acele, bata çıka, bin zorlukla ve meharetle taşırlar, Karadeniz kasa- balarını biribirlerine ve İstanbula bağ- larlardı; tek nakil vasıtamızı, ticaret flomuzu onlar teşkil ederdi. Bizim için bir takanın kaybi, İngiltere için bir koca şilebin batması derecesinde zararlı idi, Bu üzüntüye bir de endişe ilâve edil. di: Hükümet, şuraya buraya siperler kazdırdı ve şehirde yaşları altmişi geçkin, köylü kıyafetli, omuzlarında kayış yerine iple asılmış paslı silâhlar, bir takım başıbozuk askerler peyda ol- du. Bunlar, yeni bir ziyaret vukuun- da karaya Rus ordusu çıkarılmak te- şebbüsünde bulunulursa mukabele İzmirde bir kalpazan yakalandı İzmir (Akşam) — Kalp 25 ve 50 kuruşluk imal eden bir kalpazan bu- rada zabıta tarafından yakalanmıştır. Kalpazanın dükkânında kalp para imaline mahsus bir kilo kadar ma- den, bir bakır kepçe, 3 tane yirmi beş kuruşluk alçı kalıbı bulunmuştur. Ayrıca bir tane de 50 kuruşluk ima» line mahsus alçı kalıbı elde edilmiş- tir. Suçlu istievabında bu kalıpları Ali adında birinin imal ettiğini söyle- miştir. Tahkikata ehemmiyetle de- vam edilmektedir, İspanya babriyelilerinin altı ayı geçmiyen hapis cezaları affedildi Madrit 2 (A.A.) — General Fran. co'nun bir kararnamesi, nasyonalist- lerin zaferindenberi askeri mahke- meler tarafından 6 ayı geçmiyen ha- pis cezalarına mahküm edilmiş olan ve dahili harpten evvel malkeme- lerde bir ilişiği bulunmayan bütün bahriyelilerin affnı natık bulun- maktadır. General Franco'nun ayni affı umu- miyi sivillere de teşmil edeceği söy- lenmektedir, için hazırlanmışlardı. Yani Sinop müstahkem bir mevki haline sokulu- yordu. Bu derme çatma mangülar ve sekiz, on hendek düşmanın gözüne ilişirse işte asıl o zaman kızılca kiya- met kopacaktı. Rum ehalinin ödü koptu. O Rum ehali ki hepsinin evinde, misafir odalarının baş süsü bir Mer- yemana kandili ve etrafında Yunan hanedanile beraber Çar ve Çariçenin resimleri idi, Bu resimleri bizim yaş- takiler pek iyi hatırlarlar: Acaip bir ecza kokusu neşreden bir boya İle basılmıştı; çiğ renkli, pırıl pırıl, ruh- Süz ve fazla özenti, soğuk şeylerdi. Sanki canlı insanların fotoğrafı değil. di; balmumu heykellerden, şeker We yapılmış bebeklerden kopye edilmişti; bu krallar ve kraliçeler camdan, ve kumaştan dökülmüş ve örülmüş ka- dar hararetsiz, yapma dururlardı. İlle yanaklarının alı, o gözlerinin mavisi firuzelere taş çıkarırdı. Asıl tuhafı, meşrutiyet bize bunları tak- lid ettirdi; Beşinci Mehmed Reşadın ve o zamanki veliaht İzzeddin efendi- nin resimlerini ayni kokulu boyalar- la, ayni parlak kâğıtlara ve ayni sa- natkârlıkla bastık; onların da yanak. ları al aldı; birisinin masmavi gözleri ve ikisinin de sapsarı formaları var- dı. Sultan Reşadın başı elmasiye gi- bi jelâtinden imal edilmişe benzemiş- ti; çok sarsılırsa yarılıp bir yana ka: yacağından ve fazla sıcak görürse eriyip akacağından kurkulabilirdi. «Aman sarsmayınız, sobaya yaklaştır. mayınız!» diye yalvaran bir lisanı hali, bir melül ve bön bakışı, bunca senedir, hâlâ gözümün önünden git- miyor, Millet bütün gayrete rağmen bu resimlere iltifat edemedi; rejimci- lerin devam ettikleri mahalle kalıve- lerine ve meyhanelere astırılmış olan- larda ocak isi ve-sigara zifiri altında örtülüp unutuldu. ğ Cihan harbi esnasında gene onun Almanyada, Alman görüşile basılan kızıl mantolu, kılıç kabzası burnuna kadar yanaşmış, ak sakalına rağmen cihangir ve Hohenzolerm edalı biçare resmini ve Kayzer Vilhelm ile impa- rator Fransua Jozef arasına kondu. rulmuş üçüzlü tablosunu mülareke fırtınası (o Hindenburgunkiler gibi nerede bulduysa yerinden söküp at- mıştı, Bu son resminde Osmanlıların. Cihadı ekber padişahı, iki müteassıp. imparator srasında, birinin dik bıyık» larına, öbürünün düşük favorilerine şaşmış, «lâhavle> çekiyor gibi görü. nür ve şöyle mırıldandığı sanılırdı; — Bu bıçkın protestan ile süngü. sü düşük Katolik krallar arasında b» him işim ne? Hâşâ sümme hâşa, bu münasebetsiz «teslis» e beni ne diye soktular? REFİK HALİD Yunanistanda lüks eşyaya resim kondu Atina 2 — Yunanistanda lüks 6$- ya üzerine resim konmuştur, Başve. kil, enternasyonal buhran sebebile doğan fevkalâde ihtiyaçları karşıla kadar edecek bazı tedbirler alındığını söylemiştir. Holantse Bank-üni N Meskür Bankanın 1938/939 senesi hisye- darlar Umumi Ney'eti bu ayın IS Amsterdam'da toplanacağını haber aldık. Senelik rapor, işlerin yeniden inkişafı Gi mâni olan ve bütün sene devam eden &- yasi gerginliğe rağmen memnuniyet veris ci neticeler elde edildiğini göstermektedir. Biri Venezuella'da Maracaibo'da ve diğeri de Rotterdam'da olmak üzere iki yeni be açılmıştır ki bu da iş ve münasebeti rin büyümesine salk olmuştur. Bilân- çonun yekünunun 78.000.000.— F'lorindeğ 89.000.000. — Florine yükselmesi, Bankanmığ inkişaf ettiğini göstermektedir. p Banka umum müdürlüğü « geçen sene olduğu gibi - bu sene de *5 8 temettü tep- si edilmesini teklif edecektir ki bu suretle hissedarlara - Bankanın 25 inci yıldönümü münasebetile geçen mart ayında © 2 niş- betinde fevkalâde tevziai yapılmış O Buna göre - coman © 8 temeldü | |