O gün Ahmed Hamdinin yaziha- mesinde büyük bir faaliyet göze çar- Payordu. Büyük masanın etrafında hara ek kişi toplanmış- Bay Hamdi 'Tamkazak, masanın baştarafında oturuyordu. Saat dört buçuğa gelince Hamdi ayağa kalktı. İs başında oturan arkadaşla- — keki dedi, bugün bura- ya kurmak üzere bulunduğumuz «Kazak kocalar klübü; nün nizam- nâmesini yapmak için geldik. Ameri- ka gibi medeni bir diyarda «Sakallı- lar cemiyetiz, «Uzun bıyıklılar cemi- yetis, «Batıl itikadlara inanmıyanlar klübü» gibi teşekküller var. Neden bizde bir «Kazak kocalar klübüz ol- masın... Unutmayalım ki kazaklık er- kekliğin şanındandır. Kazak sıfatını hak etmeğe lâyık olan kahraman ko- calar neden bir birlik etrafında top- lanmasınlar... Değil mi efendim? Masanın etrafından: — Münasip!. Çok doğru! Pek yerinde!.. sözleri yükseldi. Bay Ham- di Tamkazak sözlerine devam etti: — Şimdi, biz kazak kocalar ne gibi şeylerle mücadele edeceğimizi mad- de madde tesbit edelim... Herkes fik- rini söylesin... İcap ederse bu fikirler etrafında münakaşa edebiliriz... Bunun üzerine masanın bir köşe- sinde oturan, slkolden burunun ucu domates gibi kızarmış bir zat ayağa kalktı: — Yazınız efendim... dedi, birinci madde şu: «Bir kazak koca evine hangi saatte gelirse gelsin, genç kal- dığından dolayı karısına katiyen izâ- hat vermeğe mecbur değildir.» Nasıl münaspi değil mi? Masanın etrafında oturanlar hep birden bağırdılar: — Çok münasip!.. Çok münasip!.. Hamdi 'Tamkazak masanın üzerin- de duran küçük çıngırağı iki kere salladı. Arkadaşlarını susturduktan sonra: — Bu madde ittifakla kabul edil- miştir. Nizamnameye yazdım... Di- ğer maddelere geçelim... Söz istiyen var mı? — Söz istiyorum efendim... İkinci madde ölârak şunu teklif ediyorum: «Bir kazak koca karısının siparişi Üzerine akşamüstleri Balıkpazarın- dan bir sürü paket yüklenip evine dönmeğe mecbur değildir.» Masanın etrafında oturanlar gene seslenmeğe başladılar: — Pek doğrul. — Hakikaten akşamüzerleri o ka- dar yorgunluktan sonra bir de böyle beş altı paketle eve dönmek çok ağır bir iş,.. Erkekleri bundan kurtarmak lâzımdır... Hamdi Tamkazak gene çıngırağı salladı: — Bu maddeyi reye koyüyorum *fendim... Kabul edenler ellerini kak dırsınlar... Bir anda bütün eller havaya kalktı. Hamdi Tamkazak: — Bu madde detam bir ittifak- Ia kabul edilmiştir. Kaydediyorum... Başka tekliflere geçelim... Şişman bir zat parmağile masanın kenarını tıkırdatarak: — Söz istiyorum efendim... Bende- miz de üçüncü madde olarak şunu teklif ederim: «Bir koca hiç bir su- rTetle ev İşlerini görmeğe mecbur de- r> Bu sefer de etraftan: — Münasiptir!.. sesleri yükseldi. Yakat masanın öbür ucunda oturan ufaketefek bir adamı ayağa kalkarak söz aldı: -— Bu maddeyi daha >2iyade izah *tsek iyi olur kanaatindeyim... Me- #elâ görmeğe mecbur olmadığımız ev İşlerini birer birer birer, cedvel ha- | Mnde tesbit edelim. Ben aklıma ge | söylüyorum: 1 — Bulaşık, 2 — Çamaşır, 3 — ık süpürme, 4 — Cam silme, Yi Yemek pişirme, 6 — Sofra kur- Kazâk kocaların yapmağa mecbur olmadıkları işler madde madde sayı- İP döküldü. En sonunda harareti bir kazak aşka gelerek bağırdı: — Evde hle bir iş görmiyeceğiz... tA bir salata bile yapmıyacağız... — Evet, evet bir salata bile > vacağızlı. KAZAKLAR gün Ahmed — Yapmıyacağız!.. ya... Kazakların müzekereleri gittikçe alevleniyordu. Kazak kocalar klübü- nün nizamnamesine belki yüzden fazla madde ilâve edilmişti. Saat €peyce ilerlemişti. Bir aralık telefon çaldı. Ateşli kazaklardan birini karı- sı arıyordu. Telefondan çağırılan büyük bir te- lâş içinde İskemleleri devirerek koş- tu. Biraz sonra onun telefon başında sesi işitiliyordu! — Vallahi karıcığım buradayım... Hiç bir yere gittiğim yok monoşcu- de mühim bir mesele etrafında mü- zâkere ediyorduk elmasım!... Emre- dersin güzelim... Şimdi hemen geli- yorum ciğerimin köşesi... Hemen 'Telefonda konuşan zat gene bü- yük bir telâş ve heyecan içinde arka- daşlarının yanına döndü: — Aman, dedi, fevkalâde bir vaka zuhur etti. Bendeniz gidiyorum... Bir Saniye duramam. hemen gitmeli yim. hayati bir mesele... Yarınki iç- timaımızda muhakkak bulunurum... Allaha ısmaladık. Böyle şöyliyerek kapıdan dışarı fır- ladı. O kadar telâş içinde İdi ki şap- kasını bile unutmuştu. Masanın etrafındaki öteki kazaklar konuşmalarına devam ediyorlardı! — Nizannameye bir madde daha İlâve edelim: «Bir Kadın hiç bir su- retle kocasının inik karıştıra- maz» Etraftan gene; — Mükemmel... Doğrul... yükseldi. Telefon İkinci defa çaldı, içlerin- den birisini daha karısı arıyordu. Telefonda çağırılan hemen fırladı. Biraz sonra onun sesi de işitiliyordu: — Emredersin nonoşum... Şimdi hemen Balıkpazarına gidiyorum... Ne İstiyorsun? Rt... Tereyağ... Pey- | nir... Üzüm, armat, yeşil zeytin, do- mates, kesme şeker, pirinç değil mi? Hepsini alınm... Peki kancığım... Hamala vermem... Otomobile de bin- mem... Emrdersin nonoşum, kendim taşırım... Zaten kaç parça eşya ki... Bu emirleri alan kazak ta hemen çıktı, gitti, Telefon gene çaldı. Bu se- fer Hamdi Tamkazağı karısı arıyor- du. O da koştu. Arkadaşları Hamdi 'Tamkazağın sesini işitiyorlardı: — Şimdi geliyorum şekerim... Bu- Jaşıkları yıkarım. Sofrayı kurarım... Buzu kırarım... Salataları yapa rım... Sen hiç üzülme... İstediğin ye- re git... Gelince sofrayı hazır bulur- sun!... Hamdi Tamkazak telâş içinde sap- kasını alirken arkadaşlarına; — Aman, dedi, içtima: yarına te- hir ediyorum... Hemen yola çıkmak Hep beraber sokağa çıktılar, Köp- rünün üzerinde. birbirlerinden ayrı- lacakları zaman Hamdi Tamkazak; — Aman, dedi, bü nizamname bende kaldı. Ben bunu eve götüre- mem. Belki kaybolur, bunu içiniz den birisi alsın, yarım getirsin, Maddeler etrafında konuşuruz. Kazaklar birer 'birer özür dilediler: — Ben nizamnameyi eve gölüre- — Ben dalgın bir adamım. Kaybe- derim... — Benim de ceplerimi karıştırır Jay Nizamnameyi yanıma alamam!... Ne yapacaklarını şaşırmışlardı, Ni- ahyet buna da bir çare buldular, Ni- zamnameyi ertesi günü tekrar alıp maddeleri müzakere etmek Üzere Köprüdeki emanetçi Sultanaya bı- rTaktılar. Acele ve telâş içinde evleri- ne koştular. Hikmet Feridun Es Zorla değil Sesleri İş bulmak için a Uzun, uzun düşünmeğe hacet yok! «Akşamsa bir KÜÇÜK “İLÂN | | | ! öka ! Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dalga 148 m. JEZKe/K İNK. Ankara Radyosu TAG. 1814m. 15105 Ke/#. 20Kw. Radyosu TAP. 70m. 9465Kc/&. B0Kw. TÜRKİYE SAATİLE Pazartesi 11/7/939 1240: Program, 1245: Türk müziği -P1, 13: Memleket sast ayurı, ajans ve metao- roloji haberleri, 13,15 - 14: Müzik (Ka- mişik program - Pİ). 19: Program, a Müzik (Senfonik plâklar), Türk müziği (Pasl he- yeti, N, Mili musikilere dair 4 öncü konuşma (Fin müsikisi - Halli Bedi Yö- netkem), 2030: Memleket saat ayarı, ajan ve meteoroloji haberleri, 2080: Türk mu- ği: 1 — Lemi - Hicaz şarkı - Neşem emelim, 2 — Faizenin - Acemaşiran şar- kı - Kime halim diyeyim, $ — Neyzen Burhanın - Suzinik şarkı - Hayli demdir, 4 — Sultaniyegâh peşrevi, 8 — Dede Sultaniyegâh ikinei beste © Canü dilimiz, - Bultaniyegâh şarkı - Andıkça geçen günleri, $ —iemi - Ferabfeza şar- kı - Dinlerdi başım dün gece, 10 — Arif bey - Sultaniyegâh saz sermalsi, 2130: Ko- nuşma (Doktorun santi), 2145: Neşeli plöklar - R.. 2150: Müzik (Solistler - Pl), 22: Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip. Aşkın): 1 — Alois Paehernegg - Viyana cazibesi, 2 — Hermann Dosial - Marş. 3 — Saint - Sacns - Mahramanlar marşı, 4 — Betthoven - Bir dosta, 5 — Hans Sehnelder - Tirol dağlarının halk şarkı ve danslarından potpur, 6 — Mannfred - Bir karnaval hülyas İnter- mez20, 7 — Drigo - Esmeralda baletinden ağır vals No. 3, 23: Son ajans haberleri, ziraat, esham, tabvllât, kambiyo - nukud borsası (flat), 23.20: Müzik (Cazband - Pİ), 2955 - 24: Yarınki program. Avrupa istasyonları Saat 2 de Münih 20.20 dans — Prag 2025 karışık muzika — Athlone 20,15 orkestra — Bu- hafif muxika — Tonlonse 2045 dana. Saat Zi de Berin, Bresiav ve Viyana 21,15 karışık muzika — Frankfurt, Ştuttgart 2115 ka- rışık muzika — Hamburg 71,15 hafif mu- — Königsberg 2135 orkestra — Leipzig 21,15 hafif muzika — Münih 21,15 wvalsler ve baletler — Bari 2115 Yunanca | neşriyat — Belgrad 21,30 salon muzikası — Beromünster 21 gala temsili, Bizet'nin «Carmen» operası — Bordo 2145 or- kestra — Budapeşie 21 Fioravanti'nin «Komediyenler. operası — Bükreş 2125 Beethoven'in Kreutzer sonati (plâkla) — Laibach Grenoble213ü - 7340 konser — 21,30 gitara triyosu — Lille 2130 - 24,0 konser — Limoges 7130 - 7530 Fransız muzikası — Lyon 2130 - 23.30 karışık mu- zika — Paris P. T. T. 2130 hafif muzi- ka — Sofya 21,50 hafıf muzika — Toulouse 21,35 hafif muzika ve marşlar, Saat de Kolonya 22 hafif muzika — Brüm 22 karışık muzika, 2230 Amerikan dans mu- zikası — Milâno 22,30 senfon. konser — Paris P.T.T. 22 salon muzikası — Prewbürg 2215 salon muzikas — Roma 22 operet — Sofya 2240 dans — Sottens 23 3. Strmuss valsleri — Vales Reg. 22 ha- $#if muzika, Saat ide Berlin, Viyana 2330 - 1 karışık muzi- xa — Breslav, Danzig 2330 - | karışık konser — Frankfurt, Leipzig 2330 - 1 ha- fif muzika ve dans — Hamburg, Şiutigart 7040 keman muzikası — Kolanya 234 keman ve orkestra — 2330 dans orkestrası — Münih, Königsberg'den nakil — Budapeşte 23 çingene çalgısı — Bükreş 23,15 konser — Florans 23 salon muzikası, 2320 dans: — Müversum konseri, Saat Wden sonra “ Budapeşte 24 askeri orkestra — Londra 24,10 dans — Roma 24 dans — Frankfurt, Hamburg, Königsbere, Lelpaig ve Ştutt- gari 1 -4 Leipzig ev Hamburgdan naklen gece muzikası, Nöbetçi eczaneler Beyoğlu ciheti: Tünelbaşında Mat- Koviç, Bostanbaşında İtimad, İstiklâl caddesinde Kemal - Rebul, Pangallı crddesinde Halk, Kara- İstanbul (tarafı: başında, Asaf, Karagümrük: Suad, Eminönü: Bakır- Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Bey- koz, Paşabahçe, Anadoluhisarı, Ta- Yazan : İskender Fahreddin Ömerin vurup getirdiği güzel bir av kuşu Leylâyı büsbütün çileden çıkarmıştı Şeyhin Karısı, kızını neşelendirmek | bu hain adamı sen affeder misin? raber gideceğim, anne! Babam beni taş kadar hissiz bir adamın kolları- na attı. Haytun kalesini kolaylıkla fetheden Ömer, benim kalbime de kolayca girebileceğini sanıyor. Hal buki, ben ondan nefret ediyorum. Onu gündüz gözile görmeğe taham- mül edemiyorum. Bereket versin ki, güneş batarken geliyor ve yüzünü iyice göremiyorum. Şeyhin karısı, muztarip kızının yanıma olurdu: — Ondan uzak yaşadıkça, onu sev- mene imkân yoktur, Leylâ! İstersen, Ömere söyliyelim, her gün senin yanında olursun. seninle meşgul olsun. Boş zamanlarında sana savaş hikâyeleri anlatsın. Belki o zaman onu biraz daha sevebilirsin! Leylânın dudaklarında mânelı bir tebessüm belirdi: — Onu ava gönderen benim, annel Onun benim yanımda kalması, beni daha çabuk mezara götürebilir. Ben ou sevemem. Onunla yaşayamam. Benim kalbimde bir sevgi var: (Can) ın sevgisi. Ben ebediyen onun olacağım. Biz onunla sözleştik; bir- biirmizden ayrılamayız, anne! Var- $ın, Ömer, bana muvaffak olmak, benim gözüme ve kalbime girmeğe çalışsın. Ben nasıl ümidle yaşiyor- sam, o da bana kavuşmak ümidile yaşasın. Babama sakın bir şey söy- leme, Beri, iztıraplarımla arkadaş ol- Leylânın gözyaşı çeşme gibi akıyor, İztırapları Sapan Bir av dönüşü ü Leylâpın arkadaşı Haticede ya- nında duruyordu. Ömer birdenbire şaşırdı: — Neden ağlıyorsun, Leylâ? Bak, sana, istediğin gibi güzel ve zarif bir kuş vurdum. Leylâ: — Artık büsbütün gözümden düş- tün, Ömer! - diye bağırdı - Ben seni denemek istemiştim. Can beye böyle bir teklifte bulunsaydım, bana: «Ben, bu kadar zerif bir mahlükün kanile elimi boyayamam!» diye cevap verirdi. Sen, koşarak gittin. dağla- rm en güzel, en zarif kuşunu öldür- dün. bana getirdin! Haydi, artık gözüme görünme! silici Hatice, arkadaşına (o yalvarmağa başladı: — Leylâ! Ömer, zannettiğin ka- dar kalı yürekli ve duygusuz bir er- kek değildir. Senin arzularını yeri- ne getirmek için, istediğin kuşu vu- rüp getirmekte tereddüd etmemiş. Onu mazur gör, Leylâ! Ömer, ne is- tersen yapıyor... Senin uğrunda ca- nını feda etmekten çekinmiyor. Ona karşı bu kadar şiddetli davranma. Bana cevap ver, ey dağların zarif ve sevimli mahlüku! Kendini bana be- gendirmek için, sayısız kuş yuvaları» nı yıkan ve en zarif hayvanların ca- nini yakmaktan çekinmiyen bu eli kanlı canavara ne ceza vermeli? Ömerin gözleri dönmüştü. Bir ku- şun hesabını verecek kadar küçük mek istemiyen Leylânın kocası bir- denbire tersyüzüne döndü — Artık, kozumuzu pâylaşmak 8r- ras geldi. Senin kalbindin bu sevgiyi söküp atmanın yolunu bili- rim, Diye söylenerek, Leylânın çâdırın- dan çıkıp gitti. O günkü av dönüşü çok acı, çok heyecanlı sahneler arzediyordu, Ley- Jânın da hakkı vardı; O, Can bey gibi, bir karıncayı incitmekten çeki- nen hassas bir delikanlı İle seviş mişti. Her erkeği onun duyguları ve temayüllerile ölçüyordu. Bu ölçüler ve bu denemeler elbette ona daima menfi neticeler verecekti. Leylâ, hiç olmazsa, Ömerin, Can bey kadar duy- gulu olmasını İstiyor, onda başka bir meziyet aramıyordu. Halbuki Ömer döğüşçü ve cesur bir yiğitti. Can bey gibi bütün ömrü Fırat boy- Jarındaki sarayda geçmemişti. Ömer cenkten cenge koşan, düşman kabile- lerile daima boğuşan ve her savaşta Üstün gelen bir erkekti. O bu kadar hakarete, daha fazla tahammül ede- mezdi. O gece tenha bir köşeye çe- kildi; düşündü ve son kararını verdi: »- (Can) ın vücudünü ortadan kaldırmalıyım... Başka türlü kurtu- Yuş çaresi yoktur. O zaman Leylâ, Can'dan ümidini kesecek ve bana bağlanacaktır. Ömer, Can beyi öldürmeğe giderken... Kâabilenin eski bir bıçak ve kıç bileyicisi vardı. Araplar ona: «Cuan> derlerdi. Cuan, dalma açlığından bahseder, mütemadiyen yemek yer ve Ömer, Cuan'ın bahçesine gitti. Zaten o küçücük bir kulübede ye- tardı. Kulübenin önündeki bahçede bir kaç hurma ağacı yetiştirmişti, Bu ağaçların gölgesi altında çalışırdı. Ömer hançerini uzattı: — Cuan! dedi, uzun zamandır s8- na hançerimi bilelmemiştim. Biraz sonra yola çıkacağım. Haydi baka- hm, elindeki işleri bırak... Fazla bek- lemeğe vaktim yok. Cuan, Ömerin hançerini kınından — Sizin gibi kahramanların han- çerlerini kınında paslatmasına şaşa- nm, seyid! Ben genç olsaydım, han- çerimi her gün kızıla boyamak için savaştan savaşa, döğüşten döğüşe ko- şardım. — Her zaman cenk olmaz ya, Han- çerimiz paslanmasın diye her gün döğüş mü yapalım? — Yiğit, döğüşmekle övünür, seyidi Kaç kere cenge gittin şimdiye kada? — Yirmiyi geçti. — Pek az. Ben gençliğinme kırk- tan fazla cenge gittim Kabileler aramnda yaptığımız kavgaların sayı- sını unuttum. — Bütün ömrümüz kan dökmek- le, boğuşmakla mı geçecek?... Cuan, hançeri bilemeğe başladı: — Dünya böyle kurulmuş, seyidi! Bulh, daima, çok iyi döğüşen insan- larndır. İcabımda kendisini kavgaya hazırlamıyan Kimseler oyenilmeğe mahkümdur, — Ben her zaman döğüşen ve ken- disini döğüşe hazırlıyan bir adamım. Boğuşmaktan yılmam. — O halde bu sefer de zafer s6 nindir, seyid! Hiç merak etme... Hançerini çok iyi biledim. Bir ham- lede hasmının barsaklarını yere dö- kebilirsin! — Bu sefer harbe gitmiyorum, Cuam! Silâhtan korkan ve karmcayı ünün li