far e Ka Evvel zaman içinde İkinci Vilhelm nahiye müdürünün kıs- rağının başlığını beğenmiş, çekip almış! İkinci Vilhelm hayvanların denizde banyo yaptırılmasına bizzat nezaret ediyor İkinci Vilhelm Yafaya . giderken birkaç muhafızla kervandan ayrıldı, Atını ileri sürdü. İmparateriçe me rak etmeğe başlamıştı. Kervanın ha- reketinden biraz evvel (imparatoriçe Viktoryanm çok nazikâne olan ima ve işareti üzerine) yanıma yolu bilen bir zaptiye süvarisi alarak sw hili takiben kumlar üzerinde koş mağa başladım. Saat sabahın altısı idi, Sırtımda bir-maşlah, başımda bir agel vardı. Bereket versin beraberimizde içecek suyumuz da vardı. Mevsim son ba har olmasına rağmen güneş yine bi- aman ve bir türlü yerinde durmayan şahane misafirin arkasından koşmak keyfiyeti (bir eski tabir ile) hakka ki yaman idi. Fakat sahile çarpan dalgaların feşafeşi, denizin getirdi- ği hafif bir rüzgür imdadıma yetişi- yordu, Yanımdaki zaptiye bir aralık karşıdan iki süvarinin bize doğru geldiğini söyledi ve üç beş dakika sonra da gelenin nahiye müdürü ol- duğunu ilâve etti. Gelenler gele dursun, biz yolumu- zu kısmadık. Ve nihayet birleştik. Evet: Gelen nahiye müdürü idi ve acele gelmişti, O kadar ki bindiği kısrağın başlığı yoktu, hayvanın ba şı boştu. Telâş ettim, Ve kendi ken dime: | «Acaba bir kaza mı olduda bu adam hayvanmın başlığını koymak- sızın koştu dedim. Çünkü O sıra- larda o civara kadar gelen iki mü- him aşiret aralarında mukafele ve muharebe vardı. Nahiye müdürünün verdiği malü- mat telâşımı teskin etti, Zira verdi. ği haber acıklı değildi hatta gülünç idi. Meğer kısrağın başlığını impara- tor çok beğenmiş ve çekmiş almış, koluna takmış! Yarım saattenberi de kendi hayvanlarını ve yanındaki- lerin hayvanlarını denizde yüzdürt- mekle meşgul imiş!! Müdürden bu haberi lütfen pederime kadar gö- türmesini Tica ettim ve ben yanım- daki süvarile beraber yoluma devam ve yalnız bu defa daha çok acele et tim. Niyetim kârvanın muvasalatın- dan evvel rahat etmekliğim ve biraz da bir şey yemekliğim idi. (Şunu tekrar edeyim ki: (Cook) müessesesi imparatorun program haricindeki ©8- velanlarım da hesap elmiş ve ona göre tertibat almış olduğu için biz ne yaparsak yapalım (Cook) u ya nımızda buluyorduk). İmparatora mülâki olduğum zaman kendisi hâ- Iâ hayvanlarını denizde yıkattırıyor ve atının Üstünde olduğu halde bu işe nezaret ediyordu. Kârvandan ay- nlıp koşa koşa gelişimin sebebini Abdullah paşaya söyledim; ve nahi- ye müdürünün kârvana gittiğini ve pederime haber vereceğini ilâve et- tim. Abdullah paşa çok yorulmuştu. Gerçi kendisi asker ve o zaman Ber- linde Türkiyenin büyük elçisi idi. Fakat atlar üzerinde ve kumlarda seyahati ne aklına getirmişti ve ne de (Entrainement) idmanlı bir zat (Bir müddet sonra yavaş yavaş gidelim. Yafaya hep beraber girelim. O kalabalıkta imparatoriçenin tekdi- rinden kurtulalım. Çünkü sözümü tutmadım, Bu sabah hepinizi bırak. tım kaçtım) diyerek gülüyordu ve gok memnundu. Nihayet biz ve arabadakiler birleş- tik. Kârvanımız şöyle teşekkül et mişti, En önde nahiye müdürü ve ci- var eşrafinım genç ve tüvana evlât. ları atları üzerinde dairen madar .bir çember içine alarak İki tarafımızda ve daha açıklarımız. da da hecin develeri üzerinde aşiret efradı vardı, At oynatanların mız rakları üzerinde birer Türk bayrağı mütemevviç idi ve bu manzara çok güzeldi. tuğrul alayları efradile zabitanı yü- rümekte idiler. Bunların da mızrak- rı takip ediyordu ve yanında dam donörleri bulunuyordu. Bu arabanın hemen arkasında da esbsuar olarak imparator yürümekte ve bu yavaş yürüyüşten sıkılmakta !di. Bununla beraber yani muntazam yürümek kararını vermiş ve bize de söylemiş olmasına rağmen Almanyadan ge len kendi atlarının birisinden inip diğerine münavebeten binmekten fe- ragat edemedi. Görülüyordu ki bu atlar Arap atları kadar sıcağa ve kumlara mütehammil değillerdir. Sık sık bu atlara seyisleri duş ve masaj yapıyorlardı. İmpafatorla imparatoriçeyi ve maiyetlerini takip eden diğer araba- larda da Şakir paşa (maiyeti seniye irkâbıharbiye müşiri ki geçenlerde vefat eden kumandanlarımızdan Ce- vat paşanın babasıdır) pederim ve Suriye valisi Nazım paşa ile Alman- yanın Trakya büyük elçisi Baron mareşal ve Almanya Hariciye Nazırı prens Bolov ve hizmeti saltanatı se- niyede bulunan müşir Kampehöfner paşa ve maiyetleri erkân ve efradı vardı. Hünkârın yaverleri imparateriçeyi takip ediyordu! Bu kalabalığı Cook bir dakika yalnız bırakmadı. Her şey hazır ve emre âmade idi. Yalnız ve yalnız yol yoktu. Kumlar atı da, arabayı da, insam da; her şeyi yoru- yordu! Ancak fabiatın güzellikleri bu yorgunluğu avutuyordu. O di- yarda hafif hafif uçuşan kum dal gacıkları üzerine doğmuş güneşin âlessabahi karalara ve denizlere ver- diği renk o kadar keskin ve altın gibidir ki insan muflaka hayran olur dalar gider. İşte biz de artık yolunu omunfazaman kafetmekte olan kârvanı takiben dalgın dalgın yürüyorduk. Ve Yafaya yaklaşmış- tık, Pederim ve Nazım paşa çok mem- nun idiler. Çünkü Yafada vazifeleri bitecekti. Misafirleri Kudüs mülta- sarrıfına devrü teslim ederek Şama ve Beyruta dönecekler, oralardaki hazırlıklara bakacaklardı. Çünkü imparator yine Hayfaya dönerek Nasırayı ve Taberiyeyi ziyaretten fe- rTagat etmişti ve Kudüsü şerifi ziya- tetten sonra Yafadan rükübüne mahsus olan Hohenzolerm yatile Beyruta gelecekti. Yavaş yavaş ve tam bir intizam içinde Yafaya girdik. Bizi tâ müta sarrıflık hududundan istikbal etmiş Midyat kaza merkezi Estele naklediliyor Midyatın herşeyden evvel mektebe ihtiyacı var Midyat (Ak şam) — Bu ha- valinin en eski kasabalarından birisi olan Mid. yat, ayni zaman- da Yakın doğu- Dun en geniş ve büyük kaza mer- kezlerindendir. Kasabada on bir bin, kazada umumi güzergâhı Sarayköye nakledi- ve Süriye-Nusay- “Yanı B. mami bin - Silrd yolu Kocamanoğlu üzerinde ve 1070 rakımında bir yayla eteğinde bulu- nan Midyat işlek ticaretli bir bölge- dir. Halk en ziyade çiflikle uğraşır. Ayrıca 35,000 hetkatlık arazide bağ- cılık ve incircilik yapılmaktadır. Se- nelik yaş üzüm istihsalâtı elli bin tondan fazladır. Salkımı 3 - 4 kilo ge- len ve iyi cins üzüm yetiştiren bu muntakanın bağcılığını ihya ve hima- ye için Diyarbakır İnhisarlar fabrika- sının üzüm ihtiyacını buradan temin etmesi bekleniyor. Hâlen almakta bulunduğu üzüm miktarı rekolteye besliyen bölgenin hayvan ve mahsu- lât ihracatından elde ettiği varidat mühim bir yeküna baliğ olmaktadır. Sanayi şubeleri arasında dokumacı- hık bilhassa müterakkidir, Tezgâh sa- yısı her yıl artmakta ve Midyat ma» mulâlana göslerilen rağbet gittikçe çoğalmaktadır. Merkezde büyük bir un fabrikası vardır, Maarif hareketleri geridir, Vasati altmış bin nüfusa malik bulunan ko- ca kazada yalnız dört mektep bulun- duğunu söylemek bu hususu tesbite kâfldir. Bu yıl iki mektep daha açı- lacaksa da ihtiyaç karşısında ifadesiz kalmaktadır. Sağlık işlerinin inkişafi yolunda da tedbirler almak gerektir. Geçen şubatta açılan Hakevinin mu- hite faydalı olması beklenmektedir. 936 danberi kazamız kaymakamlık ve Belediye reisliğini yapan ve bu de- fa tayin edildiği Sarayköy kazasına ayrılan değerli idareci bay Akif Rah- mi Kocamanoğlu kazanın ve kasaba- nın ümrana kavuşması yolunda fay- dalı ve şayanı takdir bir gayret gös- termiştir. Hükümetçe kaza merkezinin dört kilometre mesafedeki Estel mahalle. sine nakli takarrur etmiş ve kırk odalı büyük bir bükümet konağı İnşasına başlanmıştır. İnşaatın hitamında hü- kümet devairi buraya nakledilecek, bu yıl içinde yekdiğerini kateyliyecek iki cadde, jandarma ve belediye dai- releri, Belediye reisi evi ve güzel bir park inşa edilecek, iyi su ihtiyacının teminine teşebbüs edilecektir. Emniyet işleri umum müdürlüğü Ankara 29 (Akşam) — Seyhan va- si AN Riza Çevik'in vekâaetinde bu- Yunduğu emniyet işleri umum müdür- lüğüne esaleten tayini hakkındaki kararname bugünkü Resmi Gazetede $i Temmuz 1939 Yanlış kapı çalmayın! Yazan: NECDET RÜŞTÜ —— Çöllerde kalmıştı susuz o adam: Ne geniş ağaç, ne gölgeli dam, Ne rahat edecek serin bir vâha. Zarar yok; kumlarda yürürdü daha, Yanında bir parça suyu olaydı, Kanarak içeydi, derman bulaydı. 'Tam öğle vaktıydı.. sonsuzdu sıcak.. Boşluktan dökülmüş, çöle dolmuştu. Burada bilinmez nasıl şey yağmur?... Her taraf kuraktı.. ıslak ve çamur Bir karış yer kalsa, ne büyük niğmet. Bu kuru ülkede bulmuştu kıymet Şehirde derd olan rütubet ve nem. Hararet --susuzluk--alev—cehennem. —I.— Burada kalmıştı işte o adam.. Bu yaman facin edeydi devam; Kuruyan kanile işlemez kalbi, Bayılır ve Hasan - Hüseyin gibi. Şüphesiz çöllerde şehid olurdu. Gözünde tüterken o sulak yurdu, Ansızın görmüştü büyük bir yapt: Kilise gibiydi.. demir bir kapı, Koskoca bir kubbe, mazgallı duvar. Düşündü: Burada mutlak insan var, Bu yapı yeniydi, yoktu bir deşik, Passızdı kilidi, temizdi eşik, Hızile duyduğu tatlı sevincin Yürüdü, bir yudum su bulmak için. Kalbine bir avuç neşe saçıldı: Kanada dokundu, kapı açıldı. İçeri göz attı: Tıpkı kilise; Yürüdü.. görmedi fakat hiç kimse. Dinledi.. ses yoktu, koridor boştu. Bir demir kapıdan girince fakat Adamın hayreti oldu iki kat: Bakınca daldığı büyük salona Manzara pek garip gelmişti ona. Herşeyi unuttu, meraka düştü: Tavanda hesapsız kandil görmüştü, Bir değil, bin değil, milyon değildi. Ansızın hürmetle adam eğildi: Hiç kimse girmedi; maksadın nedir?... Öbürü dedi ki: — Muhterem peder Yaptığım bu büyük suçu affeder; Bir yudum su verin!... Kalmadı bir damla bile.. doğrusu Canıma can kattı adamın bu su, Ve sonra papası etti iskandil: Hepsinin kandili vardır burada!.., Kiminin tükenir yağı arada; Demek ki: Ömrünün ışığı söner, 0, ölür.. ve ruhu göklere döner!... . Genç yolcu papasa merakla sordu: — Benimki?... — İşte şut... Az yanıyordu, Düşündü: Hayatım kısaymış demek.. Papasa yaklaştı ve el öperek: — Karımın kandili hangisi?,.. dedi, Edilen hürmeti rahip ödedi: —Oda,şu!... Bakınca şaşırdı adamı — Vay; demek daha çok ömürlü madam?!... Onunki dopdolu ağzına kadar, Benim kör kandilde bir'parmak yağ var)... Dermansız oturdu. Papas gitmişli, Zavallı adamın işi bitmişti. Düşündü; Yakamı tutsun Azrail, O, olsun bir uzun hayata nail; Geçinme derdini etsin vesile, Arkamdan evlensin bir başkasile.., Kim isyan etmezse buna; delidir!... İyisi: Bir anda çözülmelidir Bizleri hayata rapteden bağlar: Müsavi olmalı kandilde yağlar!... Ayağa kalkmıştı. yağlara baktı: Kadından kendine boşaltacaktı, Çıkmıştı bir masa bulup nasılsa, Uzandı: — Nafile; zineirler kısa!... Ayakta bu emek adamı yordu: Kandiller bir türlü ulaşımıyordu. Bu çare her zaman gelmezdi akla; Nakletmek mümkündü yağı parmakla, Genç adam takarak canını dişe, Bir sonsuz gayretle koyuldu işe, Çalmıya başladı onun yağımı: Kandile daldırıp bir parmağını Kendi fincana uzatıyordu, Bu yağı oraya damlatıyordu; Gerçi bu pek güçtü, fakat dayandı. Bir müthiş tokatla adam uyandı, Yataktan fırladı gece yarısı, Öfkeyle bağırdı ona karısı: — Yaparım kalkarsam seni bir lokma, Parmağı burnundan ağzıma sokma!,. ) Gl iratelleli BIR OTOMOBIL / almak veya satmak “İef5 JE CE > 5 LL) e VW v7 KUÇUK İLÂN e TL ri isfifade ed Manisa öğretmenleri Iskenderunda