Herkesin bir merakı vardır. Cemi- | Min hayatta, en büyük zevki, en büyük merakı roman kahramanları, filim kahramanları gibi yaşamaktı. Hattâ arkadaşları ondan bahsederlerken çok defa ismini söylemezler. «Bizin roman| kahramanı: derlerdi. | Bu merakı yüzünden zavallı Cemil gayet acaip bir hayat geçiriyordu. O- nun kılığı, kıyafeti de okuduğu To- manlardaki kahramanların giyinişine benzerdi. Geçen gün Cemile rasgeldim. Bak- tım, bizim Cemil âdeta uslu akıllı, ciddi bir adam olmuş. Ona sordum: — Vay Cemil... Artık bir roman kahramani gibi yaşamaktan: vazmı geçtin? Cemil bu sözüme bayağı kızdı: — Bırak birader bırak... dedi, roman yahud sinema kahramanı gibi yaşa- mak yerin dibine batsın... Bundan son- ra ben de herkes gibi doğru dürüst, ta bii bir insan gibi yaşıyacağım.., — Sana bu karari verdiren bir hâdi- se mi oldu? Cemil başını iki tarafa salladı: Yalnız bir hâdise olsa ne İs Bu yüzden kaç hâdise oldu kardeşim... Başıma neler geldi, neler... Cemil içini dökecek birisini arıyor- muş gibi koluma yapıştı: Bak anlatayım da dinle... dedi, bundan birkaç sene evvel meşhur Tar- zan filmini seyretmiştim. Bu güzel vü- cudlu delikanlının hali o kadar hoşu- ma gitmişti ki, hemen onu taklide ka- rar verdim. O zamanlar Kızıltoprak civarında oluruyordüm. Köşkümüz büyük bir bahçenin içinde idi. Etrafta gene bir. kaç köşk daha vardı. Bunlarda da gü- zel güzel, genç kadınlar oturuyordu. Bir gün aklıma esti. Kendi kendime: «Haydi, dedim, bugün Tarzan gibi ya- şayayım.... derhal soyundum. Tıpkı 'Tarzanın kıyafetine girdim. Bahçeye fırladım... Belki ben bunları anlatır. ken sen içinden gülüyorsun amma ne yapayım? Merak bu... Bahçedeki ağaç- ların dallarına tırmanırken bir taraf- tan da gene Tarzan gibi acaip acaip çığlıklar koparıyordum. Lâkin vü. cudum pek idmansız olduğu için dal. lara çıkarken epey zahmet çekiyor. dum. Bu suretle bitişik oturan genç, güzel bir komşumun duvarının yanın-| daki ağaca tırmandım. Ağaçtan da duvarın üstüne çıktım. Burada da bir çığlık kopardım. Bitişiğimizde oturan genç kadın, benim çığlığım Üzerine balkona çıkmış hayretler içinde bakı- yordu. Onu büsbütün şaşırtmak mak. sâdile bu seferde dyrardan karşımdaki başka bir ağaca atlamak istedim. Fa- kat aksi şeytan işte... Atladığım dal © kadar İnce imiş ki, birdenbire kopu- verdi. Ben de dalla beraber yere yu- varlandım. İşin berbad tarafı düştüğüm yer komşumun bahçesi balkonda beni sey- reden genç kadın tepesi aşağı düşen bu biçare Tarzana kahkahalarla gü- Müyordu. Lâkin güzel komşumun ân- nesi de aksi bir cadalozdu. Kendi bah- gçelerinde acaip kıyafette bir adam gö- rünce penceresinden bağırmağı baş- Tadı: — Seni rezil kepaze herif seni... Bu ne rezalettir böyle?... Defol... Bahçeden çık git.. Şimdi gelirsem başını gözü- nü yararım... Baktım vaziyet tehlikeli... Tekrar kendi bahçeme atlamak için duvara tırmanmak istedim. İmkânsız!... Du- var o kadar dik ki... Üstelik biraz evvel aşağıya düşerken bacağım da fena halde burkulmuştu. Duvarı aşamıyacağımı anlayınca bahçe kapısına koştum. Kapıyı aç. tım. Dışarı fırladım. Maksadım biraz ötedeki bizim köşkün bahçesine kapa- ğı almaktı. Fakat ben güzel komşu- mün bahçe kapısından dışarı çıkar çıkmaz bir sürü mahalle çocuğu ba- dıra çağıra arkama düştü. Bir adam beni göğüsledi, Etraftan: — Deli... Deli var.. Deli kaçıyor!.. Sesleri yükseldi. Sağdan soldan ko-” şuşanlar beni yakulamışlardı, Onlara deli olmadığımı, sadece Tarzanı taklid ettiğimi anlatıncaya kadar akla kara- yı seçtim. Görüyorsun ya sinema ve yahtıd 10. man kahraman i benzemeğe kalk-| mak yüzünden başıma geleni... Daha bunun gibi kaç vaka var. He- tüne tüy dikti. Trende gidiyordum. Kısa bir yolculuğa çıkmışım. Tıpkı romanlarda oldu gibi bir aralık kom- partımanıma genç, güzel bir kadın bindi. Kırmızı dudaklı, deniz mavisi gözlü bir sarışın. Kompartımanda ikimiz yapayalnız. dık. Arasıra tatlı tatlı biribirimize bakışıyorduk. Onunla konuşmak için münasip bir fırsat kolluyordum. Lâkin bu fırsat da bir türlü kendini göstermiyordu. Nihayet bir aralık genç kadın çan- tasını açtı. Küçük şık bir sigara taba- kası çıkardı. Bunun içinden bir sigara alıp dudakları arasına yerleştirdi. Bundan sonra gene tıpkı romanlarda olduğu gibi kibrit araştırdı. Bulama- dı. Ekser romanlarda biribirlerini ta. nımıyan kahramanlar vapurda, tren- de böyle sigara yakmak vesilesile ah. bap olurlar ya... Hemen benim de ro. man kahramanlığım tuttu. Derhal kib. ritimi çıkardım. Yaktım sigaranızı iti — Teşekkür ederim, zahmet etti. ... dedi. Lâkin bu esnada heyecandan mi dır nedir? Elimde yanıp duran kibrit çöpü parmaklarımın arasından kay- dı. Kadının elbisesi Üzerine düştü. Bir İki saniye içinde güzel yol arkadaşımın 0 canim şik elbisesinde kocaman bir yanık yeri olmuştu. Genç kadın dehşet içinde yerinden sıçradı, O zamana kadar gayet kibar | bir tavrı varken, elbisesinin yandığı- nı görünce: — Yaptığınızı beğendiniz mi? dedi, şimdi bunu ödemeğe mecbursunuz... Elbisem en pahalı kumaştandı ve en yüksek terzinin elinden çıkmıştı... Azizim, bu yanan elbise için tamam | 70 lira ödemeğe mecbur oldum. O gün-“ den sonra Roman veya sinema kah. ramanlarına benzemek sevdasına düş- memeğe yemin ettim... Hikmet Feridun Es Adananın Ocak köyünde bir cinayet Adana 24 (Hususi) — Adananın Ocak köyünde kasap Ata bugün Ca- mili köyünde tabanca ile aşma tür. Haber alındığına göre, cinayet, ka- sap Atanın kayınbabasının kârdeşi Bayram Ali tarafından işlenmiştir, Bu- na sebep te bir tarla kavgasıdır. Bay. Tam Ali, cinayeti mütcakip jandarma» Jar tarafından yakalarımış ve Adliye» ye sevki 1 2 — Folograf makinesinin camı - Oku- yucu. 3 — Hadiseler. 4 — Bir lisan. 5 — Tehassür edatı - Ay - İyi. 6 — Asude bir surette. 1 — Yakın değil - Bir kadın ismi 8 — Afrikada bir nehir - En büyük. 9 — Nisyan eden - 10 — Zeriyat yapmak. Yukardan aşağı: 1 — Öğütülmüş çavdar. 3 — Cezire - Devlet kesesi, 3 — Kir ist - Munis. 4 — Dişle tutup sokmak - Tersi kö- pektir. $ — Uğursuzluk - Ruh. 6 — Polonya lisanı - Sorgu. 77 — Cereyan eden - Kür. $ — Nazik - Büyütme, 9 — Sıfat odalı - Kokulu bir ot, 10 — Olururken uyuklamak, Gecen bulmacamızın balli Soldan sağa: > 1 — Köstek, Çay, 2 — Ve, İldiira, $ — Ras, İrilik, 4 — Alişleme, 5 — Ba, Bezikli, $ — İn, Ri, As, 7 — Vişneli 8 — Eüat, Adana, 9 — Erçin, 10 — Er, İşeyara. daha ucuza temin ve tedarik eyle- yilan aşağı: Kurabiye, 2 — Öcalan, Ser, 3 — ei 4 — 'Ti, Şeritçi, 5 — Ekilmiş, İş, 8 — Kircz, Nane, 7 — İimited, 8 — Çilek, İ Robert Lewaehner - İ 3 — Köler Bâla - Kelebek avı (Balet mü- | konser — Türkiye Eadyodiföryon Postaları Dalga uzunluğu 1040 m. 182Kc/8120Kw. Ankara Radyosu TAÇ. 1974 m. 15195 Kc./.. Kw. Ankarş Radyosu TAP. T0m. ME Kc/a Kw. TÜRKİYE SAATİLE Çarşamba 26/7/959 1240: Program, 1235: Türk müziği -Pi, 13: Memleket saat ayarı, ajans ve meleo- roloji haberleri, 13,15 - 14: Müzik (Riya- seticimhur bandosu - gef; İhsan Künçer) 1 — Purgeut - Marş, 2 — Pares - Pia- metta (Mazurka), 3 — Vole - Arte mis (Marş), 4 — Sehubert - Dosemunde sütü No. 1-2-8. 19: Program, 18,06: Müsik (Orgla Ke- telbey'in iki parçası - Pi), 1915: Türk müziği (Fasıl heyeti), 20: Memleket sant ayan, ajans ve meteoroloji haberleri, 20,15: Konuşma, 930: Türk müziği: 1 — Hicaz peşrevi, 2 — Şevki bey - Hicaz şarkı - Bi- miyorum bana noldu, 3 — Lemi - Hicaz şarkı - Sorulmasın bana yesim, 4 — Sa- dullah ağa - Yürük semai - Nideyim sah- pi çemen seyrini, 5 — Hicaz zaz semaisi, - Uşşak şarkı - Yad ile geçti kı - Bahar erdi, 8 — Refik Fersan - Uşgak şarkı - Kız büründe şalina, 9 — Halk türküsü - Ay doğdu batmadı dı, 16 — Halk türküsü - Yıldız, 2110: Haftalık posta kutusu, 21,25 Neşeli plâklar - R.,, 2130: Müzik (Şan pliklar), 22: Müzik (Küçük orkestra - ger: Necip Aşkın): 1 — Mazurka (Fantezi), , 3 — Franz Abi - Ormanlarda ve , 4 — Fin! Henrigues - Dans, 5 — to Culotta - uBrleska (İnter- mez30), 6 — Giovanni Cariys - Dülsineye serenad, 7 — Glulio de Micheli - Memle- ket hasreti, 8 — Ravi Lineke - Yeşil va- dilerde bir randevü, 9 — J. Siranss - Vi- yana kanı, 73: Son ajans haberleri, zi- raat, esham, tahvilât, kambiyo - nukud borsası (fiat), 23,20: Müzik (Cazband - Pl), 235 - 24: Yarınki program. Avrupa istasyonları Saat 20 de Münih 20 hafif muzika — Viyana 20 i piyano — Prağ 2020 marşlar — Athlone 2040 orkestra — Bükreş 20,15 hafif mu- zika — Hilversum 11 2025 bafif muzika — Londra 2030 hafif muzika Sofya, 20 Verdi'nin «Falstaff» operası — Stokholm 2030 askeri muzika — Toulouse 20 hafif İ muzika ve dans, Saat 2ide Breslav 2135 hafif muzika ve dans — Danzig 21,15 dans — Frankfurt 21,15 hafif mazika — Königaberç 21,35 hafif muzi- ka — Stutigart 2115 hanf muzika — Viyana 971,15 büyük askeri muzika — Florans 21,20 hafif muzika — Lille 2130 Londra 2115 orkestra — M. Ceneri 1150 Verdi'nin «Toscü öperam — Paris P. T. 'T. 2,30 Messager'nin «Monseur Beaueairez opereti — Rennes 2130 - 2330 konser Boltens 7120 keman ve er- kestra — Toulouse 2135 hafif muzika, Sant 22de Berlin 22 operet muzlkası — Kolonya 22 orkestra — Viyana 22 orkestra — Bükreş 2258 armanip könseri — Florans 22 Mascagnfnin «Cavalleria Rusticana» ope- rası — Milâno 22 hafif muzika — Roma 22 haflf muzika — Stokholm 2245 piyano. Sant 23de Berlin, Breslav, Kolonya, Münih, Stutt- gart, Viyana 2330 - 1 Viyana muzikası — Frankfurt 28,20 salon muzikası — Köniys- berg, Danzig 2330 - 1 dans orkestrası — Belgrad 23,15 dans — Roma 23.10 piyano konseri — Stokholm 23,15 dans. Saat #den sonra Prag 24 Çek musikası — Budapeşte 24 wkestra — Londra 2410 dans — Milâno 24 dans — Hamburg, Münih ve Stuttgart , ece muzikasi, Akşamın neşriyatı Meşhur Arsen Lüpen Serisi resimli 6 büyük cild her cildin fiatı 80 kuruş 'Tevsi yeri: Akşam gazetesi Ankara caddesi Acrmusluk sokak 13 numara Yüzde yirmi iskonto kuponu; Bu kuponu kesip «Akşam matba- Ası kitap servisine: getirir veya gönderirseniz fiatleri üzerinden size yüzde 20 iskonto yapılacaktır. Ev, Apartıman kiralamak için «Akşam»ın KÜÇÜK İLÂNLARI En süratli ve en ucuz vasıtadır. | Tefrika: No. 12 Sahife 9 LEYLÂ ie MECNUN Yazan: İskender Fahreddin «Bugün seni benden ayırırlarsa, Tanrıdan dilerim, göklerden bin bir felâket yağmuru yağsın. » Diye cevap vermiş, fakat kölesinin ısrarı üzerine: — Haydi bakalım, demişti, kendi- ne güveniyorsan, sen vur da göre lim. Zombo yayını gererek, bir okla, yüksek duvarın tepesindeki kuşu ya- ralâyıp yere düşürünce, reis, kölesi- nin omuzunu okşamışlı, Zombonun nişancılığına dair bir çok vakalar, hatıralar vardı. Bunla- rın bir çoğunu Can bey de bilirdi. — Zombo yanımızda olmasaydi, Yıkık kâleye sığınamazdık. Gelip ge- çenlerden buraya uğrayanlar bizi rahatsız ederlerdi. Halbuki şimdi semtimize kimse uğramıyor. Uğra- yanlara, Zombo: «Reis beni buraya nöbetçi bıraktı.» diye cevap veriyordu. Yıkık kalede böylece üç dört gün geçmişti. Can beyle Leylâ çalısız iki duvar arasında ayrı ayrı yatıyorlar. dı. Zombo daha aşağıda, kalenin ka- pısında nöbet bekliyor ve kaleye kuş uçurmuyordu. Cân bey o kadar mesuddu ki... Bu saadet, ihtiyarlayıncaya kadar sü- recek, sevgilisi böylece dalma yanın- dn kalacak sanıyordu. Oysa ki, Leylânın böyle birdenbire ortadan kayboluşu şeyh Mehdiyi çil. dırtınıştı. Leylânın babası, kızını bütün çöl de arattıktan sonra, Ur'a elçiler göndererek: — Kınmı sizden isterim... Dedi. Zombo şehre son inişinde bu ha- beri duymuş, ve kaleye dönünce Can beye vaziyeti anlatmıştı. Bu haberden ilkönce Leylâ sar- &ıldı. Zira o, babasının ne yaman bir adam olduğunu herksten iyi bilirdi. Can bey: — Üzülme, Leylâ! diyordu. Tanrı bizi biribirimizden ayırmıyacak. Ci- simlerimiz aynlasa da ruhlanmız, kalblerimiz daima birdir. (Yıkık ka- le) de rahatımızı bozarlarsa, başka yere sığınırız. Leylânın canı sıkılmıştı. (Yıkık kale) de geçen tallı günler bu kadar çabuk mu nihayete ere- cekti? Bu dağın ber taşında ve her ağa- cınde talihsiz gençlerin sonsuz ha- tıraları vardı. Can bey; Zombonun verdiği bu ha- ber karşısında: — Ben bu hatıralar diyarından ây- nlıp başka bir yere gidemem... Diyerek ağiamağa başlamıştı, . Bir gece baskını... — Bu gece burada bir cümbüş öla- cak.. Diye söyleniyordu. Can beyin, Leylânın birer yayı vardı. Leylâ da ok atmasını bilirdi. Bilekleri, yayı gerecek kadar kuvvet- liydi. Zombo: — Hiç korkmayın, diyordu. Ben arman iken, kılınıza bile dokuna- Tokar bey çok meyus görünüyordu. — Bizi neden birbirimizden âyır- mak istiyorlar? Şeyh Mehdi niçin kı- mni benden esirgiyor? O bir şeyh kı- zı ise, ben de ondan on köre kuvvetli bir reisin oğluyum. Diyor, hazin hazin Leylânın yüzü- ne bakiyor ve mütemadiyen ağlı- yordu. Zombo: duramazlar, diyordu, bizim memle- ketimizde, kavga etmesini bilmiyen insan yaşayamaz. Erkek çocukları- mız yedi yaşında ok atmasını nirler, ve babalarile birlikte cenge giderler. Can bey: — Bizim kabilemiz arasında da ok stmasını bilmiyen erkek yoktur. Döğüşte de nz Mora lem ae ime Diye cevap veriyordu. Leylâ birdenbire uzaktan gelen bir gölge gördü. — Gökyüzünden yere bir bulut düşmüş gibi, uzakta yürüyen ve bize doğru İerliyen, şu gölgeleri görüyor musunuz? Zombo ağzını bır karış açarak bü gırdı: — Geliyorlar... Hazır olalım, Can bey titremeğe başladı, — Seni almağa geliyorlar, değil mi Leylâ? — Çöl. tarafından geliyorlar... Mutlakâ babamın adamlarıdır. Can yumruklarını sıkıyordu: — Bizim, burada. gizlendiğimizi ne- reden haber almışlar acaba? Leylâ ok torbasını boynuna taktı: — Yerin kulağı vardır. Babam el- bette beni arayacaktı. Buraya sak- landığımızı. tahmin etmiştir. Haydi, kalenin kapısını kapayalım. Alt kata indiler. Büyük demir ka- pıyı bin zorlukla çektiler... Ardına kalın bir odun daysdılar. Tekrar üst kata çıktılar. Artık şeyh Mehdinin muhafızları kaleye yaklaşmışlardı. İlk oku Leylâ attı. — Hele bir deheyelim... Bakalım bize daha fazla yaklaşacaklar mı, Leylânın attığı ok, at üstünde du- ran bir Arap muhafızını yere de- virdi. Can ben sevgilisinin omuzunu ok- — Tanrı bizimle beraberdir, Leylâl Eğer bugün seni benden ayırırlarsa, Tanrıdan dilerim; göklerden bin bir felâket yağmuru yağsın. Ne baba- nın, ne de babamın yurdu dirlik, dü- zenlik görmesin. Con bey o güne kadar bir kuşun veyâ bir karıncanın bile ölümünü ve kendisi yüzünden zarar görmesini İs- tememişti. Fakat, Leylüyı kendisin- den ayıracaklarını hissedince elleri- ni göğe kaldırarak - o gün ilk defa - Tanrıdan her iki kabile için de felâ- ket dilemişti, ' Leylâ elini Can'ın ağzına götürdü: — Et tımaktan kolay kolay ay hr mı sanıyorsun? Bizi birbirimiz- den ayırsalar bile, ruhlarımız dalma beraberdir. Üzülme sen, Can'ım! Zonibo mütemadiyen yayını gerip boşaltıyor ve Arapları (Yıkık kale) ye sokmamağa çalışıyordu. Arap atlı- ları çok ibtiyatlı ok atıyorlar, Leylâ- yi yaralamamağı dikkat ediyorlar- dı. Dağ yamaçları gündüz gibi ay- dınlıktı. Kaleden atılan oklarla bir hayli Arap yaralanmıştı. Ortada başıboş koşuşan atlardan, sahiplerinin yâ- ralanıp düştükleri anlaşılıyordu. Araplardan beş on kişi yerlerde sürünerek ve kayalıklar arasında sak- lanarak kalenin dibine kadar yak- ardı, Bunlardan birisi - bir aralık - yük- sek sesle bağırdı: «— Sizinle Konuşmağa geldim... Şeyhin elçisiyim... Yaylarınızı beş on dakika için boynunuza asıp beni MK — amme musunuz, çocuklar? de- di, kalenin dibine kadar sokulan Arâp- lardan biri bir şeyler söylüyor. Leyla: © — Duydum, diye cevap verdi. Bu bir hiledir. Ok yağmurunu kesersek, otekiler de kaleye sokulmak fırsatı- nı bulacaklar, O zaman yakayı ele vermiş oluruz. Can bey bu baskının sonu nereye varacığını önceden keşfetmişti. Boy- nunu bükerek gözlerini yıldızlara çe- virdi: — Düşmanıma yol göstermek için bu gece her zamankinden daha fazla ışıldıyorsunuz! Ieylâ, Can beyin sözlerini duyu- yordu. Zombo: — Ne yapalım, beyim? diye sordu. Reisin oğlu susmuştu