25 Haziran 1039, Dahiliye vekiliyle bir müldkat Yeni Mecmua bu hatla çıkan siysında Naci Sadullahın Yalovada Dahiliye Vekili B. Faik Öztrakla yaplığı bir mülükatı neşrediyor. Mülâkat eski Meclis reisi ve Dahiliye Vekili duktor Adhanın, B. Faik Öztrakla beraber bulunduğu bir sirada ya- Bu mulükattan barı parçaları aşağıya maklediyeruz. Dahiliye Vekilimiz Mülkiye mektebine girişini şöyle anlatıyor: «— 322 senesinde Mülkiyeden mezun oldum. Eğer, mutlakıyet idaresinin, hürriyet aleyhine tazyikleri istisna olu- nursa, Mülkiye, o devrin en verimli irfan | membaıydı. Hele bizim gibi kimsesiz va- | tandaşlar için, Mülkiye kapılarının tok- makları, âdeta, birer can kurtaran simi- di idi: Bizim gibiler, cehalet denizinde boğulmaktan o tokmaklara sarılarak kur- tulabildiler: Zira o derirde, mekteplerde aşılan kabul imtihanları, hiş de &dilâne değildi, İltimassız bir çocuğun o imlihanlarda muvaffak olabilmesi, ayakları kesilmiş bir Yatandaşın bir sürat yarışını kazanabil- mesi kadar imkânsızdı. Benim. ise, elime bir tavsiye mektubu verebilecek hiç kimsem yoktu. Türkiyede yapılan ilk adliye teşkilâtına dahi! olan babam, Malkarada mahkeme başkâtibiy- di. Bir mahkeme başkütibinin tavsiyesi, bana hangi kapıyı açabilirdi? Kaldı ki, babam, zaten, kendi alleşinden bir bar- dak su İstiyemiyecek kadar çekingen bir insandı. Nitekim, tam 31 sene, ayni oda- da, ayni masa başında, hattâ ayni hokka takımını kullanarak çalıştı ve kendini bir basamak daha yükseğe çıkmaktan mahrum bırakan kaderine, bir an bile is- yan etmedi. Böyle olduğu içindir ki, ben, Mülkiye mektebinin kapısından içeriye | adımını atarken, sadece, orada imtiban- | ların âdilâne yapıldığını işitmiş bulun- makten cesaret alıyordum. Fakat, imti- banlar başlar başlamaz, bu eliz ümidim de sarsıldı: Zira, imtihan esnasında, ta- lebelerden bazıları Obirbirlerile O konuşu- yorlar, bazıları ise, kitapları önlerine açıp, alenen kopye ediyorlardı. Bana şüphe ve- ren de bu aleni hilekârlığaı müsamaha edilmesiydi Bir aralık, ben de onlar gibi davranma- yı düşündüm: O sırada yapılmakta olan Imtihan, kimya dersindendi. Benim ye- gâne hoşlanmadığım, ve bir türlü öğren“ miye iştahlanıhadığim ders de buydu. | Kiriya dersi başlar başlamaz, üdeta bey» nime ameliyat yapılarakmış gibi gıcıkla- nur, sinirlenirdim, Ve o karma karışık muadeleler, başımın içini âdetâ »sırırdı! İmtihanda etrafıma bakındım: Diğer çocukları taklit etmiye, ve çamtamdaki kitabı açıp kopye yapmağa yeltendim. Pa- kat bunu, bir türlü beceremedim. Kolu- ma, çantaya uzanmak kumandasını din- ” Jetemiyordum. Ve kendi kendime: «— Eğer, diyordum, bu hileyi yapar- san, belki imtihanı kazanacaksın. Fakat buna mukabil, şerefini kaybedeceksin!. Yarın, ekmeğini, içine girmeğe çalıştığın bu meslek sayesinde yiyeceksin: Eğer işe hileyle girişirsen, o ekmek günün birinde mutlaka boğazına bikanır. Onun için, etrafındakileri taklid etme. Çünkü na- muslu bir muvaffakıyelsizlik, hileyle ka- zanılmış bir zafere her zaman mürec- cahtır!a Bunları düşünmek beni o gün, hile yo- Yuna sapmaktan korudu...» Muharrir anketine şöyle devam ediyor: «— Atatürkle, ve İnönü ile istiklâl har bi sıralarında mi tanıştınız? — Hayır.. Atafürkle Balkan harbinde tanıştım, Atatürk yedinci ordu kumanda- ni iken bende Filislinde mulasarıf ola- Yak bulunuyordum: Ricâtte de beraberdik. İnönü'yü tanımak şerefini ise, daha evvel kazanmıştım: Cümhurrelsimiz Er- kâni harp mektebini bitirdiği sene, ben de Mülkiyeden diplomamı almıştım. Me- Tefrika 'No. 37. ÇE “ Böyle konuşurlarken etraf ağarma- | ğa başladı ve biraz sonra da kalenin altındaki sıçan yolundan ayak sesleri | duyuldu. Birtibirlerine sarıldılar. Nina şöyle dedi: — Bizim aşk saatimiz fabil şekilde işlemedi. Durmuş bir saati ayar et- mek için nasıl yelkovanımı, yivinden çekip, elimizle fırıl fini döndürür ve bir anda bir günlük mesafe aşarsak öyle, güzel hayatımız da bir göz açıp kapayışta eridi. Son yirmi dört saat Öksüzle Yoksul hisarın alt katın- daki kubbede Kırana - Nina duymasın | diye- pes sesle yaptıkları işleri anlatı- | yorlar, Silâh ve cephane temin edümiştir; kendilerinden başka altı arkadaşla doldurulan çete şimdi dokuz kişiliktir. Hepsi de çevik, atıcı, yılmaz ve tecrü- beli olduklarından ve harekete geçe- | —cekleri araziyi hatasız bildiklerinden İ ve. | canin takip edilen sahnelerle doludur. sud bir tesadüf bana, Cümhurreisimizle Edirnede tanışmak fırsatını kazandırdı? Zira Cümhurrelsimiz de Edirneye tayin olurmuştu. O sırada doktor Adnan da söze karıştı ve, Faik Öztrak'a: — Müsaade et de, dedi, unutulan bir noktayı da ben ilâve edeyim! Sonra bana dönüp gülümsiyerek: «- Ben,.dedi, mülâkab veremiyorum: Çünkü epey zamandır «söz e perbizim Fakat gazetecilere yardım ederek, bu ku- surumu unutturmuya çalışıyorum. Görü- yozsunuz ya? Kendi hesabıma konuşmu- yorum amma, başkaları hesabına mülâ- kat vermiye kendiliğimden talip oluyorum. Palk Öztrak, birinci Millet Meclisinde mebus olduğunu söylemeyi unutunca da - yanamadım. O, mebusken, ben de Meclis relsiydim. Ve beni en çok sıkıştıran mu- halif de, Falk Öztraktı. Haksizlik, onu Adeta hasta ederdi. Ve o zaman ben onu, Meclis reisi olarak hasta eder, içtimadan sonra da, doktorluğumu takınarak tedavi ederdim. Dahiliye Vekilimiz. haksız bir hareket karşısında, hırsından ödeta tir tir ttrerdi. Eski dostunun Kendisinden bahseden sözlerini dinlerken, mütevazı Vekilimizin imee ve aydınlık siması âdeta Kizarıyordu. Yakın arkadaşının bu asil mahevbiyetini sezen hassas ve diplomat doktor, gülüm- siyerek sözüne nihayet verdi: «— Fakat, haksızlık da onun Karşısında Gtrerdi..» Bı haftanın neşriyatı | Kitaplar Hiç Romanları daima zevkle okunan kıy- | metii kadın muharrirlerimizden bayan Bund Dervişin bu islinle yeni bir romanı çıkmıştır. «Hiçe edebi bir romandır. Ga- | yet cazip bir mevzu Ihtimamla işlenmiş- tir. Eser başından sonuna kadar heye- «Hiç» İnkilâp Kitapevi tarafından ba- sılmıştır. Fiati 25 kuruştur. Karllerimize tavsiye ederiz. A Elma attım denize Kıymetli muharrir Rıza Ruşen Yücer'in Bursa gazetesi neşriyatmdan olarak Ççi- kardığı bu eser bir halk ve memleket hi- kâyesidir. Muharrir Kitabın obaşndaki önsözde: «Bu, bir hikâyedir ki, hakikatin karın- | da büyümüş, halkın ruhunda beslenmiş- tir. Hâlâ bazı köylerde marin bir sazın ince tellerinde yanık yanık söylenen bir memleket hikâyesini, balk toplantılarının birinde avukat B. Hulüsi Köymen'den kı- saca dinlemiştim. O da dağ köylerinden duymuş.» diyor. Kitap Bursada basılmışlır, Fiati 1$ ku- ruştur. Karilerimize tavsiye ederiz. Halk âdetleri ve inanmaları Mehmed Halid Bayrı tarafından Balı- kesirde ve İstanbulda tesbit edilmiş olan halk âdellerine ve inanmalarına müte- allik folklor malzemesi «Halk Âdetleri ve İnanmaların ismi altında Eminönü Hal- kevi dil, tarih ve edebiyat şubesi neştiya- TE Yazan: REFİK HALİD şaşırtıcı baskınlar yapabilecekler ve izlerini kaybettirip emniyetli sığınak- lar bulabileceklerdir. Kıran dalma üzerinde gezdirdiği ha. rita paftasını yere serdi; ağzında çu- buğu, tedkike daldı, Artık Amanosta duramazdı; yarın Şalan kaleyi bıra- kacak, Çınar ve Paşnoluk köyleri ci- varında kendilerini bekliyen yeni ef- rada talimat verip buluşacakları yeri tayin ettikten sonra Aylan yaylâsı geçidinden Beylan'a inecekti, Nina orada, şoseye yakın bir yerde birakı- Jacaktı. Yeni karargâhını Kızıldağ eteklerin- de Bakraşs Kalesi etrafında kurmak niyetinde idi. Buradan kolayca Amuk ovasına ve Leçe'ye geçebilir, oradan | da Kürddağı sırtlarına çekilebilirdi. Arkadaşları döneliberi Nina ile te- masını hemen hemen kesmiştir. Ka- dın, ilk geldiği gün oturduğu üst kat burçtadır; Öksüz yanına girdiği va- Xıt onu eli şâkağında buldu; birkaç hoş söz söyledi; fakat güldüremediği- İ “ rasinin İçtimai ve hukuki bakımdan bü tanın on birinci kitabi olarak intişar et- miştir. Kitap bilhassa iktisadi folklor ba- kınından ehemmiyetlidir. Türkiye coğrafyası Genel Kurmay cografya encümeni ta- rafından büyük bir Türkiye ocografyası neşredilmiştir. En esaslı tedkikatın mah- sulü olan bu öögrafyanın yeni çıkan 3 ün- cü. cildi «Marmara Havzası Anadolu Kis- mu», #üncü cildi sAkdeniz Havzası Cog- rafyasi», beşinci cildi «Karadeniz Havgası Şimal Kismis, altıncı cildi «Orta Anadolu ve Göller Havzası Cografyası., yedinci elldi «Döğü Anadelü Cografyasıs İsmini taşımakta ve mezkür munfakalar tabii, zira), beşeri ve taytari bakımdan etüd edilmektedir, Askeri Matbaada satılan bu kiymetli eserlerden üçüncü elld 52, dördüncü cild 20, beşinel e'ld 25, altıncı elld 30, yedinci cilâ 29 kuruştur. Modern devlette memur Başvekâlet, istatistik umum müdürlüğü nöşriyatından olan bu eser genç idareci B. Hasan Şükrü Adal tarafından hazır- lanmış kıymetli bir etüddür. Kitap başlıca iki kısma ayrılmaıtır. Bi- rinci kısımda şnemur statülerine ald bellibaşı bir kaç mesele vardır. Bü; yesi, aksaklıkları ve bir memur statüsün- de düşünülmesi icap eden başlıca mese- leler ayrı ayrı fasıllarda tedkik edilmiştir. Küçük memurların mesleki harırlanma- larına tahsiş edilen fasıl da bu kısımdadır. Kitabın ikinci kısmında mevzugta ge- çilmiş, Dbellibaşlı derletlerin memur re- Jimleri tedkik edilmiştir. Küçük ağız cerrahisi Paris Dişçi mektebi profesörlerinden Thibault'dan İstanbul ünversitesi diş ta- babeti doçenti B. Feyzullah Doğruer ta- rafından tercüme edilen bu eserde diş tababeti cerrahisi hakkında etraflı ma- | dümat vardır. Eser teknik öperatuvar ba- kımından hazırlanmış, şema ve resimler- le süslenmiştir. Kalın bir cild İçindedir. Pratisyen diş hekimi ve hekimler için is- tifadeğidir. Köy işlerinde klavuz İstanbul vilâyeti köy bürosu şefi Salâ- haddin Kandemir bu isimle bir kitap çı- karmıştır. Eser köy bürosu memurlarile muhtar ve kâtipler içim yazılınışlar, Ameli bilgiler! ihtiva etmektedir. Jüt nebatı ve ziraati Bu eser Antalyada slenk İklim nebat- lari islah istasyonu asistanı Mahir Öğül- cü Okçuoğlu tarafından yazılmış ve An- talyada basılmıştır. Müellifin şüt nebatı ve ziraati üzerindeki elüd ve ve tavsiye- lerini ihtiva ediyor. Mecmualar Varlık: On beş günde bir neşredilen bu mesmuanın 143 üncü sayısı İsmall Hüs- rev Tökin, Muhlis Efe, Samed Ağaoğlu, Yağar Nabi, Şevket Süreyya Aydemir, Rüştü Şardağ, Matmud Kösemihalın ya- mlarile çıkmışlar. Arkitekt: Bu aylık yapı sanatı, şehirci- Uk ve dekoratif sanatlar dergisinin 99 - 100 üncü sayısı çıktı. Lokman Hekim: Bu hafta çıkan 31 inci sayısı neşriyat kongresine tahsis edilmiş- tir. Kapağında neşriyat sergisinin bir plâ- nı, içinde kongre faaliyetine dair malü- mat vardır. ni görünce aşağı indi, Yoksula usulca dedi ki; — Nine kurtulacağına sevinmiyor; gamlı gamlı, eşinden ayrılmış kuş gi- bi düşünüyor. — Kumandana abayı yakmış ola... — Onun da suratı askın. — Bir daha nerede bulacak öyle kıs nalı kekliği... — Kanı bizi gammazlar mı dersin? — Ağzını açmaz. Merd huyludur o... Kerpedenle ağzından bir lâf ala- mazsin. Biribirlerinin sözüne en ufak bir şüphe getirmeden itirazsız inanan bu iki arkadaş fazlaca kadın Jükırdısı etmekten utanarak sustular, Son seferinde Öksüzden ayrılarak tek başına, gizlice Antakyaya girmiş olan Yoksul, Hakkı ve Asım bey çete- lerine dair öğrendiklerini anlatıyor. du. İki sene mütemadiyen Fransız kuvvetlerini hırpalayan, ezen, çiğne. yen, bütün yol başlarım, geçidleri, as- keri noktaları elinde bulundurup düş- man sevkiyatını kesen o çeteler bu si- rada, tekrar toparlanabilmek için fa- aliyetlerini durdurmuşlardı. Düşman, şehirde yerleşmişe benziyordu, Türk- ler meyustu; onun için Kıran bey çe- tesinin şurada, burada bazı hareket ler yapması hakikaten lüzumlu idi. Ecnebi kuvvetleri bütün memlekette Iki kıptiarasında geçen aşk macerası 14 yaşında Vahide, Selimi sevdiğini ve kendi arzusile evine gittiğini söylüyor Bir kıbtı çilli arasinda geçen garib bir âşk macerasından doğan bir davaya ağır ceza mahkemesinde başlanmıştır. Vakanın kahramanları 18 yaşlarında Selim adında bir kıbtı delikanbsile 14 yaşlarında Vahi de adında bir kıbtı güzelidir. Davanın mevzuu şudur: Beyoğlunun arka taraf- larında, kenar mahallelerden birinde ötu- ran Selim ile mahalle komşusu Vahide bir müddet evvel tanışmışlar ve biribirlerini sevmişlerdir. Tatlı bir aşk macerasına ali- lan bu iki genç sik sık buluşup gezmeğe başlamışlar, Selim işi daha İleriye göl rerek esmer benizli, kara gözlü sevgilisini yanma alıp geceleri geç vakitlere kadar mehtap gezinlilerine de çıkmışlar. Aradan züman geçtikçe bu iki gencin sevgileri artmış, nihayet evlenmeğe karar vermişlerdir. Vahide kendisini annesinden . istemesi için Selimi teşvik etmiş ve günün birinde Selim, sevgilisinin annesine giderek vazi- yeti anlatmıştır. Fakat — kadın bu teklifi giddetle reddederek kızının Belimle evlen- mesine katiyen razı olmamıştır. Bunun üzerine iki genç sevgi bu İşi kendi kendilerine halletmeğe karar vermiş- ler ve bir gün ikisi de evlerinden çıkarak Beyoğlunda birleşip beraberce bir sine- maya gitmişlerdir. Gece sinemadan çıkan Selimle Vahide biribirlerinden ayrılmamak kararında se- bat ederek yine beraberee Selimin evine gilmişler ve orada kalmışlardır. O sırada Bellmin annesi Fatma ile teyzesi Şeruze de evde bulunuyorlarmış. Vahide aranıyor Vahidenin annesi geç vakte kadar bek- lediği halde kızının eve dönmediğini görün- ce derhal işi anlamış ve polise müracaat ederek kığının Selim tarafından kaçırıldı Einı bildirmiştir. Bu ihbar üzerine zabıta tahkikata girişmiş ve yapılan araştırma neticesinde hakikaten Vahide, Selimin evinde bulunmuştur. Zabıta memurları Vahideyi annesine teslim etmişler, Selim ile annesi Fatma ve teyzesi Şeruze haklarında da kız kaçır- mak suçundan dolayı evrak tanzim olu- narak ağır ceza mahkemesine verilmiştir. Ağır ceza mahkemesinde başlıyan mu- hakemede vaka kahramanı Selim şun- ler: anlatmıştır: - Ben Vahideyi kaçırmadım, Kendisile urun zamandanberi sevişiyorduk. Kendi- si de benimle evlenmek vaziyeti annesine anlattım, kızı le evlenmek is- tediğimi, söyledim. Fakat annesi buna razı olmadı. Bunun üzerine Vahide de kendi rizasile benim evime geldi. Kendi- sine hiç bir fenalık yapmadım. Diğer maznunlar Selimin annesile tey- zesi de: — Bizim sevişmek ve evlenmek işlerin- den haberimiz yoktur. Selimle Vahide ara sira eve gelirlerdi. O gece de beraber eve geldiler. Gece vakti genç kızı sokağa atamazdık ya. Biz onları teşvik de etme- dik, kızı da kadırmadık. Hadisede bizim hiç bir kabahatimiz yoktur. Vahide Ken- dişini istemeseydi evimize gelmezdi. Dediler. Bundan sonra dinlenen Vahi- de siyah gözlerini süze süze, sk sık sev- gilisi Sellme bakarak dedi ki: — Belimin bu işte hiç kabahati yoktur. Annesile teyzesi de suçlu değildirler. Biz Belimle uzun zamandanberi sevişiyordı Gün geçtikçe Selimi daha fazla sevmeğe başladım. Evlenmek istedik. Fakat annem razı olmadı. Her halde beni başkasına vermek istiyordu. Ben Sellmden syri Ya” şıyamıyacağımı anladım ve annemin İti- razlarına rağmen onunla evlenmeğe karar verdim. Vakadan bir gün evvel Setimle hiç bir Türkten yardım görmemişti, Ermeni ve Arap ve Alevilerin de hepsi ona taraftar sayılamazdı. Süveydiye'de şeyh Maruf, Kuseyr'de Sadık Hac: İsa ve Musa dağındaki Ermeni gönüllüle. Ti ayrılırsa bütün Antakya ve hava- Misi ecnebi idaresinden kurtulmak için çırpıyordu, Öksüz: — Araphandaki ağaları unutma; İskenderun şosesini Fransızlar hesa- bına tarassud eden bunlardır! dedi. İkisi de nereden tahmin edebilir. lerdi ki, isimlerini sraladıkları bu adamların çoğu veya akrabaları bir gün gelecek, Türk davasının peşinde koşacaklardı! Bildiklerini kumandan» larına naklettiler, Kıran çubuğu sönünce tekrar dol duruyor, kilise mihrabındaki İsa hey» kelinin buhurlar ardındaki manzâra- #ını hatıra getireh sakin bir duman içinde, sessiz, dinliyor, düşünüyordu. Artık, bir daha ayak basmıyacağı- nı tahmin ederek ayrılacağı Amanos Tarı, hem haritanın üzerinden, hem de hisar gediğinden uzun uzun, üzülerek ve içini çekerek tedkik ediyor; en yük« sek şahikalarına birer kere daha ba- kıyordu: İşle Daztepe, Elmadağ, Siv. ritepe, Akkaya. Bu sonuncusunun ir- tifaı 2500 metredir. Sonra geçidleri gözden geçirdi: Gözbel, Aylân yaylâsı Görmin, Akkaya, Hocaali ve Kara. konuştuk, ben evden çıktım, beraber si maya gittik. Gece sinemndan çıkınca Öf Selimle beraber evine gittim. Selim kandırmadı. Bunu ben kendi arsumi$ Yaptım. Mutlaka onunla evlenmek istiyo” dum, Biz Selimle odada baş başa veri? evlenme hazırlıklarını konuşurken. poli geldiler. Netice iibarile Selim de ani ve teyzesi de tamamile kabahatsizdirler. Dedi. Şahidlerin çağırılması için muhâ” keme başka güne birakıldı. Beyazıdda yeni bir maliy& : şubesi Beyazıtta üniversite fen fakültesi” nin bulunduğu Zeynebhanım konağı arkasında yeni bir maliye şubesi ya” pılacaktır. Bina 57 bin liraya ihal8 edilmiştir. İzmirde bağcıların kükürt ihtiyacı İzmir (Akşam) — İzmir mülhaks tında bağcıların kükürt ihtiyacı mü“ zayaka halini almıştır. İzmirdeki alâ” kadar makamlar, her yere kükürt y& tiştirilmesi hakkında Keçiburlu ki kürt şirketinin nazarı dikkatini cek betmişlerdir. Ayrandan zehirlendi İzmir (Akşam) -- Bornova nabi yesinde Pamir sokağında oluran KW Jalı leblebici B. Mehmed Süzer, sey” yar salıcı B, Necmeddinden içtiği ay“ randan zehirlenmiştir. e Hastaney? kaldırılan B. Mehmedin hayatı kur” tarılmıştır. Tahkikata devam olunur yor. İzmirde lâğım inşaatı İzmir (Akşam) — Belediye, İzmir rin muhtelif yerlerinde mühim birçok lâğım inşaatı yaptırmak üzeredir. Bunun için 75,000 lira sarledilecek” tir. İkiçeşmelikten (o Kadifekalesin€ kadar uzanmak üzere bir beton yol da inşa olunacak ve üzeri asfalt döş& nöcektir. Tokyo büyük elçimiz B. Hüsrev Gerede Altı ay mezunyetle hareket eden "Tokyo büyük elçimiz B. Hüsrev Ger de ve refikası, İmparator ve İmpar# torlçe, tarafından kabul edilmiş, İnp# ratorun kardeşler prens Siçibo “© Haka Matsu ve refikaları tarafında akşam yemeğine ve çaya davet edik mişlerdir, Türk - Japan muhadenet cemiyö tinin reisi prens Saçamatsu Türk” Japon muhadenet cemiyeti merkezi de bir akşam ziyafeti vermiş ve Tok* yo klübünde de bir kabul resmi yapı mıştır. Amanoslarla Kızıldağ arasını ayi ran geçid Beylan'dır ve belli ki, bu bi” çöküntü ve yarılış eseridir; yoksa her iki silsile de eskiden, muhakkak, bir s£ ra dağ teşkil ediyordu. Eski bir Arap türküsünde Amanosler için «Yaz etek” lerini ısıtırken o yamaçlarını be har rüzgârı okşar, sırtlarını güz ör“ ter ve tepelerine kar beyaz tacını giy“ dirira denildiğini işitmişti, Sevgilisi? ald bir kaside imiş ki, bunu zevkle aklından geçiriyor ve mahzun bakış” larla etrafı süzüyordu. Bütün silsile çam, çınar, gürgek meşe ormanlarile kaplı idi; pınar baş” larında ve dere kenarlarında salkım Söğüdlerin en güzelleri, gürbüzleri vE büyükleri yetişiyordu; en iri ceyi$ ağaçlarına oralarda raslamıştı; su Yy” takları pembe ve beyaz zakkumlari$ örtülü, sırtlar fundalıklarla kürklü idi. Serin, temiz rüzgârların kucağım da yemyeşil, feyizli ve coşkun yaşayıp giden bu mesud ülkenin, bir gün tek” rar elimize geçmesi ve sonra da imaf görüp bir Lübnan haline getirilmesi Kıran için okşadığı ve okşandığı gay” lerden biri olmuştu. Ona Öksüzle Yoksul yarın geçecek” leri kızıl dağları anlatiyorlardı. BU | silsile daha az vahşi, daha az kayal hemen büsbütün çamlık ve arızasızd (Arkası -g m ölme ilini il.