23 Haziran 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

23 Haziran 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haz'ran 1929 ler Şakir oturduğu aparlımana girdi. b Merdivenlere doğru ilerlerken arka» | da hir ayak sesi işitti. Dönüp bak- V Apartımanın kapıcısı utangaç bir Karla ona doğru geliyordu. Şakir, Kpıcıya sordu: > Ne o Ahmed? Birşey mi söyliye- ? yazin bu suali üzerine Ahmed nbire kulaklarına kadar kızardı. e iki kere yutkundu. Nihayete — Şey efendim, dedi, birşey söyli- Meeğim amma utanıyorum. Şakir kapıcısını çok severdi. Ahmed | İİ kabi, çok temiz bir çocuktu. Bu- için Şekir: — Söyle canım, dedi, ne var uta- #ikılacak?... Bir derdin mi var? iç kapıcı: a Size bir mektup yazdırmak is- Hum efendim.. dedi, Şakir sordu: > Peki, sen yazmak bilmiyor mu- Nm» — 5 — Biliyorum amma, yazım kötü, Munakıı değil... Sonra ben çek iyi ie mektup yazdırmak isterim. Şöyle ik dokunaklı birşey olsun.. Şakir güldü: > Sonra gel de yazayım.. dedi. & ir, kendi oturduğu daireye çık- Cebinden anahtarı çıkararak ka» in açtı. Genç adam her akşam yapardı, Kendi elle kapısını Mardi, Arkadaşları ona garip bir Nİ takmışlardı. Şakire «münzevi vü derlerdi, Gönül meseleleri ile bi ir alâkası görülmemişti. Sene denberi yalnız yaşıyordu. Bekir apartımanına gelince elini, yü- Sini yıkadı, Penceresinin kenarına Mr, biraz sonrada kapıcı Ah- Yed geldi. r: > Otur bakalım Ahmed... Senin Mektubunu yazayım.. diyerek yâzıha- inin başına geçti, Sonra genç ka- Meya sordu; > Mektubu kime göndereceksin ım?... Ahmed bir kere daha kulaklarına kızardı. Sonra; “> Benim köyde bir nişanlım var Menim. dedi. Şakir kapıcınm sözünü kesti, gü- rek: lay Demek mektup ona yazılacak *- Söyle bakalım, neler yazdır. Yak istiyorsun? Nişanlının adı ne? Bize mi, genç mi? Kaşı gözü ne 4hk?.. Bütün bunları anlat ki meke tu ona göre yazalım!... Ahmed sıkıla sıkıla izahat verdi: lum adı Fatma efendim.., & kaşlı, kara gözlü, ufak tefek Aş zcağız. Çoktanberi mektup gel IF da onun için merak ediyorum. ir kâğıdı kalemi eline aldı, Ah- yi onun tam karşısındaki iskemle- Oturmuştu, Ahmed, Fatmanın mek- na yazdırmak istediği teyleri Mana utana anlatıyordu. r mektubu yazmağa başladı. taraftan da kendi kendine düşü- Myordu. Şimdiye kadar hiç âşık ol- alın hatırlamıyordü. Artık bu iğ aşk denilen şeyin ortadan kalk- & ! sanıyordu. Fakat iste karşısm- Nny lâ aşkın yaşadığını isbat eden i bir delil vardı. a İr genç kapıcının coşkunluğu- & baktıkça hem şaşıyor, hem de Wn bu haline bayağı imreniyorudu, ir kendi kendine: “az Her halde sevmek güzel birşey Barça diyordu, keşke insan hakiki ts te sevebilse... Hiç değilse bu su- Gin” bireşye bağlanmış olur, Onun Yaşar... gşktup yazılıp bittikten sonra, 1, a teşekkürler ederek çık- Şakir, genç kapıcının kendisi- Yazdırdığı mektubu düşünüyordu. Mage” bitince Ahmed, ne büyük bir ta, İçinde zarfı kapamıştı. Fatma- Mpg zilan mektup genç kapıcıyı Şar es etmişti, ki kendi kendine: emi benim bilmediğim ne Mag ler var... dedi, işte bizim Ah- * Adam ne kadar mesud... diye nd. Re, azihanenln başından (kalktı. Meği, e yaklaştı. Dışarıyı seyret- Yiz başladı. Tam, karşısındaki be- boyalı evde genç bir kızın otur dayi âradan epey zâman geçtiği * aşk mektubu duğunu biliyordu. Hattâ onun adı- nın Selma olduğu da - kim bilir ne- reden - kulağına çalınmıştı. Bu genç kız daima evinin penceresinde otu- rur, birşeyler örerdi. Arasıra güzel, biçimli başını kaldırıp Şakirin pen- ceresine doğru baktığı da olurdu. Ter- temiz yüzlü, ince, zaylf bir kızdı. Lâ- kin şimdiye kadar Şakirona pek ehemmiyet vermemişti. Bugün kapıcının mektubunu yaz- dıktan sonra genç adam pencerenin kenarında düşünüyordu, Sanki ken- disinin de bir çokları gibi bir sevgi- lisi olamaz mı idi? O da sevgilisine, Ahmed gibi bir aşk mektubu gönder- mek heyecanını tadamaz mıydı? Hem niçin olmasın? O da kendisine göre bir sevgili bulabilirdi. Meselâ, şu karşıki temiz yüzlü, z&- yil genç kız seyilemez miydi? Biran İçinde genç kıza karşı Şakirin alâka- sı ziyadeleşmişti. dikkatli dikkatli bakıyordu. Ertesi günü, daha ertesi günü genç kızı pep uzaktan seyretti,” Nihayet bir kulayını bulup'onunla tanıştı. Fakat hislerini Selmaya açık açık söylemeğe cesaret edememişti. Bereket versin ki Ahmedin Fatma için yazdığı mektubun müsveddesi duruyordu. Bu mektubu biraz değiş- tirdi. İçine bir kaç yeni cümle ilâve etti. Selmaya gönderdi, İki gün son- ra genç kızdan cevap aldı. Selma da ona karşı birçok şeyler hissettiğini mekiubunda yazıyordu. N Artık Şakir için yeni heyecanlar, yeni saadetler başlamıştı. İşte bu 8i- rada bir gün yine kapıcı Ahmed Şar kire geldi: — Size zahmet amma efendim... Bana bir mektup daha yazar mısınız? Yine Fatmaya... Onunla evlenmek is- tiyorum.. dedi, © Şakir: — Bu hayırlı bir iş... Hem de sa- na güzel bir mektup yazayım... diye- rek kâğıda kaleme sarıldı. Hakikaten yazdığı mektup ta güzel olmuştu. Şakir bu mektupta Ahmedin ağzın- dan Fatmaya ne diller dökmüyordu? Mektubun bir yerinde deniliyordu ki; «Fatmacığım... Düşün bir kere... Seninle küçücük bir evimiz olacak... Çiçekli bir bahçe... Sen akşamları be- ni pencerede bekliyeceksin... Eve gelince bütün yorgunluklarımı unu- tacağım.» Ahmed mektubun burasını pek be- genmişti: — Ellerine sağlık, dedi, çok iyi bir mektup oldu. Ahmed gittikten sonra, Şakir yine bir düşünceye dalmıştı. Fatmaya gön- derilecek mektupta: yazdığı cümleler aklına geldi, küçük bir ev... Çiçekli bir bahçe... Pencerede bekliyen ince yüzlü bir kadın... Bu saadet tablosu karşısında genç adam kendi kendine: — Sanki bütün bunlar benim için de kabil değil midir? deği, Pencerede kendisini bekliyecek ka- dın, meselâ Selma olabilirdi. Bu me seleyi çok düşündü. Ertesi günü Fat- ma için yazdığı mektubun müsved- desini çıkardı. Yine biraz değişik- likler yaparak bu mektubun bir eşini de Selmaya yazdı. Selmadan cevap gelmesi hiç uzun sürmedi. Nikâh dairseine giderler. ken: — Saadetimi, yüzünü hiç görmedi. gim bir kadına, Fatmaya borçluyum. Eğer Fatmaya o mektupları yazma- saydım, daya kırk yıl evlenmek hatı- nma gelmiyecek, bekârlıktan kurtu lamıyacaktım... diyordu. Hikmet Feridun Es e —— şa Üsküdar Halkevinden:; Üsküdar Halkevi salonunda 24/6/9389 cumartesi günü akşamı saat 21 de Kadı- köy Halkevi Koro heyeti tarafımdan Kon- servatuvar muallimi bay Hulüsi Östemin gelliğinde 40 kişinin iştirakile bir koro Konseri verilecektir. Duhülye kartları idare memurumuz tarafından tevzi edil- mektedir. Poğram: 1 — Dağ başı (4 ses için armonize eden) M. Hulüsi Öktem. 2 — Faus operasından (Gatnod). 3 — İlkbahar (politew İvanow). 4 — Par (operetien) (Samim). 5 — Çeçmiş zaman (Gevaert), 6 — Çoban korusu (Rosmaund opera- sından) (Sehuber). 7 — Bayrak (Sehubert). 8 — Pınar başı (Halk melodisi nevinde 4 sesli) M. Hulüsi Öktem). 9 — Çingene hayatı (Sehman). 10 — Serenad (İspanyol) (Olivier Metra). 11 — Mavi Tuna (Vals) (Biraus), Şimdi ona daha | AA Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dalga uzunluğu 148 m 182Kc/8.120Kw. Türkiye Radyosu T.A. 18,14 m, 15195 Ke/a, 20Kw. Ankara Radyosu TAP.SI70m. 9465 Kc/s 20Kw. ANKARA RADYOSU TÜRKİYE SAATİLE Cuma 23/6/9399 1200: Program, 1235: Türk müziği -Pl, 13: Memleket saat ayarı, ajans ve meteo- roloji haberleri, 13,15: - 14: Müzik (Karı- şık program - PL), 19: Program, 19,05: Müzik (Bir keman virtüozu - PL), 19,15: Türk müziği (İnce- maz faslı), 20: Memleket saat ayar, ajans ve meteoroloji haberleri, 2015: Neşeli plâklar - R., 20,20: Türk müziği: 1 - Hi- caz peşrevi, 2 - Suphi Ziya » Hicaz şaf- kı - Anılsin yar ile, 3 - Asım bey - Hicaz şarkı - Her zahmi ciğersuze, 4 - Udi Ce- mil - Hicaz şarki - Ne küstün bi sebeb öyle, 5 - Kemençe taksimi, 6 - Hicaz şar- kı - İndim yarin bahçesine, 7 - Hicaz saz semaisi, 8 - Halk türküsü - Sürmeli- min gözlerine, 9 - Halk türküzü - Irafa fincan koydum, 10 - Halk türküsü - Me- nekşeler tutam tulam, 21: Konuşma, 21,15: Müsik (Radyo orkestrası - Şef: Praetorlus): 1 - Claudio Monteverdi - G.F, Maliplero, Dört Madrigal: a) Allegro, b) Lento - Andante, 6) Lento, Funebrâ, 4) Allegro, 2 - Sabin V. Drago - Divertisse» meht rusliğue, m) Noel, b) İştiyak, ©) Matem, ç) Dans, d) Düğün şarkısı, 3- Jöh. Strauss - «Sphanges, Vals, 22,15: Ko- muşma, 2230: Müzik (Neşeli müzik - PL), 43: Son ajans haberleri, ziraat, esham, tabvilât, kambiyo - nukud borsası (fat), 23,20: Müzik (Cazband - Pİ), 23,55 - 24: Yarınki program. Avrupa Saat 20 de Berilau 20,15 salon muzizası — Melnik 20,15 salon muzlkası — Prag 20 - 23 Mo- sarin «Flute Enchanlde» operası — Bük- reş 20,15 konser — Hllversum 20,446 klari- net — Sofya 20,15 piyano, 20,25 Puceini'nin «Turandotv operası — Toulouse 20,15 ha- fif muzika, : Saat İlde Berlin 2145 «Nişan seyahati» opereti — Breslau ve Hamburg 2130 hafif muzika — Frankfurt 2130 orkestra — Kolonya 2110 hafif muzika — Leipzig 2115 orkestra ve solistler — Münih 21.15 konser — Viyana 3115 askeri muzika — Melnik 21,15 hafif muzika — Athlone 21,10 örkeştra — Bari 31,15 Yunanca neşriyat — Peşte 2130 ope- ret havaları — Bükreş 2105 Puccini'nin «Madame Butterfly» operam (plâkla) — Florans 2130 muzika ve dans — Grenoble 2180 - 2330 konser — Hilversum JI 2140 dans — Lille 21,15 saksofon — Londra 21,15 hafif muzika — Paris P.T.T.2130- 23,30 konser — Rennes 2130 - 2330 hafif muzika — Sottens 21,15 konser — Towlouse 21,45 dans. Saat 22de Kolonya 22 8. Vagner'in «Kara kuğular diyarı. operası — Florans 22 konser — laibaeh 22,10 mandolin — Londra 7249 hafif muzika — Milano 22 hafif muzika, Saat 73 de Berlin, Breslau, Frankfurt, Hamburg, Königeberg, Leipzig, Münih, Viyana 23,30 - i muzika ve dans — Btuttgart 23,40 konser — Peşte 73 salon muzikası — Flo- rans 23,10 dans — Reval 23 gece muzika- m — Sofya 2idans — Toulouse 23.10 muzika . Saat 24 den sonra Prag 24 Çek muzikası — Peşte 24 çinge- ne çalgısı — Londra 24,10 dans — Milano 24 dans — Bresinu, Kolonya, Stullgart ve <p (| | <1 ŞE ŞE İİ İİ | Soldan sağa: ğ 1 — Melekler - Küşad et. 2 — İliç yerine kullanılan sabun. 3 — Exiyetten kurtulmak. 4 — Üye - Tersi notadır - Büyük. 5 — Büyük annelik - Güzel sanat, 6 — Fehmeder, 1 — Evlâdım - Hatve. 8 — Dermansızlık - Sonuna «N> gelirse olur. gökyüzü . 9 — Tersi bulaşkan demektir - Sahip, 10 — Buseyle - Arzhal Yukardan aşağı: 1 — Ahşup mobilye yapan sanatkfir, 2 — Topraklar - Meydanda yok. 3 — Bir nevi sebzeler. 4 — Kaba kumaş - Küçük, 5 — Malümat istemek. 6 — Bir ilâç. 1 — Başına «his gelirse boşuna giden demek olur - Dosya kabi. 8 —Bonuna «M, gelirse genel oluğ « Düşman, 9 — Vatidelerimiz. 10 — Kazılmiş yer - Trapez. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: © 1 — Kumandan, ? — Tabialen, 3 — Arayurd, Za, 4 — Komak, Asit, 5 — Boy- adı, 4 — İfakat, 7 — Rehabulan, $ — Ara- surat, © — Talakst, A), 10 — Hibe, Nalça, Yukardan aşağı: 1 — Taksirat, 2 — No, Ferah, 3 — Ulan- mahali, 4 — Maya, Kasab, 5 (o Abuksa- buk, $ — Nir, Oluran, 7 — Daday, Lata, 4 — AL, sanat, 9 — Nezld, Aç, 10 — Malık, Ein. Mütercimi Mebrure SAMİ 'Tefrika No. 42 Delikanlı nihayet döndü, her za- mandan daha geçlere kadar kalmış- ta, Artık iyiden iyiye gece de olmuş- tu. Ana, ancak oğlu, üzerinde bir mum yanıp duran masaya doğru yakla- şınca, onun yüzünü görebildi. O va- kit belli etmeden onu dikkatli dik- katli süzdü ve her zamanki gibi dur- gunlaşmış olduğunu görerek içi ra hatladı, Demek ki, anasının söylediği şeye sevinmiş ve yüzünde hiç bir öf- ke izi kalmamıştı. Kadıncağız onun bu sakinliğini görünce, karnı acık- | maş kapıda bekleyip duran, ağabeysi- nin keyfi var mı yok mu diye, İyice anlamadıkça bir türlü içeri girmeğe cesaret edemiyen küçük oğlanı gitti çağırdı: — Gir içeri küçüğüm, gir, diye ses- lendi, O'da şimdilik öfkesi geçmiş, ona hiç aldırış etmiyen ağasına yan gözle bü- karak, sinsi sinsi içeri girdi bir-kena- ra büzüldü. Ana akıllıca bir iş gördü- ğüne inanmış pek seviniyordu. Kafa- sına koyduğu şeyi yapmak için de de- diği gibi «paçaları sıvadır. Ne zaman başı bir dara gelse, em- mioğlunun evine koşardı; gene de öy- le yaptı. Kendi bildiği bir kız yok- tu. Köylerinden”birini de seçemezler- di, çünkü hepsile de ya kadın ya da erkek tarafından akrabalıkları vardı. İsimleri bile birdi, Şehirde de, elin- deki satılık birkaç mali alan ayak ta- kımı bazı esnaftan başka kimseyi ta- nımıyordu, Onun için bir akşam em- mioğullarına gitti. Güz yaklaştığı hal- de, hava gene oldukça sıcaktı, tombul yenge son doğurduğu yumurcağı em- zire dururken bir yol dereden tepeden konuştular, Nihayet ana ağzından baklayı çıkardı: — Kardeşceğimiz, gelin olup buraya gelmeden evvel oturduğun köyde hiç bildiğin bir kız var mı? Şöyle #ana benzer biri, göler yüzlü, eli işe yakışır, çocuk yapıp doğurmağa elverişli biri olsa bize pekâlâ uyar. Daha yıllar yılı ev işlerine bakabilirim ben, eli o kadar işe yatkın olmasa bile zararı yok, gö- re göre alışır, dedi. Kadın bir kahkaha attı ve kocasi- na bakarak: — Bana benzer bir kadın bulmamız, bakalım oğlun için hayırlı bir şey mi değil mi, ona sor, dedi. Adam her vakıtki gibi ağır ağır ba- şını kaldırdı, Hem Jâkırdıya kulak vermiş dinliyor, hem de ağzında bir pirinç sapını geveleyip duruyordu, düşüne düşüne: — Eh işte, zararsızdır! dedi. Kadın onun, bu ne sıcak ne de 50- ğuk olmasını bilmiyen ılık ılık muka- belesine gene kahkahalarla güldü: — Biryol gidip bakıvereyim kardeş. “Aşağı yukarı iki yüz evlik bir yerdir orası, çarşısı pazarı bilem vardir... Koca bekleyip duran kızların içinde elbette bizim İşimize uyacak birini bulurum, dedi, Bir müddet daha hep bu lâkırdıyı ettiler ve ana beş paralık bir masrafa giremiyeceğini söyliyerek: — Pek o kadar ahım şahımını da aramayız tabii... Elimizde âvcumuzda ne var ki, Oğlum da öyle fazla fazla tarlası, çifti çubuğu olan biri değil. Ekip biçtiğimiz toprakların yarısın. dan çoğu başkasının malı...» dedi, Erkek de lâfa karıştı: — Dımdızlak değilsiniz ya.. Bu zamanda, insanın o kadar da toprağı olması birşey sayılır. Ben kızımı, âya- ğının altında şöyle basacak sağlamca bir toprağı olmıyan parâh birine ver. mektense, birkaç tarlası olan parasız bir adama vermeği daha doğru bulu- rum. Kizim için özü sözü doğru bir erkek, bereketlice bir de toprak, İsti- yorum, fazlasını aradığım yok! Karısı da o vakıt: — İyi ya işte... Öyle ise, bırak da bir iki günlüğüne şu bizim kasabaya gidip bir bakıvereyim, dedi. Adam her vakitki gibi, lâfı uzatma- dan bu işe razı olduğunu anlattı: — Benden sana izin, git bakalım... Kızlar büyüdü, yerini tutarlar zaar... Aradan çok geçmeden, bir gün em- mioğlunun karısı temizcecik giyindi; kirayla bir el arabası buldular, içine babasının soyuna sopuna götürüp gös« termek için çocuklarının en küçükle- rinden bir ikisini doldurdu, memede- kini de aldı, ufaklara baksınlar diye bu çocuk tlayına bir de iki büyük kı- zını katti; kendi de artık mahsul) bi- çildiği toplandığı için tanelerin dövül. me işine de camıs yeter diye, kocasına bir lüzumu kalmıyan boz eşeğin sırtı. na bindi ve böylece çıktılar yola. Git- tikleri yerde üç günden fazla kâldılar ve kadın döndüğü zaman aklı bep gör. düğü bir sürü kızda hemen havadis almağa koşup gelen ananın karşısına Oturdu, başladı anlatmağa: — Bizim kasabada, kızdan bol bir- şey yokmuş a kardeş. Neden dersen, öyle bir takım başka şehirlerde, hani doğan çocuklar erkek değilse öldürü. verirler ya, bizde bu âdet değildir. Ananm geri yanda daha birçok da ki- zi olsa, gene bırakırlar onları, can- Jarına kıyamazlar, ne olacak, #rada büyür giderler işte... Onun için de ka- saba kiz dolu iki gözüm... Bir bolluk ki, hiç sorma gitsin, Kendi gözlerimle tam bir düzünesine baktım birer birer, Hepsi de etine dolgun, renkli menkli, boybos yerinde kendi oğullarım için bile arasam gözümün kestiği hoş şey Jerdi amıma bize bir düzünesi değil ya, bir tanesi lâzım; onun için de arala- rından seçmek gerekti; dört açtım göz- lerimi; birer birer enlerine boylarına baktım, ber bir taraflarını inceden inceye süzdüm. En çok üçünü beğen- dim. Tekrar bir daha gözden geçir. dim; biri öksürüyordu, sümüklü bir şeydi, ikincisinin de gözleri pek iyi de- ğil galiba, üçüncüsünü hepsinden faz- Ja beğendim. İyice aklım kesti bunu, becerikli akıllı bir kız, ağzından çıka- 'nı biliyor, sözü dinlenir tetik hamarat birşey; dikişten yana da, kasabanın en eli çabuk kızıdır diyorlar. Kendi sırtındakileri, babasının, bütün evde- kilerin giyip çıkardıklarını da hep o dikermiş. Üstelik şiına buna da ulak tefek birşeyler biçer hazırlar, çil çil gümüşler kazanırmış. Sade oğlun için belki azıcık yaşlıdır, bir kere nişanla- mışlarmış, düğünü yapıncaya kadar, ecel bu ya, oğlan ölüvermiş, yoksa çok» tan evlendi idi bu kız. Amma doğru- sunu ararsan bizim için böylesi daha hayırlı, çünkü babası ne olursa olsun, biran evvel kızı baş göz etmeğe bakı- yor, onun için de para pul aradığı yok. Ucuza gidecek bu kız... Sade bak söy- Biyeyim, ötekiler kadar güzel değil, galiba çok dikiş dikmekten olacak yü. zü sapsarı, amma gözleri çok iyi... Hiç ağrı çekmemiş, belli.» Ana hemen atıldı: — Aman kardeş bize de bu lâm. Soyumuzda az mı göz hastalığı çek- mişler, inan olsun, benimkiler de es- kisi gibi değil, iyi görmüyorun artık; tam bize de dikiş bilen, seve seve bu işi görecek biri Jâzımdı. Hay vur ol komşum, Bu kızla uyuşalım ne yapı- Jacaksa yap, olsun bitsin, sade oğlum- dan beş yaş büyükse iyi amma, fazlayş sa gelmez, dedi. Böylece karar verince, köyün 18 milcisine baş vuruldu, evlenecek olan- ların doğdukları, gün, ay ve yılları karşılaştırarak uğur deneme hesapları yaptırıldı ve netice uygun düşlü. Er- kek, at alâmeti kız da kedi işareti al. tında doğmuşlardı; bu Iki hayvan da biribirlerini patçalıyan, yiyen cinsten olmadıkları için bu evlilikten hayır ve geçim beklenebilirdi, Böylece kader kismet de bü işe güler yüz gösterince, âdet olan hediyeleri hazırlamağa baş- Jadılar. Ana gizli yerinden mahud «günün günü var» çıkınını çıkardı içinden bir. kaç gümüş parayla bir iki de mangır ayırdı, gelin gelecek kız için âlâ pa- muklu bir kumaş alıp iki kat entari dikti. Ora âdetince bu entarileri bahti talihi iyi çıkmış birine, ömrü kocasile çocukları arasında kesintisiz ve iyi geçmiş bir kadına biçtirmek lâzımdı. Bu iş için de, köylerinde emmloğlu. nun karısındar uygun bir kimse yok. tu. Ana kadına güzelim kumaşı götür dü: — Haydi kardeşim, şuna elin sürül. sün, oğlumun karısına uğur getirirsin imşal)s”* “a (Arkası var),

Bu sayıdan diğer sayfalar: