yea Mecdi evine dönünce elini ag yıkadı. Saçların kolonya ile Mn Bir sigara yaktıktan sonra çıktı. Doğrusu evinin man- Dsi hiç diyecek yoktu. Deniz, ta Mecdinin tam karşısında otu- Benç, güzel komşusu... Amedi Mecdi onun adının Saba- , Olduğunu öğrenmişti. Genç ka T gön akşam Üstleri balkonu- İm “far, uzum iskemlesine yangelir, | İı, EüZelleştiren bir şey daha vardı. kı İle” bir kitap alır, okurdu. Arasıra | İş ara tellendirdiği olurdu. Ah- Ji, Mecdi de her gün evine döner İN ez, saçlarım tarar, kendisini aça atar komşusunu seyrederdi. n” adam uzaktan hayran hayran e rken bazan Sabahatla göz- y Eldikleri de olurdu. Muhkkak Sabahat Ahmed Mecdinin kendi- | ti karsı gösterdiği alâkayı çoktan İİ vuştı. Hattâ genç kadın bazan edi Mecdiye ümidverici bir tarz- iş bakıyorü at, Tağmen Ahmed Mecdi ile Saba- “ tanışmaları için bir fırsat çık- İl du, İl w âkşam, delikanlı balkonuna çık- Yaş, aman Sabahali her zamanki İİ İe göremedi. Kendi kendine; İ iyi, bugün evde yok mu?» diye li Rüyordu. Bir aralık Ahmed Mec- ğ Kün, Sokak kapısı çalındı. Genç yz Bu da kim? diyerek gitti kapı- #Çİ. Birdenbire hayretle durakla- , nsında Sabahat vardı. Genç N tatlı bir gülümseme ile: ti, Afedersiniz, dedi; sizi rahatsız e” Bizim radyonun anteni geri- > Gelen adamlar antenin bir rin evin damına bağlamak ha r. Eğer müsaade ederseniz ti otu önteni bağlamak için dama a nca Mecdi, genç kadının önün- Üyük bir nezaketle eğildi: br Rica ederim efendim... Bunun ii üseade istemenize bile lüzum ay” Buyurunuz. Kendi evinizde ty, gibi hareket ediniz. Nereye derseniz radyo entenini oraya asınlar... at gene tatlı tatlı Ahmed “dinin yüzüne bakarak: tp Teşekkür ederim, dedi, ben gi- ânteni kuracak olan adamları yim... hane kadın güzel vücudile uzakla- €N Ahmed Mecdi hayran hayran Man arkasından bakıyordu. aaz sonra radyocular geldiler, *Nİ kurdular. Artık o günden uy aralarında hafiften hafife bir plık başlamıştı. Biribirlerile kar- tag akları zaman, balkonlarına çık» eği vakit selâmlaşıyorlardı. Fa- ka te bu kadar... Halbuki Ahmed h "li, Babahatle ahbaplığı daha zi- â, © ilerletmek istiyordu. Bunun için geler anyordu. deyi * gün Lalkonda otururken birs ke biTe aklına bir fikir geldi. Kendi Mdine; kar Buldum!.. diyerek yerinden fır- * Ahmed Mecdinin de bir radyo- taş Yârdı, Fakat anteni evinin arka | Yağı, dak apartımanlardan birine | ay İdi. Hemen gitti. Radyonun ân- i Mİ kopardı. Bundan sonra sokâ- Sıktı. Köşebaşındaki elektrikçi mın yolunu tuttu. Bu elek- Mej “ anten kurmasını da mükem- h; bilirdi. Ahmed Mecdi, elektrikçi- | Radyormun anteni koptu, Lâkin geler antenin ucunu arka taraf- Yenı apartmana bağlatmak istemi- . Anetni bu sefer bizim karşı- Ayy aki evin damma bağlatacağım. Adiniz mı?, dedi, in tikanlı elektrikçi ile beraber kyy, 2 önüne geldi. Burada anteni Sak adama: Bey burada biraz bekleyiniz. Ben A YİN, anteni bağlatmak için kar- iy den müsaade âlayım... dedi. Mapa Mecdi heyecan içinde Sa- Many tin evinin kapısını çaldı. Biraz içi, bir hizmetçi kız ona kapıyı * Ahmed Mecdi: hayz Lütfen bayamnıza sorar musi- *y,, BiZİm radyonun antenini sizin Ai Amina bağlatamk istiyorum. müsaade ederler mi? SE, Kızkulesi ayaklarının altındâ | , “İİ. Fakat manzarayı bir kat da- | , Fakat bütün bun- | Hizmetçi kız: — Sorayım efendim!.. diyerek içeri çekildi. Ahmed Mecdi biraz sonra merdivenlerde bir ayak sesi işitti, Sabahat aşağıya iniyordu. Genç ka- dın gülerek Ahmed Mecdiye: — Radyonuzun ântenini bizim evin damına mı bağlatmak istiyorsu- nuz? Rica ederim, buyurunuz. İste- diğiniz yere anteni bağlasınlar... Ahmed Mecdi sözü uzatmak için: — Fakat sizi rahatsız edeceğiz di- ye korkuyorum da... Sabah — Aman efendim... Neden rahat. sız olacağım?... Komşular arasında böyle sözlerin yeri mi ölür? cevabını verdi. Ahmed Mecdi Iâfı uzalmak için söyliyecek bir kaç söz daha arıyor, fakat aklına hiç bir şey gelmiyordu. Antenin kurulması - bitince Ahmed Mecdi bir kere daha Sabahatin evi- ne gidip teşekkür etti, Genç kadın onu gene büyük bir nezaketle ka- bul etti. Bü suretle &hbaplıkları bi- raz daha ilerlemişti. Aradan ön, on beş gün daha geç- ti. Ahmed Mecdi, Sabahatle ahbap- lığı ilerletmek için pek sabırsizlanı- yordu. Bir gün gizlice radyosunun antenini bastonunun sapile hızla çek- ti. Kopardı. Bundan sonra hemen Sabahatin evine kostu. Kapıyı çaldı, bu sefer karşısına Sabahat çıkmıştı. Ahmed Mecdi: — Aman, dedi, sizi pek rahatsız ediyorum. Fakat bizim anten kop- muş. Müsaade ederseniz bu sefer ken- dim tamir edeceğim. Geç nkadın onu sıcak bakışlarile süzerek; — Buyurunuz... dedi. Fakat siz anteni tamir edebilir misiniz? Ahmed Mecdi güldü: Bakalım... Çalışacağım... ceva- bını vererek içeri girdi. Sabahatin evinin üstü geniş bir taraça idi, Ah- med Mecdinin anteninin bir ucu ev- velce bu taraçada bir sırığa bağlan- muştı. Genç kadin Ahmed Mecdi ile bera- ber taraçaya kadar çıktı. Bereket versin Mecdi daha çocukluğundan- beri saat tamir etmeğe kalkar, bo- zuk elektrikleri yapar, böyle işlerden anlardı. Bir yandan Sabahatle tatlı tatlı kontşurken, bir taraftan da an- teni tamir etti, Artık ahbaplık daha ileri gitmişti. Bundan sonra her on beş günde bir anteni kopuyor, Mecdi: — Vallahi sizi pek rahatsız ediyo- rum... diyerek Sabahatin karşısına dikiliyordu. Genç kadm delikanlının bu kumazlığını anlamıştı ve mem- nun görünüyordu. Ahmed Mecdi, Sa- bahat yüzünden Adela anten ustası olmuştu. Nihayet evlendiler. - Artık Ahmed Mecdi de anteni koparıp, tekrar ta- mir etmekten kurtuldu. Şimdi bazan evlerindeki antenleri hakikaten bozulduğu zaman Saba hat: — Kuzum kocacığım şu anteni ta» mir edermisin? diyor, fakat Ahmed Mecdi: — Bırak Allah aşkına onunla kim uğraşacak... diye omuzlarını kaldı- rıyor... Hikmet Feridun Es Taşra gazete bayilerinin nazarı dikkatine Bazı taşra bayilerinden aldığı. mız mektuplardan «AKŞAM>ı mutlake şu veya bu mutavâssıt- lardan tedarik etmek hususunda kendilerini mecbur oaddettikleri anlaşılmaktadır. Bu zehab hakikate uygun de- ğildir. Binaenaleyh taşra bayile. rinden ârzu edenler her zaman «AKŞAM: idarehanesine müra- caatla doğrudan doğruya müa- meleye girişebilirler. Bu hususta «AKŞAM» idaresine mektup ya- zarak bayi şartlarını öğrenebi- lirler. Dökülen saçların en iyi ilâcı Gür Saç saç suyudur. OKA) Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dalga uzunluğu . 1648 m. Türkiye Radyosu 'T.A.© 19/74m. 15196 Ke/8. 20Kw. Ankara Radyosu < TAP.3lT0m. M6 Ke/s. 20Ew. ANKARA KADYOSU TÜRKİYE SAATİLE Çarşamba 21/6/9939 1240: Program, 12,35: Türk müziği -PI, 13: Memleket sasi ayarı, ajans ve meteo- soloji haberleri, 1,18 - 14: Müzik (Kar- şik program - Pİ). 19: Program, 19,05: Müzik (Melodiler - 4), 19,15; Türk müziği (Fasıl heyeti), 20: Memleket saat ayarı, ajans ve metco- roloji haberleri, 20,15: Neşeli plâklar - R., 20,20: Türk müziği (4öşretek ve solo teganni): 1 - Raul Yekta - Eviç peşrevi, 2 - Rauf Yekta - Eviç bestesi - Halkal zülfü siyahın, $ - Salâhaddin Pınar - Eviç şarkı - Göz yaşlarınız, 4 - İsak Va- ranın - Eviç şarkı - Kalbimde açılmış, $ - Bimen Şenin - Segâh şarkı - Sun da içsin yar elinden aşıkın, 6 - Ahmed Ra- simin - Segâh şarkı - Benim sen nemsin ey dilber, 7 - Eviç halk türküsü - Şaha- ne gözler şahane, 8 - Eviç balk türküsü - Elveda dost deli gönül, cazkâr şarkı - Pembelikle imtizaç etmiş tenin, 10 - Osman Nihadın - Hicazkâr şarkı - Kilere uzakta bak, 21: Konuşma, 21,15: Müzik (Opera aryaları - PJ), 21,45: Haftalık posta kutusu, 22: Müsik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın): 1 - Kutseh - Macar marşı, 2 - Köler Böla - Ren nehri kıyılarında, 3 - Prind Walter - Rüya - Keman 606 ve orkestra için, 4 - Böla Vollgrsf - Kalbim aşkla doldü (ağır vals), 5 - Sehieder < Dinle ne söylüyor (Tango), 6 - Hans Thaler « Kukuk (Polka), 7-Ho- ber Stolz - Praterde ağaçlar tekrar çiçek âçıyor, 8 - Victor Aubert - Göbekiller resmi geçidi, 9 - Teopold - Macar fan- tezisi, 23: Son ajans haberleri, zirast, esham tshvilât, kambiyo - nukud borsası (fiat), 23: Müzik (Cazband - PL), 33,55 - 24: Yarınki program. 187 Ke/8. 10 Ew. Avrupa istasyonları Bant 20 de Athlone 20 orkestra — Peşte 2025 ke- man — Bükreş 20,20 orkestra — Florans 20 bafif muzika — Paris P, T. T. 2045 keman — Sofya 20 Gounod'nun «Favst» operası — Toulouse 20,25 salon muzikası ve hafif muzika, Saat 21 de Berlin 2115 operalardan aşk parçala- rı — Breslav 2115 karak muzika — Frankfurt 2115 beynelmilel musiki mü- #ameresi — Kolonya ve Ştuttgart 21,15 hafif muzika — Leipsig, Münih 2115 ha- gir muzika ve dans — Meinik 21,15 sen- fon. konser — Athlone 21,15 hafif muzi- ka — Bari 21,15 Yunanca neşriyat — Bükreş 2130 piyano — Grenoble, Brünn'- den naklen 2145 - 23 konser — Lalbach 21 opera — Lille 2130 - 2330 Messager'nin «Passlonnöment» operası — Lyon 2145 - 23 orkesira — Bonizetti'nin «kwuee de Lammermoorce operası — Nis 21,30 iki opera — Rennes 2130 - 2330 konser — Sottens 2145-2250 orkestra — Toulouse Pyrenee 21,30 operet muzikaaı. Saat -22 de Kolonya 2230 opera havaları — Viyana 22 meydan konseri — Bükreş 2230 piya- no — Florans 2230 hafif muzika ve dans — Bilversim II 2250 hafif muzika — Lon- dra 22 dans — Reoval 2205 orkestra — Roma 22 orkestra — Slokhelm 22,15 or- kestra — Toulouse Pyrenee 22 konser, ; Baat 23 de Berlin, Breslav 2330 - | hafif muzika ve dans — Hamburg 23,45 keman — Kö- nigsberg, Viyana 23340 - 1 Viyana muzi- kası — Münih 23,45 orkestra — Ştutigart 40 Portekiz muzikası — Melnik 23,20 hafif murlka ve dans — Prag 23,10 gece muzikası — Peşte 23 orkestra Bükreş 23,15 Rumen orkestrası — Milâno 23,15 hafif muzika — Roma 2330 salon muzi- kası — Stokholm 23,15 dans. Saat 74 den sonra Peşte 2430 çingene çalgısı — Florans 24 dans — Londra 24,10 dans — Pa- ris P. T.'T. 24 konser — Roma 24 dans — Breslay, Kolonya, Ştusigart ve Viyana 1-4 karaşik muzika. Posta ittihadına dahil olmıyan cenebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1600, üç ayhığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Cemaziyelevvel 3 — Hizir 47 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı G4 84 431 832 1200 204 208 4201215 1616 1944 2148 İdarehane: Babıâli civarı Acımusluk sokak No. 13 Eminönü askerlik şubesinden: Şubemizde kayıtlı olup ikramiye almakta olan şehid ailelerinin veya yetimlerinin yanlarında bulunan resmi sened maaş cüzdanı ve on se nelik almış olanların yalnız nüfus cüzdanlarile bugünden itibaren on gün içinde şdbemiz hesap memurlu- ğuna müracaatları İlân olunur. 9 - Lemi'nin - Bi- | M, Ceneri 2150 - 23,20 | Herkese, hattâ hayvanlara karşı bis Je o kadar iyi ve merhametli davranan, anası, yeni bir gömlek dikmeğe kal- kışacak olunca: «Canın ne renk çeki- yor?» diye sorsa bile ağzını açıp bir- şey demiyecek kadar sessiz, yumuşak huylü olan bu ağabeyin, küçük karde- şine karşı gösterdiği katı yüreklilik çok şaşılacak bir şeydi. Oğlan bir İş görürken biraz ağırlaşsa, ya da azıcık oyalanıverse hemen çıkışmağa başlar, tarlada onu istediği gibi çalıştırmak için de küçüğün fena halde gözünü korkulurdu. Evin içinde kavga eksik- sizdi; küçük, patırdıcı bir şeydi, bağı- rır ağzına geleni söylerdi, büyük de evvelâ dişini sıkar kendini tutabildiği kadar susardı. Amma bir kere de sab- rı tükenince yerinden fırlar eline ne geçerse kaptığı gibi kardeşinin üstü- ne çullanır, hiç birşey bulamazsa elle- rinin olanca kuvvetile tokatları indir- meğe başlar döver döver, öteki dana- dar gibi böğüre böğüre elinden kurtu- Tup karşıki emmilere kaçıncaya kadar basardi dayağı. İşler o dereceye vardı ki, bütün Köy halkı ağabeyin gösterdiği bu sertliği ayıplamağ ve bir dayak palırdısı du- yar duymaz, yetişip küçüğü kurtarma» ğa başladılar. Oda bundan yüz buldu, işi gücü bıraktı, büsbütün haytalığa vurdu, emmioğlunun evinden çıkma» mağa, orada kendi başlarına buyruk büyüyüp giden bir alay kızlı oğlanı: çocuğun arasına katılıp yaşamağa baş- Jadı, Artık kendi evlerine, anca ağa- beysi tarlaya gittikten sonra, rahat. ça ayak bâsabiliyordu. Amma bazen büyüğün içini bir ze- hirdir bürüyor, vaktinden evvel bir- den dönüp eve geliveriyor ve kardeşini orada bulunca da, oğlanın başını kol. tuğunun arasına sıkıştırıp, vuruyor vuruyor, anası: — Ayol birak artık, ayıp değil mi oğlum, İnsan küçük kardeşini bu ka- dar döver mi, bak kızı da korkutuyor- sun! diye bağırıncaya kadar dövüyor- du. O vakıt oğlanı birakıp, aci acı ana- sına karşıbk veriyor: ? — Ben terbiye etmezsem onu, kim edecek? Babamız yok, ağabeysi de ba- bası da benim. Kâratanın aklı, sade haytalıkta tembel tembel sürtsün, önü. ne gelenle parasına oyun oynasın de. ğil mi? Sen de biliyorsun bunları âna, pekâlâ biliyorsun amma ona toz kon- duramıyorsun, neden? Çünkü en çok onu seviyorsun! diyordu. Yalan değildi, ananın bu en xüçü- güne karşı bir zayıf damarı vardı. Ona baktı mı yüreği titriyordu. Büyük, kimselere çokluk birşey demiyen, az konuşan, vaktinden evvel, çabucak er- kek oluvermiş gibi idi. Çoğu zaman onun, yorgunluktan çeneleri kildlen- diğini, anlamıyor, somurtkanlık su- ratsızlık dediği şeyin de gene halsiz- lik ve bezginlikten başka birşey olma- dığını bilemiyordu. Kızına gelince, O zavallıyı da anasi çök seviyordu amma, bu sevgide ıztırap da karışıktı; yavru- sunun kör gözleri ona daima eski bir suçu hatırlatıyor, işlediği günaln dur- mâdan yüzüne çarpıyordu. İlâheye, bir türlü dualarını kabul ettirememiş ol- duğunu görüyor, ve günahın ceza yü- künü büsbütün kızının üzerine yük- lerler diye, korkudan arlık bir daha yalvarmağa da gidemiyordu. İşte bu yüzden de, kızını acıya âci- ya ne kadar da sevse, ona baktığı va- kıt içi açılmıyor, bir sevinç duymuyor» du. Bazen yavrucak gülümsiye gülüm- siye gelip onun yanına oluruyor, ana- cığının bari sesini duymak istiyordu, amma kadın hemen bir bahane bulup kalkıyor, yapılacak bir iş icad ediyor. du. Ne yapsın? Elinde değildi. Bu nem- li, kapalı bomboş gözleri görmeğe da- yanamıyordu. İçlerinde en diri ve sağlamı, sorun- cu doğurduğu idi. Güçlü kuvveti üs- telik neşeli, hayat dolu bir çocuktu o. 'Tıpkı babasına benziyordu ve ana er. keğine karşı duymuş olduğu aşkı, git- gide bu oğlana veriyordu. Bayılıyordu ona, öyle seviyordu Kİ, çoğu zaman aği- beysi Küçük yaramazı yakalayıp döv- meğe başladı mı hemen atılıyor, ara- ya. giriyor, elini kolunu tutmağa ça- balıyor, yanlışlıkla, anasının da bir ye rine vurmaktan korkan büyük oğluna böylelikie dayağı yarım bıraktırtıyor, küçüğü kurtarıyordu. O da kaşla gö- zün arasında hemen sıvışıyordu. Bu kaçma ve'sivışmalar gitgide sık. Jaşıyordu. Bir müddet emmioğlunun evinde saklandıktan sonra, dışarı çi. kıyor, orada burada aylâk aylâk gezi. yor, bazen de şehre kadar uzandığı oluyordu. Bir iki gün ortalarda sözük- müyor tekrar emmioğlunun evine dö- nüyor ve oradan, ağabeysinin öfkesi Geçip geçmediğini gözledikten sonra, sanki komşu akrabanın evinden hiç çıkmamış gibi yaparak, bir aralık kapı larından içeri usulca süzülüveriyodu. Kimi zaman da inadı geçmez de karşı. kilerden dönmiyecek olursa, ana bü. yüğün tarluya gitmesini bekler, sonra da kalkar, azıcık şekerle tatlı ile filân oğlunun gönlünü yaparak tekrav eve getirirdi. Ama nede olsa ana bile artık bü- yük oğlundan çekiniyordu, onun için, böyle patırdılı günlerde onunla be- Taber tarlaya kadar gider, sade ç dün. meden eevvel eve gelerek ağabeysi gör- meden, küçüğe yemeğini hazırlar ve- Tirdi. Oğlan her şeyin en iyisini, üş- tünden seçer seçer, yerdi, ana da onu o kadar çok severdi ki, sesini maz, İçinden vâfiyet şeker olsun!u der- di, Onun şakacı, neşeli lâkırdılarını dinler, cana yakın halini, güzel tos toparlak yüzünü, tıpkı babasın: hatır. Jatan tetik çevik vücudünü seyreder &der de, yüreği taşa taşa öyle severdi. Büyük oğlunun eli katı ve ağırdı, ça- Uşa çalışa, daha şimdiden kambur. aşmış gibi sırtıni çıkararak yürüyor. du... Halbuki, Küçüğü ateş gibi, genç bir kedi gibi, ayakları uça uça gidiyor- du, esmerdi, nede yumuşak tatl bir teni vardı onun... Lâfı uzatmıya ne hacet İşte: Anası küçüğüne vurgundu. Büyük oğlu da çeki taşı gibi ağır ta- biztıma rağmen; anasının kardeşine gösterdiği bü taşkın sevgiyi seziyor ve acı acı düşünüyordu. Bu kadının yükünü azaltmak, onu biraz olsun dinlendirmek için çektik- derini, bir dakika, şöyle bir nefes bile almadan nasıl ölesiye çalıştığı koca günleri gözünün önüne getiriyor ve kendi kendine: «— Şu anam İçin çocukluk nedir bik medim ben... Şimdide onca emeğimi nasıl hiçe sayıyor... Meğer yüreği taş- tan kayadan da daha katı imiş!» di- yordu. Böylece de, gitgide, içine zehir gibi bir acı doldu birikti ve kardeşine diş bilmeğe başladı. EE Küçüğe karşı beslediği bu hinç, gün günden artıyordu. Ana bu garezin bü- yüklük ve derinliğini ancak, bir gün, tam patlağı verince anladı, Hani, önü- ne bir bend çekilip de suları tutulmuş bir nehrin, küçücük gizli kaynaklarla içten kabara kabara, sonunda, gürliye. Tek bir taşıvermesi vardı. Böyle uslu uslu akan bir nehrin engelleri devirip yıkması birden herkesi şaşırtır; çünkü onun tabil akış ve seyrini yapa durur- ken, bir yandan da gizli gizli kuvvet- ler topladığını kimse bilmez ve um. maz. Bazı, görünüşte, uslu insan ruhları da, böyle durup durup da birden isyan ediveren taşkın sulara benzerler Pirincin biçilip toplanılma zaman, gelip çatmıştı. Yaz sonunda bir gün. dü, Bir yardımcı tutacak kadar para- h olmuyanların, şefak vaktinden tâ gecelere kadar toprakla, ondan aldık- ları mahsulle, ölesiye çalışıp didinme- ğe mecbur kaldıkları günlerden biri idi. Küçük oğlan da zar zor kendini işe vermişti; her vakıt bir kolayım bulur, bir bahane uydurur kaçardı amma, bu seler anası usulee onu bir kenara çek- miş gönlünü yapmış, oğlunun erkek- leşmiş kemikli ellerini okşıya okşıya: — Göreyim seni, bu harman, güze) güzel çalış, ağabeyinin gözüne gir, ona elinden neler geldiğini bir yol göster. Eğer hoşnudluk getirirse senden, işler biter bitmez sana güzel bir şey alaca. ğım, canın ne çekerse... Olmaz mı ço. cuğum? demişti, (Arkası var)